UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Memurun Ölümü

23 Eki 2008
ozozutemiz

Anton Çehov
Bütün Öyküler I/1880-1884
(Çev:Mehmet Özgül)
Cem Yayınevi
İstanbul
4. Basım
2005
s. 38-41

İndirmek için tıklayın:
Bu öykü forumdan kaldırılmıştır (Bkz: Forum İşleyişi).

Öykünün seslendirmesine ulaşmak için tıklayınız.

Kategori:

Re: Memurun Ölümü

İrdeleme (1. gönderim)

Mutluluğun doruklarında

1- Çehov’un öyküde seçtiği zaman güzel bir akşam saatidir. Mekan, Arkadi tiyatrosudur. Yazar bizi (alımlayıcılar) davet eder, tiyatronun karanlık sahnesine.

2- Önden ikinci sırayı loş bir ışıkla aydınlatır. Bir koltuğa oturmuş, dürbünle “Kornevil’in Çanları” adlı oyunu izleyen İvan Dimitriç Çerviakov’la karşılaşırız. Çerviakov yazı işlerinde memurdur. Yazar üçüncü tekil anlatımla, Çerviakov’un üzerine düşen loş ışığı biraz daha aydınlatır, “Adamın oturuşuna bakılırsa mutluluğun doruklarında olmalıydı.” (1) Alımlayıcılar olarak ilk soruyu sorarız. Çerviakov’un duyumsaması gereken mutluluk mu haz mı. Yazar sordurmuştur bu soruyu… yanlış olsa da herkes kendi yanıtını verirken düşünürüz, kaç tane doğru var. Mutluluk değildir bu, anlık sevinçler ya da hazlar vardır. Yanıt, başka soruları sordurur. Memur Çerviakov gerçekten haz alıyor mudur. Kaç türlü haz vardır. Kültürel haz için bilgi gerekmez mi. Opera, hangi toplumsal koşullarda ortaya çıkıp, hangi ülkelerde dolaşıp ne zaman Rusya’ya gelmiştir. İzlediği operanın Fransa’da bestelendiğini biliyor mudur. (2)Tüm bu sorular, çoğaltılabilecek soruların yanıtını merak etmeden, bilmeden bir sanat yapıtından “mutluluğun doruklarında” nitelemesiyle haz alınabilir mi.

Derken, birdenbire… bir şekilde

1- Çehov görünüşlerle başladığı öyküsüne artık eylem katacağını hatta hızla gelişen bir eylem olacağını şu sözlerle bildirir. “Öykülerde sık sık raslanır “derken, birdenbire” sözüne. Yazarların hakkı var, yaşam beklenmedik şeylerle öylesine dopdulu ki.”(3) Karanlık sahnedeki alımlayıcıları uyarır, “birdenbire” sözüne dikkat edin. Çehov, yazarın hakkı var derken, şunları söylüyordur alttan alta. Ben öykümü “birdenbire” sözcüğü ile başlatıp, bitireceğim. Hak değil, yazarın sorumluluğundan söz ediyorum. Çünkü her “birdenbire” yle başlayan olguların bir geçmişi, bu günü, gelecekte yeri vardır. Gelecekteki yer ise bizim için bu gündür. Yazar sorumluluğu, “birdenbire” sözcüğünün kullanımı ne durumdadır. Doğu Perinçek”in “cepheye sürülen özel görevliler”(4) diye nitelediği yazarlardan Perihan Maden, “birdenbire” sözcüğünü nasıl kullanır “romanında.” Üstelik öykü gibi olmuş olanı değil olmakta olanı uzun uzun tüm ayrıntılarıyla anlatabileceği roman türünde neler yapar. Cengiz Gündoğdu’nun yıllar önceki saptamasından bir tümceyi anımsayalım. “İki genç kızın romanın’da kişiler hiçbir neden yokken yüznumaraya gidiyorlar. Şu bilinmeli. Nedensel ilişkinin kurulmadığı metinlere roman denmiyor. Roman, öykü, oyun yazmanın, resim yapmanın, müzik bestelemenin zorluğu da burda. Nedensizlik kolay. Yazıver gitsin.” (4) Peki Perihan Maden bunu nasıl yapar merak ederiz. Cengiz Gündoğdu “roman” dan alıntıyla devam eder. “Çiğdem yok şimdi yanlarında. Bir şekilde kurtuldular Çiğdem’den. Boğaz boyunca yürüyorlar Handan ile Behiye” (5) Çehov’un öyküde birdenbire diye kullandığı sözcüğün yerini bir şekilde sözcüğü almıştır. Üstelik hiçbir yazar sorumluluğu üstlenmez, bu günün cepheye sürülen özel görevlileri.

2- Çerviakov’un öyküdeki eylemi başlar. Yüzü buruşur, gözleri kayar, soluğu daralır, dürbünü indirir, öne eğilir, aksırır. Birdenbire mi olmuştur tüm bunlar. Daha ilk eylemi (kendiliğinden gelişen-doğal olan) yüzünün buruşmasının ardından ilk yapacağı, ağzını sıkıca kapayıp beklemek değil midir. İçselleşmemiş görgü kuralları, yaşananlar, insan ilişkileri hep birdenbire oldu diye nitelenir.

