UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Necati Tosuner - Mary

29 Haz 2008
Barış Acar

Necati Tosuner
Güneş Giderken
YKY
1999
s.61-67

Son indirme tarihi: 26 Agustos 2008.

İndirmek için tıklayın:
Oyku forumdan kaldirilmistir. (Bkz: Forum İşleyişi).

Kategori:

Re: Necati Tosuner - Mary

Yaklasik iki aylik Yusuf Atilgan macerasindan sonra ve yine bir o kadar surecek Necati Cumali macerasindan once bir haftalik kisa bir ara verip nefes almak, bu arada da baska bir oykucuye kulak vermek dinlendirici olacaktir. Hem Yusuf Atilgan'in oykuleri uzerine hala soz almak isteyen, tek tek oykulerdense yazarin butun verimine bakmak isteyen kullanicilara da bir firsat dogmus oluyor.

Necati Tosuner, ne yazik ki, benim en sevdigim oykuculer arasinda yer almiyor. Bu nedenle "Mary" konusundaki yorumumu sonraya saklamak istiyorum. Bu, yorum yapmayacagim anlamina gelmiyor; sadece yazarin oykulerinden tat alan kullanicilarin yapacagi bir baslangicin daha sevimli olacagini dusunuyorum (bahanelerim fena degil, degil mi? Islık ).


Re: Necati Tosuner - Mary

eren açıklamış çok güzel, sazı alıp elime iki kelam da ben edeyim istedim: Bir Nefeslik Ara'nın Anlamı


Re: Necati Tosuner - Mary

Hic kimsenin mi hosune gitmedi bu oyku? Yazan eden yok...


Re: Necati Tosuner - Mary

""
"dua edin de gideyim buralardan yoksa bütün parkeleri öldüren ben olacağım."

Bu cümlesini bilmiyordum/ hatırlamıyorum Tosuner'in şimdi ekşisözlükte buldum/ okudum.

Necati Tosuner neredeyse bütün kitaplarını okuduğum bir yazar. Öyküye harcadığı mesai ve özellikle kesik kesik, sanki engebeli bir yolda yürüyormuş gibi seke sıçraya ama neşeli ilerleyen diliyle ne kadar karamsar bir atmosfer çizse de beni yaşama sevincine gark eden bir kişidir kendileri. (Bu yorumuma çokları katılmayacak biliyorum, başta eren; ama böyle duyuyorum işte.)

Mary üzerinde ayrıca duracağım. Kimbilir belki ileride tüm öykülerinden seçmelerle daha bütünlüklü olarak inceleriz Tosuner'i. Wink

Necati Tosuner Kitapları


Re: Necati Tosuner - Mary

kendi adıma bir nefeslik arayı farklı bir amaç için kullanıyorum, bu nedenle öykülerini severek okuduğum Tosuner ve öyküsü hakkında yazamadım.
yeni bir öykü üzerine düşünerek/yazarak değil de daha çokca Atılgan ın okuyamadığım, üzerine düşünemediğim öykülerine ve hakkında yazılan makale ve eleştirileri gözden geçirmeye ayırdım bu haftayı.
yani sizin nefes aranızı ben, arayı kapatmaya çabalayarak geçiriyorum.
hala da eksikleri kapatabilmiş değilim.
bir hafta daha ara olsa anca kapatırım eksiklerimi.


Re: Necati Tosuner - Mary

Belki iki gun yeterli degil bu oykuyu sevenlerin onun hakkinda iki kelam etmelerine. Ancak ben yarindan itibaren yaklasik bir hafta foruma daha onceki kadar cok giremeyecegim. O nedenle dusuncelerimi kisaca yazayim. Belki benim elestirim sevenleri de gayrete getirir. Oykuyu savunmak isterler. Benim alldigim notlar soyle:

""
Abdullah da der ki:
"Tamam beyim, size damlalikla, uc damla..."
Gider ocakciya der ki:
"Bes yap! Ikisi acik, biri uc damla!.."

Burada Abdullah ocakciya gidip yalnizca "5 cay yap," dese ve aciklari, damlaliklari soylemese alttaki cumlenin bir anlami olacak belki. Lakin oyle degil. Ustte soyledigini asagida tekrar okuyoruz. Oykuye ne katiyor bu tekrar?
""
Abdullah, emeklileri gozetir. Gelsin otursunlar...
(...)
Abdullah, paralari cebe atar, boslari toplar, masalari ayirir. Sanki soyle de dusunur:
"Bu carsamba da gecti..."
Boyle dusunuorsa, sanki onlarin yerine de dusunuyordur.

