UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Orhan Kemal Sokağı

20 Eyl 2008
kadiryüksel

Önce

Bir başka ustanın tanıklığına kulak verelim önce:
“İkimizin de sokak tutkusu büyüktü. Yaşadıklarının bilincindeki insanlar olarak bizleri bütün bir ömür evlere, işyerlerine, kahvelere, meyhanelere götüren sokak, önemliydi. İlk sevinçlerimizi, ilk heyecanlarımızı, ilk acılarımızı, çirkin bir kadın kadar çirkin sıkıntılarımızı tattığımız birkaç sokağımız vardı. Severdik onları. Ayrıca sokak, toplumumuzun işleyişini, özünü, karakterini, kültür düzeyini, dilimizin çeşitli kaynaklardan beslenerek oluşmasını ve daha sürüsüyle yaşantı tablosunu yansıtan bir aynaydı. (…) Orhan Kemal, işi gereği İstanbul’u hallaç pamuğu gibi attığından, tezgahını kurduğu sokağa yaratıcılığının kan dolaşımını sağlayan bir damar gibi bakar, durup dinlenmeden çalışırdı. Onun boyuna girip çıktığı sokaklar Beyoğlu’nda, Cağaloğlu’nda, Sirkeci’de, Beyazıt’ta, Aksaray’da, Cibali’de, Fener’deydi… Sayısız hikayesini doğuran anılardı oralar… Çıkardık Adana Kebapçısı’ndan, Sirkeci’de, Köprü’de, Karaköy’de dolaşırdık.”

Tanıklığına başvurduğumuz usta geçtiğimiz yıllarda yitirdiğimiz öykücülüğümüzün kendine has yazarı Muzaffer Buyrukçu’dur. Anlattıkları Orhan Kemal’ deki sokak tutkusunu özetliyor. Gerçekten bir tutku Orhan Kemal için sokaklar. Sokaklarda soluk alıp verir Orhan Kemal. Sokakları yaşar ve sokakları yazar.
“Ben, çok iyi bildiğimi yazmak isterim… Yazmak için, görmeliyim, yaşamalıyım… Ve içimdeki hız beni itmeli…” diyordu.
Sırtında pardösüsü, küçücük üçgen bağlanmış kravatı, yana devirdiği fötrü, jilet gibi ütülü pantolonu, her zaman boyalı ayakkabıları, elinde neredeyse bitmek üzere olan cigarası ezbere bildiği sokakları arşınlıyor. Öyle başı boş dolaşmak değil bu, avarelik değil, basbayağı ekmek kavgası. Orhan Kemal’in ekmek teknesinin malzemesi bu sokaklar. Top oynayan çocukların kaçan topuna şöyle afili bir plase vururken bile sokağın ucundaki meyhanede ya da kahvede yazmaya girişeceği öykünün ilk cümlesini pişiriyor. Yıllardır ekmeğini çıkardığı yazı evrenini dokumuştur sokaklarda.

“Yaşantısı olmayan yazmamalı. Yazsa da hiç. Yaşamalarıma bir bakıma bilinçaltıdır ayaklarım. Yazacaklarımı yazmadan önce ayaklarımla yazıyor, ayaklarımla yoğuruyor, ayaklarımla derleyip topluyorum ben. Yazmadan önce yol yol, dönemeç dönemeç, kaldırım kaldırım yürürüm kafamdakiyle, gönlümdekiyle” diye yazıyor bir denemesinde Nermi Uygur. Sanki Orhan Kemal’i anlatmak için yazılmış. Orhan Kemal de yazıya önce ayaklarıyla giren yazarlardandır. Sokağın hem yazdıran bir yönü var, hem de yazılan bir yönü. Bunların ikisini de kullanmıştır Orhan Kemal.