3- Yazar aksırmanın zaman, mekan, insan ya da sınıf ayırımı olmadan, hatta tüm insanların doğal olarak yaşayacağı bir durum olduğunu söyler. Çevremizde de görürüz birdenbire olanları. Birdenbire olan yalnız aksırmak mıdır. Esnemek, hıçkırmak daha birçok doğal olarak gelişen birdenbireler vardır. Dolmuşta, otobüste, takside, özel araçlarında, lüks bir lokantada… bir timsah gibi ağızlarını hiç kapamadan esneyenleri, birbirlerinin yüzüne ensesine ağızlarını kapamadan aksıranları sıkça görürüz. Aynı kişileri aşk yaratma çabasında görün, pek naziktirler. Birdenbire’lerin başlangıcından çok önce ağızlar kapanır. Kısa bir süre sonra aynı kişilerle karşılaştığınızda elele tutuşmuş birbirlerinin yüzüne baka baka aksırırlar, esnerler. Öyle yakındırlar ki birbirlerine, önemi kalmamıştır bunların.

5- Çerviakoz utanmaz, mendiliyle temizliğini yapar. Kibar insanların yaptığı gibi birilerini rahatsız edip etmediğini anlamak için çevresine bakınır. Ön sırada oturan birinin başını, boynunu hızla ve homurdanarak sildiğini görür. İkinci karakterimiz, ulaştırma bakanlığında görevli sivil paşalardan Brizjalov’la karşılaşırız.

6- Öykünün bundan sonrası, sonuna kadar Çerviakov’un özür dilemeleriyle sürer. Önce paşaya arka koltuktan fısıldayarak özür diler. Paşanın verdiği yanıttan “zararı yok, zararı yok”(6) konuyu uzatmak istemediğini, oyunu izlemek istediğini sezeriz. Çerviakov’un özür dilemek için ayağa kalktığını anlarız paşanın yanıtından. “Oturunuz lütfen, rahat bırakın da piyesi izleyelim” (7) Paşa izleyelim sözcüğünü çoğul kullanır. Oyunu tüm izleyenlerin adına konuşuyordur, yalnız beni değil herkesi rahatsız ediyorsun diyordur. Paşanın konuşmalarından bir an önce oyuna dönmek istediğini bu hazzın birkaç saniyesini bile kaçırmak istemediğini sezeriz. Oyunu izlemekten vazgeçen Çerviakov’un zaten oyundan başından beri Paşa kadar haz almadığını ayrımsarız. Çerviakoz perde arasında herkesin oyun üzerine konuşabileceği ya da doğal gereksinimleri karşılayabileceği bir zamanda bile paşayı özür dilemek için rahat bırakmaz. Çerviakov’un bildiği tek şey aksırmanın doğal bir eylem olduğu ve kasıt olmadığını anlatmaktır.

7- Eve döndüğünde olanları karısına anlatır. Karısı da kendisi gibi düşünmüştür, nasılsa senin amirin değil. İşsiz kalma korkusu, geçmişten bu güne değişmeden gelir. Fakat hem Çerviakov hem de karısı için önemli nokta toplum yaşamında nasıl davranılacağını bildiklerini göstermektir. Onlar artık tiyatroya gidip, paşanın arka koltuğunda oturuyorlarsa nasıl davranılacağını da biliyorlardır. Bunun anlatılması gerekir.

8- Çerviakov ertesi gün traş olur, yeni üniformasını giyer, paşanın makamına gider. Paşa iyice kızmıştır. Üstelik sen benimle alay mı ediyorsun der. Çerviakov aksırmanın doğallığını açıklayacakken bir de alay sözcüğünü açıklamak zorundadır artık.

Bir Mektup

9- Eve dönerken bir daha özür dilemeye gitmektense bir mektup yazmayı düşünür ama yazamaz. Oysaki tüm bu özürlerin yerine bir kaç anlamlı sözcükle mektup yazabilseydi paşayla arkadaş bile olabilirlerdi. Çünkü o kendi sınıfının davranışlarını ortaya koyar. Bu da öykünün gerçekçiliğidir. Tabii bu bizi umutsuzluğa sürüklememelidir. Herkes kendi sınıfının eylem ve sözünü ortaya koyar bu değişmez bie kaderdir gibi bir düşünce ortaya çıkar. Bir sınıfı zorunlu olarak temsil edebiliriz ama o sınıfa dışarıdan bakabilecek, eleştirebilecek güç bilgiden, ardından tür bilincinden geçer. Cengiz Gündoğdu’nun sıkça söylediği bir söz vardır geçmiş, tarih şöyle olsaydı, böyle olsaydı… sa ekini getirerek açıklanamaz. Ama biz burada bir öykü incelemesi yapıyor, gelecek için umutsuzluğa kapılmak istemiyorsak… Çerviakov’a bir mektup yazma denemesi yaptırabiliriz. “Sayın Brizjalov bu gün Arkadi tiyatrosunda olanlar, sizi rahatsız ettiğim için beni üzdü. Eve dönerken aklıma Porphyrios’un Isagoge kitabından bir bölüm geldi. “Özelliğin dört anlamı vardır. İlkin bütün bir türe ilişkin olmayıp, tek bir türe ileneksel olarak ait olan şeydir; Örneğin, insan için hekimlik yapmak ya da geometri ile uğraşmak gibi. Sonra, tek bir türe ilişkin olmadan, bütün bir türe ileneksel olarak ait olan şeydir, insanın iki ayaklı olması gibi. Bir de tek bir türe, bütün bir türe ve sadece belirli bir anda ait olan bir şeydir: yaşlanınca saçı sakalı ağarmak her insana özgüdür. Dördüncüsü, tüm bu koşulların aynı anda bir araya gelmesidir: tek bir türde, hepsinde ve her zaman olmak, insan için gülme yetisi gibi.”(Cool Tüm bu anımsamalardan sonra ben Çerviakov, ileneksel olarak sizden daha aşağı bir sınıftayım, bir memurum. İki ayaklıyım, yaşım ilerlediği için saçlarım beyaz sizin gibi ama hepimizde her an olan yeti gülmektir. Kediler, köpekler de aksırır ya da esner. Bizi onlardan, doğal nitelemesiyle ayıran gülmektir. Üstelik biz doğal değil kültürel varlıklarız bu nedenle aksırırken çok dikkat etmeliyiz. Bizi hayvandan ayıran özellik akıllı olmamız, bilgiyi öğrenme yetimizdir. Saygılar.