Yazar Abdullah'in ne dusundugunu biliyor mu, yoksa bilmiyor mu? Bir siirsellik kaygisi mi buradaki? Oyleyse de cok oturmamis gibi anlama. Ben boyle siritan siirsellikleri sevemedim bir turlu oykude.
""
Kucuk bir yalan iste... Muserref Hanim, oyle erken masadan kalkmis gidiyorken, az daha kim de ayaklaniyordu?.. Biraz gitmis gibi olsun diye kim bekledi?.. Masaya bir selam cakip kim oyle kosturdu? Ha, gazetelerini kim unuttu?.. Ardindan seslenildiyse, kim duymadi?..

Bu anlatimda eksik olan, yanlis olan bir sey var. Oyku kisisine yonelen sempati sanki biraz abartiliyor gibi. Yazarimiz kendi yarattigi karakteri o kadar sevmis ki icine dusecek neredeyse, "agucuk, bugucuk" yapacak yasi tutsa.
""
"Nisan biir..." diyor Sami Bey gulerek.

Burada gercekten bunun bir saka oldugunu dusunup endiselendim Muserref Hanim icin, ne yalan soyleyeyim Smile

Ne kadar kolay evleniyorlar. Ne kadar da nezih bir mutluluklari, huzurlari, ne kadar da basit kaygilari var. Ve onlar bu sakin, bu "ermis" halleriyle belki de sadece olduklerinde yalniz olmamak icin evleniyorlar. Bir kafa kagidina bakiyor evlilik. Bunlar hos seyler. Belli ki zaten bir suredir az da olsa tanimislar birbirlerini, omurlerinin sonunda iyice minimalist bir duzeye ulasan hayattan ve insanlardan beklentileri bu kadar rahat davranabilmelerini sagliyor. Yine de ben bekledigim vurucu noktayi, beni etkileyecek o cumleyi bulabildigimi soyleyemem bu oykude.

Sonra oykunun adi neden "Mary"? Neden "John ve Mary" ya da sadece "John" degil? Bu oykunun Mary hakkinda bir oyku oldugunu mu dusunuyoruz? Ya da onun yaptiginda daha cesur, daha vurucu bir seyler mi var? Adi Mary olan bu kisa oykude bize tanitilan Abdullah'in gordugu islevin oykude tuttugu yerle karsilastirilinca biraz kucuk oldugunu dusunuyorum. Zaten her seyi bilen (tanri anlatici) yazarin kahvede olanlari anlatabilmek icin Abdullah'a ihtiyaci yok. Ustelik cok sey de katmiyor oykuye, anlatima. Bana kalsa, boyle yavas yavas oykuden her seyi cikartip Mary'yi dimdizlak birkacagim. Daha fazla ileri gitmeyeyim en iyisi.


Re: Necati Tosuner - Mary

Öyküde Abdullah; bitmemiş, ya da bitirilmemiş bir yan tip. Hemen başında ve ardında gelen kahve ve sakinleri anlatımının ardından başlayacak sanki asıl öyküsü Abdullah'ın... Ama başlamıyor...Ayrıca öykünün adının neden Mary olduğu da ( eren değinmiş) bulamıyor insan bir türlü...


Re: Necati Tosuner - Mary

Buna neden bu kadar takılındığını anlamadım. Bence gayet mantıklı öykünün adının "Mary" olması. Hem fıkrayla öykü arasında paralelliği kuruyoruz bunun sayesinde, hem de Mary, Müşerref hanımın kendini sakınır tavrını (Bakire Meryem) taşıyor kimliğinde. Üstüne üstlük evli/ married sözcüğünü çağrıştırıyor. Bir öykünün başlığından daha ne istiyoruz ki?


Re: Necati Tosuner - Mary

Bu arada Abdullah karakterinin avukatlığını ayrıca yapacağım. Smile


Re: Necati Tosuner - Mary

Bundan önce konuşulan eleştirilerin tamamı öykünün küçük bölümleri üzerine. Bütününe baktığımızda M. Ş. Esendal ya da S.F. Abasıyanık havası veren bu öykü bence gayet hoş...Tabi öyküyü "hoş" olarak değerlendirmek ne kadar "nahoş"sa da Laughing out loud ...


Re: Necati Tosuner - Mary

Eren'in aksine benim pek sevdiğim bir yazardır Necati Tosuner. Mary öyküsü de en favorimdir haniyse. Zaman içinde Eren'i de ikna etmeyi kurarım bu fikrime. Hiç değilse bu yazıyla birazcık olsun anlaşılsın isterim derdim.

