UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Öyküde İstismar

18 Eyl 2008
eren

"Mezar Nöbeti" oykusu dolayisiyla baslayan oykude istismar konusundaki tartismayi oyku kuramina iliskin daha genis bir tartismaya donusturmeyi kararlastirip buraya tasidik. Asagidaki mesajlar, soz konusu basliktaki siraya gore bu basliga aktarilmistir. Mesajlar arasindaki bosluklarin nedeni, oykuyle ilgili degerlendirmelerin tamaminin buraya alinmamis olmasidir. Ozgun halleri icin oykuyle ilgili tartisma basligina bakilabilir.

Kategori:

Re: Öyküde İstismar

kadiryüksel dedi ki:
Eren'e katılıyorum, çok güzel bir özlü söz yazmış, öyküde istismar yoktur, kötü öykü vardır.
...
Mezar Nöbeti kötü öykü olmuş dense bunca laf etmeyecektim. Mezar Nöbeti bir dergide yayımlanacaktı, telefon açıp geri çektim. Yayın yönetmeni de şaşırdı. Biraz daha çalışacağımı söyledim. Çalışacağım da...

Kadir Yuksel boyle yazinca, acaba, dedim, yanlis anlasilmis olabilir miyim. Ben "Mezar Nobeti"nin kotu bir oyku oldugunu dusunmedim. Dahasi, begendim ve benim kanaatime gore daha da guzel olmasini saglayabilmek icin dusuncelerimi yazdim. Bunlari degerlendirip degerlendirmemek de yazarin takdirinde elbette. Benim acimdan "Mezar Nobeti"yle ilgili tartisma orada bitmisti. Ancak "oykude istismar" tartismasi kendi basina onemli oldugu icin "Oyku Kurami" kapsamina yeni bir baslik acarak hem tartismayi oykuden ayirmayi hem de orneklerle genisletmeyi amacladik. Bu nedenle, benim bu baslik altinda yazdiklarimin "Mezar Nobeti" ile ilgisi yok. Kisaca, oykunuze, boyle dolayli bir yoldan "kotu oyku" dedigimi dusunmenize neden olduysam ozur dilerim. Her seyden once bunu bu sekilde dolayli yoldan soylemek bana yakismaz, bunun otesinde zaten oykunuzu begenmistim ben. Oykuyu geri cekmenize de hayli uzuldum. Umarim boyle bir yanlis anlasilmaya sebebiyet vermemisimdir.


Re: Öyküde İstismar

Sevgili Eren,

Aslında yazmayacaktım, ama yanlış anlamışsın, onun için yanıtlamam gerekiyor.

Ben seni ya da bir başkasını kastederek söylemedi. Ayrıca senin gerek öykü için gerekse istimar ve öykü konusundaki düşüncelerini biliyorum. Öykü kuramı çerçevesindeki bu tartışmada tamamen senin gibi düşünüyorum. Benim de derdim iyi öykü olmasındadır. Seninle ilgili hertürlü yanlış nalşılmayı düzeltmek isterim. Özür dilerim, o alıntıda senin düşünceni paylaşmak için yapılmıştı. Karşı çıkmak için değil.

Mezar Nöbeti ya da benzeri diğer öyküler için konuyu öne sürmeden öykü üzerine tartışılsın ve öykü kötüyse o söylensin demek istemiştim. Kimseyi hedef aldığım düşünülmesin. Eğer böyle düşünülürse gerçekten üzülürüm ve özür dilerim. Oradaki gönderme kötü öyküyü kötü öykü olarak eleştirelim demek içindi. Sadece konusu güzel diye kötü bir öyküye iyi mi diyeceğiz? Bu da tersten bir istismar değil mi? Her neyse...

Bir de allah aşkına şu soruya yanıt verelim: (sevgili eren, salt sana değil bu soru, hepimize.) Şu filikada ölen insanların öyküsünü yazmak istismar mıdır, salt konusu dolayısıyla yazılamaz mı böyle bir öykü ya da yazılırsa salt konusu dolayısıyla edebi olamaz mı? Yanıtınız evetse, diyecek birşey yok. Düştüğümüz hale bir kez daha yazıklanalım, derim. Yok eğer yanıtınız "olur mu canım, nasıl anlatıldığına bağlı" ise o zaman benim dediğim yerde buluşmuş olmaz mıyız? O zaman değerlendirmemiz öykü ölçütleriyle yapılacak demek değil midir? Edebi bulmam deyip bir kenara atabilir misiniz? Ya da bu sorularımı da edebi bulmayıp bir kenara atalım!

Sevgili eren, sana ya da doğrudan doğruya birisine söz söylemiyorum. N'olur kusurumu bağışla, kalemimin zayıflığındadır... Sevgiler...


Re: Öyküde İstismar

kadiryüksel dedi ki:
Ben seni ya da bir başkasını kastederek söylemedi. Ayrıca senin gerek öykü için gerekse istimar ve öykü konusundaki düşüncelerini biliyorum. Öykü kuramı çerçevesindeki bu tartışmada tamamen senin gibi düşünüyorum. Benim de derdim iyi öykü olmasındadır. Seninle ilgili hertürlü yanlış nalşılmayı düzeltmek isterim. Özür dilerim, o alıntıda senin düşünceni paylaşmak için yapılmıştı. Karşı çıkmak için değil.

Esasinda yazdiklarinizi okurken, o ifadeyi begenerek alintiladiginizi dusunmustum. Ama bu tartismanin oykunuzu dergiden geri cekmenize neden oldugunu ogrenince bir de mesajinizin sonunda bir sitem tonu sezince, acaba, dedim, kendimi iyi ifade edemedim mi? En azindan bu yanlis anlasilmanin cozulmesine sevindim. Sizin de soylediginiz gibi bu konuda oldukca benzer dusuncelere sahibiz.

Ne yazik ki forum ortami yanlis anlasilmalara cok kolay yataklik ediyor. Yazan kadar okuyanin ruh hali de yazilanin anlasilmasini etkiliyor. Yuz yuze konusuldugunda cok kolay cozulecek sorunlar, yaziya dokulunce bir anda pek cok boyut kazaniyor. Bunu engellemenin yollarindan bir tanesi belki de gulen yuzleri (ifadeleri, mesaj kutusunun sag yanindaki sari kafalari) arada sirada kullanarak yaziya bir yuz ifadesi katmak. Sorunu kokten cozmuyor belki, ama bunca yillik Internet hayatimda pek cok durumda ise yaradigina da tanik oldum. Simdi bu yanlis anlasilma dolayisiyla tekrar animsadim. Smile

kadiryüksel dedi ki:
Bir de allah aşkına şu soruya yanıt verelim: (sevgili eren, salt sana değil bu soru, hepimize.) Şu filikada ölen insanların öyküsünü yazmak istismar mıdır, salt konusu dolayısıyla yazılamaz mı böyle bir öykü ya da yazılırsa salt konusu dolayısıyla edebi olamaz mı? Yanıtınız evetse, diyecek birşey yok. Düştüğümüz hale bir kez daha yazıklanalım, derim. Yok eğer yanıtınız "olur mu canım, nasıl anlatıldığına bağlı" ise o zaman benim dediğim yerde buluşmuş olmaz mıyız? O zaman değerlendirmemiz öykü ölçütleriyle yapılacak demek değil midir? Edebi bulmam deyip bir kenara atabilir misiniz? Ya da bu sorularımı da edebi bulmayıp bir kenara atalım!