10- Çerviakov mektubu yazamaz. Aksırmanın doğallığını anlatmaya çalışırken bir de alay etmenin içeriğini açıklamak zorundadır. Tekrar gider paşanın makamına. Aksırmakla sözcüğüyle başlar, sözü alay etmeye getirir. “Bizler de alay etmeye kalkarsak efendime söyleyeyim, artık insanlar arasında saygı kalmaz.” (9) Yazar Çerviakov’a söylettiği bu tümceyle bundan sonrası sizin mantığınıza ve sezgilerinize kalmış der. Biz de başlarız düşünce üretmeye. Çerviakov, sınıfının nicel olarak çokluğundan söz ediyordur. Bu çokluk eğer alay etmeye başlarsa toplumsal düzen bozulabilir. Paşanın sınıfı nicel olarak az ama nitel olarak, çokluğu anlatıyordur. Niceliği olan bir sınıf, hem kendi sınıfı içinde hem de niteliği olan sınıfa karşı saygısızlık yapmamalıdır. Ya da Çerviakov hep saygı gösteren (korkuyu içinde taşıyan ) sınıfın kendi sınıfı olduğunu söylüyordur. Paşa onun için saygı göstermek zorunda olmayan bir sınıftadır, Çerviakov’a saygısızlık yapıyordur. Çarviakov’un sözlerinden birçok sonuç, bu güne bağlantı çıkarılabilir. Çevremizde ne çoktur saygısızlık yapanlar. Yolcu almak için duran aracın açılan kapısından durakta bekleyenlerin üzerine boşalan pet şişesini atan adama, duraktaki şöyle seslenir “Hayvan mısın kardeşim” Bu bir saptamadır. Pet şişeyi atan, ilerleyen aracın arka camından bizlere de duyurma çabasında yanıtlar, duraktakini. “Hayvan sensin, orada ne duruyorsun. Olaya karışıp kendinizce yanıt vermeye kalksanız aracın içindekilerin hepsi toplanıp sizi yaka paça arabadan atarlar. Amaç saygısızlığın anlaşılması değil olayın kapanması, herkesin evine gitmesidir. Buna benzer olaylar sürer gider çevremizde. Çehov’un, Çerviakov’a söylettiği tümcenin günümüzde çok daha çirkinleşerek sürdüğünü görürüz. Artık korkuyu içeren saygı bile kalmamıştır insanlar arasında.

11- Öykünün başı birdenbire ile başlamıştır. Paşanın defol diyerek kovduğu Çerviakov ‘un karnının içinde sanki bir şeyler kopar. Eve döner, üniformasını bile çıkarmadan kanepenin üzerinde birdenbire can verir. Çerviakov’un çok üzüldüğünü anlarız. Ama neye üzülmüştür. Özür dilemek için bu kadar uğraştığı halde derdini anlatamamıştır. O kendince kötü bir şey yapmamıştır. Karşısındaki anlayışsız, saygısız ve kötüdür. Ezilmek, korku, paşanın devreye sokacağı tanıdıklarla işsiz kalmak, bunları sevdirir bize öyküde Çehov.

İzlek:
Yaşadığımız sınıf kaderimiz değildir. Bunu değiştirecek güç gizil olarak hazırda bekliyordur.

Kaynaklar:
1- Anton Çehov, Bütün Öyküler, Çeviren: Mehmet Özgül, Cem Yay., sayfa:38, İst. 2005
2- Ahmet Say, Müzik Sözlüğü, Müzik Ansiklopedisi Yay., sayfa:386-391,
90, Ankara 2005
“Opera sanatını oluşturan düşünceler 1573’te Floransa’da Kont Bardi’nin Sarayınsa *camerata denen sanat toplantılarıyla başlamış, günümüze uzanan süreçte belli aşamalrdan geçerek gelişimini sürdürmüştür. Opera halka açık olarak İtalya’nın ilk opera evi olan “Teatro san cassiano’da sahnelenmeye başlamıştır (1637). Fransa ve İngiltere’de filizlenişi 1670’li yıllara, Almanya ‘da 1700 sonrasına rastlar. Rusya’da 19. Yüzyılın Ulasalcı akımla birlikte opera ortaya çıkar. İlk Rus Operası, Mikael Glinka’nın bestelediği “Çar İçin Yaşam”dır.
*Camerata: Sanat, edebiyat ve felsefe konularında ilke görüş ve birliğinden yola çıkarak gündemdeki sorunları tartışan, araştırdığı çözüm yollarını yaşama geçirmek isteyen aydınlar grubu. Kont Bardi’nin Floransa’daki sarayında 1573-1582 yıllraı arasında aydın ve sanatçıları bir araya getiren toplantılar. Vincenzo Galilei (Dünya dönüyor diyen Galilei’nin babası) ve Giulio Caccini bu grubun içindeydi. 1598’de ilk opera eseri Dafne sahnelendi.
*Kornevil’in Çanları’nı Fransız kompozitör Plankett, 1877 yılında besteledi.
3- Çehov, a.g.e
4- Doğu Perinçek, …..eksik bilgi tamamlanacak.
5- Cengiz Gündoğdu, Taşkıran, İnsancıl Yay., say: 150-152, İst. 2004
6- Çehov, a.g.e
7- Çehov; a.g.e
8- Porphyrios, Isagoge, Remzi Kitabevi, Çeviren: Dr. Betül Çotuksöken,
say: 45
9- Çehov, a.g.e


Re: Memurun Ölümü

"Kornevil'in Çanları" oyun hakkında bilgisi olan var mı?


