UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Lord Dunsany - Koca Gelincik

28 Kas 2008
elmyra

Çevirinin son hali:

""
Dev Gelincik
Lord Dunsany

Özlemini duyduğum o tepelere geri döndüğümü gördüm rüyamda. Bulutsuz bir günde Truva'nın surlarını ve Roncesvalles düzlüklerini görebileceğiniz tepelere… O tepeler ki, doruklarındaki ormanların açıklıklarına ay ışığı vururdu ve periler kimseciklerin bakmadığı zamanlarda orada dans ederlerdi.

Ne var ki, oraya döndüğümde ormanlardan eser kalmamıştı; ne periler, ne de Roncesvalles düzlükleri veya Truva ilişiyordu gözüme, uzaktan da olsa. Yalnızca rüzgarda sallanan ve sallandıkça, “Hatırlama,” diye mırıldanan dev bir gelincik görünüyordu. Bir meşeninkine benzeyen gövdesinde, çoban gibi giyinmiş bir ozan oturuyordu. Kadim bir ezgi üflüyordu usul usul, flüdüne. Ona oradan perilerin, veya eski herhangi bir şeyin, geçip geçmediğini sordum.

Dedi ki: “Gelincik hızla büyüyüp tanrıları ve perileri öldürdü. Dumanı dünyayı boğuyor; kökleri dünyanın latif dayanıklılığını son damlasına kadar içiyor.” Bunun üzerine ona, özlemini duyduğum tepelerde oturup o kadim ezgiyi çalmasının nedenini sordum.

“Çünkü bu nağme gelinciğe yaramıyor. Yoksa daha hızlı büyürdü. Ve çünkü üye olduğum cemaat, tepelerde flüt çalmaktan vazgeçecek olsaydı, insanoğlu dünyada doğru yoldan sapar, kaybolur gider ya da felaketlerle karşılaşırdı. Biz, Agamemnon’u kurtardığımıza inanıyoruz.” diye cevapladı.

Ardından, flüdüne o kadim ezgiyi üfleme görevine daldı. O esnada gelinciğin uykulu yaprakları arasında gezinen rüzgar "Hatırlama... Hatırlama,” diye mırıldandı.

Çeviren: Zeynep Nur Ayanoğlu
"The Giant Poppy", Fifty-One Tales


Çevirinin ilk hali:
""
Koca Gelincik
Lord Dunsany

Seviştiğim o tepelere geri döndüğümü gördüm rüyamda. Berrak bir günde Truva surlarını ve Roncesvalles düzlüklerini görebileceğiniz tepelere… O tepelerin üstünde, ayışığının vurduğu açıklıklar uzanan ormanlar vardı eskiden. Orada, kimsecikler bakmazken, periler dans ederdi.

Fakat oraya geri döndüğümde ormanlar yoktu; ne periler vardı orada, ne de Roncesvalles düzlükleri veya Truva ilişiyordu gözüme uzaktan. Yalnızca rüzgarda sallanan koca bir gelincik vardı. Sallanırken, “Unut” diye mırıldanıyordu. Meşeye benzeyen gövdesinde, çoban gibi giyinmiş bir ozan oturuyordu. Çok eski zamanlara ait bir nağme öttürüyordu usul usul, flüdüyle. Ona perilerin oradan geçip geçmediğini sordum, belki uzun zaman önce de olsa.

Dedi ki: “Gelincik hızla büyümüş durumda. Tanrıları ve perileri öldürüyor! Dumanı dünyayı boğuyor; kökleri dünyanın latif dayanıklılığını son damlasına kadar içiyor.” Bunun üzerine ona, seviştiğim o tepelerde neden öyle oturup çok eski zamanlara ait o nağmeyi öttürdüğünü sordum.

“Çünkü bu nağme gelinciğe kötü geliyor. Yoksa daha hızlı büyürdü. Çünkü, ayrıca, bir olduğum kardeşlik eğer tepelerde flüt çalmayı bırakmaya kalksaydı, insanoğlu dünyada doğru yoldan sapar, kaybolur gider ya da felaketlerle karşılaşırdı. Biz, Agamemnon’u koruduğumuza inanıyoruz.” diye cevapladı.

Ardından, flüdüyle o çok eski zamanlara ait nağmeyi öttürme görevine daldı. O esnada gelinciğin uykulu yaprakları arasında gezinen rüzgar “Unut. Unut” diye mırıldandı.

