UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Neriman

04 Mar 2014
mete kaynaroğlu

Neriman

Yeni bir öykü yazmak için oturdum masaya, bu seferki farklı bir tür olacak. Kolay diyorum içimden, bu iş kolay. Tereyağından kıl çeker gibi. Bütün mesele pusuyu iyi kurmak. Köşede karanlıkta beklerim adamı, o dakka indiririm yere onu. Utanıyorum kendimden neler düşünüyorum ben böyle diye. Hâlbuki komşumuzun kızı değil mi o, hani bir zamanlar birde hep abla derdim ben ona. Ne bileyim bu türde yazmak kolay gibi geliyor bana. Uydururuz bir şeyler işte, zaten öykü dediğimiz şey aslında biraz uydurmaca değil mi? Uydurmaca? Uyduracağız da ne uyduracağız anneme? Anlar şimdi bizim o boklu derede yeniden yüzdüğümüzü. Çok sıcaktı hava çok, dayanılır mı bu havada, topun peşinde öylece koşturup terli terli durmak? Adam epeydir bu mahallede görünüyor, kahvehaneye takılıyor. Nefret ediyorum bu kahvehanenin pişpirikçi takımından. Adamın niyeti belli işte. Merhaba Neriman diyorum, abla çıkacaktı ağzımdan, zor tuttum kendimi. Gülümsedi, ağzında da o hep bildik çikleti. Acele etmez sakızı çiğnerken. “Lan set yapalım lan lan”… Avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Derenin önüne taşlarla set yapıp havuz niyetine gireceğiz dereye. Donlarımızı bile çıkarıyoruz, kim uğraşacak şimdi onları kurutmak için. Adam kahvehaneden çıkıyor, bakkala giriyor bir sigara istiyor. Bak sen diyorum… filtreli içiyor bir de aslanım. Bitmez bu öykü biliyorum. Gecenin bir yarısında asılı kaldık karanlığın orta yerine işte. Hani, o bildik aşk öykülerinden olsa kolay. Kız bana bakar, ben kıza gerisi… Bakkaldaki hep açık olan radyodan türkü sesi yükseliyor “Şinanay yavrum şinanay nay.” Adamın bir de ağır ağır sigarayı paketten çıkarıp içmesi yok mu? O ara karşıdaki balkona da bakıyor hissediyorum bunu. Neriman’la bahçede birlikte oyun oynardık. Onun her zaman mavi bir örtüsü olurdu yanında, yere serer, üzerine otururduk. Elindeki bebeğin saçlarını tarardı. Benle onu kardeş yapar, o da annemiz olurdu bizim.

Manocu Rasim’in en sevdiği iştir el altından kumar oynatıp kahvede milletten manoyu toplamak. Bir o zarar etmez bu kumar işinden. Bir de bu yeni gelen herifçioğlu etmiyor. Arkadaşlar haber verdi, annem arıyormuş beni, işte bu çok kötü oldu diyorum kendime. Annem beni sokakta aradı mı çok kötü. Penceremden dışarı bakıyorum kar yağıyor. Hâlbuki çiçeğe durmuştu kayısılar. Yazık diyorum içimden, bu sene çağlalar olmaz. Bari eriklere bir şey olmasa. Çocuk aklımız işte, hangi bahçelere dalacağımızın hesabını yapıyoruz arkadaşlarla oturmuş kaldırımın üzerinde. Ulan Arap… Ulan Arap… bir senin prostattan gidişini içime sindiremiyorum iyi mi?. Adamı dikizliyorum, bulmuş bizim pekmez akıllıları, pişti de bile hile yapıyor. O kadar ciddi ki… bir de ona ayrıca ciddi hava veren bıyıkları yok mu?. Gören adamı delikanlılık timsali sanır. Yavaş hareketlerle kağıtları elinde topluyor, oyunla ilişkisi yokmuş gibi davranıyor ibne… “İbneyim anne dereye girdiysem” dememle, yer gök bir oldu, karanlık bir boşlukta uçuyordum, sağımdan solumdan da bir sürü yıldız geçiyor sanki. “Çek oğlum bir nefes daha” “Ne biçim sigara bu abi” diyebildim uçarken. Ortaya konan her paranın yüzde onu Rasim’in böylece ortaya koydukları para her seferinde azalıyor haberleri yok kerkenezlerin. Taktım ben bu herife. Akşamda, yanıkta ayni numaraları yapıyormuş. Kararım sabit: kumarbaz bu herif. Öykü garip hal almaya başladı, kontrolümden çıkıyor artık. İkinci gecem bu, kar hala devam ediyor yağmaya. Sesi titriyordu emekli hocamın, bir köfteci arabası var, akşamları akşamcılara köfte satarak geçiniyor. “Hadi Neriman gel oynayalım, bak kimsede yok, en iyisi ben doktor olayım” diyorum. “Hayır, olmaz, doktor olma, hem… Bir gören olur sonra” Eziliyor içim, bir daha benle oyun oynar mı acaba?

