UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

28 Şub 2010
Enes T

"Gül Yaprağının Pembe Sesi"
Nezihe Meriç
Can Öykü Antolojisi
Can Yayınları, 2007, İstanbul
sf. 50-52

Kategori:

Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Öykü 1984'te yazılmış ve ilk kez 1989'da yayınlanmış. "Gül Yaprağının Pembe Sesi"nin her satırında darbenin yarattığı karamsarlığı, umutsuzluğu okudum. İnsanlara olan güvenini yitirmiş bir insanın kendisiyle, bu güvensizliğiyle hesaplaşması, bir yerde kendini yeniden hayata vermeye çalışması.

Umutsuzluğun, güvensizliğin, yıpranmışlığın içinden yeninden hayata bağlanmak için nedenler bulup, her yeni nedenle kendine yükleniyor anlatıcı. Bu hesaplaşma, öykünün her şeyden önce politik bağlamda algılanmasını da beraberinde getiriyor benim için. "Açık havadan, doğadan, güneşten uzak yaş[ayanlar]" anlatıcının kendisini bağlı hissettiği, fiziksel olarak yanlarında görmese de kendini yanlarında hissettiği insanlar. Onlar o koşullarda yaşamaya çalışırken güneşlenmek, denize girmek belirli bir vicdan azabını da davet ediyor olmalı. Hele bir de o lüks otelde tatil yapanlar hakkında neler geçiyor kim bilir anlatıcının aklından (gerçi onları da paylaşıyor bizimle).

Şaka yapan delikanlının fazla üstelemeden çekip gitmesinin anlatıcıyı şaşkına çeirmesi sizce de çok doğal değil mi? Bunca umutsuzluğun içinde bir umut adacığı, koskoca denizin içinde üstüne tırmanabileceği bir kaya, hayata yeniden bağlanabilmek için bir neden...


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

""
Bu insanca ilişkileri, ne zaman, nerelerden edindiler; bunca yozluğun, karışıklığın içinde. Nasıl böyle arı, böyle dost, böyle insan kalabildiler?

Ben olsam yozluk ve karışıklığa düşmanlığı da eklerdim herhalde. Çünkü anlatıcı her ne kadar açıkça kimseye düşmanlık etmese de, kaygılarında, şaşkınlığında uzlaşmazlıkların, düşmanlıkların gölgelediği bir ruh halinin etkilerini okuyor gibiyim. Bilmiyorum siz ne dersiniz...


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Nezihe Meriç,öykü dilini çok yalın tuttuğu ve laf kalabalığı yapmadan akışı bozmadığı için sıkılmadan bir solukta okunabilirliği insanı hemen içine alıveriyor.O insanın yalnızlığı,sınıfsal farkı,duyguları,hüzünleri ve mutlulukları anlatımın içinde okuyucuya derin izlerle geçiyor.Başarılı bir öykünün kriterleri açısından iyi bir örnek.


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

eren dedi ki:
""
Bu insanca ilişkileri, ne zaman, nerelerden edindiler; bunca yozluğun, karışıklığın içinde. Nasıl böyle arı, böyle dost, böyle insan kalabildiler?

Ben olsam yozluk ve karışıklığa düşmanlığı da eklerdim herhalde. Çünkü anlatıcı her ne kadar açıkça kimseye düşmanlık etmese de, kaygılarında, şaşkınlığında uzlaşmazlıkların, düşmanlıkların gölgelediği bir ruh halinin etkilerini okuyor gibiyim. Bilmiyorum siz ne dersiniz...

Öykünün başarısı zaten, o gölgelenen ruh hallerini,doğrudan parmakla göstermeden olay örgüsü içinde his olarak vermesi diye düşünüyorum ben.Başarılı yazının başlıca kurallarından birisi de bu gibi geliyor bana.


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

""
"Bu insanca ilişkileri, ne zaman, nerelerden edindiler; bunca yozluğun, karışıklığın içinde. Nasıl böyle arı, böyle dost, böyle insan kalabildiler?"

