UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

30 Kas 2008
gokhan.dogru

""
Zaman ve Zanaatçı
Lord Dunsany

Bir gün Zaman dünyayı dolaşmaya çıkar. Saçları griye çalmıştır, ama bu kendi zayıflığından değil, uğradığı şehirlerin yıkıntılarından çıkan toz zerreciklerinden dolayıydı. Bir gün bir mobilya dükkânı görür, içine girer, Antika bölümüne yönelir. Ve orada bir sandalyenin tahtalarını boyayla kararttıktan sonra, onlara zincirle vurup üzerlerine sahte tahta kurdu delikleri açan bir adam görür.

Ve aynı şeyi yapan başka birini gördükten sonra adamın yanında bir müddet bekleyip eleştirel bir gözle ona baktı.

Ve sonunda “Benim çalışma tarzım böyle değil”, dedi ve adamın saçlarını ağarttı, sırtını eğdi ve küçük, kurnaz yüzüne birkaç kırışıklık ekledi. Sonra da arkasını dönüp, hızlı adımlarla bir zamanların güçlü, gücüyle de bu topraklara kök söktüren, fakat bugün harap ve bitap durumda olan, kendisine muhtaç bir şehre doğru yürümeye başladı.

Çeviri: Gökhan Doğru
"Time and the Tradesman", Fifty-One Tales

Kategori:

Re: Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

""
Once Time as he prowled the world, his hair grey not with weakness but with dust of the ruin of cities, came to a furniture shop and entered the Antique department.

İlk cümlenin gücü, bütün bunların tek bir cümlede ifade edilmesinde gizliymiş gibi düşündüm. Bir de "uğradığı şehirlerin yıkıntılarından" derken aslında ima edilen şehirleri onun yıkmış olması olduğu için daha dikkatli olmalıyız. Benim önerim:

""
Sinsi sinsi dünyayı dolaştığı seferlerinden birinde, saçları yaşlılıktan değil, harap ettiği şehirlerin tozundan grileşen Zaman, bir mobilyacıya geldi ve Antikalar bölümüne girdi.

Beliki mobilya eskitme yöntemleri için de biraz araştırma yapılabilir. Çok emin olamadım.

Çeviri için teşekkürler.


Re: Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

Zaman, sözü edilen harabe şehre niye gidiyor, orada artık yapacak bir işi kalmamış diye düşündüm, her şey yıkılıp dökülmüş ya, ya da yine espriyi anlamadım. Farklı zamanların kullanılması da sanki akıcılığı bozmuş gibime geldi. Gökhan Doğru'nun ellerine sağlık.


Re: Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

Son cümlede başka bir şey oluyor gibi hissediyorum ama tercüman olamadım işte... Laughing out loud


Re: Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

Sanki zayıflık ve hastalık durumu, güç kavramıyla eşdeğer olarak verilmiş. Dediğim gibi, işin içinden çıkamadım ben. Tüh!


Re: Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

Öykünün orijinalindeki geçmiş zaman kullanımının geniş zaman kullanımına çevrilmesi bence söyleyişte bazı aksamalara yol açmış. Ben öneride bulunduğum noktalarda geçmiş zaman kullanımını korumaya çalışacağım. Son söz çevirmenin.

""
Once Time as he prowled the world, his hair grey not with weakness but with dust of the ruin of cities, came to a furniture shop and entered the Antique department. And there he saw a man darkening the wood of a chair with dye and beating it with chains and making imitation wormholes in it.
""
Bir gün Zaman dünyayı dolaşmaya çıkar. Saçları griye çalmıştır, ama bu kendi zayıflığından değil, uğradığı şehirlerin yıkıntılarından çıkan toz zerreciklerinden dolayıydı. Bir gün bir mobilya dükkânı görür, içine girer, Antika bölümüne yönelir. Ve orada bir sandalyenin tahtalarını boyayla kararttıktan sonra, onlara zincirle vurup üzerlerine sahte tahta kurdu delikleri açan bir adam görür.
""
Zaman, bir gün, dünyayı dolaşmaya çıktı. Saçı, güçsüzlükten değil, viran olmuş şehirlerin tozundan grileşmişti. Gördüğü bir mobilya dükkânının antikalar bölümüne yöneldi. ...