Sevgili eren, sana ya da doğrudan doğruya birisine söz söylemiyorum. N'olur kusurumu bağışla, kalemimin zayıflığındadır... Sevgiler...


Sorunuza kendi adima yanit vereyim: Elbette filikada, depremde olenlerin de Sivas'in da Maras'in da, bu toplumun yuregine aciyla yazilmis her seyin oykusu yazilmalidir. Sadece acilar da degil, sevinclerin de... Hatta her seyden once onlarin oykusu yazilmalidir. Sizin de cok guzel ifade ettiginiz gibi, olcutlerimiz oykunun olcutleri olmalidir. Aslinda Baris, muhtemelen kendi adina yanit verecektir, ama onun da sizin bu dusuncelerinize yuzde yuz katildigini dusunuyorum (oran verdim ama, bakalim Baris ne diyecek Laughing out loud).
kadiryüksel dedi ki:
Bana iyi öyküden haber verin, gerisi laf-ı güzaftır. Neyi anlatırsa anlatsın, ne konuda olursa olsun. İyi öykü olsun, öykünün pek çok ölçütünü taşısın yeter ki...

Bu soz, bence Uzun Hikaye'nin resmi gorusu olmaya adaydir. Ancak elbette bu konuda bize katilmayanlar olabilir. Onu da bu vesileyle tartisip ortaya koymus oluruz diye dusunuyorum.

Baris'in "Istismar Sanati" konusundaki deginisine ileride tekrar donebilmeyi umuyorum. Bu mesaj, bir yanlis anlasilmanin (ya da yanlis anlamayi yanlis anlamanin yanlis anlasilmasinin (offf, oyle bir sey iste Smile )) ortadan kaldirilmasini saglayabildiyse gorevini yerine getirebilmis demektir.


Re: Öyküde İstismar

sevgili Eren'im
herzaman olduğu gibi bir sorunu daha çözdüğün için ve tekrar sağlıklı bir şekilde bir haftadır beni yiyip bitiren şu öyküde ve edebiyatta istismar konusunu tartışmaya devam edebileceğimiz için teşekkür ederim. Flowers


Re: Öyküde İstismar

İyi yazılmış bir öykü de istismar barındırabilirmiş gibi geliyor bana. Sanki iyi yazılmış bir öyküye daha kolay teslim olabilirim ve beni altından kalkılamamış iyi sunulammaış bir konudan daha fazla istismar edebilir iyi bir öykü.Hatta,acaba bu istismar ne ola ki diyorum sonra. istismar edildiğimiz de daha doğrusu her istismar edlişimiz kötü müdür? Confused Bazen iyi şeylere vesile olsun diye biraz istismara uğrayamaz mıyız? Confused


Re: Öyküde İstismar

nurtenöztürk dedi ki:
Tartışma konusuna da değinmek isterim bu ama ne kadar değinebilirim bilmiyorum, istismar konusu bana hep çetrefil görünmüştür, çünkü büyük oranda niyet ile ilşkilidir. Niyetse her zaman elle tulutlup gözle görülen bir şey değil. İstismarı ararken nereye bakacağız? Metinin işlenme biçimine mi, yazarın genel tavrına mı, içinde bulunulan atmosfere mi, konuya mı?

Ben niyeti anlamak için yazarın yaşama ve metin içindeki genel tutumuna, bakmanın gerekli olduğunu düşünüyorum.

"
burada "niyet"i anlamaktan kastım "yazar metni niçin yazmıştır, metin bize ne söylüyor"u anlamaktır.


Re: Öyküde İstismar

Çok edebi bir biçimde, çok daha iyi istismar edilmemiz mümkündür.


Re: Öyküde İstismar

""
kadiryüksel yazdı:
Bilmem şu istismar sanatı üzerine söylediklerini üstüme alınmalı mıyım? Eğer üstüme alınırsam pek hoş olmayacak gibi. En iyisi üstüme alınmamak. Çağdaş sanatla ilgili ben de o tür performansları olabildiğince takibediyorum. Ayrıca 20 yılı geçkindir uğraştığım tiyatroda da ona benzer performanslara tanık oldum, bazen içinde yer aldım. Amatör, profesyonel pek çok aşamasında. Halihazırda da yarı amatör yarı profesyonel olarak uğraşıyorum. Sen de bilirsin ki, o tür performans sanatının hala tartışılıyor plastik sanatlar kapsamına alınması. Kavramsal sanat adına belki...

Elbette üstünüze alınmamalısınız şu "istismar sanatı" tanımlamasını. Söylediklerim tümüyle işin kuramsal yanına bakarak biraz olsun açılım getirmeye çalışmaktan ibaretti. Zaten, çağdaş sanat uygulamalarıyla ilgileniyorsanız bileceksiniz, pek çok boyutu var bu konunun. Küçük bir örnek vereyim: "Oda Projesi" adlı grubun yaptıklarını büyük bir keyifle takip ediyorum. Son bienalde yoksul mahalleleri gezip buradaki çocukların hayallerini anlattırıyorlardı. Hepsi de bir örnek olan, havuzlu ev, spor araba, sevgili çerçevesinde gelişen anlatımlardı bunlar. Başka bir etkinliklerinde de bir mahallenin sakinlerine hazırladıkları bir odayı diledikleri gibi kullanabileceklerini söylemişlerdi. İstismar kavramı çağdaş sanatlar uygulamalarında böyle bir yerde kullanılıyor örneğin. Kendileri hiçbir şey yapmadan insanların edimlerini kendilerine mal etmek anlamında (Bu örnek bağlamında söz konusu eleştireye katılmadığımı da hemen belirtmeliyim.).

""
Demem o ki, iş sanatın iyi olup olmadığında düğümlenir. Aynı konuları ele alıp almamasında değil.

Kadir Yüksel'in dikkat çektiği bu olgu bir dönem tartışıldı gerçekten. "Eski konuları tekrar yazmayalım." "Yeni bir şeyler düşünelim." vb. Hangi akla hizmet açıklamak zor. Ancak "yeni"likçilik adı altında sansasyonel olmaya çalışan bir yaklaşım gibi gelir bana hâlâ. Oysa sanat yapıtının özüne baktığımızda çok basit ve temel insansal özelliklerden başka bir şey göremeyiz hâlâ orada. Bu konuda İoanna Kuçuradi'nin değer felsefesinin sunduğu güzel açılımlar var. Aynı şekilde eleştirilerini de bulmak mümkün tabi. Belki başka bir başlığa, başka tartışmaya...