Daha girizgâhtan başladım Tosuner diline. Bence Tosuner hiçbir şeyin değilse devrik cümlenin ustasıdır öyküde. Şiirsel olsun diye de değildir onda devrilmesi cümlenin. Daha çok dilin akışında düşüncenin dilden daha önce gitmesinden, sonra da anlatıcının nezaketindendir. Sık sık "dır"la "dir"le bitmesi de bu nezaket duygusu sebebiyledir öykülerinin.

Mary bunun en güzel örneklerinden biri.

İlk cümle:

""
"Eskiden sinemaymış bu kahve."

"Bu kahve eskiden sinemaymış" değil doğrusu. Çünkü söyleşirken, iç geçirip dert anlatacakken o kadar kurallı kurulmaz cümle. Nefesi ciğerlere doldurup dudaklarından salıverirken "Eskiden..." diye lafa başlar insan çünkü.

İkinci cümle

""
...bir emekliler topluluğu oluşuyor.

ve üç:

""
Bu katın merdiveni dıştandır.

İlk üç cümleyle yerle yeksan eyledi yazar beni. Üç farklı zamanı üç cümle içinde arka arkaya ve hiç garipsetmeden kullanıveriyor çünkü. Rivayet'le başlıyor, şimdiki zamana geliyor ve geniş zamanda karar kılıyor dil. Bu karar önemli, keza bir süre sonra edilgen çatıyla da birleşerek kahramanlarımızın yaş hallerinin aynası oluverecekler.

"...alkış kopar...", "...birleştirirler...", "...gözetir..." Bu geniş zaman kullanımı yaşı kemale ermiş kişileri anlatmak için müthiş bir atmosfer kuruyor bu öyküde. Her şey sanki sonsuz bir zaman dilimi içinde olmakta ve olacak hissi yaratıyor okuyucuda.

Asıl bomba ise bence "edilgen çatı"nın kullanımı.

""
Alışıldı artık.

Alışan kim? Belli değil.

""
Ardından seslenildiyse kim duymadı?

Seslenen kim? Belirsiz bir kitle. Daha doğrusu, öykünün fonu olarak hep orada olduğunu bilebileceğimiz ama fazlaca göz önünde olmasını istemediğimiz kimselere dair fon müziği gibi bir etki bırakıyor bu kullanım öyküde. Ritim yaratıyor. Tempo tutuyor.

""
Ihlamurlar karıştırılıyor.

Karıştıranların kim olduklarını çok iyi biliyoruz aslında. Ama önemli olan o an karıştıranların kimliği değil. Tosuner bunu çok güzel yakalıyor işte. Tabiri caizse sinemayla anlatacağım: Kamerayı ansızın bardaklara odaklıyor ve okuyucu artık o an yalnızca o iki elin bardaklar içinde kaşıkları gezdirmelerini görüyor.

""
Ihlamurların yenisi geliyor.
Bakışılıyor sonra.

""
Sokağın başında duruluyor.
Susuluyor.

Daha kaç tane alıntı yapabilirim bilmiyorum. Hepsi de ayrı bir duygu yoğunluğunu anlatıyor bana. Ardından gelen cümleye dikkat:

""
Beni de nereden buldunuz Sami Bey.

O belirsizlik içinden, o geniş zaman kipinde kendi varlığını soruyor Mary, canımın içi!

Bu dilsel maharetteki tempoyu destekleyen öğelerden biri de bağlaç olan "de"nin kullanımı elbette.

""
Sanki şöyle de düşünür.

Buradaki "de" kullanımı benim dilde taptığım yaklaşımlardan biri. Tosuner içinse neredeyse klasik bir yaklaşım denilebilir. Bütün öykülerinde var olan, dilsel bir bütünlük içinde bütün öyküleri birbirine bağlayan. (Tosuner öykülerini kendi ağzından dinleyenler bilirler o "de"nin kıymetini.)

Burada bulduğum tempoyu biraz daha açayım: Geniş zaman ve edilgen çatı nasıl öyküde bir atmosfer yaratıyorsa buradaki "de" de aynı işlevi destekliyor. "...şöyle düşünür." dese o bir düşünce olacak, ama "...şöyle de düşünür." deyince "birçok düşüncenin yanına biraz da sıkılarak işte bu okuyacağınızı da ekler" demiş oluyor sanki.

Dil üzerinde bu kadar durduktan sonra biraz da öyküye bakalım.

