UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Necati Cumalı'dan "Öykü Gereksinimi"

04 Ağu 2008
abdullah şahin

Öykü türünü, kuram bakımından açıklamaya girişirken bu türün nedenselliğine ilişkin bir soruşturmayla işe başlayalım. Bu irdeleyiş, türün tarihine dair bilgilere yer vereceği gibi neden öykü okumayı ve anlatmayı sevdiğimizi düşünmeye kadar öznel veya nesnel her türlü tartışmaya, bilgi alışverişine açıktır.

İşe Necati Cumalı'nın aşağıda yayımladımız bir denemesi ile başlamayı uygun bulduk.

Herkese iyi okumalar diliyorum.

- Bu arada iki gün sonra bir başka deneme yayımlayacağız. Arka arkaya denemeleri yükleme süresi öykülere kıyasla biraz daha sık olacak; ama linkleri kısa sürede kaldırmayacağımız için çok sorun olmaz diye düşünüyoruz.-

(Metin forumdan kaldırılmıştır.)
İlgili Sayfa: 78

Alınıtlar: Etiler Mektupları - Necati Cumalı- İst.1982

Kategori:

Re: Necati Cumalı'dan "Öykü Gereksinimi"

Cumalı'nın denemesi, öncelikle öykünün yoğun bir şekilde yaşamımızın içinde yer aldığını açıklayarak başlar. Düşünüldüğünde hemen herkes çoğu gün birilerine geçmişte veya yakın zamanda başından geçen ya da tanık olduğu olayları tahkiye ederek anlatır.

Anlatır da yazar bu noktada nasıl anlatıldığına dikkat çeker. Bu işin nasıllığı, yazıya vurulduğunda karşımıza adına biçem denen anlatım tarzı çıkar. Elinizde baş döndürücü bir hikâye olsa da yazarın bahsettiği yeni öykü kalıpları olmazsa eseriniz heba olup gidecektir.

Sinemada, edebiyatta ve birçok sanat dalında aynı konular kimi sanatçıda yetkin bir yapıt olarak karşımıza çıkarken kimilerinde ise güçsüz bir eser biçiminde varolur. Konu yönünden düşünüldüğünde herkesin az çok benzer temalar çevresinde dönüp durduğunu gözlemleyebiliriz. "Aşk, varoluş, yabancılaşma, özgürlük" gibi konular çoğu sanatçının yüzyıllardır değişmez teması olarak işlenmiştir. Ancak Leyla ile Mecnun adlı aşk mesnevisini düşünürsek nazire geleneğince bu öykü onlarca şair tarafından işlenmiştir. Fakat bunların içinde Fuzuli'nin mesnevisi daha çok tanınmış, sevilmiştir. O halde Fuzuli'nin sihri nereden gelmektedir? Nazım Hikmet'in şiirlerini ilk okuduğumda o sade dizeler ilkin "Ben de onun gibi bu şiirleri söyleyebilirim." düşüncesini yaratmıştı. Ancak ozanın şiirlerini okudukça bu yalın anlatımı tutturamanın üstelik o birkaç sözcüğü inşa etmenin ne denli zor olduğunu fark etmiştim.

O halde sanatçının yazısına konu ettiği malzemeyi eşsiz kılan veya unutulup gitmesine neden olan biçem nedir?


Re: Necati Cumalı'dan "Öykü Gereksinimi"

Cumalı'nın "Öykü Deyince" adlı ikinci denemesine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

(Metin forumdan kaldırılmıştır.)
İlgili Sayfa: 82


Re: Necati Cumalı'dan "Öykü Gereksinimi"

N. Cumalı'nın öykü bahsine dair elimdeki son denemesini ekliyorum. Denemenin konusunun dille ilintisi, umarım farklı fikirlerin çağrışmasını sağlayacaktır.

(Metin forumdan kaldırılmıştır.)