Tüm öykünün içerisinde bu bölüm beni de daha farklı bir şekilde düşündürttü. Kuşaklar arası düşünce farklılıklarının bilincinde anlatıcı. Yeni kuşağı tanıyor.
"Düşünen bir kız. Ağzının kenarındaki çizgiden belli."
Tabi ki aradaki farklılıkların da bilincinde. Alıntıladığım bölüme ne kadar inandığımı, bunu bir başkasına inanarak söyleyip söyleyemeyeceğimi düşündüm.


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Öyküde aksak bir yön olarak gözüme ilk takılan zaman eklerinin kullanımı yönünde oldu. İlk okuyuş için başka bir olumsuz yön gördüğümü söyleyemem açıkçası. Bir de anlatıcıyla ilgili minik bir soru işareti zihnimde; başta biriyle konuşur gibiyken sonra kahramanın içinden geçenlerin peşine düşüyoruz. Gerçi bu şekilde olması, kayalık yerde, lüks otelin uzağındaki tenhada denize girme isteğinden kaynaklanıyor olabilir. Neticede bulunduğu ortamdan uzaklaşıyor.

"İncindi bizim kaba ellerimizde." diyor. Cümlenin başına "sevgi"yi koyuyorum. Ne de güzel oturuyor. Bir yakınma bu kadar güzel ifade edilebilir.

"Denize bakar kalırsın; içinde, acıların en zor anlatılanı. Çaresizliğin sıkıntısıyla yüreğin daralır.

Sonunda (her şeye karşın) başına güneş geçmesin diye suya dalarsın."

Yukarıdaki satırlada denizin karşısında kendini mini minnacık hisseden bir insan görüyorum. Ancak deniz suyunun kuvvetiyle, o kaya senin bu kaya benim derken, biraz da denizden güç alarak yaşam dolduğunu hissediyorum. Başına güneş geçmesin diye dalmaksa bir bahaneden başka bir şey değil. Bir başına kalabilme özgürlüğüne düşkün bir kahraman, paranın biçimlendirdiği taş binalara konuk olmak yerine doğanın güzelliklerinde can bulmayı seviyor. Bu da bir özlem denilebilir.

Genel olarak öyküde bir özleyiş ve yabancılaşma söz konusu gibi geldi. Özlem ağır basıyor, bir uzaktan bakış söz konusu. İnsanlara, yaşama..

Bunların dışında kahramanın tanık olduğu olay karşısında (güneşlenen kız ve delikanlı arasında geçenler) ürperti duyması, hafiften telaşlanıp, neler yaşancağına merak salması ver her şeyin alabildiğine olaysız, kendiliğinden sonlanması onda bir şaşkınlık yaratıyor. Geçmiş ve şimdi karılaştırmasına gidiyor ve öyküyü umutla sonlandırıyor bana kalırsa. Kendi gençlik döneminin meyveleri olan bu insanların kurduğu iletişime seviniyor.

Öykünün başlığındaki "gül"ün yerine "sevgi"yi koyuyorum ben. İçten gelen, insanlığa karşı olan sevginin bir yansıması, gündelik hayata sinen düşmanca ilişkilerin son bulmaya başlamasının sevinci diyorum.

Gül, gözümde kırmızı olarak canlanırken, kanla özdeşleşirken, pembeye dönüştüğünü, bıçakların köreldiğini hissediyorum. Darbenin edebiyata etkisini görmezden gelmek mümkün değil. Yazar alttan alta, aslında apaçık, bunu da ortaya koyuyor.

"Ancak sevince başlamaz mı, insanla, yaşamla ilgili en güçük birimden, en büyüğe doğru açılan anlam!


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

"Deniz kıyısı", "deniz" tatil için gidilen (gelinen yazacaktım-denize yakın yaşadığım nasıl da sırıtacaktı sözcükten), ve insanların, belki de "farklı bakan " "değişik" insanların, büyük otellere bakıp, kendisinin bir yılda kazandığını bir gecede tüketenleri düşünüp, düşünmemek için, denizin ortasında ıssız bir kaya aradıkları yerler.


