Nezihe Meriç - Tan'ın Öyküsü
MERİÇ, Nezihe.
"Tan'ın Öyküsü",
Toplu Öyküler I (Bozbulanık,Topal Koşma, Menekşeli Bilinç),
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,
2005, s. 137-143.
MERİÇ, Nezihe.
"Tan'ın Öyküsü",
Toplu Öyküler I (Bozbulanık,Topal Koşma, Menekşeli Bilinç),
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,
2005, s. 137-143.
Re: Nezihe Meriç - Tan'ın Öyküsü
Tan'ın Öyküsü, 1971 yılında Özdemir İnce'nin gözaltına alınmasının ardından, eşi Ülker İnce'nin oğulları Tanbey'e, eve polislerin gelip sorular soracaklarını söylemesi üzerine, Tanbey'in söylediği "Anne polislere söyle, bana dördüncü sınıftan soru sormasınlar." cümlesinden yola çıkılarak yazılmış bir öykü.
Yaşanan bu olay, ustalıkla öyküleşmiş Nezihe Meriç'in kaleminde. Siyasi bir konuyu işlemesine rağmen, öfke, hırs, suçlama barındırmayan, incelikli bir dili var öykünün. Odağına ideolojiyi değil, insanı alıyor.
12 Mart döneminde kendisi de bir süre tutukluluk yaşayan yazar, herşeye rağmen insancıllığından taviz vermiyor. Yine de bu öyküde, insana olan inancının, geleceğe dair umudunun, okuduğumuz diğer öykülerine göre biraz azaldığı dikkat çekiyor.
Re: Nezihe Meriç - Tan'ın Öyküsü
Öyküyü henüz okudum; üzerine bir şeyler söyleyebilmek için önce dinlenmeye ihtiyacım var.
Re: Nezihe Meriç - Tan'ın Öyküsü
"Güneş soldu"nun çökkün atmosferinde başlayan Tan'ın öyküsü git gide yükselen temposuyla beni ele geçirdi. Öykü çökkün ya da yılgın değil bana kalırsa. Kalkmak istediğiniz ama yazarın inatla sizi yapışık tuttuğu bezgin bir rakı sofrasından Tan aracılığıyla kalkmanın öyküsü sanki. Masanın gergin atmosferi, öykü ilerledikçe Tan'a anlatılamayanlar, ondan gizlenmek için yapılan soytarılıklarla tersten dışa vuruluyor. İnsan olarak kalmak için olanakları sıralıyor anlatıcı sanki.
Öykünün başlarında anılan "turistik" sözcüğü sıkıyönetim atmosferinin "zorunlu tatil"iyle acı bir şekilde özdeşleşiyor.
Tan'ın ortaokullu olacak yaşa gelmesinin dili ise aksine tam bir şamata.
Tan'ın öyküsünden olay anlatısına geri döndüğünde polisin masaya yaklaşması gerçekliği de çağırıyor.
Öykünün tepe noktası polislerin evi araması.
Kısa kesin cümlelerle aktarılan gerilim okuyucuyu da anlatının havasına sokuyor. Özellikle aşağıdaki benzetme Tan'la olayın bağını apaçık kuruverdiği için çok cana yakın geliyor.
Öykünün çatısı gibi görünen, dönemin yapısını olduğu kadar karakter yapısını da yansıtan ve dilsel hünerlerle dolu son kısmın gücü bence öykünün başlangıç kısımlarının müthiş işlenmesinden geliyor. Tan'a gösterilen ihtimam, annenin direncinin içinde titreyen yerler, eğer ki öykü doğru temellendirilmese cıvık bir anlatı olacakken böylesi insanın içine işliyor.
Tan'ın ağzından duyduğumuz "Fikir suçundan adam tutuklamak ayıptır." sözü inceden bir küfrü getirip düğümlüyor boğazıma. Özdemir'in İnce'nin Hürriyet gazetesinde geçtiğimiz ay yayımlanan yazısını anımsıyorum. Yazı şöyle bitiyordu:
Re: Nezihe Meriç - Tan'ın Öyküsü
Emine Özzorlu ve Barış Acar öykü adına önemli saptamalarda bulunmuşlar. Öykünün dili ve anlatımı çok başarılı. Dönemin kasvetli havası, gözü kapıda her an polisleri bekleyen sus pus karanlık, okuyanın yüreğinde yer ediyor. Yazarın, sadece bu öyküsü değil, kitabın tamamı içinde en başarılı bulduğum tasviri aklımdan hiç çıkmayacak.
Yazar öyküyü senaryo mantığıyla kaleme almış gibi. Psikolojik tasvirlerde bile "canlandırma" yapmayı başarabilmiş.