Re: Memurun Ölümü

nurtenöztürk dedi ki:
"Kornevil'in Çanları" oyun hakkında bilgisi olan var mı?

İrdelemede şöyle bir dipnot var: "Kornevil’in Çanları’nı Fransız kompozitör Plankett, 1877 yılında besteledi."

Kornevil'in Çanları opereti (Les Cloches de Corneville) hakkında daha ayrıntılı bilgiye ilgili Wikipedia sayfasından ulaşılabilir. Sayfa İngilizce olduğundan belki şunları buraya aktarmakta yarar olacaktır:

Robert Planquette tarafından 1876 yılında bestelenen yapıt ilk kez 19 Nisan 1877'de Paris'te Théàtre des Folies-Dramatiques'te sahneleniyor ve toplamda 408 kez seyirci önüne çıkıyor.

Les Cloches de Corneville muhtemelen tüm zamanların en bilinen Fransız opereti. Kısa zamanda üne kavuşan yapıt tüm dünyada yüzlerce kez sahneleniyor. Çerviakov'un sevincinin bu ünlü operete bir bilet bulabilmiş olmaktan kaynaklandığını düşünebiliriz belki. Oyunun Rusya'da ilk kez hangi tarihte sahnelendiğini henüz bilmiyorum. Bulabilirsem onunla ilgili bilgileri de aktarmayı planlıyorum. Ancak operetin konusu ve temasıyla öykünün kurgusu arasında bir bağlantı göremediğimden daha ayrıntılı bir çeviri yapmak istemiyorum.


Re: Memurun Ölümü

Şu kaynaktaki bilgiye göre Çerviakov adının Rusça "çerviak" sözcüğüyle ilişkili. Sözcüğün anlamı: kurt, kurtçuk, solucan. Mecaz anlamları arasında "ödlek" ve "pısırık" da sayılabilir (kaynak).


Re: Memurun Ölümü

Acar abi bir ödev verdi ömrümüz yeterse yapacaz öncelikle metodoloji buldum onu koyuyorum belkim ben gibi başka cahillerde olabülü Crying
ROMAN İNCELEME PLÂNI (ÖYKÜ İÇİN DE AYNIDIR)
A. ROMAN HAKKINDA BİLGİLER
1. Romanın adı
2. Romanın yazarı (çevireni)
3. Basıldığı yer ve tarih
4. Sayfa sayısı
B. ROMANDAKİ OLAYIN İNCELENMESİ
1. Olayın özeti
2. Olaydaki kişiler,kişilerin fiziksel ve ruhsal özellikleri
a) Asıl kişiler (kahramanlar)
b) Yardımcı kişiler (kahramanlar)
3. Olayın geçtiği yerler
4. Olayın meydana geldiği zaman
5. Olayı anlatan kişi (anlatıcı)
6. Romanın dil ve anlatım özellikleri
7. Romanın türü
8. Romanın ana fikri
C. YAZARIN HAYATI,SANATI VE ESERLERİ HAKKINDA KISA BİLGİ
D. FAYDALANILAN KAYNAKLAR


Nalan Çelik'in İrdeleme Metni Üzerine

• İrdelemede fazla süslü bir anlatım kullanılmış: “Yazar bizi davet eder…” Bu bir tercih olarak savunulsa da, irdeleme çerçevesinde bir fazlalık gibi duruyor. Öyküyle aramıza bir katman katmış oluyor. Bu nedenle bu biçem bence tercih edilmemeli.

• İkinci bölümde “karşılaşırız” yerinde kullanılmamış. Biz okuyucu olarak Çerviakov ile karşılaşsak bile o bizle karşılaşamaz. Süslü anlatımın yol açtığı bir hata olabilir bu.
• Çerviakov’un duyumsaması gerekeni sorgulamamız yersizdir. Çünkü söz konusu kişi öyküde geçen bir tiptir. O tipin neden öyle çizildiğini sorgulamak gerekir. Buna karşılık, Çerviakov’un operayla ilişkisinin üstünkörülüğüne dikkat çekilebilir.

• Öyküde irdelemeyi sürdürürken, merceğimizi öyküden çıkarıp “yazar sorumluluğu” tartışmasına, oradan da Doğu Perinçek’e ve onun Perihan Maden eleştirisine getirmeyi neyle açıklamak gerekir bilemiyorum. “Yazarın sorumluluğu” tartışması ve Doğu Perinçek bu irdelemede tamamen bir yama olarak duruyor. Tamamının çıkarılması gerekir bence. Bu durumda, Cengiz Gündoğdu’dan yapılan alıntı da gereksiz oluyor.

• Üçüncü bölümde, günümüze sıçrayıp kültür eleştirisi yapmaya çalışmakla da bir Çehov öyküsü irdelenmesinin dışına çıkılıyor bence.

• İrdelemede, Çerviakov’un karısı üzerinde yeterince durulmuyor. Bence bu bir eksiklik… Çünkü karısının tutumunun Çerviakov üzerinde önemli bir etkisi var.

• Mektup yazabilseydi paşayla arkadaş olabileceği gibi, asla bilemeyeceğimiz ve irdelemeye hiçbir katkısı olmayan bir kestirimde bulunmak yerine, yazı işlerinde çalışan bir memur olan Çerviakov’un neden bir mektup yazamadığını sorgulamak doğru olurdu.