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Benim anlamakta en çok zorlandığım şey öykünün adı oldu. Daha doğrusu öykünü adıyla kendisi arasında bir bağ kurmakta zorlanıyorum.

Büşra'nın yaptığı şu alıntı, çeşitli aciliyetler yüzünden düşünmeye, hissetmeye, anlamaya yeterince zaman ayrılamayan bir sürecin sonunda duyulan bir pişmanlık gibi görünüyor bana.

""
"İncindi bizim kaba ellerimizde."


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Belki fark etmeyenler olmuştur. Öykünün yayınlandığı kitabın adı: Bir Kara Derin Kuyu. Umutsuzluk daha keskin nasıl anlatılabilir ki?


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

"Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya" diyor Gülten Akın..

O dönemde yaşananlar yazarları, şairleri bir karanlığa sürüklemiş, besbelli. Olduğu gibi kalabilmek, yarasız beresiz sıyrılabilmek aklı ve gönlü yerinde insanların işine gelecek gibi değil.

Gül'e kan diyorum, sesi pembe diyor, umut veriyor.

Gül'e sevgi diyorum, sevgi aslında kıpkırmızı olduğu halde şu an için sesi pembe diyor.

Gül'e hiç bir nitelik yüklemiyorum, şimdilik gül yaprakları pembe açıyor diyor.

Bilemiyorum..


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Kahraman umutsuzluğu belirgin bir şekilde hissettirdiği halde bana, gençler aracılığıyla umut için açık kapı bırakıyor gibi geliyor. Siz ne dersiniz? Yoksa gençlerin bu umursamazlığı içi boş bir neslin habercisi mi?


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Büşra Bölükbaşı dedi ki:
Kahraman umutsuzluğu belirgin bir şekilde hissettirdiği halde bana, gençler aracılığıyla umut için açık kapı bırakıyor gibi geliyor? Siz ne dersiniz? Yoksa gençlerin bu umursamazlığı içi boş bir neslin habercisi mi?

Katılıyorum. İnsana olan umudu yitirmemek için bir neden buluyor anlatıcı. Özeleştirisini de bunun üzerinden yapmıyor mu zaten? Daha önce göremediği, ama orada -sessiz ve derinden- var olan bir umut.


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Anlatıcımız, ekonomik olarak orta sınıf denilenlen topluluğa ait ve topluluğun da o “sünepe umut ediciliğini” ve “sürü mutluluğunu” da özenle ve hırpalamaksızın taşıyor... işte bu umut narin bir pembe gül gibi... bu atıl kitle şöyle düşünür : “E birisi senin paranı çalmışsa ve bu çaldıkları ile zevk-ü sefaya dalmışsa (lüks otelin lüks havuzuna) bunda kafaya takacak ne var ki...” onun için kızı uyandıranın bir maganda değilde sadece "kızışmış" ve iletişim kurmak isteyen büyük ihtimalle de “entellektüel” bir genç erkek olması ile olası sorunun çözüme kavuşması bu sünepece mutluluğun devamını sağlıyor. Böylece anatıcının tüm atıllığı da olayın tatlıya bağlanması ile haklı çıkarılıyor, anlatıcı tarafıdan. Burada söz konusu olan bir katarsistir, anlatıcının kendini gençlerde görmesi ve bunun ile pembe gülün sesini duyarak umut etmeye devam edebiliyor olması, kitlenin hep ertelediği (öte dünyaya, geleceğe) güzel günler/cenneti bir kez daha akla getirir. Söz konusu olan hep “vaat edilmişliktir”, sevgi teması ile dolayımlanan bir umut... her hangi bir kutsal kitabı açtığınızda öyle yada böyle karşınıza çıkan bir tema, kitleselleşmeyi ve durağanlığı meşrulaştıran bir düşünce... tanrının mutlak sevgisinin, hümanizmaya aktarılmış hali...
Buna rağmen bu kitleselleşmiş memur bireysellikler için, söz konusu umut bir itki vazifesi görür.(itki eylemsizlik itkisidir) Hep umut ediyor olma, negatif teolojinin dilidir. Negatif teolojik dilin umudu ile konuşan; ancak ”vadedilmiş toprakların” düşü ile yaşayabilen, yaşamı sevgi ile anlamlı kılacağını düşününen düşkünler biraz da “entellektüel takıldıkları için” ikinci reformansyon hareketi olan “new ageçilik” ile oyalanıp, umut etmeye devam ederler pembe pembe. Ama budizmin tüm hareketsizliğini de üstlendikleri için –zaten new age’in esprisi ne ki...- umutlarını ancak edimsizlikle kurtarırlar. Ne de olsa, eninde sonunda Pollyannacılık “mutlu olacak” birşeyler bulur, değil mi?


