UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Notos Öykü - Sayı 13

13 Ara 2008
kadiryüksel

Artık sadece “Notos” diyeceğiz. Derginin adındaki “Öykü” sözcüğü üçüncü yılına girdiği bu sayıdan itibaren logoda olmayacak. Dergi “öykü”süz mü olacak? Giriş yazısında “öykü dergisi olma niteliğini korurken, daha çok edebiyat dergisi olacak” diye yazmış Semih Gümüş. Bana pek yuvarlak bir söylem gibi geldi. Nasıl olacağını merak ediyorum doğrusu. Kapaktaki “NOTOS” logosunun hemen altında “Notos Öykü İki Aylık Edebiyat Dergisi” diye yazılmış küçük yazılarla. Bilmiyorum, öykü dergilerine karşı duygusallığımdan kaynaklanabilir ama ben üzüldüm doğrusu. Demek ki bir öykü dergisini yaşatacak kadar olamıyoruz. Hem de genel dağıtımda olan bir öykü dergisini. Gerçi diyeceksiniz ki, şiir dergilerini yaşatabiliyor muyuz? Doğru, yaşatamıyoruz. Ülkemizde edebiyat dergiciliğinin durumu pek iç açıcı değil. Notos’da dağıtımda kalabilen çok az edebiyat dergisinin ardından diğer edebiyat dergisi okuyucularına talip olmak için adındaki öykü sözcüğünü kaldırıyor. İlerleyen sayılarda şiire de daha çok yer verecek kuşkusuz. Denemeye, romana ve edebiyatla ilişkili diğer türlere yer veriyordu zaten. Takıldı işte kafama, belki de dergi için daha iyi olur. Dedim ya benim duygusallığım. Ama üzüntü de benim üzüntüm, ne yapayım!

Daha önce “Öykü Dergiciliğimiz ve Sorunları” başlığı altında söz etmiştim. Öykü dergilerimizin pek çoğu, Adam Öykü’ye gelene kadar, sadece öykü yayımlamaya dayanamamışlar. İlerleyen sayılarında şiire de yer vermişler, hatta tiyatro eleştirilerine bile yer vermişler. Sadece öykü ve öykü üzerine yazılar yayımlayan ve uzun süre yayımlanabilen ilk öykü dergimiz Adam Öykü. Hatta beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz ama bir kuşak yetiştirmiştir Adam Öykü. Hem yayın süresi olarak hem de başka bir türe yer vermemekteki ısrarıyla aşılması zor bir çıta koydu Adam Öykü. Sonrasında gelen dergiler de tam bir türe dergisi oldular. Öyküye kendi cumhuriyetini kazandırdılar. Şimdi Notos adındaki öykü sözcüğünü atarak o cumhuriyeti dağılma sürecine sokmuş gibi geldi bana. Neyse, abartmayayım diyorum ama takıntı işte.

Bu sayının kapak konusu Erotik Edebiyat. Pek kafa yorduğum bir konu değil. O yüzden çok da heyecanla okumadım yazıları. İyi yazarlardan iyi yazılar var dosyada. Ferit Edgü’nün yazısı bir not gibi duruyor. Fatih Özgüven’in ve Faruk Duman’ın yazıları ilgimi çekti. Küçük İskender’in yazsının son paragrafı: “Beden coğrafyasından ikmale kalanlar beyni ve yüreği de hala başka yerlerde arıyor.” Doğru söze ne denir! Ama herkesin de Küçük İskender kadar beden coğrafyasından iyi anlamasını bekleyemeyiz değil mi? Belki başka coğrafyaların peşine düşmüşlerdir, hoş görmek lazım. Benim için yaşamsal ve insani olan her şeyin edebiyatta yeri vardır. Cinsellik, kötücüllük, erotizm… Peki, pornografiyi ne yapacağız? Dedim ya çok kafa yormadım edebiyatın bu yanına, benim eksikliğim kuşkusuz. Gene de iyi yazarlardan yazılar olmasına karşın doyurucu gelmedi bana Erotizm ve Edebiyat dosyası. Belki de “öykü” sözcüğünün düşürülmesine taktım ya kafayı, ondandır, şartlı refleks… Eski çekiciliğini arıyorum derginin, ‘derdin sadece öykü sözcüğü mü’ demeyin, n’olur!

“Büyücü” romanını ben de severek, etkilenerek okudum. J. Fowles sevdiğim bir yazar, diğer romanlarını da okumaya çalıştığım, zamanımızın en büyük romancılarından biri. Kabul. Ama “Büyücü’ye Yolculuk” adlı on iki sayfalık yazıyı okuyamadım. Takıntı yaptım ya… Ne işi var böyle bir yazının ve arkasından gelen gezi yazısının Notos’ta, diyesim geldi. Gezi dergilerinin okuyucularına da mı göz kırpıyor Notos. Yok daha neler, geç bu takıntıları Kadir, olumlu yaklaşmak gerekiyor değil mi?

Ergün Gündüz’le yapılan “Edebiyatla Çizerlerin Buluştuğu Gün…” adlı söyleşi çok daha ilgi çekici. Söyleşiyi yapan da usta bir ad, Turgut Çeviker.

Hasan Ali Toptaş’ın “Gölgesizler” romanını sinema filmine uyarlayan Ümit Ünal’la yapılan söyleşi de ilginç. Sinema ve edebiyat ilişkisi bakımından, romana yaklaşım açısından okunması gerekiyor.

Görünen o ki Notos’un öyküyle tek ilişkisi kısa öyküler yayımlamak olacak. Umarım ilerleyen sayılarda yayımlanan öykülerin sayısında çok düşüş olmaz. Bu sayı çok sevdiğim bir öykücüyle açılıyor; Joyce Carol Oates’in gene nefis bir öyküsü “Nairobi”. Behçet Çelik’in öyküsü de içimi ferahlattı, biraz olsun giderdi takıntımı.

Bu sayıya pek de iyi bir gözlükle bakamadım, kusuruma bakmayın. İyisi mi Barış ya da Eren de söz alsın bu sayıyla ilgili olarak. Hatta asıl tanıtımı onlar yapsa daha iyi olacak gibi. Düşüncelerini merak ediyorum.

“Öykü” sözcüğünün atılmasına kafayı takarak ancak bu kadar olabildi. Hiç yazmasa mıydım, acaba? Neyse olan oldu bir kere.

Re: Notos Öykü - Sayı 13

""
Kadir Yüksel yazdı:
Artık sadece “Notos” diyeceğiz. Derginin adındaki “Öykü” sözcüğü üçüncü yılına girdiği bu sayıdan itibaren logoda olmayacak. Dergi “öykü”süz mü olacak? Giriş yazısında “öykü dergisi olma niteliğini korurken, daha çok edebiyat dergisi olacak” diye yazmış Semih Gümüş. Bana pek yuvarlak bir söylem gibi geldi. Nasıl olacağını merak ediyorum doğrusu.

Düşündürücü bir gelişme... Düşünceli