""
Sanat her zaman başka yerde yetişmiş meyveleri toplamaktır. Sadece kendinde yetişmiş meyvelerle sanat ne kadar olur? Elbette başka yerde yetişmiş meyveleri toplayacak ve kendinizde yetiştirdiğiniz meyvelerle harmanlayacaksınız. Sonra o meyveleri ister temizler, yıkar, parlatırsınız, ister öylece bütün pislikleriyle sunarsınız.

Burada benim kastım daha çok şuydu: Bazı yazarlar, istismara kalkıştığını düşündüğüm kimi yazarlar, örneğin bir başka yazarın kendilerine anlattıkları bir olayı ya da başka bir dilde yazılmış bir kitabı bir anda esinleme yöntemiyle kaleme alabiliyorlar. Burada illa ki yazardan esinlenmek de gerekmiyor, başka insanlardan duyduklarını kendi buluşları gibi ortaya süren, bunu da ağdalı bir dille ballandıra ballandıra yapan öyle çok türedi yazar var ki edebiyat dünyamızda. Neyse bu da başka konu. Buydu "başka bahçede yetişmiş meyveler"den kastım. Bunu yapanın o insanların sorunlarına tercüman olduklarını değil, duygu ve düşüncelerini kendi hesaplarına sömürdüklerini düşünüyorum.

Yoksa Neruda'nın bir lafı vardır: "Saf şiir yoktur." diye. Sanatın çamura bulanmış olması gerektiğini, ter ve sidik kokması gerektiğini söyler hatta. O kadar hayatın içinde olmalıdır der. Fazla söze ne hacet!

""
Yeter ki öykünün ölçütlerini kullanın.

Bu meseleyi ilerde biraz daha açmamız gerekcek kanımca. Keza daha şimdiden Kısa Öykü başlığı altında tartıştıklarımız bu konuya fazlasıyla göz kırpar nitelikte.

""
İnci Aral'ın Kıran Resimleri'ni okuyun ne olur. O öykülerde vahşet vardır, kan vardır, gözyaşı vardır. Maraş olaylarını konu edinir ve çağına, tarihe tanıklık eder. Hem de o olaylardan bir iki sene sonra yazılmış öykülerdir hepsi. Şimdi o öyküler salt konuları dolayısıyla edebi değiller öyle mi? Hadi canım...

Gerçekten de, özellikle toplumsal olayların sıcaklıkları içinde müdahale edebilecek bir tür olduğunu savunuyorum öykünün. Olabilirden de ötesi yani, yapılmalı!

""
Görüyor musunuz bizi nerelere kadar getirdiler? Artık çağına, yaşanana tanıklık etmek beş para etmeyen bir ilkedir. Toplumdan, toplumsal bakıştan böyle kopartıyorlar bizi... O konu yazılmaz, bu konu yazılmaz, istismara girer, güncel iyi değildir, sen de yazıver bir öykü yazarı öykünün içinde dolaşsın.

Kadir Yüksel'in çok kızdığı belli. Haklı da b konuda. O kadar çok örselendi ki bu konuları kaleme alanlar, ne kadar kızılıp köpürülse şimdi yeridir.

""
Mezar Nöbeti kötü öykü olmuş dense bunca laf etmeyecektim. Mezar Nöbeti bir dergide yayımlanacaktı, telefon açıp geri çektim. Yayın yönetmeni de şaşırdı. Biraz daha çalışacağımı söyledim. Çalışacağım da...

Hastalık nedeniyle henüz bu öyküyü okuyamadım. En kısa zamanda okuyup başlığına düşüncelerimi yazmayı düşünüyorum ama.

""
Eren'e katılıyorum, çok güzel bir özlü söz yazmış, öyküde istismar yoktur, kötü öykü vardır.

Öyküde, sanatta, yaşamda kötü olanın (yani kötü öykünün), dolayısıyla istismarın, birinin iyi niyetini kötüye kullanmanın, sömürmenin var olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki; benim bayağı bulduğum ve üstünde durmadığım; vıcık vıcık melankoli kokan, kendi öznelliğini dünyanın tek meselesiymiş gibi idealleştirmiş o kadar çok öykü var ki yazılan. Oysa edebiyatla yeni ilgilenmeye başlayanlar ya da iyi örneklere ulaşamayanlar için (genellikle popüler kültür ürünleri çevresinde) edebiyat bu ürünlerden oluşuyor. Bu yazarlara bir örnek vereyim. Öykü Günleri'nde kendi dokunaklı öyküsünü abartılı bir ses tonuyla okuduktan sonra, başka bir öykücünün öyküsüne sıra geldiğinde arkaya geçip makyaj tazelemeye koyulan, iki de bir eşi dostuyla sohbete dalan "yazar"lar... Yazdıklarının niteliğini bir kenara bırakıyorum, sadece bu davranışları bile onların insanların duygularını sömüren kimseler, birer istismarcı olduklarını söylemek için yeterli geliyor bana.

İstismarı böyle anlıyorum ben. İyi öykü istismar etmez, bir duyguyu sömürmez. O duyguya ortak eder okuyanı. Bunu kâh özdeşleyim kurarak yapar, kâh yabancılaştırarak; ama sizdeki bir duygunun simülasyonu değildir, bizzat duygunun kendisi olur (Hatta hiç yaşanmamış bir duyguyu bile öğretebilir yeri geldiğinde). Aslında kitsch'ten yola çıkarak da cevaplanabilir bu soru. Sanat yapıtı taklidi yapan ürünlerdir istismar edenler. Soru gelir sonunda dayanır, neyin istismar olup neyin olmadığının saptanmasına. Bu da Kadir Yüksel'in ısrarla işaret ettiği gibi, ölçütlerle yapılır.


Re: Öyküde İstismar

""
Barış yazdı;
İstismarı böyle anlıyorum ben. İyi öykü istismar etmez, bir duyguyu sömürmez. O duyguya ortak eder okuyanı.

Bu yaklaşımın biraz iyimser olduğunu düşünüyorum.Kötü niyetli ya da iki yüzlü kişlerin iyi öykü yazamayacaklarını da öngörüyor sanki.

Aslında Barış'ın bu ifadesiyle, iyi bir edebiyat eserinin, kendi içinde taşıdığı dinamiklerle kendini gerçekleştirebileceğini vurguladığını tahmin ediyorum. Ancak ben, edebiyatın tüm oyunlara ve yanılsamalara gebe olabileceğini ve insanların edebiyata düşkünlüklerinin de bu etki gücünden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu sebeple kötüler de iyi yazabilir ve bizi yanıltabilir.

Değil mi ki yıllarca önce edebiyat eserleri yasaklanır. Demek ki birileri için kötü niyetli ve etkili edebiyatçılar bulunmaktadır.


