UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Metin Üstündağ - Denemeyenler

23 May 2010
Cihan Başbuğ

Leman dergisinden ve kitaplarından tanıdığım Metin Üstündağ'ın tüm eserlerinden yaptığı seçmeler, denemeler kitabı olan "Denemeyenler", yolculukta elimden düşüremediğim bir kitap oldu. Tek başına bilmediğin bir ülkede yolculuk yapan birinin okudukça gülmesi ,diğer insanlar tarafından hoş karşılanmasa da, zevkliydi. Kitaptan:

""

I.

Yalnızlık Üzerine:
- yalnız, tek tabanca'dır...her gördüğüne "daan!" diye vurulur.
- yalnız'ın içkisi fıçı bira'dır
- yalnız'ın geceleri kerim abdul cabbar boyunda; uykuları naim süleymanoğlu ayarındadır
- yalnız çok tutumludur; düşünden tırnağından arttırır, hep içine atar (S9-10)

Küçük Met Üst Sözlüğü:
çocuk : meni'festo...zamana, hayata biyolojik demir atma
toplum: birey genelevi, aile saunası
arkadaş: haybeden psikolog...a'nın üzerinde şapka var
aşk: varlık vergisi...doğal gaz...beden otlakçılığı
polis: jop'on yapıştırıcısı...iktidar lokantası...
ter: bedenin su kaynatması
sayı: kapitalist harf
harf: sosyalist sayı
rüya: kısa film (S15-17)

çoook komik çoook :
mizah anlayışımız genel olarak, habire yaramazlık yapan ve büyüklerinden habire dayak yiyen haylaz bir çocuğun, gözlerinden yaşlar boşanırken, dayak atana büyüklerin karşısına geçip sırıta sırıta ağlaya "ohh, acımadı ya!acımadı ya!" demesine benziyor...bu durum-dram hiçbir şeye benzemiyor ve aslında da çok şey'e benziyor esasında

mizahı ve mizah ürünlerini, mesela mizah dergilerini durmadan hep olmayacakları-olmamaları gereken bir yerlere yükseltiyoruz...mizah dergileri birden, ana muhalefet partisine dönüşüyor...parti, örgüt gibi bir çare müessesesi olarak görülüyor...mizah'ın özünde muhalefet duygusu vardır... ancak bu muhalefet duygusu, varolan muhalefet duygusuna da karşı gelebilir...bugüne kadar hiç bir palyaço'nun devrim yaptığı görülmüş müdür...daha komiği, mizaha ve mizahçıya böylesine enterasan bir konum bahşeden teba, asla bir mizah yazarını veya komedyeni, başbakan veya milletvekili olarak seçmemiş ki... oralara daha ciddi (!) palyoçoları layık görmüştür

yaşanan acılara karşı koyma biçimimiz iki şekilde beliriyor..."unutmak" ya da "gülmek"...toplumun algıladığı bir mizah, bir tür uyuşturucu gibi...yanlış bir panzehir... özünde bir uyarıcı, uyarıcı görevi olması gereken mizah, giderek halkların afyon'u haline geliyor...felaketler, bu ülkenin başına hep zaten güle oynaya geliyor...savsakladığımız, ciddiye almadığımız her şey, herkes, en sonra büyürerek çok mühim bir sorun olarak karşımıza çıkıyor (S84-86)

küçük dünya tarihi:
sonsuzluk: dere boylarında ömrü "bir gün" süren canlılar yaşıyormuş... ve afrika'da yaşayan kahverengi karıncalar, soyları-sopları kötüleşmeye başlayınca, topluca intihar ediyorlarmış...sonsuzluk aslında: konsantre bir an'mış

bilinçlenme tarihi: bir millet uyanıyor...bir millet tekrar dalıyor...bir millet şekerleme yapıyor...bir milletin içi geçiyor...bir millet uyuyor... bir millet uyanamıyor...bir millet uyanmak istemiyor...bir millet uyur gezer...bir millet kendisini öpüp uyandıracak beyaz atlı kurtarıcı prensini bekliyor...bir millet habire uyku hapı mı içiyor...bir millet uyurken evine hep hırsız giriyor... bir millet geceleri bilinçaltını ıslatıyor...