Öykü iki bölüm, ama bu bölümler "mary" fıkrasıyla "sami beyler"den oluşmuyor. Asıl bölümler, yukarıdaki geniş zaman kipini oluşturan "diğer insanlar/ seyirciler/ kahvehanedekiler" ve "sami bey ile müşerref hanım". Kahve ahalisi olaya tanık olmasa bile izleyici, bizimkiler de baş rol oyuncuları bu filmde (Bilmem eskiden sinema olduğunu hatırlatmama lüzum var mı kahvenin). Bu yüzden ilk önce seyircilerle tanış kılınıyoruz. Abdullah da teşrifatçı işte. Yıllardır bıkmadan yer gösterip ortalığa çeki düzen veren. Kimin damlalıkla kaş damla çay içtiğini bilen. Bunu defalarca tekrar eden... Wink

""
Kucuk bir yalan iste... Muserref Hanim, oyle erken masadan kalkmis gidiyorken, az daha kim de ayaklaniyordu?.. Biraz gitmis gibi olsun diye kim bekledi?.. Masaya bir selam cakip kim oyle kosturdu? Ha, gazetelerini kim unuttu?.. Ardindan seslenildiyse, kim duymadi?..

kısmı en çok bu sahne kurgusunu destekliyor bende. İşte seyirciler izliyorlar sahneyi. Ertesi gün konuşacaklarını da şimdiden akıllarından geçiriyorlar. Unutmayalım geniş zamanda olup bitiyor her şey. Yani bütün zamanlar aynı anın içinde toparlanıp yumak oluyorlar. Zaten hemen ardından Müşerref Hanım'ın aylar öncesine dair gözlemlerine dönüyoruz bir zıplayışta.

Derken gerilimin en yükseldiği yerde fıkra anlatmaya başlıyor Sami Bey. Fıkra öykü içinde öykünün güzel bir örneği. Güzel diyorum çünkü durumların benzerliğinden çok bir mesel olarak kıssadan hissesi güçlü: "güneş gidiyor" ve Müşerref hanımı ikn için en çok da bu gidişi anımsatmak gerekiyor. (Bu arada fıkrayı tek başına da çok komik bulduğumu belirtmeliyim.)

Sinirlenen Müşerref Hanım hemen Özge'den açıyor konuyu. Özge, yani öteki, başkası. Olmadı, ıhlamuru beğenmediğini söylüyor. Tepkisini göstermesini her koşulda çok ustaca başarıyor bence. Dolayısıyla Tosuner karakterini gerçekten çok gerçekçi kuruyor. Yazarın bunca konuşkan ve dilbaz olmasına karşın karakteri kendiliğinden, kendi doğallığı içinde rahatça hareket ediyor. Sami Bey'in kimlik isteme sahnesinin de aynı gerçekçiliği görkemli bir jestle taşıdığını düşünüyorum. Yani ancak o yaşta bir adamın aklına gelirdi böyle bir şey. Müşerref Hanım'ın dünyanın bin bir türlü hali var'ına ise diyecek bir söz bulamıyorum.

Sami Bey'in "nisan bir"i ve kimliği öpüp başına götürmesi bir erkeğin çocuksu mizacının ustaca çizilmesini gösterdiği gibi, Müşerref Hanım'ın "Hadi bakalım Mary, biz evimize gidelim." demesi de kadın humorunun keskin bir parlayışı gibi geliyor bana.

Sonunda gecenin saat iki buçuğunda öykünün başında ter dökecek kadar sevindiriyor beni bu öykü.
Teşekkürler Necati Tosuner.


Re: Necati Tosuner - Mary

Baris'a uzun aciklamasi icin tesekkurler. Farkli zamalarin belirli bir duzen icinde edilgen catiyla birlikte kullanilmasinin oyku kisilerini, tabirimi maruz gorun, anonimlestirmesi konusunda soylediklerine katiliyorum. Verilen ornekler de bunu cok guzel acikliyor. Ama benim gozumde bundan daha onemlisi Baris'in bu etkiyi dusunce duzleminden once duygu duzleminde yasamis olmasi. Bunu daha fazla onemsiyorum, cunku ben bunu oykuyu bundan yillar once ilk okudugumda da foruma yuklendikten sonra son okudugumda da hissetmedim. Hatta, kalin kafaliligimdan midir bilinmez, Baris'in yazdiklarini okuduktan sonra da hissetmedim. Cunku bence butun oyku, gucunu Baris'in soyledigi gibi bu usluptan almakla birlikte, butun gucsuzlugunu de bu usluptan aliyor. Baska bicimde soyleyecek olursam, benim bu uslupta, ve genel olarak Necati Tosuner oykulerinde, begenmedigim sey, devrik cumle ve edilen cati kullanimiyla "siirsel" bir anlatima goz kirpmasi, hatta goz kirpmasi da degil, dupeduz onun altinda ezilmesi. Tamam, siirsellige kacan anlatim bana hep itici gelmistir ve muhtemelen Tosuner de bundan payina duseni aliyor belki. Ama ben su satirlari sevebilecegimi hic sanmiyorum:

""
Kucuk bir yalan iste... Muserref Hanim, oyle erken masadan kalkmis gidiyorken, az daha kim de ayaklaniyordu?.. Biraz gitmis gibi olsun diye kim bekledi?.. Masaya bir selam cakip kim oyle kosturdu? Ha, gazetelerini kim unuttu?.. Ardindan seslenildiyse, kim duymadi?..

Bence buna benzer dil ogelerini kullandigi oykusu Akrep Üzerine Can Sıkıcı Bir Çalışma'da Baris dilin (zamanlarin, edilgen catinin ve "de"lerin) kullanimi anlaminda Tosuner'den cok daha basarili.
""
Sanki şöyle de düşünür.

Acikcasi ben bu satirlari okudugum her seferinde once kopurur gibi aklima yazacak cok sey geliyor, sonra yine kopuk gibi hepsi sonup gidiyor. Cunku okudukca yapmacik buluyorum bu dili. Belki yalnizca bir oykusunu okumus olsaydim o kadar ustunde durmazdim bu tarzin, "bir oyku" der gecerdim; ama Tosuner'in okuyucuda belirli bir duyguyu uyandirma bicimini simdiye kadar okudugum butun oykuleri ve romanlari arasindan tas catlasa 2-3 oykusunde kabul edilebilir buldugum icin boyle soyleyemiyorum. Bu uslupta beni rahatsiz eden, dupeduz sinirlendiren bir seyler var. Surekli bir ustu kapali gorunup her seyi insanin gozune sokma havasinda, oyle bir ritimde ilerliyorsunuz. Yine de oykude beni yakalayan, vuran bir tek cumle bulsaydim, hic olmazsa onu one cikarmak icin biraz daha konusmak istedim. Ama elimden gelmiyor. Okudukca sinirleniyorum. Cok mu kahve ictim, nedir?


Re: Necati Tosuner - Mary

Öykü yok!!! Crying
Bir daha kaçırmayacağım, verilen sürede indireceğim öyküyü.
Lütfen!!! Bana öyküyü yollar mısınız?


Re: Necati Tosuner - Mary

Telaşa lüzum yok. Özel Mesaj'la bize ulaştığınızda çözülemeyecek bir sorun değil. Ancak öyküyü kaçırmayalım, tam zamanında indirelim diyorsanız her Salı forumumuzu şöyle bir gözden geçirmeniz yeterli. Good


Re: Necati Tosuner - Mary

Oturdum ben de okudum tüm yorumları, ancak öykü yok, cahilliğin gözü kör olsun işte. Bir itiraf; Necati Tosuner okumuşluğum yok bügüne dek.
Ancak Barış Acar'ın mesajları bir anda yazarın diline büründü ya merakım iyice kabardı.

Bana da öyküyü yollar mısınız lütfen, selamlar Mine


Re: Necati Tosuner - Mary

"Kucuk bir yalan iste... Muserref Hanim, oyle erken masadan kalkmis gidiyorken, az daha kim de ayaklaniyordu?.. Biraz gitmis gibi olsun diye kim bekledi?.. Masaya bir selam cakip kim oyle kosturdu? Ha, gazetelerini kim unuttu?.. Ardindan seslenildiyse, kim duymadi?.."
Öykünün en sevdiğim cümleleri. Eren, cümleleri dilbilgisi açısından sorunlu bulduğunu yazmış. Belki vardır. Günlük konuşmada tam olarak böyle kurulmaz belki bu cümleler ama bu cümlelerin, yazarın, öykü kişilerine duyduğu sevginin işareti, göstergesi, vs. olduğunu düşünmedim. Öykü kişisinin İnkâra kalkışmasının önün kesmiş. Onun aceleyle masadan kalkışını gören kalabalığın tarafını tutuyor anlatıcı. Sen değil miydin bunları bunları yapan diyor.
İlk kez okuyorum Tosuner'in bir öyküsünü. Mekânın müdavimlerini anlattığı, onların alışkanlıklarını anlattığı bölümü çok sevdim. Yaşlı iki insanın, zamanında, onlardan çekinen çocuklarına karşı duydukları çekingenliğin, evlilik kararının anlatıldığı bölümünü çok sevdim. Yani öyküyü sevdim.