İhtiyar hocam o akşam yanıma geldi elleri titriyordu adamın. “Bu yeni gelen adam oğlum” diyor, “Beni sıkıştırıp duruyor, seni korurum diyor, sana kimse bir şey yapamaz diyor, önceleri benden parasını vermeden köfte ekmek yiyordu şimdi para da istemeye başladı.” Hay Allah üçüncü gün bu gün kar yağıyor hala, kayısı ağaçlarının çiçekleri karardı. Gitti.. Güzelim meyveler… Nisan ayında hem de!... Öykü yavaş ilerliyor. Ne yapayım böyle olsun o da. Neriman balkonda, bayılıyordum onun otururken bacaklarını sallamasına, şimdilerde ise hastayım bu işe. Adam sokağa çıktığında daha bir hızlı mı sallıyor ne? O gün bakkala uğradım Bafra sigarası almak için en sevdiğim yanı paketi, yirmi yuvarlak sigara yazar paketinin kenarında bir de o jelâtini. Rakıdan bir yudum aldım. Boş ver dedim kendime nasıl olsa bahar da gelir yazda, günler böyle geçecek işte.

Bakkal da sızlandı bugün, hayret! Herifçioğlu bunu da haraca bağlamış “eve” diye nevale topluyormuş, bir de gülerek ayrılıyormuş oradan. “Sakın!” Dedim içimden, yok canım! Olur mu öyle şey? Haninin Neriman’ı o? Hay Allah iyiliğimi versin nereden çıkardım bu öykü işini anlamadım ki? Böylesiyle de ilk defa karşılaşıyorum. Biten sigarasını, öylece kendi halinde yatan yakında da yavrulayacak olan bizim sarı kıza savurdu. Can havliyle fırladı hayvancağız. “La havle” dedim kendi kendime… Annemden özür dilemezsem babama söyler bilirim. O da, hiç konuşmaz, Ah! Bir konuşsa hâlbuki… Sadece tek bir tokat atardı enseme, hiç ama hiç acımazdı ki...