“Ben masa başından çok, fazlaca gezer dolaşırım. Yani iş, masa başına geçip yazmaya kaldığı zaman, mesele çoktan hallolmuştur. Gezer dolaşırım. Gezip dolaşırken kafam boyuna çalışır. (…) Nasıl başlayacağım kafamda satırlaşıvermişse, değme keyfime. Bir kol çengi, sırasına göre canımın o an çektiği İstanbul’un artık hangi lokanta ya da meyhanesiyse, atarım kapağı. (…) Bir iki duble içilirken, konu kendini yazar da yazar.”

Sokaklar sokaklar!

Sokakların Orhan Kemal’in yaşamında nasıl yer aldığına bakmak öykülerindeki sokaklar için ipuçları verecektir bize.
Babasının milletvekilliği sırasında çocukluğunun bir bölümünün geçtiği Ankara denince “…yanık, çürük, paslı tahtalar ve kerpiç kalabalığı içinden alt alta, üst üste evler, bozuk, dar sokaklar… ve o sokaklarda Hakimiyet-i Milliye gazetesi satan çocuklar” hatırlar.
Tekrar Adana’ya döndüklerinde “dar, pis bir sokakta, karşılıklı iki konak”tan birinde oturmaya başlarlar. Bu “dar, bozuk ve pis sokak” betimlemelerinin yazarlığında nasıl yer ettiğini göreceğiz. Babasının kurduğu gazetenin yazılarını matbaaya götürüp getirirken “sokakta gecikmeyi icap ettirecek mevzular” bulur mutlaka. “Mesela futbol, kamış vuruşmak, çikolata çekişmek…” Babasının Suriye’ye sürgüne gitmesiyle tam bir başıboşluk içine girer Orhan Kemal. “Bütün merakım futboldu. Okula falan atmıştım tekmeyi.” Fakat bu uzun sürmez. Zamanla geçim sıkıntısı baş gösterir ve küçük yaşta çalışmaya başlar. Adana’ya döndükten sonra iyice başıboş kalır. Gene futbol girer yaşamına. Serserilik, gençlik aşkları, sokaklar, kahvehaneler… Parasızlık yakasını bırakmaz. Bütün bir ömrü boyunca bırakmayacaktır zaten. Bir fabrikada katiplik yapmaya başlar. İşçi kızlardan Nuriye ile evlenir. Eski bir kenar mahalle evinde oturmaya başlarlar. Sonrasında askerlik ve hapislik yılları. Yazı yazmaya başlamıştır. Cezaevinden çıktıktan sonra hamallık yapar. Sebze nakliyeciliği yapmaya çalışır ama başarılı olamaz. Öyküleri, romanları yayımlanmaya başlamıştır artık. İstanbul’a gitmeye karar verir. O günden sonra ekmeğini yazarak kazanmanın peşine düşecektir. Hastalandığı yıllarda bile kendini sokaklara atmadan duramaz: “Düştüm yine İstanbul sokaklarına ağır aksak… Cebimde başta trinitrine, çeşitli ilaçlar… Hiç acele etmeden, sağı solu kollayarak yürüyorum.” Çünkü yazması gerekmektedir ve yazı evreni, biçemi, dili, kurgusu, malzemesi, insanları hep sokaklardadır. Sokaklar da bu iflah olmaz sokak tutkununa ardına dek açarlar kapılarını.

Sokak Tutkunu

“Beni çoğunlukla gündüzleri sokakta görürler. Ben devamlı bir yerlere giderim. Bir yerlere uğrar, bir yerlerden bir yerlere göçer dururum. Yıllardır her sabah, yaz demez, kış demez sabahın dördünde kalkarım yataktan. Ve sabah dokuza kadar yazımı yazarım. Sonra sokağa çıkarım. İkbal’e uğrar kahvemi içerim… Yazmak için yaşamak, duymak, halkı algılamak gerekir…”

Sadece yaşamın sürüklemesiyle değil bilinçle de seçilmiş yaşam ve yazı alanlarıdır Orhan Kemal için sokaklar. Sokaklar ve sokakların uzantısı olan mekanlar adeta laboratuarıdır Orhan Kemal’in. Capcanlı, hareketli, dinamik, yaşamın kalp atışlarının duyulduğu sokaklarda insanlarını – küçük insanlarını - gözler. Yazılarına konu olacak olayları dinler, ilişkiler kurar, kullanacağı karakterlerin özelliklerini belirler, biçemini ve dilini oluşturur. Sokaklara ve sokağın ucundakilere bakmayı ve yazmak istediklerini görmeyi bilir.
Yazmak istediği insanları hangi sokaklarda bulacağını bilir.