Re: Necati Tosuner - Mary

elif cinar dedi ki:
"Kucuk bir yalan iste... Muserref Hanim, oyle erken masadan kalkmis gidiyorken, az daha kim de ayaklaniyordu?.. Biraz gitmis gibi olsun diye kim bekledi?.. Masaya bir selam cakip kim oyle kosturdu? Ha, gazetelerini kim unuttu?.. Ardindan seslenildiyse, kim duymadi?.."
Öykünün en sevdiğim cümleleri. Eren, cümleleri dilbilgisi açısından sorunlu bulduğunu yazmış.

Sadece bir yanlis anlasilmayi duzeltmek icin yaziyorum: Cumlelerin dilbilgisi acisindan sorunlu oldugunu soylemedim. Bu cumleleri hic sevmedigimi, cok yapmacik buldugumu, Tosuner oykulerinde yazarin oyku kisisine yaklasimindan hoslanmadigimi soyledim, kisaca ozetlemek gerekirse. Ama simdi artik Necati Cumali okumak varken Tosuner'e geri donmek istemiyorum, acikcasi. Bu nedenle bu yanlis anlamayi duzeltmenin otesine gecmek istemiyorum simdi Smile


Re: Necati Tosuner - Mary

Evet, yanlış anlamışım. Bu anlatımda eksik olan, yanlış olan bir şey var, cümlesini dilbilgsi açısından eleştirdiğini sandım.


Re: Necati Tosuner - Mary

""
ben dediydim:
""
Kucuk bir yalan iste... Muserref Hanim, oyle erken masadan kalkmis gidiyorken, az daha kim de ayaklaniyordu?.. Biraz gitmis gibi olsun diye kim bekledi?.. Masaya bir selam cakip kim oyle kosturdu? Ha, gazetelerini kim unuttu?.. Ardindan seslenildiyse, kim duymadi?..

kısmı en çok bu sahne kurgusunu destekliyor bende. İşte seyirciler izliyorlar sahneyi. Ertesi gün konuşacaklarını da şimdiden akıllarından geçiriyorlar. Unutmayalım geniş zamanda olup bitiyor her şey. Yani bütün zamanlar aynı anın içinde toparlanıp yumak oluyorlar. Zaten hemen ardından Müşerref Hanım'ın aylar öncesine dair gözlemlerine dönüyoruz bir zıplayışta.

Eren'in hissedişini değiştirecek sihirli bir değnek yok ne yazık ki elimizde. Öyle yazılmış. Kader!

Yalnız Elif'in de alıntıladığı cümleyi hâlâ yapmacık bulmasına üzüldüm. Yukarıya alıntıladığım daha önceki yorumumda, bu anlatımın neden yapmacık olmadığını, yaşlı adamların film izler gibi birbirilerinin hareketlerini takip edip her şeyi söylenceleştirdiklerinin, bunu da yaşlılığın geniş zamanı içinde bütün zaman kiplerini birbirine katarak yapışlarının güzel bir örneği demiştim.

En azından ifadeyi biraz yumuşatsaydı efendi; yapmacık yerine çok kurgusal falan deseydi, hiç olmazsa adamların samimiyetine halel gelmezdi böylece. Smile