""
And when Time saw another doing his work he stood by him awhile and looked on critically.
""
Ve aynı şeyi yapan başka birini gördükten sonra adamın yanında bir müddet bekleyip eleştirel bir gözle ona baktı.
""
İşini yapan başka birisini daha görünce yanına gidip eleştiren gözlerle yaptıklarını izledi.

""
And at last he said: "That is not how I work," and he turned the man's hair white and bent his back and put some furrows in his little cunning face; then turned and strode away, for a mighty city that was weary and sick and too long had troubled the fields was sore in need of him.
""
Ve sonunda “Benim çalışma tarzım böyle değil”, dedi ve adamın saçlarını ağarttı, sırtını eğdi ve küçük, kurnaz yüzüne birkaç kırışıklık ekledi. Sonra da arkasını dönüp, hızlı adımlarla bir zamanların güçlü, gücüyle de bu topraklara kök söktüren, fakat bugün harap ve bitap durumda olan, kendisine muhtaç bir şehre doğru yürümeye başladı.
""
Sonunda "Ben işimi böyle görmem," diyerek adamın sağlarını ağartıp belini büktü, kurnaz suratına birkaç kırışıklık ekledi. Derken arkasını dönüp uzun adımlarla dışarı çıktı. Uzun süredir huzurlu kırlara rahatsızlık vermiş, yorgun ve hasta bir büyük şehrin acilen ona ihtiyacı vardı.
Son cümlede etkiyi verebilmek için "huzurlu" sözcüğünü eklemek zorunda hissettim kendimi, ama etkiyi verebildim mi, bilemiyorum tabii.


Re: Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

""
Sonra da arkasını dönüp, hızlı adımlarla bir zamanların güçlü, gücüyle de bu topraklara kök söktüren, fakat bugün harap ve bitap durumda olan, kendisine muhtaç bir şehre doğru yürümeye başladı.

Ben bu cümleden Barış'ın

""

Sinsi sinsi dünyayı dolaştığı seferlerinden birinde, saçları yaşlılıktan değil, harap ettiği şehirlerin tozundan grileşen Zaman, bir mobilyacıya geldi ve Antikalar bölümüne girdi.

şeklinde çevirdiği cümleden yola çıkarak şunu anlamıştım;

Zaman uğradığı şehirleri harap ediyor ve bu şehirleri bir zamanlar sahip olduğu güçten ve heybetten uzaklaştırıyor. Bu sebeple de fakat bugün harap ve bitap durumda olan derken ben size bu öyküyü anlattığım şu andan daha önce o şehire uğradım dolayısıyla bu şehir şu anda harap ve bitap demek istiyor diye düşünmüştüm.

Ancak Eren'in

""
Sonunda "Ben işimi böyle görmem," diyerek adamın sağlarını ağartıp belini büktü, kurnaz suratına birkaç kırışıklık ekledi. Derken arkasını dönüp uzun adımlarla dışarı çıktı. Uzun süredir huzurlu kırlara rahatsızlık vermiş, yorgun ve hasta bir büyük şehrin acilen ona ihtiyacı vardı.
çevirisi ile bu düşüncemin çeliştiğini gördüm Confused


Re: Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

zamanı düşünürsek ve orjinaline bakarsak erenin çevirdiği son kısım daha anlamlı oluyor bir zamanlar büyük olan ve yer aldığı coğrafya olan kırlara yük olduktan sonra acilen zamana ihtiyaç duyan ki onu bir harabeye çevirebilsin ...daha doğru bir çeviri gibi geldi. Çevirenlerin ellerine sağlık.
zaman konusunda kesinlikle bir kopukluk yaşanıyor bu bilinçli olarak mı böyle çevrildi acep? Confused