• İrdeleyen arkadaşımızın Çerviakov’a bir mektup yazdırması, öyküyü daha iyi anlamamıza hiç yardımcı olmuyor.

• İzleğin öyküyle herhangi bir bağlantısı olduğunu sanmıyorum. İzlek, okuyanda, neredeyse, sınıf atlamanın iyi bir şey olduğu, düşüncesini uyandıracak kadar öyküden uzak

• Bu irdelemeden bir şey anlaşılmıyor. Mutluluk ve haz kıyaslamasına gereksiz girilmiş. Satranç oynamak ve keyif almak için mutlaka santranç’ın tarihini mi bilmek gerekir? Bu bakış açısına katılmıyorum. Bunun yerine memurun operada aldığı keyfin gerçek mi yoksa çevreye, muhtemelen operada karşılaşacağı üst dereceden amirlerine gösteriş mi olduğu irdelenmeliydi. Böyle bir adam operadan gerçekten keyif alabilir mi?

• Bu alıntılara gerek var mıydı? Olmasalar daha iyi. Bu alıntılarla metin, bir irdeleme yazısından çok gazete makalesi olmuş sanki.

• Sınıfsal bakış yok irdelemede. Tüm olaylar ve yazarın anlatmak istedikleri aksırma eylemiyle başlıyor. Bu basit gibi görünen olay sırasında memurun yaptığı, (ağzını kapamaması, boş bulunup çevreye tükürük saçması…) sınıfsal konumunu bizlere göstermesi açısından çok önemlidir. Ama yazıda bu durum insani bir durum, bir tepki olarak ele alınmış. Bence eksik bu tanım.

• İrdeleme metni çok uzun ve öyküde anlatılanların çok dışına çıkılmış. Ayrıca saptamaların çoğu öyküde yok. Memura yazdırılan mektuba ne gerek var. Bu yorum, çok fazla abartılı olmuş. Ayrıca Çehov’un ağzından yazılan ve yazarın haklarının anlatıldığı bölümlere de gerek yok.

• İrdelemede öykü yazma tekniklerin anlatımına yer verilmiş. Bu yer verişler kaynak alıntılarla desteklenmek istenmiş. Örneğin,‘’nedensellik’’ kuralı. İrdeleme yazısında bu tip kuralların anlatılmasına, örneklenmesine gerek yok. Biz zaten gerçekçi ve estetik öyküler irdeliyoruz. Bu özelliklerin ders verir gibi burada yer alması gereksiz. Nedenselliğin öyküdeki karşılığı başka biçimde de gösterilebilirdi.

• Memur neden öldü? Bu irdeleme yazısında ben bunu anlamadım. Bu kısım irdelemede açık açık anlatılmamış. Yazar memuru korku gibi insani bir tepki olarak mı öldürüyor yoksa sistemin insanlar üzerindeki baskısına dayanamadığı, insanlığına yabancılaştığı ya da kendini savunamaz duruma geldiği için mi öldürüyor? Bu açık değil irdelemede.

• İzleğe katılmıyorum. Çok yanlış. Kader ve gizil güç gibi sözcüklerin irdelemelerimizde yer almaması gerekir.

• Bence izlek yanlış olduğu için yanlış bir irdeleme olmuş. İrdelemeden izleğe çıkılmıyor.

• Yazarın sorusudur önemli olan, yanıtı değil. Herkes kendi yanıtını verebilir. Belki de memur hiç ölmedi. Önemli olan ölmesi mi, yoksa anlatılmaya çalışılan mı?

• Makineyi abartmış. Kaldırılsın, gerek yok bu anlatıma.

• Rus öyküsü metafora çok uygundur. Makine ile metafor yapmış arkadaşımız. Bu öykü irdelemesine uygun. Ben beğendim. Ancak biraz daha açıklanmalıydı.

• Bence metafora gerek yok.

• Yani biz arkadaştan ceket istedik, o manto dikmiş. Ceket olsa daha iyi.

• Alıntılar kalksın. Makine metaforu kalsın. Biraz daha tümceler toparlansın.


Re: Memurun Ölümü

İrdeleme (4. Gönderim)

1- Çehov’un öykü için seçtiği mekan tiyatrodur. Toplum yaşamındaki sıra düzeni
anlatabilmek, düzen bozulduğunda neler olabileceğini göstermek için uygun bir
mekandır tiyatro.

2- Öykünün ilk karakteri yazı işlerinde memur Çerviakov, önden ikinci sırada bir
koltukta, dürbünle “Kornevil’in Çanları” adlı oyunu izler. Öykü üçüncü tekil
şahısla anlatılır. “Adamın oturuşuna bakılırsa mutluluğun doruklarında olmalıydı.”
Çerviakov’un tiyatronun ikinci sırasından oyunu dürbünle izlemesi, mutluluğun
doruklarında gibi görünmesi özentili bir insanın davranışıdır. Yazar derken,
birdenbire sözcüklerini kullanarak toplum yaşamını (kendinden farklı, üst konumda)
özentili davranışlarla taklit eden, bu konumun içinde var olmaya çalışan
Çerviakov’un mutluluğunun nasıl bozulacağına dikkatimizi çeker. Beklenmedik
şeyler vardır yaşamda, Çerviakov aksırır. Aksırmayan insan yoktur.

3- Çerviakov başlangıçta aksırmaktan utanmaz. Mendiliyle temizliğini yapar. Ön sırada
oturan birinin başını, boynunu homurdanarak sildiğini gördüğünde, utanır.
Ulaştırma bakanlığında görevli sivil paşalardan Brizjalov’u tanır.