aziz nesin mantığıyla: bir sigara paketi'nde 20 yuvarlak sigara, bir kibrit kutusuna'nda ise vasati 40 çöp var... buna göre tiryakilerin kaçta kaçı tedbirli veya sakar'dır

demokrasi tarihi: insanı devlete değil, devleti insana benzetmek gerekiyormuş meğer...bir hiç kadar özgürüm (S93-96)

Metin Üstündağ, Denemeyenler, Sel Yayıncılık, İst., Nisan 2006

Kategori:

Re: Metin Üstündağ - Denemeyenler

Her şeyin bir parça "acı" lı sevildiği bir toplumda, (feryat figan arabesk müzikler, karasevdalar, yabenimsinyakaratoprağınilişki'ler, yolun ortasının olmadığı, hep uçurum uçlara doğru çekilen yürümeler, en iyimserimizin bile yeri geldiğinde Murpy Kanunları'na inandığı) (Çok abarttım galiba?Bu abartı da bir ortayola göre olmadığımızın izi mi acaba?) mizah bir şekilde yola çıktığı kavramlardan çok daha başka yerlere varabiliyor. O abartı geleneği sıradan bir insanı göremediğinde, gördüğünü ya bir şeytan ya da bir meleğe dönüştürebiliyor.

""
mizahı ve mizah ürünlerini, mesela mizah dergilerini durmadan hep olmayacakları-olmamaları gereken bir yerlere yükseltiyoruz...mizah dergileri birden, ana muhalefet partisine dönüşüyor...parti, örgüt gibi bir çare müessesesi olarak görülüyor..

""
bugüne kadar hiç bir palyaço'nun devrim yaptığı görülmüş müdür...

Palyaço ne kadar mizahtır bilmiyorum, insanın doğal fizyolojik yapısından kaynaklanan, ağlamakla gülmenin birbirine çok yakın olduğu, yüz ifadelerinin ifade ettiği anlamların kolaylıkla birbirine karıştığı bir canlı türüyüz.

Teşekkürler Cihan


Re: Metin Üstündağ - Denemeyenler

""
bilinçlenme tarihi: bir millet uyanıyor...bir millet tekrar dalıyor...bir millet şekerleme yapıyor...bir milletin içi geçiyor...bir millet uyuyor... bir millet uyanamıyor...bir millet uyanmak istemiyor...bir millet uyur gezer...bir millet kendisini öpüp uyandıracak beyaz atlı kurtarıcı prensini bekliyor...bir millet habire uyku hapı mı içiyor...bir millet uyurken evine hep hırsız giriyor... bir millet geceleri bilinçaltını ıslatıyor...

Laughing out loud


Re: Metin Üstündağ - Denemeyenler

Cihan, alıntılar için teşekkürler, ben okurken çok keyif aldım.

""
"bugüne kadar hiç bir palyaço'nun devrim yaptığı görülmüş müdür?"
Bu cümlede mizahın gücü küçümsemiyor da bir ironi yapılıyor sanırım.


Re: Metin Üstündağ - Denemeyenler

""

neden yazıyor'um'sunuzlar (S 105-109)
"vallahi, bilmiyorum...bırakmayı çok denedim ama olmuyor...ümitsizim...tedavi görüyorum"

"beni yazmaya iç ve dış mihraklar itti...yazmayıp da gidip cinayet işlesem, birkaç mahalle havaya uçursam daha mı iyi yani...yazdıklarımı başka birileri yazsa, yazabilse, ben de gider başka birşey olurdum herhalde... o zaman da neden başka birşey oldun diye sormazdınız umarım."

"arkadaş kurbanıyım...küçükken bana kitap en iyi arkadaş dediler ve kafamı yediler...yani beni buralara, kitap denilen o yalancı hülyalı düşürdü...peki siz buralara nasıl düştünüz, neden okuyorsunuz"

"boşver aabicim yazalım,güzelleşelim"

burası (S 127-129)

