UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Onlar-la

30 Oca 2011
Büşra B

İncitilmekten korkulan olmadım hiçbir zaman. Beklemediğim anlarda hızla çarptı- onlar. Omuzlarım düştü. Boynumun arkasına bir yumru oturdu. Ellerim yerli yersiz titremeye koyuldu. Gözlerim seğirdi, durduramadım. Bıraktım -yaşamayı.

Uykularımın yerini korkulu karanlıklar alırken sessizlik her yanı sardı. Mum ışığının titreyişinde kalbim sancılandı. Yavaşça soluk aldım, yok olmasından çekinerek. Bir süre içimde kaldı, dayanılmazdı- bıraktım.

Onlar- suskunluğumu uğursuzluk saydı; terk ediş ve özlemleri, arayış ve kayboluşları, tam var olmak üzereyken yok oluşları görmezden geldi. Çıkmazdaki ruhumun meydanda, en orta yerde, yaptığı çığırtkanlığa şöyle bir bakıp başını çevirdi; en diplerimin kendini gösterme çabasının gürültüsüydü yankılanan, duyduklarını sandı- onlar.

Uyumsuz devinimleriyle çirkin bakışları üzerine mıknatıs gibi çeken bir gölgenin, öğle vaktini bekleyişi; kelimelerle tarif edilemeyen türden bir isyan, azların bildiği çokların bilmediği..

Yanlarına gittiğimde hoş geldin, dedi- onlar. Hoş bulduk, diye yanıtladım. Yalan söyledim. Doğumumun ardından gelen ve aralarına her gün bir yenisi eklenen özürlerim vardı. Yalanlar başı çekince gerisi kendiliğinden geliyordu. Nasılsın, diye sordu- onlar. İyiyim, demekle kalmayıp nasıl olduğunu sordum- utanmadan. Dudaklarının iki yanını gererek cevapladı. Gözleri odanın her yanındaydı, bir benden uzaktı. Kendimi terk edip, çay içme teklifini kabul ettiğimde bir başınaydım.

Hayatı para kazanmak için gittiği işinden huzurla evine dönmek için yaşayanlar vardı. Yaşam; bir meyve ağacının çiçeğinde saklıydı , aldanmazsa o da. Sistem; içler acısı, direnişte, kimilerinin keyfince… Politika; partiler, vaatler, seçim otobüsleri, oy sandıkları, kaybettirerek kazananlar...

Dinledim, pür dikkat. İşi; ortağı, hep haklı olacağını sanan müşteriler, ürünler, teknik işlemler… Ailesi; eşi, çocukları, kayın pederi ve bekar kız kardeşi… Parası; evi, arabası, yazlığı, bitmek bilmeyen masrafları… Aklına düştüm, pat diye. Sen, diyordu, sen neler yapıyorsun? Hiç, hiçbir şey yapmıyorum, demek isterken sıralamaya başladım; olabilecek ve hiçbir zaman olmayacakları anlatıyordum, esasta hiç olmayanları- gülüyordu.

Kovadaki balık gibiydim, kendisi için yapılan pazarlığa tanık olan. Zıtlıklar bedenimi işgal ediyordu; suyun içindeki bedenim pul puldu. Ruhumun gün yüzüne çıkışı beni telaşlandırıyor, ağzımdan çıkacakların kontrolünü yitirmeme neden oluyordu. Bakındım. Seslendirmeye çekindiğim kelimler dilimin altında kıpırdanıyordu. Biraz daha büyürse tüküremeyeceğim için yutmak zorunda kalacaktım. Samimiyetsiz teşekkürlere boğdum onu o yüzden, yine beklerim dedi- boğuluyorduk.

Bir kartvizitini istedim, sevindi, kolay seviyordu- onlar. Arkasına iki çizik attı. Yanından uzaklaşır uzaklaşmaz gömleğimin cebinde beni bekleyen kalemime sarıldım. Titreyen ellerimle, sığdırmaya çalışarak, yazdım:

“Yaşamayı
bıraktım.
Onlar
utanmadan
gülüyordu.
Boğuluyorduk.”

Onların hepsi birdi; onlar, her yerdeydi...

Kategori:

Re: Onlar-la

içinde "onlardan" kalmadığını düşünmeyi seviyor, "modern insan"... ben buna "egzistensiyalizm hastalığı" diyorum. herkes "farklı" günümüzde, herkesin "tercihleri" var. "onlar" gibi değil hiç kimse, filanca kimseye sor : "BEN" diyiverir, "Ama ben başkayıım" : ergen psikolojisi..

karşıt kutupta da "tür bilincinden" bahsedenler vardır. humanizma şakşakçılığı son gaz..."sonuçta insanız be birader", "hepimiz kardeşiz bu kavga ne diye".. bir dakika,şu "bambaşka bireylerin" "varoluşçuluğu da humanizmaydı", değil mi... e bunda şaşacak ne var, zaten "binary opposition" denilen şeye inanmamız gerekmiyor ki..