Re: Öyküde İstismar

nurten aksakal dedi ki:
Kötü niyetli ya da iki yüzlü kişlerin iyi öykü yazamayacaklarını da öngörüyor sanki.
Barış böyle mi düşünüyor bilemeyiz, ama onun yazdığı cümle kesinlikle bunu öngörmüyor. Barış'ın ne düşündüğü değil yazdığı cümledir aslolan, bizi ilgilendiren. Demem o ki, yazar ne düşünürse, neyi anlatmış olmak isterse istesin, onun anlatmak istediği değil metinde anlattığıdır bizim dikkate almamız gereken, Barış'ün cümlesi, yazarından bağımsız bir metni(öykü, şiir, roman...) işaret ediyor.


Re: Öyküde İstismar

Moderator notu: Bu mesajin icerigi bu basligin altinda yurutulen "Oykude Istismar" konusuyla degil, "Mezar Nöbeti" oykusuyle ilgili oldugundan, degerlendirme ve elestiriler soz konusu oykuyle ilgili bolume aktarilmistir.


Re: Öyküde İstismar

""
nurten aksakal şöyle yazdı:
Bu yaklaşımın biraz iyimser olduğunu düşünüyorum.Kötü niyetli ya da iki yüzlü kişlerin iyi öykü yazamayacaklarını da öngörüyor sanki.

Aslında Barış'ın bu ifadesiyle, iyi bir edebiyat eserinin, kendi içinde taşıdığı dinamiklerle kendini gerçekleştirebileceğini vurguladığını tahmin ediyorum. Ancak ben, edebiyatın tüm oyunlara ve yanılsamalara gebe olabileceğini ve insanların edebiyata düşkünlüklerinin de bu etki gücünden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu sebeple kötüler de iyi yazabilir ve bizi yanıltabilir.

Dün forumdaki tartışma durulduktan sonra da Nurten'le epey tartıştık bu konuyu. Getirdiği argümanlar ilginç ve epey zorlayıcı.

Örneğin milliyetçilik duygusunun sömürülmesinden, vatan sevgisiyle ilgili duygu ve düşüncelerin istismar edilmesinden söz ediyor Nurten. Namık Kemal de bunu yaptı, Tevfik Fikret de bunu yaptı diyor. Bunu gerçekten de çok başarılı ve iyi bir şekilde yaptılar diyor. Hatta iyi ki de yaptılar diye ekliyor sözlerine. Bunda bir sakınca görmüyorum ben, sadece bunun olabilirliğini göstermek istiyorum, diyor. Sözü dini duygular konusunda Mehmet Akif'e kadar dayandırıyor. Dolayısıyla iyi yapıt ve istismarın yan yana gelebileceğini örneklendirmiş oluyor.

Burada bana kaçamak yollar kalıyor sadece. Yapıtın biçemsel yönleriyle içeriğini ayırmaya kalkıyorum; olmuyor. İstismar kavramını, daha önce yaptığım gibi, simülasyonla ilişkilendirip ("bir duygu değil duygunun taklididir istismar") deyip işin içinden çıkmaya çalışıyorum; senin için öyle olmayabilir, ama onu okuyan binlerce kişi bunu gayet içten yaşıyor deyince susup kalıyorum. Bu kez, ahlâk kavramıyla bağlayarak, toplumdan topluma değişen davranışsal kalıpların zorlanmasıdır istismar diyecek oluyorum, iyi bir yazar ahlâk yasalarına dayandırmaz yazdıklarını, onun yasası öyküsünün içinden kendiliğinden çıkar, diyorum. Peki bu, öykünün içinden kendiğilinden çıkan yasa ahlâk yasasına uygunsa o zaman istismar olanla olmayanı nasıl ayıracaksın, diyor. Ömer Seyfettin diyor, Peyami Safa diyor... İyice bunalıyorum.

Kısaca dün gecenin verimini aktarmak istedim. Çözecek olan beri gelsin. Confused

EK: Atlamadan ekleyeyim. İstismar sorununun bir bakış açısı sorunu olduğunu da dile getiriyor Nurten. Başka bir bakış açısından da Nazım Hikmet'in evrenselcilik, kardeşlik, eşitlik duygularını sömürdüğünün pekâlâ öne sürülebileceğini söylüyor.


Re: Öyküde İstismar

istismar... istismar... Yakında kayısı kopartacağız hep birlikte Smile Bir kayısı ağacının altında buluşmayı öneriyorum. Smile

Bunca konuştuk, bir de sözlüklere bakalım. Dil Derneğinin sözlüğü de, yeni TDK sözlüğü de aynı şekilde sunuyor maddeyi. 1-Birinin iyi niyetini kötüye kullanma 2-Sömürme 3-İşletme, yararlanma İstismar Etmek: 1-Birinin iyi niyetini kötüye kullanmak 2-Sömürmek 3- İşletmek, yararlanmak. Sözcük arapça ve a hafif uzun okunuyor: İstismâr.

Şimdi sözcükten hareket edelim. Birinin iyi niyetini kötüye kullanma. Düğümlenen noktalardan biri bu. Okuyucunun iyi niyetini kötüye kullanma olarak mı algılamalıyız bunu? Yoksa yazarın okuyucuyu düşünmeden yazdığını mı kabulleneceğiz peşin peşin. Ben hiçbir iyi yazarın okuyucu merkezli yazdığını düşünmem, düşünmek istemem. Ancak belli duyguları, düşünceleri okuyucuya iletmek çabası güttüğünü de kabul ederim. Buradaki ayrım okuyucunun soyut bir kavram olarak var olmasıdır. Alımlama estetiği devreye girer elbette. Okuyucu yazar için hem somuttur hem de soyuttur. Kendi düşüncelerini, duygularını aktarabilmek için okuyucuların varlığını peşin olarak kabullenir elbette. Ama bunu yaparken ortada somut ne var? Sadece yazdıkları, daha okunup okunmayacağını bilebilir mi? Sadece soyut olarak bir yerlerde okunacağını öngürür. Öyleyse ortada niyetini kötüye kullanacağı somut biri var mıdır?

Verilen örnekler bana yazarın istismarı olarak değil, düşünce, daha çok da duygu paylaşımı olarak yansıyor. Şimdi o kavramların eskimişliğiyle, yıpranmışlığıyla düşününce ne kadar da istismara yakın olduğunu düşünüyoruz değil mi? Oysa o düşünceleri, duyguları o zamana göre değerlendirin. Birden bire iş değişecek? O zamana göre ilerici düşünceler çoğu. Yani istismar değil okuyucuyla paylaşım olarak öne çıkacaklar.

Burada önemli olan gene de o ürünün iyi olmasındadır. Niçin o örnekler verilmektedir, çünkü nitelikleriyle bugüne kalabilmişlerdir. Mehmet Emin Yurdakul'u ya da Behçet Kemal Çağlar'ı neden örneklemiyoruz. Bana kalırsa kötü ürünler verdikleri için. Ne söylerseler söylesinler sadece bir ad olarak anılıyorlar o kadar. Okuyucuyla kurdukları bağ duygularının paylaşımının gerisine düşmüştür belki de. Ömer Seyfettin sadece istismarla mı yer edinmiş öykücülüğümüzde?