-küçük korku dükkanı
-anadolu ve rumeli garajı
-yukarı türk'ürsen bıyık, aşağı kürt'hürsen sakal orta asya halkları anadolu kağışma sahnesi
-seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli cumhuriyeti
-kanarya sevenler, güvercin boğanlar cımhuriyeti
-annem duysa kızar, babam sezse keser, eyvah aabim cumhuriyeti
-şifahi halklar topluluğu

düş kavuğuna sızanlar (S 132)

ne tuhaf, adolf hitler...gençliğinde en çok ressam olmak istiyormuş...iki kere güzel sanatlar akademisi sınavlarına girmiş, kazanamamış...öpülmüş hayatın davası olmaz amma adolf hitler, dünyaya, tarihe, insanlığa düştüğü, o kara, o zifir süreyi ve macerayı resim olarak yapsaydı..."vış, ne baba bir ressam" diyecek miydik acaba, be tuhaf...

ne tuhaf, franz kafka...hayatına esas olarak üç kadın girmiş galiba...bunlardan felice ve milena'ya acılı mektuplar yazmış...ömrünün son demlerinde ise kendinden çok yaş küçük dora diamant isimli bir kızla mutlu mu mutlu çok mutlu olmuş...dora diamant, felice ve milana kadar bilinmez mi ne olmuş sonra...veya,veya...kafka ve mutluluk, yan yana yakışık almaz mı sayılmış...ve dora diamaont unutulmuş...tuhaf...

buraya nasıl düştün'e verilecek cevaplar (S 139-143)

-ömrümün önüne muz kabuğu koymuşlar...göremedim bastım...hayatım kaydı
-anlayamadım düşen kim...kalkan kim...burası neresi...niye soruyorsun ki bunları...dizi mi çekeceksin...polis misin...
-düşen ben değilim , insanlığın hakiki seviyesi bu
-ben erken start aldım, ailem çelme taktı,toplum arkadan itti, devlet de fiş kesiyor
-mini mini bir kuş donmuştu...pencereme konmuştu...aldım onu içeriye...çük çük çük çük ötsün diye...
-söyleyemem meslek sırrı
-ırz-talep meselesi
-paran çıkışmıyorsa açık açık söyle aslanım halden anlarız
-buranın yerçekimi daha kuvvetliydi

seni seviyorum 'a verilecek cevaplar (S 150-155)
-aman ne güzel...seninle birlikte beni seven iki kişi olduk böylece
-beni bu işlere karıştırma ne olur
-hayır izin vermiyorum, bugün beni seven yarın kediyi, köpeği, böceği,otu da sever...ben ciddi bir insanım
-gücün bana mı yetiyor, akranlarını sevsene
-olur ...sarayım mı burada mı seveceksiniz
-geciken adalet adalet değildir
-sevmek hamallıktır
-elinden başka bir halt gelmez ki zaten

çağrışmlar (S 157-159)

cinnet : postmodern ata sporu
ölüm : kesin dönüş
susurluk : şirin bir ilimiz
laiklik : mamüllerimizde domuz yağı yoktur
kurye : al bu takatukaları takatukacıya götür
düşünce suçu : düşün düşün dışıın diışıın
provakotör : vallahi arkadan itiyorlar halk'fendi
resmi tarih : uzaylılar bile türkmüş
darbe : kaza geliyorum demez
platonik aşk : alkolsüz bira
ütopya : düşü olmayan giremez
evlilik : ikili mücadele

(S 192) ...o kötürüm fizikçi stephan hawking "zamanın kısa tarihini" nasıl yazar ki...hani "sağlam kafa sağlam vücutta bulunurdu"...hawking mi zamansız, ulu önder mi bu lafı zamansız etti...kime inanacağız...

son bir söyleyeceğin var mı 'nın cevabı (S 280-284)
-var...var da...siz sır tutmasını bilmiyorsunuz ki be kardeşim
-arkalar iyice kısalsın, önlerden biraz alıver...manyak mısınız ya....
-benim yok, eğer s,z,n bu yaptığınız konusunda söyleyecek mantıklı birkaç sözünüz varsa, dinlemek için size vakit ayırabilirim
-aziz nesin dolaylarından iki dize ile cevap vereyim size: "ölmek bir şey değil de yalnız kalacak dünya"
-sizinle daha başka şartlar altında tanışmak isterdim.

merhumu nasıl bilirdiniz (S 306-310)
- burada olmayanlar hakkında konuşmasak diyorum...cevap hakkı doğabilir.
- bir konuşursam çok kişinin başı yanar vallahi
-yani merak ediyorum, bugüne kadar hangi cemaat hangi merhumun arkasından "kötüdür" demiş
-biz bilirkişi heyeti değiliz sadece dostlarıyız
-iyi bilirdik, sağlam tanırdık, ne bilelim küt diye gideceğini

Metin Üstündağ, Denemeyenler, Sel Yayıncılık, İst., Nisan 2006


Re: Metin Üstündağ - Denemeyenler

Teşekkürler Cihan, çok keyifle okuyorum Üstündağ alıntılarını.