Orhan Kemal’in sokakları, yazı evreninde bütünleşerek tek bir sokağa dönüşür: Orhan Kemal Sokağı. Ve bu sokak öykülerinin, romanlarının en baskın karakterlerinden biri olur çıkar. O sokak olmadan düşünebilir misiniz Bobi Abi’yi, Coni’yi, Atom Erol’u, Tazı Nuri’yi, Teber Çelik’i, Murtaza’yı, Pehlivan Ali’yi, Cemile’yi…

Orhan Kemal Sokağı

Orhan Kemal Sokağı arka sokaktır. Eğri büğrüdür, ara sokaktır, dar sokaktır, karanlıktır ya da loştur, çamurludur ve bozuk parkelidir. Sadece üç öyküsünde asfaltlanmış caddeden söz eder. Böyle bir sokağı gözünüzde canlandırdığınızda o sokakta yaşayan insanları da tanıyabilirsiniz az çok.

Yayımlanan öykü kitaplarında 239 kısa öyküsü var Orhan Kemal’in. Bu öykülerin 122 tanesi sokakta geçen öyküler. Yani öykü toplamının yarısı tutkunu olduğu sokaklarda geçiyor. Çıkmaz sokak- arka sokak betimlemelerini kullandığı 6 öyküsü var. Eğri büğrü sokaklar 5 öyküde geçiyor. Dar sokak –ara sokak betimlemesi 23 öyküde var. 26 öyküde Bozuk parkeli sokaklardan söz ediyor. 11 öyküde sokak karanlık, 19 öyküde ise sokak çamurlu. Asfalt caddeden söz ettiği öykü sayısı 3.

Biraz önce de söylediğim gibi öykülerinde anlattığı Orhan Kemal Sokağı tek bir sokaktır sanki. Eğri büğrü, karanlık, bozuk parkeli, çamurlu bir arka sokaktır, dar bir ara sokaktır.

İstiklal Caddesinde geçen öykülerinin sayısı 15. Ama bu caddede gezip dolaşan zenginleri anlatmaz. Orhan Kemal Sokağının insanlarını taşır İstiklal Caddesinde geçen öykülerine. İstiklal caddesinde yoksul insanları anlatır. İstiklal caddesi kişileşip karşıtlığı simgeler. Önemli bir nokta da şu, İstiklal Caddesinde geçen 15 öykünün 8 tanesinde çocuklar vardır. İşportacılık yapan, serserilik yapan Orhan Kemal Sokağının çocuklarıdır bu çocuklar.
12 öykü büyük caddelerde, ana caddelerde geçer. Burada da aynı karşıtlık simgelenir. Buradaki öykülerde de çocuklar, işsiz güçsüz gençler ve çalışan genç kızlar var.

Öykülerde anlatılan İstanbul semtlerine de bakalım. En çok sözü geçen semtler Balat, Beyazıt, Tarlabaşı, Sirkeci, Cibali, Gülhane Parkı, Kasımpaşa, Cağaloğlu, Beyoğlu, Unkapanı, Aksaray, Haliç. Sayı vermeden de olmayacak, bu semtler üç ve daha fazla öyküde adı geçen semtler. Bir iki öyküde adı geçen semtlere bakalım, Eyüp, Çemberlitaş, Saraçhane, Şişhane, Şehzadebaşı, Bankalar Caddesi, Laleli, Kapalıçarşı, Karaköy, Mısırçarşısı, Tünel, Sultanahmet, Yenicami, Tahtakale, Çarşıkapı, Fener, Yüksekkaldırım, Taşlıtarla, Küçükmustafapaşa ve surlar. Bunlar sadece öykülerde adı geçen semtler. Bir de adı geçmeyen anlatılanlardan tanıyabileceğiniz semtler var. İstanbul’un Avrupa yakasının neredeyse tamamı yer bulmuş öykülerde.