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

oktay'ın anlatıcının sınıfsal konumu hakkında yaptığı tespite katılsam da orta sınıfın "sünepe umut ediciliği" ile öykü arasında kurduğu bağın zayıf olduğunu düşünüyorum. Anlatıcının tutunacak bir dal, geleceğe dair bir umut aradığı doğru ve bu haliyle öykü o kadar da ilginç değil zaten. Bence öyküyü ilginç kılan anlatıcının buradan hareketle yaptığı özeleştiri. Zaten orta sınıfın umut ediciliğinin sünepe olup olmaması beni pek ilgilendirmiyor. Umut ediciliğin bu anlamda mahkum edilmesinin de -genel anlamda edebiyatla bir ilgisi kurulabilirse de- bu öyküyle ancak dolaylı olarak ilgili olduğu kanaatindeyim. Yazar, anlatıcının geçmişiyle yaşadığı çelişkiyi gevezeliğe kaçmadan, özlü biçimde aktarmış bana kalırsa. Varsın o anlatıcı orta sınıftan olsun ve umut etmeye her şeyden çok ihtiyaç duysun.


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

"Görünüşüm yaşlı, ama aklımdan onların can dostu olduğumu ne bilsinler."
Olgun kırmızı bir gülün, yaşadığı ve anlamlandırmaya çalıştığı olay karşısındaki bakirliği sanki pembe ses.


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

70 Kuşağı'nın genel tablosunu taşıyan bir öykü. İdealist, kendini adamış ve sonunda elinde kalanlarla mutsuz, umutsuz bir gerçeklik...

Nezihe Meriç, Büşra'nın da değindiği gibi özellikle bu kitabında umutsuzluğu hissettiriyor, yaşatıyor öykülerinde.

Bu karışık ruh hallerine daha çok rastlayacağız. Nezihe Meriç okumaları geliştikçe, öyküler bizim için daha anlamlı olacak.


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Alıntı: "Biliyorum. Herkes sözünü ediyor o görkemli, pahalı otelin. Evet, güzel bir koya kurulmuş. Yadsıyacak değilim. Ama ben kayalık denizi severim. bir kayadan öbür kayaya yüzmeli insan.
Öykünün girişi bence çok çarpıcı. Öykünün genelini okuduktan sonra anlıyorum ki, son paragrafta anlamı daha da güçlenebilecek bir paragraf olmasına rağmen giriş paragrafı olması bir tesadüf değil. Yazının geri kalan kısmı bu sonucun, bu paragrafın ayrı bir okuması bence.
Yaşamı tükettiği kadarı ile bir kabulleniş ve kendiyle muazzam derecede bir barışıklık ve yüksek bir farkındalık düzeyi sözkonusu.İçe sindirilmiş bir hayat, yaşlı bedene rağmen bir dinamik ve çağdaş bir kabulleniş zamana direnmiş bir us'ta sergileniyor. Parayla alınabilecek anlık statülerin, süslü ve kuşatılmış bedenine sığmayan ruhunu mutlu edemiyeceğinin bilincinde. Ayrıca yaşam'a karşı duyduğu minnet, insanlıktan, umudun kesildiği bir anda gözünün önünde yaşanan olay naif ve zarif düşüncelerle ifade edilmiş.


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

""
Bu, sevginin yitirilmemesi isteğinde birleşmenin sevgisidir.

Kantçı bir yan mı var bu ifadede?