İlgili Sayfa: 13


Oyku Sanati

Cumali'nin "Oyku Sanati' baslikli denemesi bana ilkin Walter J. Ong'un Sozlu Kultur ve Yazili Kultur, Sozun Teknolojilesmesi kitabini animsatti. Bu kitabi narincir'den almis ve kisa zamanda okuyup bitirmistim (buradan hemencecik geriye verdigim sonucu cikarilmamali). Yuzyillara hatta binyillara yayilan sozlu gelenegin dunku icat yazi ile bu kadar keskin bicimde sekteye ugramasini, oyku anlaticilarinin yerlerini yazarlara birakmasi tarihini sasirmadan okumak mumkun degildi benim icin. Cumali'nin sozlu kultur (oyku anlaticiligi) uzerinde bu kadar durmasinin esas nedeni de oyku anlatmanin her seyden once uslupla ilgili olmasinda. Ayni oykunun yuzyillar icinde anlatila anlatila degismesi, ustelik bu degisimin inandirici bicimde gerceklesmesi ancak "dogru" uslupla soz konusu olabilecek bir sey. Yine de sunu sormadan edemiyorum: Cumali diyor ki: "Bir kimseye oykucudur diyebilmek icin, anlattiklarinin baska oykuculeri hatirlatmamasi gerekir bize. " Bu ne derece mumkundur? Surekli farkli seyler arasinda baglantilar kurmaya kosullanmis insan zekasinin bunu bir yuzyilda kac kez yapabilecegini dusunuyoruz? Belki de Cumali o dehalarin pesindedir.


Oyku Deyince

Yazinsal turler arasinda uzunluga (sayfa veya kelime sayisina) gore yapilan ayrimlarin gecersiz oldugu, esas olanin yapitin kurgu ozellikleri oldugu soylenir durur. Belki Cumali'nin "Oyku Deyince"yi yazdigi 1979 yilinda bu o kadar genis kabul goren bir gercek degildi, ama artik bugun bu konuda acilacak bir tartismanin fazla ilgi cekecegini sanmam. Yine de sozcuk sayisi gibi olculebilir bir tanimdan kurgu ozellikleri gibi tespit edilmesi guc bir olcute gecmenin zorluklarini gormezden gelmemek gerekiyor. Cumali'nin uzun oyku diye siraladigi orneklerden bazilarina baska birisinin roman demesini engelleyecek olcude belirli oldugunu dusunmuyorum ben bu ayrimlarin. Birbirlerine gecmis bulutlar gibi hangisinin nerede baslayip nerede bittigi pek de anlasilmiyor sanki. Ve yine de ilk izlenim aslinda kelime/ sayfa sayisina gore olusuyor. Bu ilk izlenimin yanlislandigi durumlar da oldukca az ustelik. Bununla birlikte bu karmasayi cok yeni yasamis oldugumu da kaydetmem gerek buraya (Azgin Tekeler'den soz ediyorum). Bu konunun gecmiste de baska yazarlar tarafindan tartisildigindan eminim. Soru su: gercekten bu konuda kimsenin itiraz edemeyecegi kalip tanimlar olusturmak mumkun mudur? (Gerekli oldugunu dusundugumden degil, yalnizca bir zihin egzersisi olarak bile anlamli sonuclara goturebilecegini hissediyorum bu tartismanin.)


Ay, Yavas Yavas...

""
Ozgun tumce yeni tamlamalar, benzetmeler tumlecleri arttirmakla kurulmaz. Tumce tamamlandiginda sonuc nedir? Odur onemli olan. "Ay yukseliyordu' sozu, iki kelime ile de soylense yirmi kelime ile de soylense, sonuc olarak ayin yukseldigi anlamina gelir. Tumceyi uzatan her kelime, anlami gelistirdigi olcude gereklilik kazanir, vazgecilmezligini kabul ettirir. Duz yazida birbirini izleyen tumcelerin anlamlari da birbirini izler. Duz yazi Puskin'in dedigi gibi, dusunmek, yine dusunmek ister. Tumceden tumceye dusunmeyi gerektirir. s.15-16

Son zamanlarda bu turden dusunceler ozellikle "siirli", "sairane" soyleyis pesinde olan yazarlarin eserlerine karsi olusuyor zihnimde. Bir yerde Cumali'nin elestirdigi "icerikten ibaret" oykuler degil "bicimden ibaret" oykuler sozunu ettiklerim. Ne soylediginden cok nasil soyledigini onemseyen, bu nedenle beylik sozleri kelime oyunlariyla, cesitli hokkabazliklarla ilgi cekici, etkileyici hale getirmeye calisan bir yazar neslinin turedigini hissetmistim bir zaman. Ondan mi yeni yazarlardan uzaklastim acaba? Cumali, her ne kadar bu denemesini icerigi her seyin ustunde tutan "toplumcu" yazarlara yonelik bir elestiri olarak kaleme almissa da alsinda sonuc olarak bicimle icerigin uyumunu saglayamayan daha buyuk bir kumedir soz konusu olan. Benim korkum o kumenin daha da buyumesi...