Gene gelip dayandığımız nokta öykü ya da hangi ürünse o ürünün ölçütleridir. Bu ölçütlerin de bir reçetesi yok ne yazık ki... Olmaması da daha iyi.

Acının, trajik olanın, dramatik olanın anlatıldığı her yerde, barış'ın karşı karşıya kaldığı, o ince çizgi vardır. Burada bence kullanılması gereken anahtar duygu aktarımıdır. İyi bir sanat eseri duyguları aktarır o soyut okuyucu kitlesine. Bu acı da olabilir, sevinç de... Yazar okuyucunun duygularını değil aslında kendi duygularını sunar ortaya. Siz o duyguları alır etkilenirseniz bu yazarın istediği şey olabilir. Etkilenmezseniz o yazarla kan bağını oluşmaz. Ama bunun böyle olması yazarı bu aktarımdan dolayı suçlamamızı gerektirmez. Örneğin okuduğum bazı şiirlerde ağlarım, şimdi şair duygu sömürüsü mü yapmıştır? Ya o an için okuyucunun içinde bulunduğu ruh halini ne yapacağız? Cahit Külebi'nin o ünlü şiirindeki son iki dize: Kamyonlar gene kavun taşır / Fakat içimde şarkı bitti. İşte bu iki dize bazen ağlatır beni. Şimdi Cahit Külebi istismar mı etmiştir?

Şu önemli yazarın duygu aktarımını istismar olarak algılamak yanlış. Yazar illa ki somut bir okuyucunun duygularını kullanmak öngörüsüyle yazmaz. O büyük soyut okuyucu için yazar. Tabii ki iyi yazarlardan söz ediyorum, Barış'ın öykü günlerinde yaşadıkları türden bir takım yazarlardan değil. Kim olduklarını bilmiyorum ama ne denmek istendiğini anladım o örnekte. O yüzden İstismar sözcüğünün "birinin iyi niyetinden yararlanma" bölümü anahtarını unutmayalım. Yazar o birini aramaz, duygularını ortaya atar, hem de sanatsal olarak atar, yani sanat ölçütleriyle. O ölçütlerde buluşan okuyucudur o duygularla iletişime giren ve etkilenen ya da etkilenmeyen.

Bir de yazarın yola çıkışlarına bakalım. Örneğin Marguez şöyle diyordu: "arkadaşlarım beni çok sevsinler diye yazıyorum." Burada da istismar bulabilirsiniz eğer isterseniz. Ama ben duygu paylaşımından, düşünce paylaşımından yanayım.

Israrcıyım: İstismar değil, kötü öykü vardır!

Gene uzun oldu. Belki de anlatamadım tam olarak. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse...


Re: Öyküde İstismar

""
Ben hiçbir iyi yazarın okuyucu merkezli yazdığını düşünmem, düşünmek istemem. Ancak belli duyguları, düşünceleri okuyucuya iletmek çabası güttüğünü de kabul ederim. Buradaki ayrım okuyucunun soyut bir kavram olarak var olmasıdır. Alımlama estetiği devreye girer elbette.

Bence de Alımlama estetiğinin çerçevesinden bakmak bir açılım sağlayabilir konuşulanlara.

""
Ömer Seyfettin sadece istismarla mı yer edinmiş öykücülüğümüzde?

Bu da bir başka sorun tabii. Yani Namık Kemal'den, Mehmet Akif'ten milliyetçi, islâmcı temleri çıkardığımızda onlar yine de iyi birer yazar olarak kalmaya devam edecekler. Yaptılarsa istismarları ideolojik tutumlarının cebine kâr kalacak sadece. Good


Re: Öyküde İstismar

On not: Ben bu uzun notu yazarken ara verdimm, markete gittim, geri geldim, kahvalti ettim, vb. derken tam da buraya ekleyecekken bir de baktim Kadir Yuksel benden once davranmis, benim yeterince ayrintilandiramadigim "duygu aktarimi" konusunu ele almis. O nedenle simdi bu mesaj belirli olcude tekrarla barindiriyor olabilir, ama yine de simdiye dek soylenenlerden farkli bazi noktalari da oldugunu dusunerek, yazdiklarimin butunlugunu de bozmak istemedigimden mesaji ekliyorum.
Ikinci on not: Baris da yazmis Smile Ben en iyisi bir an once ekleyeyim.

""
Çözecek olan beri gelsin.

Cozmek iddiasiyla degil, ama isi biraz daha icinden cikilmaz bir hale sokmak icin ben de bu konudaki goruslerimi paylasmak istiyorum.

Tek bir kavramin derli toplu tanimlanmadan degisik anlamlari ve yonleriyle kullanilmasinin sikintilarini yasiyoruz gibi hissediyorum.

""
Örneğin milliyetçilik duygusunun sömürülmesinden, vatan sevgisiyle ilgili duygu ve düşüncelerin istismar edilmesinden söz ediyor Nurten.

Bir duygunun somurulmesi baska seydir, o duygunun ifade edilmesi baska seydir. Milliyetci ya da dini duygularla (ya da baska turlu politik, ideolojik yonelimlerle) yazilmis oykulerin o duyguyu istismar ettigini pesin olarak kabul etmenin dogru olmadigini dusunuyorum. Yazar gercekten oyle hissediyorsa ve bu hislerini besleyecek atmosferi inandirici bicimde yaratarak bir oyku kuruyorsa ben ortada istismar goremiyorum. Tabii bu soyledigim sorunu cozmus olmuyor, cunku yazarin gercekten oyle hissedip hissetmedigini bilmeyi bekleyemeyiz. Bu, daha once dile getirilen "yazarin niyeti" sorunuyla da ilgili elbette. Yazarin yasamiyla ilgili genel bilgilere sahip olabiliriz. Politik yonelimi, cinsel tercihleri ya da baska bilgiler eserlerinin anlasilmasinda bize ipuclari verebilir. Ama yine de bakilacak yer oykunun kendisidir. Oyku, yazarin niyetini de bir istismarin soz konusu olup olmadigini da soyler bize.

Buyu yine bir benzetmeyle aciklamaya calisayim (gerci bu benzetmelerin derdimi anlatmak konusunda bana ne kadar yardimci oldugundan henuz emin degilim Smile). Bir yazarin kotu niyetli oldugunu, dolayisiyla eserlerinde "cak basarili bicimde" ele aldigi konuyu istismar ettigini iddia etmek, tarihin herhangi bir doneminde, herhangi bir ulkede iktidardaki partinin gizli bir ajandasi oldugunu iddia etmeye benzer. Bu, dogru da olabilir yanlis da, ama bunun uzerinden muhalefet edemezsiniz. Daha dogrusu, bu soylem uzerinden yaptiginiz muhalefeti kimse ciddiye almaz. Muhalefetinizin/ elestirinizin dogru olabilmesi icin o hukumetin icraatina bakmaniz gerekir. O icraat, o hukumetin bir gizli ajandasi olup olmadigini da o gizli ajandanin ne oldugunu da soyleyiverir size. Diyelim ki, ulkenin bir kosesinde aylardir tersane iscileri oluyorsa ve hukumet is guvenliginin artirilmasi icin hicbir adim atmiyorsa, koyluler urune verdikleri emegin karsiligini alamiyorlarsa, halk gittikce daha cok yoksullasip yardima muhtac hale geliyorsa, issizlik almis basini yurumusse, buna karsilik buyuk sehirlerde koca koca gokdelenler dikiliyor, her gun yolsuzluk haberleri birbiri ardina patliyorsa, ulkenin degerleri yok pahasina satiliyorsa, o hukumetin ajandasi da gizli ajandasi da ortadadir zaten. Bunu gormeyip hala "gizli ajanda" muhalefeti yapmanin kimseye bir yarari dokunmaz.