4- Çerviakov, paşadan kendi amiri olmasa da yaptığının ayıp olduğunu, özür dilemesi
gerektiğini düşünür. Arka koltuktan eğilir, istemeyerek oldu der. Paşanın kısa
yanıtlarından, oyunu izlemek istediğini anlarız. Çerviakov oyunu dikkatle izliyor
gibi görünse de artık özentili davranışlarını sürdüremiyordur. Yazar devam eder,
“İçini bir kurt kemirmeye başlamıştır.” Perde arasında da özür diler paşadan. Paşa
ondan kurtulmak ister. Çoktan unuttum, siz neden unutmuyorsunuz der.
Çervikov’un içini kemiren kurt inanmaz paşaya, açıklamak istediği aksırmanın
doğal olduğudur.

5- Çerviakov eve döndüğünde olanları karısına anlatır. Karısı da başlangıçta kendisi
gibi düşünür. Nasılsa paşa kocasının amiri değildir. İşten atılma, ardından gelecek
sorunlar önemsizdir. Onlar için o an önemli olan toplum yaşamında nasıl
davranılacağını bildiklerini anlatabilmektir. Karısı özür dilemesi gerektiğini söyler.
Çerviakov ailesi için varlık nedeni haline gelmiştir, toplumsal yaşamda kibar olmak.

6- Çerviakov ertesi gün tıraş olur, yeni üniformasını giyer. Toplum yaşamında temiz,
özenli giyinmenin önemini kavradığını görürüz. Paşanın makamına gider. Paşanın
“siz benimle alay mı ediyorsunuz” sorusundan… şaşkınlığını, böyle birinin
karşısında ne yapacağını bilemez hale geldiğini sezeriz. Çerviakov’a göre aksırmak
doğaldır ama bilmediği bir şey vardır, aksırırken ağzını kapamak. Çerviakov
aksırmanın doğallığını açıklayacakken bir de alay sözcüğünü açıklamalıdır.

7- Eve dönerken artık paşaya gitmek istemediğini düşünür. Ona göre karşısındaki kişi
toplumsal konum olarak ondan üstün durumda bir paşa olsa da hiçbir şeyi
anlamak istemeyen, gösteriş budalası bir insandır. Paşaya bir mektup yazmak ister.
Yazı işlerinde memur olsa da mektup yazmayı beceremez. Çünkü iş yaşamı,
toplumsal konumundaki özentili davranışları Çerviakov’u hem kendine hem de
öbür insanlara yabancılaştırmıştır.

8- Çerviakov ertesi gün yine paşaya gider. Kendini kemiren kurt rahat bırakmıyordur
onu. Çervikov önce alay etmek niyetinde olmadığını, ardından aksırdığı için
özür dilemeye geldiğini söyler. Lafı evirir çevirir, “Bizler de alay etmeye kalkarsak,
efendime söyleyeyim, artık insanlar arasında saygı kalır mı.” der. Çerviakov, bizler
derken toplumsal konumundan söz eder. Onlar tiyatroda ön sırada değil, arka
sırada oturanlardır. Arka sırada oturan yazı işleri memuru, öbürleri… paşaya,
ön sıradakilere, saygı (korku) göstermelidir.

9- Öykünün başınden itibaren paşanın cümleleri geçiştirici, Çerviakov’dan kurtulmak
isteyen cümlelerdir. Ama bir türlü kurtulamaz. Paşa artık çıldırmıştır. Sonunda
bir amir gibi davranır. Önce defol der. Korkudan rengi solar Çerviakov’un. Paşa
ayaklarını yere vurarak, yıkıl karşımdan der. Çerviakov’un anladığı dil ancak bu
dildir ona göre. Bu bir emirdir. Paşadan, ön koltuklarda oturanlardan bir emir.

10- Neden Çerviakov’un karnının içinde bir şeyler kopar. Neden kulakları duymasa,
gözleri görmese de geri geri kapıya doğru yürümeyi unutmamıştır. Kurulmuş bir
makine gibi evine gelip üstünü bile çıkaramadan kanepenin üzerinde ölmüştür ya da
yazar neden öldürmüştür Çerviakov’u.

Çerviakov’lar; ön sıradakilerin, amirlerin binlerce yıl öncesinden, binlerce yıl
sonrasına kurup bıraktığı arka arkaya yürüyen makinelerdir. Sınıf çıkarları bunu
gerektirir. Makine birdenbire başlayan bir aksırıkla bozulur. Yabancılaşmanın
tülü kalkmış, makine varlık nedenini sorgulanmaya başlamıştır. Bu tam bir
bozulma değildir. Makine arka arkaya yürümeyi unutmasa da bozulma
başlamıştır. Binlerce yıl öncesinden beri korku, makinenin saygı adıyla anılan süslü
örtüsüdür. Sınıf çıkarları, kişisel çıkarlar korkuyla elde edilir. Binlerce yıl sonra
örtü kalkmış, makine kendinle yüz yüze gelmiştir. Böyle bir makine haline nasıl
geldiğini bilmezken kendinle, yaşamla yüzleşmek daha da korkutucudur. Makine
ya iş göremez hale gelip çöpe gidecek, süslü örtüsü yeni kurulan makineler için
saklanacaktır, ya da kendini onaracak süslü örtüsünü üstünden atıp deva
edecektir. İnsan olduğunu, üstelik kendisinin onardığı, her gün her an yeniden
yaratacağı bir insan olduğu bilinciyle. Arka arka değil, yüzünü kapılara dönüp
çıkacağı, sınıflar oldukça korkunun, yabancılaşmanın… hep olacağı, sınıfların
olmadığı günlere dek yürüyecektir.