Sokağın Ucu

Orhan Kemal Sokağının ucundaki mekanlar da çok çeşitli. Ama Orhan Kemal Sokağıyla uyum içinde.
Sokağın ucundaki mekanlar:
Ev (tamamına yakını eski evler, gecekondular…) 49 öykü
Kahvehane 41 öykü
İşyeri Fabrika 38 Öykü
Meyhane 26 öykü
Hastane 13 öykü
Otobüs durağı 11 öykü
Hapishane 11 öykü
Adliye 9 öykü
Park 9 öykü
Lokanta 6 öykü
Boş arsa 5 öykü
İşporta tezgahı 5 öykü
Bunların yanı sıra bir iki öyküyle inşaat alanı, karakol, cami, seyyar köfteci, lüks bar, okul var.

Orhan Kemal sokağının evlerini bir yana bırakırsak. Sokağın ucundaki mekanlardan kahvehanelerin, meyhanelerin çokluğu hemen göze çarpıyor. Burada emekli, yaşlı insanlar çok az. İşsiz güçsüz takımı, serseriler, gençler, hamallar, ameleler, gündelikçiler önemli bir bölümü oluşturuyor.

Orhan Kemal Sokağı’nın İnsanları

Orhan Kemal Sokağının insanlarının aç, hastalıklı, işsiz, iş arayan, bıçkın delikanlı, serseri olduklarını söyleyebiliriz. Yoksul insanlardır bu sokağın insanları. Yoklukla acı çeken insanlardır.
26 öyküde açlıktan sözediliyor.
23 öykü iş arayanlarla ilgili.
20 öyküde hastalıklı insanlar var.
22 öyküde erkekler başka kadınlara gidiyorlar. Buna karşılık 11 öyküde kadınlar kocasını aldatıyor.
16 öyküde bıçkın, çapkın delikanlılar var.
9 öyküde hayat kadınları var.
7 öyküde genç kız hayalleri anlatılmış.
Dolandırıcılar, hırsızlar, serseriler, ırgatlar, dilenciler, falcılar, arzuhalciler, çocuklarıyla ilgili hayaller kuran büyükler, kendileriyle ilgili hayaller kuran büyükler.

Ve önemli bir toplam 28 öyküde çocuklar var. Ekmek parası için işportacılık yapan çocuklar, çalışan çocuklar ve sokakta oynayan çocuklar. Sokakta oynayan çocukların anlatıldığı öykülerin neredeyse tamamında futbol oynanıyor. Bir öyküde beştaş, bir öyküde kovboyculuk oynanıyor.

15 öyküde hayvanlardan söz ediliyor. 8 öyküde köpekler (biri hariç tamamı sokak köpeği) var. Üç öyküde kedi, iki öyküde eşek, bir öyküde fare, bir öyküde inek.

Sokağın Dili

Orhan Kemal Sokağının dili iki önemli özellikle öne çıkıyor: Argo kullanımı ve şive kullanımı. Hep söylene gelmiştir Orhan Kemal’in konuşma dilini çok iyi kullandığı, diyaloglarının zenginliği… Uzun uzun betimlemelere girişmeden bir iki konuşma çizgisiyle karakterlerini yaratıverdiği söylenmiştir. Doğrudur bütün bunlar. Bunun sırrı galiba sokağın dilini gene sokakta yakalaması Orhan Kemal’in.

Çetrefil olmayan, dolaysız, rahat bir anlatımı vardır Orhan Kemal’in. İnsanlar ve mekanlar bu anlatımın yardımıyla somutlanır. Göstermek istediği ortamı gözümüzde canlandırıverir. Sefilliği, açlığı, hileciliği, her türlü kötü davranışı, iyiliği, çatışmayı, sevgiyi yansıtmakta hep sokağın dilinden yararlanır. Sokağın dilinin bütün çeşitliliğini kullanır. Aynı derecede yalındır, ama bir o kadar da devingen.