"yazdırdıklarınız" için teşekkürler..


Re: Onlar-la

Değerli yorumunuz için ben teşekkür ederim..


Re: Onlar-la

Yaşam girdabında bir savruluş. İçindeyken olup bitenlerin yukarıdan görebilmek her şeyi. Görebilmek tutunacak dalları fakat tutamamak onları.
Aslında bu savruluşlar hepimizin yaşantısında zaman zaman yaşanıyor. Varlığın hiçliğe ve yokluğa sürüklenişini sadece izlemek başka bir yara daha açmazmı?


Re: Onlar-la

Büşra'nın öykülerine iyice alışır olduk. Forumdaki ikinci öyküsü oldu sanırım ve ben bu öykülere çok alıştım.

""
Onlar- suskunluğumu uğursuzluk saydı; terk ediş ve özlemleri, arayış ve kayboluşları, tam var olmak üzereyken yok oluşları görmezden geldi.

Ellerine sağlık.


Re: Onlar-la

Melih Cevdet, Mikado'nun Çöpleri'nde "Kendimizi var edemediğimiz için yok ediyoruz." diyor, oyunun daha öncesindeyse;

"Sen öldürmüşün onu. Nefret ettiğin şu insanlardan daha baskın çıkmışsın kendine karşı. Onların yapamayacağı kötülüğü yapmışsın kendine. Sevginin kökünü kazımışın içinde, rahimlerini kazıta kazıta çocuk doğramayacak duruma gelen kadınlar gibi olmuşun. Sade yalnızlığın için çalışmışın, büyük duvarlar örmüşün çevrene, ama sonra bir de bakmışın ki duvarların içinde kimse yok." bu sözler geçiyor..

Bana da diyecek pek bir şey kalmıyor.

Vakit ayırıp, okuduğunuz; öykü hakkında düşüncelerinizi paylştığınız için teşekkür ederim..


Re: Onlar-la

Yıllar önce okumuştum Mikado'nun Çöpleri'ni. Hatta o vakit, daha Melih Cevdet şiirini hiç okumamıştım. İki kişinin bir odanın içindeki gerilimi müthiş güçlü izlenimler bırakmıştı bende. Daha sonra Ayşegül Yüksel'in Yapısalcılık ve Bir Uygulama Melih Cevdet Anday Tiyatrosu kitabında oyun üzerine güzel bir değerlendirme okumuştum. Şimdi nette bakınınca, Sevda Şener'in şu makalesine ulaşabiliyorum.

Öykünün Mikado'nun Çöpleri'yle ilgisini siz kurduktan sonra fark ettim. Neden olduğunu çok da bilmeden aşağıdaki satırlar bu ilgiyi güçlendirdi bende:

""
Yanlarına gittiğimde hoş geldin, dedi- onlar. Hoş bulduk, diye yanıtladım. Yalan söyledim. Doğumumun ardından gelen ve aralarına her gün bir yenisi eklenen özürlerim vardı. Yalanlar başı çekince gerisi kendiliğinden geliyordu. Nasılsın, diye sordu- onlar. İyiyim, demekle kalmayıp nasıl olduğunu sordum- utanmadan. Dudaklarının iki yanını gererek cevapladı. Gözleri odanın her yanındaydı, bir benden uzaktı.

Teşekkürler. Hem öykünüz hem Mikado için. Smile


Re: Onlar-la

Öyküyü, oyunu okumadan önce yazmıştım fakat, bu oyun benim içime işledi, sevdim, çok sevdim! Bir yazıdan bu denli etkilendiğim çok nadirdir. Benzerlik, yazıyla bütünleşmemden kaynaklanıyor sanırım ve herkese bu oyunu duyurmak, hatırlatmak isteyişimden. Benimseyişimden; kendimi, onları, başkalarını oyunun içinde bulduğumdan.

Rica ederim, paylaşmanın güzelliğinde düşüncelerinizi öğrenmek eşsiz.


Re: Onlar-la

Ben'in onlar'la olan hesaplaşması uzunca bir süre daha tartışma konusu olacak gibi görünüyor; ancak benim merak ettiğim bir konu var. Yazınsal çalışmalarda ve biraz daha sınırlandırırsak özellikle edebiyatta belli temaların, sorunların bazı dönemlerde daha fazla su yüzüne çıktığı görüyoruz. Aynı anda çok sayıda kişinin aynı noktaya odaklanması, "fark edilen" ya da sorunsallaştırılan konunun sıradanlaşmasına yol açabilir mi? Ve bu sıradanlaşma bir standartlaşmaya dönüşebilir mi? Ya da bu sıradanlaşmadan uzaklaşmak için üslubun mu devreye girmesi gerekir? Öykünüzü rahatlıkla, zorlanmadan okudum ve keyif de aldığımı söyleyebilirim ama başlığı görür görmez Oğuz Atay'ın "onlar, onlar, onlar..."ı geldi aklıma ve sonrakiler.