İzlek:

İnsanlar eylemleriyle, sözleriyle yaşadığı toplumsal konumu, sınıfı yansıtır. Sınıflı toplum kader değildir.


Re: Memurun Ölümü

Çehov öykülerine yaklaşırkenki tutumumu daha önce Sevinç öyküsüyle ilgili başlıkta açıklamıştım. Tekrar aynı noktalar üzerinde durmadan "Memurun Ölümü" üzerine notlarıma geçiyorum.

Çehov bir ressam olsaydı Barok üslubu sıkça kullanan bir ressam olurdu diye düşünüyorum. İlk bakışta ihtişam ve sonsuzluk fikriyle örülüymüş gibi görünen Barok Sanat'ın kökeninde "kontrast" fikri yatar. Barok sanatçı figürünü arkaplandan karşıt renkleri ve ışık oyunlarını kullanarak ustaca ayırır. Gölgeler sanatıdır Barok. Ressamın bize anlatmak istediğinin dışında kalan her şey gölgeler içinde eritilmiş, ustaca kaybedilmiştir. Orada olduklarını bilirsiniz, ama yine de gözünüzü fazla işgal etmesine izin verilmemiş bir varoluşa sahiptir arkaplandaki nesneler. Çehov'un öyküleri de böyle bir karşıtlık fikrinden besleniyorlar. Anlatmak istediğini önplanda tutmak için arkaplanı ustaca işleyip kontrast yaratıyor yazar.

Memurun Ölümü'nün girişi bunun tipik bir örneği aslında.

""
Güzel bir akşam vaktiydi.

Az sonra olacakların öykünün kahramanı için karanlığına ve yaratacağı sıkıntılı atmosfere ilk kontrast burada geliyor. Nurten'in ve Eren'in opera hakkında tuttukları notlara bakılırsa, Rusya üzerinde hayli güçlü olan Fransız etkisi (Bu etkiyi aynı dönemdeki Osmanlı-Fransız etkileşmesiyle de kıyaslıyabiliriz diye düşünüyorum.) öyküde hissediliyor: Nezaket ve kibarlık etkisi (Bakınız bizdeki "alafranga züppe" tipi.). Dolayısıyla kahramanımız daha ilk cümlelerle yazar tarafından bir tuzağın içine çekiliyor.

""
Öykülerde sık sık rastlanır "derken, birdenbire" sözüne. Yazarların hakkı var, yaşam beklenmedik şeylerle öylesine dopdolu ki!

Anlatıcının araya girmesi, örneğin Ahmet Mithat'ın yapıtlarında da sık sık karşımıza çıkan bir şey. Sözlü anlatı geleneğinin bu tipik öğesi 19. yy. sonu için çok kullanılan bir yöntem.

""
Dürbünü gözünden indirdi ve hapşu!!!

Çehov'un yukarıdaki satırlarda kullandığı geçişi okurla bir özdeşleşme yaratmak için bilinçli olarak yaptığını söyleyebiliriz. Sinema terimleriyle anlatırsam daha başarılı olacağım burada. Kamera genel planda kahramanı gösterirken (...gözünden indirdi), bir anda öznel kameraya geçiyor (hapşu). "Hapşurdu" demiyor, hapşurma sesinin kendisini yazıyor. Yani anlatıcının perspektifinden bir anda kahramanın perspektifine geçiş yapıyoruz.

""
Köylüler de aksırır, emniyet müdürleri de, hatta müsteşarlar da.

Burada da aynı oyunu sürdürüyor Çehov. Aksırmanın doğal bir şey olduğunu anlatırken sanki kahramanın iç konuşmasını bizim düşünüşümüz haline getirmeye çalışıyor. Öte yandan sınıfsal farklar üzerine ince bir alay da seziliyor bu satırlarda. Özellikle de "müsteşarlar da" derken.

Buradaki sınıfsal tutum, daha sonra dönemin küçük burjuva sınıfının eleştirisine doğru evriliyor.

Çerviakov,

""
Benim amirim değil ama ne fark eder.

dese de, bu düşünüş onun iki yüzlülüğünü ve menfatçiliğini ele veriyor aslında. Dikkat edilirse, karısı da başka bir bakanlıktan olduğunu öğrendiğinde olayı önemsemiyor. Öykünün bundan sonrasında Çerviakov'un takınacağı tavır artık bu minval üzerinde ilerliyor. Sürekli bir kendi sınıfsal yerini sağlamlaştırma, aristokrat biri karşısında tutunma/ korkma/ sinme sarmalına giriyoruz.

Peki, burada şu soruyu sorabiliriz: Küçük bir yanlışlığı neden bu denli abartoyor Çerviakov? Bunu başta belirttiğimiz barok etkiyle açıklayabiliriz. Yazar burada bir karşıtlık yaratıyor. Küçük burjuvanın varolma savaşımını diğer unsurları eleyerek tek bir boyutuyla öne çıkartıyor. Ancak bu tek noyutu işlerken yine okuyucudaki etki üzerine oynuyor oyununu. Öykünün sonuna dek şapşal ve beceriksiz bir karakter olarak paşanın peşinden dolanan Çerviakov, öykünün son cümlesiyle okurun gözünde kimlik değiştiriyor sanki. Burada varlığını (gayet Fransız bir incelikteki varlğını) ispata kalkışan küçük burjuva birey, bir paşanın "Yıkıl!" sözüyle ölebilecek kadar korkuyor ondan. Aristokrasi karşısındaki varlığı o kadar cılız ki! Dolayısıyla sanki korkmasının boş yere olmadığını, el etek öpmek için paşanın peşinden seğirtmesinin o kadar da yersiz olmadığını sezinliyoruz.