Re: Metin Üstündağ - Denemeyenler

""
sonsuzluk: dere boylarında ömrü "bir gün" süren canlılar yaşıyormuş...

Denemeyenler” kaça ayrılır acaba?
Öncelikle;
Zaman bakımından;
Zamanı olup da denemeyenler,
Zamanı yokken sürekli olarak bir gün deneyeceği umudunu içinde taşıyanlar.
Olarak en az ikiye ayırabiliriz belki.

Yaşamımızda zaman çok önemli bir olgu.
“Zamansızlık nedeniyle denemeyenler” en çok rastladığımız. Daha sonra bu “uygun yerde, uygun zamanda” koşuluna dönüştüğünde; “turistömerbeyoğlunadiyeçıkarbakarkiyamyamlararasında” türü bir durumla karşı karşıya kalınır. Bu da;ne Descartes’lere, Mozart’lara İskender’lere, Madam Curie’lere yokluğu nedeniyle ya sahil boyunda kaynamış mısır sattırıyor, ya yaprak dökümünü ağzı açık izlerken pilavın dibini tutturuyor ya da bir devlet dairesinde, dizlerinde nasırlar, tozlu raflarda olmayan dosyaları aratıyor bilseniz.

Tabi ki sığındığımız en uygun şemsiye o. En kolay ona atarız suçu. “Deneyemeyenler” azınlığı iken bir süre sonra “denemeyenler” tarikatı müridi oluruz.

Bence şu soruları mutlaka sormalıyız kendimize;
-Bana göre zaman nedir?
-Kaç tür zaman vardır?
-Zamanın değerli oluşuyla, benim onu dönüştürebildiğim değer nasıl bir ilişki içerisindedir?
-Şimdi ne kadar zamandır?
-Zamanı, yaşadığımız süreyi dolu bir fıçıya benzetebilir miyiz? Bu fıçıdan akan su bizim kontrolümüzde mi akıyor? Değilse hepsi de böyle mi? Fıçıda çatlaklar, sızıntılar var mı?
-Damlayan musluğu önemsemediğimiz gibi, yaşamımızdaki zamanın fark edemediğimiz damlayan yanları yok mu acaba? Bu kaçakları, kayıpları belirlemeye uğraşıyor muyuz?
-Geçmiş zamandaki veya gelecekteki “şimdi” den söz etmek neden daha kolaydır?
-An’ı tanımlamak için neden devinimlere başvururuz?
(zamanı eylemden-yapmak’tan ayırmamız mümkün değilse, zamana karşı bu borçluluğumuz, ezik, suçlu tavrımız nereden kaynaklanıyor?)
-Zamanın ne kadarı benim “özel”imdir?
-Geçen gerçekten zaman mıdır, yoksa zamansal olarak biz mi geçiyoruz?
-Doğum ve ölümün bizim zamanımızla ilişkileri ne kadardır?

“Denemeyenler” den buralara gelmek ayıptır diye düşünenler olmuştur sanırım. Ama çevremizde (bazen içinde olup olmadığımızı bile bilmediğimiz) o türün çokluğu beni her zaman korkutmuştur (yine zaman). Sonuç, hiçbir zaman tek nedenin, tek etkenin eseri değil mutlaka. Ama zamanı önemsemek bir laf kalabalığı, bir kendini kandırmanın ötesine geçmediği sürece, yapılabilecek fazla bir şey yok gibi geliyor bana.

(Burada, yukarıdaki düşüncelerimi yazarken az-biraz bir kitaptan yararlandım: Yaşam Soruları.Fernando Savater.İletişim.Sayfa.281-282)
Cihan Başbuğ'a çok çok sevgiler.