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Yeniden güncellenince anımsadım. Kant'ın güzelliği bir "ortak duyum"a dayandırarak ele almasına benziyor Meriç'in yaklaşımı. Sevgiyi koşulsuz ve genelgeçer bir ilke olarak ele alıyor. Olmayabileceği bir durumda bile varlığını önkoşul kabul ediyor.

Öykünün genelinde Eren'in sözünü ettiğinin aksine büyük bir iyimserlik buldum ben. Belki, zoraki bir iyimserlik (sözünü ettiğim kavramın kullanımındaki gibi). Bugün, benim karşılaştığımda yapmacık bulduğum şeyi anlatıcı o gün doğal buluyor. Bu, zamansal farktan doğan bir şey mi, yoksa bakış açılarından mı kaynaklı çok emin olamadım.


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

bunun gibi, "orta sınıfa" dair metinleri, onların "apolitik düşünümlerine" aldırış etmeksizin politize etmek gerekiyor diye düşünüyorum. özellikle de bu metinlerdeki alıkça mutluluğu, kendisine karşı kışkırtmak...
orta sınıfın modern ahlakını -bilinçli yahut bilinçsiz- güzelce işlemiş bunun gibi metinlerin "apolotik politisizminin" en büyük dostlarından olan "sevgi", "mutluluk" gibi kavramlara karşı kendimi hep tetikte hissederim. "antik yunan metinlerinin" dahi tek sorgulanamaz kavramı olan mutluluk kavramının -septikler bile bunu sorgulamayı akıllarına getirememişlerdir- "insanoğlunun amacı teması" üzerinde kurmuş olduğu hegamonyaya pabuç bırakmamak lazım. başka bir ifade ile, "sistemin", kendisi için geliştirmiş olduğu apolitik politisizme pabuç bırakmamak... "onu gizlendiği yılan deliğinden çıkarmak için her zaman tatlı dil kullanacağız" diye kuralımız da yok.
"sevgi" gibi yılışık bir kavramın tüm insani etkinliğin dinamosu haline getirilmesi elbette sakıncalı. "eylem" için koşul olarak sevginin, sadece b-alık avlamak için ağız sulandıran bir yem olduğunu görmek için, daha önce dediğim gibi açık herhangi bir kutsal denilen kitabı karıştırmak yeterli olacaktır. sevgi ve nefret arasındaki ilişkiyi en güzel bu kutsallık içerisinde görürüz. nefret son derece "sterildir" burada -adalet denir adına- , tıpkı tinselleştirilen ve cinsellikten-dünyevilikten koparılan sevgi gibi "steril". tüm bu sterilliğin ereği de zaten düşkün bir optimizmdir, insanın gelecekteki kurtuluşa dair beklentisinin bir hakikat olarak algılanmasından doğan "sünepece" bir eylemsizlik hali.


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Oktay'ın önceki değerlendirmesini okumuş ve söylediklerinin büyük kısmını önemli bulmuştum (sıklıkla yüzümün ekşimesine neden olan saldırgan üslubu bir kenarda tutmaya çalışarak). Benim öykü üzerine yukarıda tuttuğum notların da Oktay'ın eleştirisiyle ortak yönleri var. Ne ki -Eren'in de dikkat çektiği gibi- eleştiriyi yaparken (eğer ki dikey ilerlemelerle alan ihlalinden kaçınılmak isteniyorsa) öyküye dair olanı öyküde tutmanın faydası var gibi görünüyor. Yukarıdaki gibi, -felsefi, kültürel, politik vb.- yayılarak bütünlüğe dönük bir eleştiri de yapılabilir elbette. Ancak bu eleştiri tonunun (ahkâm tonu) bir yan etkisi olarak, dinleyenin kulağında sürekli aynı şekilde tınlama riskini göze almak gerekir.