Re: Necati Tosuner - Mary

Çok geç de olsa Necati Tosuner'in bende hayat hikayesini okumamla oluşan sempatiyi öykülerine kitaplarına geçişle pekişen sevgisinin ahde vefası adına ;
Barış'ın dilbilimci edasıyla yakaladığı detayların dışında bu dilin kurguda kullanılan mekana da çok yakıştığını düşünüyorum bu şiirsellik dediğiniz şey gerçekten bir uslup meselesi seven de olacak sevmeyen de muhtemel Eren cim Çin filmlerindeki şiirselliği de sevmiyorsundur.??? Mesela Happy together Won Kar Wai..
Ben anlayışımı çok da zora sokmuyorsa devrik cümleleri daha çok severim öykü de. Ayrıca burası eski bir sinema o yüzden dilin de bir film anlatısı gibi kurgulanmış olması hınzırca bir buluş gibi geliyor bana. O taktığınız cümle grubunda hem Eren'in dediği hem Elif'in dediği hemde Barış'ın dediği anlamların dışında peşinden onları izleyen bir ekip olduğu düşünülürse kime yutturuyon cancağızım öykü okuyucusu da biliyor kahvede olanlar da, balkondan bakınca gördü olanları emekli seyirci ekibi gibi tatlı bir takılma seni gidi seni durumu da seziyorum ben. Aman canım görürlerse görsünler rahatlığı da ekleniyor zaten sonrasında. Neden adı Mary bence Barışın married e gönderme yapması ihtimalini tesbit etmesi harika bir nokta. Belki de sonunda Hadi Mary biz de eve gidelime vurgu yapması da düşünülmüştür. Hem de aslında burda beğenilen konumunda edilgen görünse de o kahveye bakışların farkında olarak hatta içten içe bundan hoşlanarak giden kadın kimliği aslında öykünün çıkmasına sebep. Yani gayet etken bizim Müşerref bak adı da benziyor marry ye...=))
Kesinlikle ingilizcedeki anlamıyla - virgin mary- ye gönderme olma ihtimali var genç kız gibi kırıtma evlilik teklifini bekleme var aslında her ne kadar bakire havasında olsa da ölçülü gülücükleriyle.Şen kahkahalar atan bir dul yok ortalıkda.
Ayrıca Özgenin elini alnına götürmüyorsun derken bir kıskançlık durumu var kadınsı bir tepki burdaki.Hem fıkrada bozulduğu noktaya getiriyor sözü , hemde peş peşe aman serinledi mi ne ıhlamuru da beğenmedimle küçük küçük intikam alıyor gıcıklık yaparak. Kadının etken olduğunu destekleyen kurmacada başka bir noktaysa fıkrada teklifi yapan John değil Mary bu yüzden Mary adı bence gayet mantıklı salağa yatan ya da hakkaten anlamayansa John. Bu durumda Necati Tosunerin öyküsünde üstü örtülü de olsa gitmem de demiyordu kahveye diyerek Sami beyin ilgisinden hoşlanan içten içe ne diyeceğini bilen bir Mary var fıkradaki gibi o teklif etmese de evliliği. Sonda ağzıma geldi yüreğim aman harbiden bir nisan şakasıysa diye hınzır Tosuner.
Sonra çıkarıp veriveriyor kimliğini Sami Bey e ki bence bu da onun hiç de sadece hoşlanılan edilgen karakter olmadığına bir kanıt, naz niyaz aman ne derler eh muhitimize geldik alıver şu kimliği bari=)).
Ayrıca kahvenin tanımlanısını çok sevdim içerdeki ekip de bir nevi izleyici kitlesi beraber nefes alan bir topluluk, gözümde canlanıverdi film karesi gibi gerçekten bardaklara gidiyor insanın aklı, açık çaylar tansiyonu şekeri var hepsinin belli bir eğitim, yaş, statü grubu hepsi, onları bir nevi aynılaştıran özellikler burdan 2 sini çekip öyküyü onlar üstüne kuruyor şaşmayalım diye sadece başta kadınların da geldiği bir kahve diyor ama başka bir hanımdan bahsetmiyor özellikle. Çaycıya, doğru dürüst çay içmedikleri, evden poğça kurabiye getirdikleri halde; eğer varsa başka bir kitle müşterilerden farklı olarak Çarşambaları gelen bu emekliler grubuna ayrı bir anlayış gösterdiği nazlarını çektiği için içim ısınıveriyor. Bu Çarşamda geçti bir nevi ritüel gibi geliyor bu düşüncesi bana, emekliler de öyle düşünüyordur yağmur kar demeden geldiklerine göre hayatlarında bir renk bir ritüel olmalı ibadet eder gibi diyor zaten yazar. Emeklinin maaşı nedir ki ama gene de temiz pak giyinir, iki gözlüğü olur, gazetesini kendi getirir hatta geri götürür bırakmaz, saygılıdır, bir şey isterken çekinir, utanır sıkılır, ama içten içe çocuklaşan bir yanla kendilerine eğlence edinirler geleni alkışlamak gibi. Eğer giriş balkondan olmasa girende pat diye herkese karşı olmasa bu efektin bir anlamı da olmaz orası bir sahne tiyatrodaymış gibi balkona varan sinemadan bozma bu kahvede sahneye çıkıveriyor aslında ve herkes alkışlanarak ödüllendiriliyor. Bana çok sevimli ve doğal geldi bütün bunlar göze sokuyor dediğin şeyi tam anlamadım Eren im az açıklama rica edebilir miyim?