Bunun gibi, oyku eger yazarin milliyetci duygularini ifade ediyor ve okuyanin da milliyetci duygularina seslenmeyi amacliyorsa ve bize de "elestir bakalim" demislerse, elestirimizi o ideolojinin dogrulugu uzerinden degil, oykunun tasidigi edebi deger uzerinden yapmamiz gerekiyor. Eger gercekten elimizde edebi degeri olan bir metin tutuyorsak, artik "ama bu milliyetciligi kullanarak insanlarin duygularini istismar ediyor" diyemeyiz. Yok elimizde tuttugumuz kagit parcasinin baska islevlerini dusunmeye basladiysak ortada edebi bir metin yokdemektir. Ama burada sunu eklemek istiyorum: milliyetcilik yavan, akildisi bir ideolojidir. Hicbir derinligi olmayan, hamasetle puan toplamaya calisan, "kutsal" addettigi bazi seylere yaslanarak politika yapan basit bir fikirler toplulugudur. Simdi bu yola bas koymus insanlarin bakis acilarinin da ideolojinin carpik yanlarini, yavanliklarini yansitmasi cok olagandir. Tam da bu nedenle, bu yonelimle yazilmis bir oykunun yasama dokunup edebiyata yelken acmasinin onunde cok engel vardir. O zaman zaten her seyden once "edebiyat" sinavindan kalir o oyku.

Demem o ki, yazarin niyetinin, dusuncesinin ne oldugu zaten icraatinda, yazdigi oykude mevcuttur. Ajandasi da gizli ajandasi da oradadir. Belki kendisi de farkinda degildir yazdiginin ne menem bir sey oldugunun, ama oradadir iste.

""
senin için öyle olmayabilir, ama onu okuyan binlerce kişi bunu gayet içten yaşıyor deyince susup kalıyorum.

Bence burada soyle bir sorun var: edebiyatin sinirlarini onun popularitesiyle cizmemek gerekiyor. O zaman bastan asagi duygu somurusu olan arabeskin de istismar olmadigini soylemek zorunda kaliriz.

Insanda belirli bir duygunun on plana cikarak kisiyi belirli bir duygusal yasantiya suruklemesi istismar degildir, bu, pekala, edebiyatin sinirlari icindedir bence. Eger insanda duygulanima neden olan her seyi istismar olarak damgalamaya baslarsak o zaman ne sanat kalir ne edebiyat.


Re: Öyküde İstismar

Aklıma geldi... Unutmadan... Smile

Bir de sanattaki soyut somut ilişkisine bakmak gerkebilir. Bir anahtar da orada bulabiliriz.

Sanat soyut düşünceleri somut şeylerle anlatmak ve alımlayanı tekrar o soyut düşüncelere yönlendirmek demek değil mi? Yani aktarmak istediğiniz soyut bir düşünceyi ya da soyut bir duyguyu somut olaylarla sanatsal bir form içerisinde sunar ve sanat alımlayıcısını tekrar o aktarmak sitediğiniz soyut düşüncenize ya da duygunuza yönlendirirsiniz.

Necati Cumalı'nın Tanrının Kıyılarında öyküsü için söylenmişti sanırım. Bu öykü de de istismar var mı, yok mu? Burada durup şuna bakmak gerekiyor sanıyorum. İnsanın içini acıtan, istismar olduğunu düşündüğümüz durum cinsel tacize uğrayan çocuğun durumudur ve oradan hareketle çevrenin bakışı. Toplumda yaşanan bu sapkınlık bir soyut durumdur. Böylece söylerseniz soyut bir düşünce olarak kalır. Ama bunu anlatabilmek için somuta indirmeniz gerketiğinde bir çocuğun durumunu anlatmanız gerkecektir. Bu da ister istemez okuyucunun duygularına yönelecektir. Okuyucu o duygularla okuyacaktır öyküyü. Öykünün başarısı o duyguların ertesinde okuyucuyu vermek sitediği soyut düşünceye gönderebilip gönderemediğinde gizlidir. Bana kalırsa iyi bir öykü bunu yapar, kötü bir öykü yapamaz.

Bu Nazım için de böyledir. Kendi inancını, dünyaya bakışını, duygularını, ideolojisini öylece anlatsaydı, soyur, bilimsel terimlerle anlatsaydı Nazım olur muydu? Büyük bir şair olur muydu? O soyut olanı snatsal ölçütler içersinde somuta indirgeyebildiği için büyük şairdir. (Ve daha pek çok şeyi yapabildiği için elbette, ben sadece söylemek istediğimi anlatabilmek için bu yönünü öne çıkarıyorum.) Şeyh Bedrettin Destanı nasıl da duygu yoğun bir anlatıma sahiptir, trajiktir ve teatraldir. Duygularımızı harekete geçirdi diye istismar ediyor mu demeliyiz. Yoksa duygu ve düşünce paylaşımının somutlanması mıdır bu durum?

Bir örnek: Bir yazar köprüde kör bir dilenci görür. Dilencinin önündeki kartonda "Körüm, yardım edin" yazmaktadır. Dilencinin kutusunda çok para olmadığını gören yazar, dilenciden izin ister ve kartona bir şeyler yazar. Bir süre sonra dilencinin kutusu dolmaya başlar. Yazar kartona "Bahar geldi ama ben açan çiçekleri göremeyeceğim" yazmıştır.

Sanat bu değil midir? Körlük soyuttur ama çiçekleri görememesi somuttur ve sizi tekrar soyuta gönderir. Bunun içinde istismar yoktur. Alımlayanların duyguları harekete geçirmek için sanatçının kendi duygularını kullanması vardır.

Ve bir kez daha: istismar değil kötü öykü vardır.

İstismar değil kötü müzik vardır. Arabesk de önce kötü müziktir.

Gene uzayacak... anlatabildim mi, bilmiyorum?


Re: Öyküde İstismar

Konuya yön değiştirtmek niyetinde değilim ama sanatta soyut olanın tanımlanışı konusunda farklı düşünüyorum.

Bkz.: Soyutu Bulmak: Şadi Çalık


Re: Öyküde İstismar

Gerçekten işin içine o kadar çok örnek ve tanımlama girdi ki, neyi ne olduğu birbirine girdi iyice.