Niyetini (öyküde kalmak) aşmak derdinde olmayan bu cümlelerimin aynı tınlama içinde yankı bulmayacağını ümit ediyorum. Smile


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Barış Acar dedi ki:
Oktay'ın önceki değerlendirmesini okumuş ve söylediklerinin büyük kısmını önemli bulmuştum (sıklıkla yüzümün ekşimesine neden olan saldırgan üslubu bir kenarda tutmaya çalışarak).

oktay dedi ki:
bunun gibi, "orta sınıfa" dair metinleri, onların "apolitik düşünümlerine" aldırış etmeksizin politize etmek gerekiyor diye düşünüyorum. özellikle de bu metinlerdeki alıkça mutluluğu, kendisine karşı kışkırtmak...

"yüzler buruşuyorsa", uslup "başarılı" demektir.Smile dediğim gibi, "yılan delikleri önünde her zaman tatlı sözler söylenmeli" şeklinde bir kuralımız olmak zorunda değil. tabiidir ki, amaç kışkırtmak olduğunda - özellikle de hareketsizliği seçenve "öven" bir metni- "enerjik" bir ifade tarzı işlevsel olabiliyor.böyle bir tarz, "sterilliğin" bu denli önemsendiği düşünce tarzlarında "şok etkisi" yaratabiliyor.Smile


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Yazarın kızın yatışını anlatışında oğlanın su damlatmasının altında erotik bir gönderme beklentisine giriyor okuyucu. Yatışı güzel bir kız.
Uzanıp yatıvermiş sereserpe... Bizim de içimizde kötülük yok ama olmaz ki böyle yatılış anlatılınca şimdi ne olacak beklentisi kaçınılmaz gibi. Yıpranmış yorulmuş bir anlatıcı var otelle birlikte sınıf farkını ortaya koyuşu da hemen hemen hepimizin içinden geçen bir hesaplaşma gibi senin bir ayda harcadığını onlar bir günde harcıyor diye kızacak mısın; e köşe dönenlerden olsaydın sen de. Senin milletinin lafı bu, aslında bunu derken bile onlardan olamayacağının altını çiziyor ama uzlaşmacı davranıyor biz ne peşindeydik onlar ne peşinde. Onlar istediklerine varmış para denilen şeye malik olmuşlar, şimdi kızamayız ya biz istediklerimizi alamadıksa hayattan der gibi hüzünlü bir tanımlama sanki yazılanlar. Gülün sesi olmaz kokusu olur neden sesi diyor? İç seslerini duyuşumuz buna ipucu mu? Sevgiden bahsedişinde ben de Gülten Akının o satırlarına gitmiştim ki Büşra'nın yorumunu okuyunca gülümsedim demek bir sesi var gülün farklı insanların bile aynen duyabildiği.Pembe gül sevgiyi kırmızı gül aşkı çağrıştırır ya da gül dilinden dert anlatan eskiler böyle adlandırırmış bir zamanlar mendillerle, güllerle söylenirmiş aşk. Bunca olumsuzlanmaya rağmen hayatın hay huyu karmaşası düşmanlığı ve yitirişine rağmen biri biraz eşek şakası yapıyor ama ısrarcı değil öteki çok alıngan sayılmaz rahat. Devamı gelmesi beklenen gerginlik yerine iyi... diyerek kız yatıp oğlan yürüyüp gidince oluşan şaşkınlıkta herşey kötüye giderken bu dingin sıradan durağan tavır. Ne istiyorsun, şaka yapmak, iyi yaptın , hoşuna gitmedi belli eh ben de gideyim o zaman. Fransız filmlerinden bir kare gibi sahnede anlatılan.
Kayalarda bana hayatın dingin kumsallarındansa zor ama doğal kalan halini seçen yazar hakkında çok şey söylüyor. Hayatı da böyle mi geçmiş bir kayadan bir kayaya...


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Oktayın söylediklerini bir siyaset bilimci olarak onaylıyorum. Bazen acı da ilaçtır yaklaşımına selam ederek. Ancak kavgadan yana olmayan bir anlatıcı var karşımızda sevgiye yaklaşımını çok alıkça bulduğumu söyleyemem yine de dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey diyen sesi de anladığımı sanarak cinsellik ya da kışkırtıdan uzak otelde kalma şansı olsa bile kalmayacak insanlar olduğunu onların havlu ve sepetlerinin bile küçük kampı tercih edebileceklerini gördüm. Bu durumda onların sevgiye inanışına ahmakça demek gelmiyor içimden Yusuf Hocanın öykülerinde de vardır bu zarif sevgi hem umutlandırır hem acıtır insanı. İncelikler pembelikler kendi içinde bir yargıdan da uzak olmadan neden fena olsun ki. Hem vaktinde kapitalizme karşı savaşmışlardan olup şimdilerde sünepe pes edenlerden olanlara kızamıyorum ben artık...