Seninki mahalleli esnafından ziftleniyor ya… Birkaç ucube de yanında adam niyetine gezip kalabalık oluşturuyor. Böyle olunca da millet daha bir korkuyor. Ulan! Millet millet değil ki… Bizim mahallenin delikanlıları yanımda dolaşıyor… “Abi” diyorlar, “Bu adam” diyorlar.. “Can yakıyor” diyorlar. Ses çıkaramadım o gün, Neriman elleriyle gözlerimi kapamış: “Bil bakalım ben kimim?” diye soruyor. Pencereyi açtım, karlı hava kokusu ciğerlerime kadar doldu bir an. Köşede bekledim herifi o günde gelmeyeceği tuttu işte. Geceleri bu yok oluşlar, olmasın! sakın olmasın bu iş, yoksa içim kan ağlar. Rakıdan yavaşça bir yudum daha aldım. Pencereden başımı dışarı uzattım. Öylece burnuma, yüzüme düşüverdi kar taneleri. Kalemi ısırmaktan tahtanın tadı ağzımı burdu. Babam ilk defa vurmadı bana, “Ananı dinle oğlum, tehlikeli bu yaptığın iş” dedi. Bizim oğlanlarla kaldırımın kenarında oturmuş biraları ziftleniyorduk. Koyu bir muhabbet işte. Herifçioğlu iki gündür bize bir garip bakıyor. En kötüsü sırıtarak bakması. Kahvehanenin önünde bir ayağını sandalyeye dayamış, bıyığını düzeltiyor. Sonra babamla birlikte bakkala girdik; “Ne istersin” diye sordu: “Süt isterim baba, süt” Konuşup, konuşup gülümsüyorlar. Sarı kız işte… Gitti oturan bu herife yaltaklandı. Adam buna bir tekme attı, yanındakiler, yılışık gülmeye başladılar. "Vurma oğlum köpeğe"… İp koptu, tam zamanıydı yani, hâlbuki Neriman’a yeni yaptığım uçurtmayı gösterecektim tam da. Ben uçurtmanın peşinden koşarken o arkamdan kıkırdıyordu. Babam süt içişimi gülümseyerek seyrediyor. Bakkal babama göz kırptı “benden” dedi. Yanındaki çömezler ayaklandı hemen. Arap yay gibi gerildi elimle dur işareti yaptım. Eve babamla birlikte girdik. Elimdeki kalem yarılanmış, farkında değilim ama epey bir zamandır onu avucumun içinde öylece döndürüyorum. Ayağa kalktım, herifçioğluyla burun buruna geldik. Hiç beklemedim, bir kafa… Kar dindi nihayet, rakıdan son yudumu da içtim. Annem soran gözlerle babama baktı, o da başını salladı gülümseyerek. Burun kemiğinin çatırdayarak kırılma sesini duyduk. Yere boylu boyunca uzandı. Annem hala kızgın bakıyordu bana hırsı geçmemişti anlaşılan. Yanındaki çömezlerin ne yapacağı belli olmaz, inisiyatif bende olsun istedim. Gözlerim kapanıyor artık, gece lambasının ışığı yordu beni. Elimle kâğıtları düzelttim. Yanına doğru yürüdüm, eğildim yüzündeki kanı avuçladım, yalamaya başladım. Bitti bu iş, bu kadar dedim kendi kendime. Arap: “Götürün lan şu iti buradan” dedi. Hiç beklemiyordum birden Neriman’ın sesi ile irkildim. Elimden tutmuş; “Eşkıya mısın sen bu mahalleye ha?” diye bağırıyordu bana. Öylece duruyordum, yüzSüm ağlamaklı, koştum sarıldım annemin gövdesine hıçkırıklara boğuldum birden. Kalemi attım masanın üzerine. Olmadı, dedim içimden, bu öykünün sonu böyle bitmeyecekti…

Ah ulan Neriman! Sattın beni…

Kategori:

Re: Neriman

""
"Yeni bir öykü yazmak için oturdum masaya, bu seferki farklı bir tür olacak. Kolay diyorum içimden, bu iş kolay."

Anlatımı ilginç ve akıcı buldum. Bunun yanında, yukarıda alıntıladığım örnek cümle gibi, yazarın doğrudan ekleniği, yazma ve öyküyle ilgili ve daha başka cümleler sanki bu anlatımı aksatıyorlar gibi geldi. ilk paragrafta bunlar sanırım öyküye değişik bir düzlemden geçiş olarak düşünüldü.

""
"Ne bileyim bu türde yazmak kolay gibi geliyor bana."

""
"Uydururuz bir şeyler işte, zaten öykü dediğimiz şey aslında biraz uydurmaca değil mi?"

Birinci cümledeki "ben", ikinci cümlede "biz"e dönüşmüş. Sanırım bu yanıyla düşünülse iyi olur.

Dediğim gibi öyküyü zevkle, severek okudum.

Mete Kaynaroğlu'nun anlatımına sağlık.


Re: Neriman

Yorumun için teşekkürler sevgili Mehmet