Az önce Elif'le sohbet ederken, yüz yüze olmanın avantajını kullanarak, bir hayli açtık konuyu. Benim ulaştığım sonuçlar şöyle:

Öncelikle, Nurten'in ele almış olduğu şekliyle değerlendirirsek "istismar"ın temel niteliğini gözden kaçırmış oluyoruz. TDK'nın tanımladığı gibi sadece birinin iyi niyetini kötüye kullanma ile sınırlı değil, daha doğrusu burada açıklık kazanmamış kritik ifade "kötüye kullanma" ifadesi. İstismar eden nasıl kötüye kullanır ele aldığı konuyu? Şöyle ki; size "ben, kadınların çektiği toplumsal baskıyı göstermek istiyorum," der. Ancak anlatımı bittiğinde "kadınlar öyle eziliyor, böyle eziliyor" söylemlerinin ardında "Bakın bunların hepsini ben saptadım." ifadesi kalır. Eren'in de mesajında belirttiği gibi, yoksullara yardım götüreceğim diye toplanır para ama birilerinin hesap cüzdanına girer. Bu, istismardır. Bir hedef şaşırtma operasyonu. Nesnesine ulaşmayan bir tanımlama.

Kimi usta görünen yazarları okurken sıklıkla hissetiğim bir duygudur bu benim. "Yahu bu adam anlattığı şeyi anlatmak istiyor mu gerçekten, yoksa sadece anlatmayı mı seviyor." şeklinde. Bunu iyi ya da kötü edebiyat olarak mı değerlendiririz orası başka bir tartışma konusu. Buna kalkışmak, Kant'ın estetiği anlambilimden kopartarak kesin bir biçimde biçimsel alana terk eden yaklaşımıyla bir hesaplaşmaya girişmeyi gerektirir. En azından şimdi benim niyetim oraya gitmek değil. İstismar'ın ne olup olmadığını bulmak.

İstismarla ilgili tartışmamızda ağırlık kazanan bir diğer yön ise, özdeşleyim ve katharsis sorunu. Okuyucunun yazarın anlatımının içine girmesi, o duyguyu yaşamasıyla ilgili sorun tümüyle bir özdeşleşme sorunu değil mi? Antik Yunan'dan beri kullanılan bu yüce duygularla coşturarak arındırma işlemi epeyce tartışma konusu olagelmiş bir yaklaşım zaten. Hatta Brecht tiyatrosunun belkemiği de burada kuruluyor. Özdeşleyimi yabancılaşmayla ortadan kaldırarak izleyici için yeni bir alımlama deneyimi yaratmak... Katharsis istismar mıdır, değil midir; bunu tartışmak değil niyetim. Sadece tartışmamız içinde istismardan söz ederken sık sık özdeşleyimin ve katharsisin tanımı alanına girdik müsade almadan. Bunu vurgulamak istedim.

Asım Bezirci yanmış görüntüsü üzerinden anlatmaya çalıştığımın ise, istismarla ilgili Elif'in sıkıntısının göbeğinde durduğunu düşünüyorum hâlâ. Hangi gerçekliği anlatmak için olursa olsun, bütün güzellikleri yıkacak şekilde eyleme geçmek kabul edilebilir bir şey midir? Bu da daha çok etik'in konusu içine giren bir problem oluyor sanırım.


Re: Öyküde İstismar

Barış Acar dedi ki:

İstismarla ilgili tartışmamızda ağırlık kazanan bir diğer yön ise, özdeşleyim ve katharsis sorunu. Okuyucunun yazarın anlatımının içine girmesi, o duyguyu yaşamasıyla ilgili sorun tümüyle bir özdeşleşme sorunu değil mi? Antik Yunan'dan beri kullanılan bu yüce duygularla coşturarak arındırma işlemi epeyce tartışma konusu olagelmiş bir yaklaşım zaten. Hatta Brecht tiyatrosunun belkemiği de burada kuruluyor. Özdeşleyimi yabancılaşmayla ortadan kaldırarak izleyici için yeni bir alımlama deneyimi yaratmak... Katharsis istismar mıdır, değil midir; bunu tartışmak değil niyetim. Sadece tartışmamız içinde istismardan söz ederken sık sık özdeşleyimin ve katharsisin tanımı alanına girdik müsade almadan. Bunu vurgulamak istedim.

Barış'a da Brecht'e de katılıyorum. Katharsis konusuna girmeden bir eserin okurunda (izleyicisinde, dinleyicisinde, alımlayıcı vb.) yarattığı duygulanım üzerine kelam etmek güç gerçekten de. Katharsisin istismar olup olmadığını ben de tartışmak istemiyorum. Ancak katharsise baş vurmadan da alımlayıcıda bir duygulanım yaratmanın mümkün olduğunu düşünüyorum.
Barış Acar dedi ki:
Asım Bezirci yanmış görüntüsü üzerinden anlatmaya çalıştığımın ise, istismarla ilgili Elif'in sıkıntısının göbeğinde durduğunu düşünüyorum hâlâ. Hangi gerçekliği anlatmak için olursa olsun, bütün güzellikleri yıkacak şekilde eyleme geçmek kabul edilebilir bir şey midir? Bu da daha çok etik'in konusu içine giren bir problem oluyor sanırım.

Bana da öyle görünüyor.


Re: Öyküde İstismar

Şu katharsis'le Brecht çok yanlış bir yerden girdiler tartışmamıza, arkadaşlar. Hem katharsisi, hem brecht'i hem de istismarı çok yanlış yerden algılamamıza yol açıyor bu.

2500 yıllık bir olguyu istismarla yok edeceğiz hep birlikte, ha gayret! Smile

Yapmayın, etmeyin... Küçük bir "istismar" eleştirisini getirip dayandırdığımız noktaya bakıyorum da...

Katharsis'i sadece bir son olarak algılarsak yanlış yere varırız. Katharsis kahramanın baht dönüşümüyle bağlantılıdır ve sadece tiyatronun temel ayaklarından biri olan seyirci için tiyatro kuramındaki yerini almıştır. Aristoteles'in Poetika'sından bu zamana dek. Çok tartışıldığı doğrudur ama hep avangard tiyatrolar tartışmıştır bunu, yani benzetmeci tiyatronun pek çok kuralına karşı çıkanlarca... Bu apayrı bir konudur ve sadece bir olgusunu çekip çıkararak tartışılamaz.