Re: Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

And when Time saw another doing his work he stood by him awhile and looked on critically.

tamamını ingilizceden okuyunca hım dedim çeviriden dükkanda iki adam var birincisini tanımladıktan sonra ikincisininde tepesinde dikiliyor anlamıştım ama burda kendisiyle aynı işi yapmaya kalkışan bir adam daha doğru bir tanımlama gibi geldi.

ve zaman kendi işini yapan başka birini görünce yanında dikildi ve tenkit ederek seyretti.
critise demiyor eleştirel den başka bir kelime olmalı bence ??? ama ne eleştiriyel çok akademik geliyor.
critical ın ciddi anlamı da var???? ciddi bir biçimde seyretti?

looker on diye seyirci manasında çevrildiğini düşünürsek look on seyretti daha doğru sanırsam....
Ben böyle çalışmam, ben böyle iş görmem , bu benim çalışma biçimim değil... o kısımda da damağımda olmamış buruk erik tadı bırakan birşey var. Genç çevirmenlere bu kadar kafa yordurdukları için de teşekkürler.


Re: Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

""
Egemen yazdı:
And when Time saw another doing his work he stood by him awhile and looked on critically.

tamamını ingilizceden okuyunca hım dedim çeviriden dükkanda iki adam var birincisini tanımladıktan sonra ikincisininde tepesinde dikiliyor anlamıştım ama burda kendisiyle aynı işi yapmaya kalkışan bir adam daha doğru bir tanımlama gibi geldi.

ve zaman kendi işini yapan başka birini görünce yanında dikildi ve tenkit ederek seyretti.
critise demiyor eleştirel den başka bir kelime olmalı bence ??? ama ne eleştiriyel çok akademik geliyor.
critical ın ciddi anlamı da var???? ciddi bir biçimde seyretti?

looker on diye seyirci manasında çevrildiğini düşünürsek look on seyretti daha doğru sanırsam....
Ben böyle çalışmam, ben böyle iş görmem , bu benim çalışma biçimim değil... o kısımda da damağımda olmamış buruk erik tadı bırakan birşey var. Genç çevirmenlere bu kadar kafa yordurdukları için de teşekkürler.

Ve Egemen yeniden aramıza döndü... Laughing out loud Habbeza! Good


Re: Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

Evet eet, bana da öyle geldi!


Re: Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

Laughing out loud gecenin bir vakti ekmek parası icin ceviri yapıp bunalmısken hazırda kanallarım acılmısken denemesiydi uzunlarda başarılı değilim ama kısalara gücüm yetiyor sanırsam... eh bende uzun sayılmam kısadır ama iyidir Islık


Re: Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

Galiba

""
Uzun süredir huzurlu kırlara rahatsızlık vermiş, yorgun ve hasta bir büyük şehrin acilen ona ihtiyacı vardı.

cümlesinin anlamını nihayet çözdüm. Bir insanın yaşlanıp artık ölmeyi dilediğini anlatmaya çalışıyor olabilir.


Re: Lord Dunsany - Zaman ve Zanaatçı

uzun bir aradan sonra merhaba. hemen başlayayım yorumlara.

gokhan.dogru dedi ki:
""
Bir gün Zaman dünyayı dolaşmaya çıkar.

-burda "dolaşmaya çıkmak" yerine "kolaçan etmek" fiilini öneriyorum.ya da belki ikisi birden. böylece "zaman"ın ahkam keser kişiliği daha da pekiştirilmiş olur.

""
Saçları griye çalmıştır, ama bu kendi zayıflığından değil, uğradığı şehirlerin yıkıntılarından çıkan toz zerreciklerinden dolayıydı.