Re: Onlar-la

Ben, onlar'dan biri aslında. Olmak zorunda. "Çünkü küçük sürüler halinde yaşar insanlar. Başka türlü yaşayamazlar." *. Yaşıyor gözüktüklerinde acıyı iliklerinde duyar, gülmelerinden kendilerini suçlu tutarlar. Keyif aldıkları her şey azap vermeye başlar bir süre sonra. Aslı böyle olanlar, göstermelik farklılıkların ardına da sığınmaz. Yazan kişi satmak için, dikkat çekmek için yazmıyorsa alacağı edebi keyfe ve ortaya koyacağı edebi ürününe açılbilecek yere bakar gibi geliyor. Bunlar, aklımda olup söylemeyi ertelediklerimdi..

Belli temaların öne çıkışının ise kendiliğinden gelişen bir durum olduğunu düşünüyorum. Yaşam şartları, düşünce yapımızı etkiliyor haliyle. Konunun sıradanlaşacağını sanmıyorum açıkçası. Seneler sonra, bu dönem edebiyatını niteleyeceklerden biri olacaktır. Bu konunun bir süre sonra gözden düşüp yenilerinin ele alınacak olması sıradanlaşmaksa eğer, bu da oldukça doğal olacaktır. Sonuçta, yüzyıllardır ele alınan belli konular var, haklısınız, bunu ancak üslupla yenileyebilir, yeni gösterebiliriz. Ayrıca, düşüncelerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederim..

Geçenlerde bir arkadaşımla konuştuk, günümüz edebiyatının yönelimi hakkında. Günceli iyi bir şekilde takip edemiyor olsam da, izlediğim kadarıyla söyleyebilirim ki, gerçeklerden kaçma isteği ve salt gerçekler iki ayrı uçta ilerliyor gibi geliyor. Gerçeklik, toplumcu görüşten uzak, bireyin iç dünyasına doğru yapılan bir yolculuk şeklinde kendini gösteriyor. Bunun dışında düşlere sığınan bir yan daha var ki fantazyanın sınırları zorlanıyor. Bunun iyi ya da kötü bir şey olduğunu öne sürmekten öte, dönemin yansıması olduğunu söylemek bana daha doğru geliyor. Açıkçası, aklımdan geçen kelimelerle yazdıklarım arasında dağlar kadar fark var. Farlılığı eksik kalışından, özünde bir değişme yok. Bunları yazmak, anlatmak benim için gerçekten güç. Bunalım çağındayız, samimiyetsiz; yorgun/yorgun düşürülmüş, tembel/tembelleştirilmiş, sessiz/ses kısılmış..

Bunun gibi şeyler.. Aynı zamanda çekingen. Üç noktanın sonuncusunu koymaya bile çekiniyorum. Ucu o kadar açık olamaz gibi geliyor. Sadece nokta ise kimi yerlerde öyle yetersiz ya da eğreti duruyor ki! İki noktaya sığınıyorum, bir ucu açık kalmış gibi geliyor böyle olunca.

* Mikado'nun Çöpleri, Melih Cevdet.


Re: Onlar-la

Konuyla doğrudan ilgisi yok ama söylemeden geçemeyeceğim. İki noktayı ne kadar güzel açıklamışsınız Büşra. Böyle bir noktalama işareti olmadığı için kullanmaya çekinsem de, gerçekten de tek noktanın yetersiz, üç noktanın ise fazla iddialı geldiği durumlarda işin içinden çıkamam bir türlü. Hatta yazdığımı bozup baştan yazmayı göze aldığım bile olur sırf bu yüzden:).


Re: Onlar-la

Emine Özzorlu dedi ki:
Konuyla doğrudan ilgisi yok ama söylemeden geçemeyeceğim. İki noktayı ne kadar güzel açıklamışsınız Büşra. Böyle bir noktalama işareti olmadığı için kullanmaya çekinsem de, gerçekten de tek noktanın yetersiz, üç noktanın ise fazla iddialı geldiği durumlarda işin içinden çıkamam bir türlü. Hatta yazdığımı bozup baştan yazmayı göze aldığım bile olur sırf bu yüzden:).

Farkında olmadan iki nokta koymaya başladığımı gördüğüm anda sebebini anladım, aniden. Hani, daha çok, çizgi film kahramanlarının kafasının üstünde bir ışık yanar ya, o misal oldu benimki. O günden bu yana gönül rahatlığıyla yan yana iki nokta koyuyorum. Kim, ne der, çok da aldırmadan. Benzer bir durumu yaşayan biriyle karşılaşmak çok hoş, sevindim..