Tiyatroda her zaman Brecht'ten yana olan bir insan olarak ve türkçeye çevrilmiş her şeyini okumuş biri olarak da şunu söylemek isterim, Katharsis elbette ki Brecht'in sorunu olmuştur, ama temel sorunu o değildir. İstismarla da ilgisi yoktur. Başka bir şeydir Brecht'in tartıştığı. Ve bir kuram oluşturmuştur: göstermeci tiyatro ya da diyalektik tiyatro. Üstüne üstlük buraya politik tiyatrodan, dışavurumcu tiyatrodan geçerek ulaşmıştır. Hatta gerçekle yüzleşmek adına belgesel tiyatro öğelerini kullanmaktan da çekinmemiştir.
Daha pek çok şey söylenebilir ama brecht istismara karşı çıkmıştır deyip konuyu bağlamak sanırım müthiş olur! Smile

Brecht öyle dedi diye Tennese Williams'ı, E. O'neil'i, ne yapacağız, istismar ediyor diye, hala benzetmeci oyunlar yazmışlar diye, oyunlarını okumayacağız, oynanmasına karşı çıkacağız, öyle mi? Hatta İbsen'i, hatta günümüzden Sam Shapard'ı... Hadi canııııııım... Smile

"Hangi gerçekliği anlatmak için olursa olsun, bütün güzellikleri yıkacak şekilde eyleme geçmek kabul edilebilir bir şey midir?"

Bu sanat komiserliğinden başka yere götürmez bizi, arkadaşlar. sanatçının gerçeğe, gerçekliğe ve kullanacağı malzemeye, eylemine karışmaktır bu, ket vurmaktır. Bunu kabul etmekse en azından benim için mümkün değil. O zaman toptan bir yeraltı edebiyatını yok mu sayacağız? Ya da dışavurumcu tiyatroyu, vahşet tiyatrosunu tiyatrodan çıkaracak mıyız? Yıkıcı olan bütün yazarları çıkaracak mıyız dünya edebiyatından? Biz bu tür sanata inanmayabiliriz, bu tür sanattan yana olmayabiliriz. Ama bunları sanatsal bulmam deme hakkımız var mı? Kusura bakmayın, benim için yok. Benim için sanatın, sanatçının özgürlüğü her şeyden önemlidir. Sanatçı yıkıcı olabilir, bütün güzellikleri eleştirip yerle bir edebilir. Edebiyat ve Kötülük adlı bir kitap hatırlıyorum. Kitaplığımda tekrar bakacağım. Dediğim gibi ben o biçemden yana olmayabilrim, o biçemi kullanmayabilirim. Ama bu ahlak sorunudur deyip istismara bağlayamam. Edebi bulmam, sanatsal bulmam deyip işin içinden çıkamam. Benim ölçütlerim başkadır.

Bu konuda artık hiçbir şey yazmayacağım, arkadaşlar, çünkü istemediğim bir yola girdiğini görüyorum. İstismar diye diye sonunda toptan bir çok şeyi kaldırıp atacağız neredeyse, yazıktır günahtır...

Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola...


Re: Öyküde İstismar

""
brecht istismara karşı çıkmıştır deyip konuyu bağlamak sanırım müthiş olur!

Böyle bir şey söylemedim.

""
Yıkıcı olan bütün yazarları çıkaracak mıyız dünya edebiyatından? Biz bu tür sanata inanmayabiliriz, bu tür sanattan yana olmayabiliriz. Ama bunları sanatsal bulmam deme hakkımız var mı?

Yazdıklarımdan böyle bir şey çıkacağından da epey kuşkuluyum.

Sanırım, daha önceki yanlış anlaşılma meselesinde de karşımıza çıkan sorunun nedenini birazcık anlayabildim bu iletiyle. Kadir Yüksel söylenenleri genel olarak söylenenlerle birleştiriyor. Eleştirimde kullandığım unsruların kendi tamlıkları içinde ele alınmasını dilerim ben. Onların önceki ya da yakınındaki başka tartışamalara eklemlenerek yanıtlanması canımı sıkıyor.

Hiçbir zaman Kadir Yüksel'in karşı çıktığını söylediği şeyleri savunmadım. Ben tartışma içinde istismar konusunu katharsisle karıştıyor olabiliriz diyorum, Brecht'le katharsis arasında da bu çatışma görülür diyorum, Kadir Yüksel bunu bir uca götürüyor. Brecht tiyatorusunun istismarla ilgisi var ya da onun tiyatrosu tümüyle katharsisten ibarettir demiyorum ki ben.

""
Bu apayrı bir konudur ve sadece bir olgusunu çekip çıkararak tartışılamaz.

Böyle yapmaya çalışmıyorum, hatta aksini söylüyorum; bunu tartışmak istediğim yer burası değil diye. Üstüne üstlük bir yargı sunmadığım gibi, katharsisle özdeşleyim arasındaki ilgiye dikkat çekerek açılacak yeni bir tartışmada yeni düşüncelere yol açmaya çalışıyorum...

""
hala benzetmeci oyunlar yazmışlar diye, oyunlarını okumayacağız, oynanmasına karşı çıkacağız, öyle mi?

Berraber yürüttüğümüzü düşündüğüm bir tartışmada bu ifadelerin anlamını çözmedim doğrusu. Kim dedi "Bunları okuyunuz, bunları okumayınız" diye?

Benzer şekilde kendi kişisel korunma bilincim (bunun psişik nedenlerine mi girmem gerekiyordu illa ki) nedeniyle Asım Bezirci olayındaki gibi görüntülerden uzak kaldığımı söylüyorum, Yüksel bunu sanatsal bulmadığıma kadar götürüyor buradaki ifadeyi.

""
Bu sanat komiserliğinden başka yere götürmez bizi, arkadaşlar.

Kim "Sanatçı böyle yapsın da, şöyle yapmasın," dedi. Getirin ilk taşı ben atacağım ona.

""
O zaman toptan bir yeraltı edebiyatını yok mu sayacağız? Ya da dışavurumcu tiyatroyu, vahşet tiyatrosunu tiyatrodan çıkaracak mıyız?

İnternette dolanan, yayın ilkelerinden yoksun olan ya da sadizmin kıyı sularında gezinen çirkin örneklerden bahsederken yeraltı edebiyatına nasıl geldik anlamak zor. Tarantino filmlerinin zombilerine, İtalyan istismar sinemasının birbirinden iğrenç örneklerine ya da üçüncü sınıf filmlere gönderimde bulunurken dışavurumcu tiyatroyla, vahşet tiyatrosuyla karşılaşmak şarşırttı beni.

Kendimi koruma çabam mı sanat komiserliği, bunu da anlamadım. Benim yazdığım iletide, "Bu yaklaşım yanlıştır, aksi doğrudur; diğerleri tu kakadır" gibi şeyler var da ben şizofreniye bağladım göremiyor muyum allah aşkına.

""
sanatçının gerçeğe, gerçekliğe ve kullanacağı malzemeye, eylemine karışmaktır bu, ket vurmaktır.

Açıkçası Kadir Yüksel etrafındaki söylenceler bulutuyla mücadele ediyor gibi gelmeye başladı bana. Niye söylenen şeyleri hemen bir genellikler ormanı içinde çeşitli dünya görüşlerine, sanat tutumlarına vb. bağlıyoruz da onları özgöndergeli bir biçimde kendi tutarlılıkları içinde değerlendirmeyi denemiyoruz?

Yukarıda yazdıklarım bir kızgınlık alametinden çok, olguları daha nitelikli biçimde tartışabilmek için yapılmış zorunlu bir açıklama olarak görülürse çok sevineceğim.