-burada "dolayıydı" yerine "dolayıdır" demek zorundayız diye düşünüyorum. "uğradığı şehrin yıkıntılarından çıkan toz zerreciklerinden dolayı" yerine ise anlatımı rahatlatmak adına "uğradığı yıkık kentlerin tozu dumanı yüzünden" diyebiliriz. "şehir" yerine "kent" demem yalnızca "yıkık kent" tamlamasının akıcılığındandır.

""
Bir gün bir mobilya dükkânı görür, içine girer, Antika bölümüne yönelir.

-burada sanırım tamlama hatası var. ya "dükkandan içeri girer" ya da sadece "içeri girer" dememiz gerekir. aradaki virgül belki "içeri girer" kısmını ilk kısımdan bağımsız düşündürtüp tamlama eksikliğini yok saydırabilir bize.

""
Ve orada bir sandalyenin tahtalarını boyayla kararttıktan sonra, onlara zincirle vurup üzerlerine sahte tahta kurdu delikleri açan bir adam görür.

-burada "onlara" yerine "sandalyeye" diyebiliriz, böylece "onlar da kim" dedirtmeyiz okuyana. "tahta kurdu" tdk'ya göre böyle yazılıyor ama bence adam yayınları'ndaki gibi "tahtakurdu" olarak kulllanmak daha doğru. zaten "tahta kurdu" ve "deve kuşu" diyen tdk nedense "ağaç kakan" değil, "ağaçkakan" diyerek bu konudaki tutarsızlığını belgelemiş.

bkz. http://www.tdk.gov.tr/TR/YazimKilavuzu.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE
http://www.tdk.gov.tr/TR/YazimKilavuzu.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE
http://www.tdk.gov.tr/TR/YazimKilavuzu.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE

""
Ve aynı şeyi yapan başka birini gördükten sonra adamın yanında bir müddet bekleyip eleştirel bir gözle ona baktı.

-burada "aynı şeyi yapan" değil "kendi işini yapan" demek lazım. çünkü benim anladığım kadarıyla "And when Time saw another doing his work" cümlesinde "his" diyerek "zaman"ın yapması gereken işi yapan birinden bahsediliyor. "zaman" da zaten buna kızarak adamın saçını ağartıyor.

-"eleştirel" konusunda nilüfer'e katılıyorum. çok bilimsel duruyor bu sözcük. "tenkit ederek seyretmek" ya da "kusur bulmak için seyretmek" denebilir.

""
Ve sonunda “Benim çalışma tarzım böyle değil”

-burada "bu iş böyle yapılmaz" dersek "zaman"ın bu konuya bakışını daha iyi verebiliriz diye düşünüyorum.

""
sırtını eğdi

-"sırtını kamburlaştırdı" nasıl?

""
Sonra da arkasını dönüp, hızlı adımlarla bir zamanların güçlü, gücüyle de bu topraklara kök söktüren, fakat bugün harap ve bitap durumda olan, kendisine muhtaç bir şehre doğru yürümeye başladı.

-burada bence şöyle bir durum var. "zaman" yeni bir şehre doğru "uzun adımlarla" yola çıkıyor. bu şehir şu anda "alabildiğine görkemli" bir şehir, oysa zamanında "harap bitap" bir halde "toprakların canına okur" idi. bu şehir "acilen ihtiyaç duyuyor" "zaman"a. öykünün gidişatına göre "eskime ve yenilenme"yi tekeline almış olan "zaman" bir sandalyenin eskitilmesine kızdığı gibi, zamanın -kişileştirilmiş olan değil- akışını tersine çevirmiş olan kentleri de yerle bir ederek işine karışılmasını önlemiş oluyor. ancak böyle düşününce tutarlı geldi bana öykü. siz ne dersiniz?

*Ah bir de "çevirmen" çevirdiği öyküye getirilen eleştirilere bir baksa, cevap yazsa. Nop!

çağdaş Good