Onun sokağında insanların ağzından düşmüyor argo sözcükler, İstanbul’a yerleşenlerin kurtulup atamadıkları şiveleri…

Gaco, kayıntı, mangır, terso, tekerlek, Allahsız… en çok kullandığı sözcükler. Bunun yanı sıra şimdi burada örneklemekten kaçındığım küfürler de kullanılıyor.
Şive kullanımında da çok başarılıdır Orhan Kemal. Özellikle Rumeli göçmenlerini ve Doğu Anadolu’dan gelenleri çok iyi konuşturur.

(NOT: Bu yazı Ankara Öykü Günleri için hazırlanmış bir konuşma metnidir.)

Kategori:

Re: Orhan Kemal Sokağı

Okudugum Orhan Kemal kitaplari arasinda en cok aklimda kalanlar Eskici ve Ogullari ile Bereketli Topraklar Uzerinde. Eskici ve Ogullari'ndaki sokak hayal meyal gozumun onundedir ya Bereketli Toprakla Uzerinde bana daha cok dededen kalma debdebeli konagi animsatir. Ama bir sey var ki, okudugum kitaplar Orhan Kemal'in sokaklari anlatisindaki bu tutkuyu gormem icin yeterli olmamis. Simdi bu yaziyi okurken aslinda ne cok sey kacirmis oldugumu goruyorum. Okudugum oykulerinden hic olmazsa birkac Istiklal Caddesi betimlemesi kalmis aklimda. Simdi bu yaziyi okuyunca geri donup tekrar bakmak istedim Orhan Kemal kitaplarina. Bir de bu gozel, sokaklari gezip duran bir seyyahin gozuyle... Elinize saglik.


Re: Orhan Kemal Sokağı

Yanlış anımsamıyorsam 2001 yılıydı. İlk bakışta fazla didaktik de görünse Yapısalcı inceleme anlamında çokça işe yarayacak bu istatiksel yöntemi seviyorum. Yazarın düşünme biçimini ve bilinçaltının kimi sıçramalarını çok güzel ele veriyor.

Yalnız Öykü Günleri'nde aynı oturumda yapılan çok vasat konuşmalar da vardı. Hatırladıkça hâlâ tüylerim diken diken oluyor.

Teşekkürler Kadir Yüksel.


Re: Orhan Kemal Sokağı

kadiryüksel'in ellerine sağlık...

ben orhan kemal'den bir tek Murtaza'yı okumustum,baska bir eserini daha okumadığım için benim de hiç dikkatimi çekmemişti bu sokak meselesi.
ayrıca istatistiksel araştırmalar için de tebrikler.

konusma dili denince aklıma geldi de, cevdet kudret, nurullah ataç'ın dil kullanımını eleştirirken devrik cümle kullanımına değiniyor "dilleri var bizim dile benzemez" kitabında. diyor ki, ataç'ın iddia ettiğinin tersine devrik cümle kullanımı konuşma dilinin akıcılığını vermez, belli örnekler dışında fazla devrik cümle bozuk bir türkçe sunar bize. bunları söylerken Orhan Kemal'in Murtaza'sının konuşmalarını örnek veriyor, "yaparım ben vazifemi, bakmam gözünün yaşına kendi öz kızımın bile" derken Murtaza'nın bozuk türkçesi olan rumelili bir zat olduğunu söylüyor.

konuşma dili diyince aklıma geldi işte, diğer eserlerdeki dil kullanımını görmek içinse sabırsızlanıyorum.
çağdaş

(semaver kıraathanesinin beş sayfadan oluştuğunu ancak az önce farketiğimi utanarak itiraf ediyorum)


Re: Orhan Kemal Sokağı

""
çağdaş yazdı:
semaver kıraathanesinin beş sayfadan oluştuğunu ancak az önce farketiğimi utanarak itiraf ediyorum

Hiç fark etmeyenler de var, onlar ne yapsın?