Re: Memurun Ölümü

Memur çerviyakov,güzel bir akşam, ikinci sıra koltuklardan birinde, dürbünle "Kornevil Çamları" nı izliyor. Çerviyakov için bu oprette olmak, hem de ikinci sırada oturmak kendini aristokrasi içerisinde hissetmek açısından çok önemli bunu öykünün genel havasından ve operetin adının belirtilmesinden anlıyoruz. (Eren'in verdiği bilgiyi de göz önünde bulundurunca)
Her şey yolunda giderken "Hayat beklenilmeyen şeylerle öylesine dolu ki..." hapşırıyor çerviyakov!

""
"Hapşırmak hiç kimseye, hiç bir yerde yasak edilmemiştir.Müjikler de polis müdürleri de hapşırır hatta bazen müsteşarların bile hapşırdığı olur. Herkes hapşırır.
Tam bir ironi ile yazar, orada, oradakiler ve Çerviyakov için hapşurmanın hiç de doğal olmadığını güçlü bir şekilde vurguluyor. O kadar doğal olsa, böyle, bu kadar, açıklamaya ne hacet. Hatta üzerinde bu kadar durulması bunun bir felakete yol açacağını da işaret ediyor.
Bu konuşma aynı zamanda çerviyakov'un kendi kendini rahatlatmak için yapabileceği iç konuşma. Kendini bir kusur işlemediği konusunda ikna etme çabası:
""
Herkes hapşırır.
iç konuşma algısı vermek için konuşmanın hemen ardından ekliyor yazar:
""
"Çerviyakov hiç de mahcup değildi."

Bunları düşünüp rahatlamışken, olayın devamı geliyor.Ve ardından istediği gibi özür dileyememe süreci...
Öykü boyunca çerviyakov'un General tarafından kabul edilme, ciddiye alınma arzusunu hissediyoruz.(Çerviyakov, başka bir kalem memurunun ensesine hapşursaydı özür dilemek için aynı çabaya girer miydi?) Bir yandan memuriyeti için endişelenirken, bir yandan da onun tarafından görgüsüz biri olarak tanınmaktan korkuyor, eşit olmasa bile dikkate alındığını hissettiği bir iletişim kurmak istiyor; ama ne mümkün.
General, onunla aynı düzeyde iletişim kurmuyor, hatta hatasını bile önemsemiyor. (Hapşuran ve ensesini kirletip özür dileyen bir başka general olsaydı General'in tavrı aynı mı olurdu?)
Çerviyakov'un bir üst sınıfa eklemlenme çabası boşunadır, gururu ile beraber umutları da yok olmuştur. (Durduğu yer konumu gereği sağlam değildir, bir generalin hiddetine kurban gidebilir ama tersi durumda geçerlidir, bir generalle iyi bir ilişki, buna bilgi ve görgüyü,yakışıklılığı, birazcıkta mal varlığı eklenirse onu olduğu yerden çok "ileri" bir duruma taşıyabilirdi.) Her açıdan üstün gördüğü bir sınıfa eklemlenme çabası içinde iken, bütün değerlerini onun üzerinden kurmuş iken reddedilmek ölümle eşdeğerdir.
Yazar en başından alay ettiği memuru öldürerek durumu iyice karikaturize ediyor. Ve zaten ölümden başka çare de yoktur memur için, seçtiği yol tıkalıdır, gidecek yolu kalmamıştır. Gider ve ölür.


Re: Memurun Ölümü

""
nurtenöztürk yazdı:
Çerviyakov, başka bir kalem memurunun ensesine hapşursaydı özür dilemek için aynı çabaya girer miydi?

""
Hapşuran ve ensesini kirletip özür dileyen bir başka general olsaydı General'in tavrı aynı mı olurdu?

Çok güzel iki soru sormuşsun Nurten. Keza bu soruların cevabı sınıf kavramının insanı insana nasıl yabancılaştırdığını muhteşem gösteriyor. Good


Re: Memurun Ölümü

Murat Yetkin'ın bugünkü yazısını ("Kimi oturttunuz yerime?") okuyunca "Memurun Ölümü" geldi aklıma. Gel de ölme Smile


Re: Memurun Ölümü

Sevgili memurun bitip tükenmek bilmez affedilme ihtiyacı nasılda bir yaşam sorununa dönüşüyor. sistemin üzerimizde yarattığı bu ait olma ve kabullenilme ve fark edilme ihtiyacına zaman zaman teslim olduğumuz bir gerçek. Bu öyküde olduğu kadar trajik sonuçlarla karşılaşmasak da kontrolumuzü yitirmemek için sık sık kendimize dönüp bakmakta fayda var galiba.
Smile


Re: Memurun Ölümü

gec de olsa oykuyu okudugum icin cok mutluyum. bu oyku sanirim edebiyat kitaplarimizda "Durum Oykusu: anlik tek bir olaydan hareket yazilmis oykuler. Bir adamin hapsirmasi uzerine bir oyku yazilabilir ornegin Durum Oykusu gelenegine gore." ile tanimlanan oyku tam dbu oyku saniyorum. bu tanim dogrudan kitapta mi yaziyordu, yoksa edebiyat ogretmenimiz mi boyle anlatmisti sinifta tam hatirlamasam da -sanirim ogretmen vermisti bu ornegi, kitapta daha da kisa bir tanim olmali.- ben yillardir aramadigim halde merak ettigim oykuyu bulmaktan oturu mutluyum.


Re: Memurun Ölümü

Öyküyü ben de şimdi okuyabildim. Çehov'un üzerine konuşulması gereken, güzel öykülerinden biri.