Re: Necati Tosuner - Mary

Egemen dedi ki:
Bana çok sevimli ve doğal geldi bütün bunlar göze sokuyor dediğin şeyi tam anlamadım Eren im az açıklama rica edebilir miyim?
Bu öykü üzerine daha önce söylediklerimden fazlasını söylemek istemiyorum aslında. İşin gelip "Hıdır idi, İlyas idi" tartışmasına dayanma ihtimalinin yanısıra öyküyü sevmemiş olmam da daha fazla mesai ayırmayı benim açımdan külfete dönüştürüyor. Benim daha önce "göze sokmak" dediğim şeyi sen ve diğer arkadaşlar "şiirsellik"/ "sevimlilik" olarak nitelendiriyorsunuz. Belki, senin de söylediğin gibi, belirli bir üsluba ("şiirsellik") yönelik farklı bakış açılarından kaynaklanıyordur yalnızca. Bana bu (Necati Tosuner'in üslubu) daha ziyâde sade olmaya çalışan ama bu sade olma çabasını da okurun gözüne sokan bir üslup gibi görünüyor. İşin kötüsü, sonuçta sade de olamıyor.


Re: Necati Tosuner - Mary

daha ziyâde sade olmaya çalışan ama bu sade olma çabasını da okurun gözüne sokan bir üslup gibi görünüyor. Sincik anladım sağolasın .. Hıdır idi İlyas idi bir anekdot mu Crying ben bilmiyorum sanırsam paylaşırsan bende birşey öğrenmiş olurum senin yazdıklarından çok şey öğreniyorum hatta Koca Gelinciğin altında da bir açıklama yaptım beni yanlış anlamışsına dair...
Flowers


Re: Necati Tosuner - Mary

Egemen dedi ki:
Barış'ın dilbilimci edasıyla yakaladığı detayların dışında bu dilin kurguda kullanılan mekana da çok yakıştığını düşünüyorum bu şiirsellik dediğiniz şey gerçekten bir uslup meselesi seven de olacak sevmeyen de muhtemel Eren cim Çin filmlerindeki şiirselliği de sevmiyorsundur.??? Mesela Happy together Won Kar Wai..
Unutmuşum: Happy Together'ı izlemediğim için film hakkında ne düşündüğümü de bilmiyorum. Bir karşılaştırma yapmaya olanak verir mi, bilemiyorum, ama yönetmenin Aşk Zamanı filmini izlemiş oldukça da beğenmiştim (yanlış hatırlamıyorsam). Son olarak "şiirsel" üsluba kategorik olarak karşı olmadığımı söylemeliyim. Kabaca Necati Tosuner'in genel olarak ve "Mary" özelinde gevşek bir tanımlamayla "şiirsellik" diye andığımız şeyi başarılı biçimde üslubuna yediremediğini söyleyebilirim.


Re: Necati Tosuner - Mary

Egemen dedi ki:
daha ziyâde sade olmaya çalışan ama bu sade olma çabasını da okurun gözüne sokan bir üslup gibi görünüyor. Sincik anladım sağolasın .. Hıdır idi İlyas idi bir anekdot mu Crying ben bilmiyorum sanırsam paylaşırsan bende birşey öğrenmiş olurum senin yazdıklarından çok şey öğreniyorum hatta Koca Gelinciğin altında da bir açıklama yaptım beni yanlış anlamışsına dair...
Flowers
Tabii repliğin doğrusu "Hıdır idi, Yunus idi" biçiminde olacak. Şaban Oğlu Şaban filminde, hafızam yine beni yanıltmıyorsa, çocuğun ismi konusunda yapılan tartışmanın vardığı noktadır "Hıdır idi, Yunus idi".

Yaptığım araştırma sonucunda bunun Yunus Kaptan'a (Şevket Altuğ) ait bir replik olduğunu öğrendim (kaynak):

""
- Haçan sen benim adımı biliy musun? Yınıs. Adımı nasil koymuşlar biliy musun? Anamgil demiş Hıdır. Babamgil demiş Yınıs. Dayımgil demiş Hıdır. Amcamgil demiş Yınıs. Dayımınoğlu demiş Hıdır. Amcamın oğlu demiş Yınıs.. Hıdır idi.. Yınıs idi.. Hıdır idi.. Yınıs idi.. Hıdır idi Yınıs idi Hıdır idi Yınıs idi hıdıridi yınısidi hıdıridiyınısidihıdıridiyınısidihıdıridiyınısidihıdıridiyınısidi...
Egemen, dikkat edersen repliğin en son kısmında noktalama işaretlerinin kullanımı tanıdık gelecektir. Islık


Re: Necati Tosuner - Mary

ahhh ahhh kafam yaa oynamıyom ama yaaa ahhhh kafam yarıldı Laughing out loud


Re: Necati Tosuner - Mary

Öyküyü nihayet okuyabildim. Ayrıca N. Tosuner'in bu öykü üzerine kaleme aldığı bir yazısına rastladım. Yazıyı en kısa zamanda başlığa ekleyip başlığı hortlatayım diyorum.