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Egemen dedi ki:
Kayalarda bana hayatın dingin kumsallarındansa zor ama doğal kalan halini seçen yazar hakkında çok şey söylüyor. Hayatı da böyle mi geçmiş bir kayadan bir kayaya...

Öyküde takıldığım yerlerden birisi burasıydı benim. Anlatım biçiminden rahatlıkla anladığımız bir olguyu fazla kör parmağım gözüne zorladığını hissettim yazarın. Ama Egemen'in de söylediği gibi, "o kadar da kızamadım".


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

""
"o kadar da kızamadım"

Kızmak bir değerlendirme mi, bir tepki midir?


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Şunu demek için yazdım o bir cümleyi;
Oktayın yaptığı bir eleştiriden çok bir tepkiyi dile getirmek. Ve bunu da bilerek "tahrik edici bir dille" yapıyor. Nedenine gelince. Bilmiyorum nedenini. Ama bunun bir şeyleri anlama çabası olan insanlara (kendimi de onlardan farz ediyorum) bir yararı olacağından emin değilim.


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

Mehmet Sürücü dedi ki:
""
"o kadar da kızamadım"

Kızmak bir değerlendirme mi, bir tepki midir?

Küçük burjuva algılayışa (sistemi eleştirdiği halde, kendini sınıfsal olarak net bir biçimde konumlandıramadığı için sistemi yeniden üretecek bilince -herhalde siyaset bilimi anlamında fazla zorlamamışımdır-) "kızamamak", bir ruh durumu sanırım. Tepki ya da yargı değil.


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

"Tepki"lerin bazıları karşısında (olumsuz, reddeden, yadsıyan, isyan duygularımıza nostaljik, özlemsel bir gönderme yapan tarafını bilmeden de olsa özleyerek)kendimizi daha "müsamaha"lı, daha hoşgörülü müyüz acaba. Bir tepki vermek görevimizi iliklerimizin derinliklerinde, genlerimizde duyup, bunu ne şekilde bir "olana" dönüştürebileceğimizi bilemediğmiz için... Daha "muhalif" daha "karşıt" olumsuzu gördüğümüz için mi böyle yaklaşıyoruz acaba?


Re: Nezihe Meriç - Gül Yaprağının Pembe Sesi

"kızgınlıkla yazmak" işlevsiz, özellikle de kızılacak birisini bulmak imkansızken. ben özneye inanmam, hele de kızacağım bir öznenin varlığına hiç inanmam. misal, sınıfların kendilerini ihlal edittiklerini düşünürüm (özneler gibi...) ; çok kaba ve hantal bir ifade ile "küçük burjuva, işçi gibi sınıfları anlamlı bulmadığımı" söyleyebilirim. zaten tam da bunun için "onu kendisine karşı kışkırtmak" ifadesini kullandım. kendisini ihlal eden "sevgi", "mutluluk".. kavramların -evet sevgi bir kavramdır metinde; öznellik ve deneyim hikayesini dinlemekten sıkıldım artık - kendilerine olan güvenlerine inanmak yada tahammül etmek zorunda değiliz. kendi-kendiliğimize olan imana tahammül etmek zorunda olmadığımız gibi...

yukarıda arkadaşların bahsettiği "kızamamak durumu", ise sanki acıma ile ilgili. belki "kendine acıma" - onlar ile özdeşleşerek-, belki de onlar gibi olmadığını düşünerek onların haline acıma.. speküle edilebilir, yada başka sebepler uydurulabilir. benim için bu husus (yani bu gibi "sebepler") pek önemli değil, bu bağlamda "kızmak" yahut "kızmamak" da önemli değil.