Çeviren: Zeynep Nur Ayanoğlu
"The Giant Poppy", Fifty-One Tales

Kategori:

Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

Sevgili arkadaşlar,

Öncelikle, bu ikinci hikaye çevirimi sizlerle paylaşmaktan dolayı çok mutluyum. İnanıyorum ki yorumlarınız ve yapıcı eleştirileriniz sayesinde bu çeviriyi de iyileştireceğiz.

Fakat hiçbir yorum gelmeden önce hemen şunu belirtmeliyim: "know" kelimesinin nadiren kullanılan bir sözlük anlamı vardır: "cinsel ilişkiye girmek". Ben bu hikayede geçen "the hills I knew" cümleciğindeki "know" kelimesini bu nadir kullanımına yorarak, cümleciği "seviştiğim tepeler" olarak çevirmeyi uygun buldum. Çünkü, "bildiğim/tanıdığım tepeler" demek bana, nedense, tuhaf geldi. Bu hiç tuhaf gelmedi mi, diye sorabilirsiniz. Zaten farkındayım ki "seviştiğim tepeler" demek için dayandığım sebep son derece yetersiz. Üstelik tepelerin benim çevirdiğim şekilde nitelenmesi, hikaye örgüsüne zerre kadar katkı da sağlamıyor. Yani, yazar neden bu tepeleri böyle nitelesin ki, değil mi? Kafam çok karıştı. Bu durumda, (yazara da soramadığımıza göre) sizin yönlendirmelerinize çok ihtiyaç duyuyorum!

Şimdiden teşekkürler... Flowers


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

Ellerine sağlık elmyra. Lord Dunsany kısa öyküleri daha da sürecek sanırım. Bir iki cümleye aklım takıldı.

""
Fakat oraya geri döndüğümde ormanlar yoktu; ne periler vardı orada, ne de Roncesvalles düzlükleri veya Truva ilişiyordu gözüme uzaktan.

Önerim: Cümle bağlaçsız iki cümle halinde anlatılabilir. Anlam netleşir diye düşünüyorum.
""
Fakat oraya geri döndüğümde ormanlar yoktu. Ne periler vardı orada, ne de Roncesvalles düzlükleri... Truva ilişiyordu gözüme uzaktan.

""
Çok eski zamanlara ait bir nağme öttürüyordu usul usul, flüdüyle.
cümlesinde de "flüdüyle" nin yerinin aynlış oluğunu düşünüyorum. Cümlenin başında yer alsa daha açık olmaz mı?
""
Ona perilerin oradan geçip geçmediğini sordum, belki uzun zaman önce de olsa.
Bu cümlede de çeviriden kaynaklanan bir sorun olabilir.
""
“Unut. Unut”
bu kısımda da bir noktalama yanlışlığı seziliyor...
Tekrar teşekkürler...Devamını dört gözle bekliyoruz Boxing


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

Evire Çevire'nin en hızlı üyesinin ellerine sağlık.
Üç çeviridir yorum yazamıyorum, en kısa zamanda hepsine bakacağım.
görüşmek üzere,
çağdaş


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

Sevgili Cihan,
Eleştirilerin için teşekkür ederim. Devamı gelecek =)

"Fakat oraya geri döndüğümde ormanlar yoktu; ne periler vardı orada, ne de Roncesvalles düzlükleri veya Truva ilişiyordu gözüme uzaktan."
Bu cümleyi zar zor çevirdim desem yeridir. Zorlanmamın sebebi, Türkçe-İngilizce arasındaki "syntax" farklılığı. Kulağımı öbür elimle tuttuğumun farkındayım bu cümlede. Ama maalesef bu cümle, senin anladığından farklı bir şey anlatıyor orijinalinde. Orijinalini vereyim: "But there were no woods when I went back, no fairies nor distant glimpse of Ilion or plains of Roncesvalles,..." Yani senin önerdiğin gibi söylememiz mümkün değil; çünkü Truva, hikaye kişisinin gözüne ilişmiyor aslında. İlk başta "..., ne de Truva veya Roncesvalles düzlükleri ilişiyordu gözüme uzaktan." demiştim. Sonradan incelediğimde fark ettim ki Türkçenin azizliğine uğruyorum: "Truva düzlükleri" sanılıyor tamlama yanlışlığından dolayı. Bu cümle için gelecek öneriler; tarafımdan sevgi, saygı, şefkat ve bilumum duygularla karşılanacaktır =)

"Ona perilerin oradan geçip geçmediğini sordum, belki uzun zaman önce de olsa."
Bu cümlede de aynı şekilde zorlandım. Üstelik virgülden sonra eklediğim zarf tümlecinin kaynak metinde zarf tümleci olarak geçtiğinden de şüpheliyim. Büyük ihtimalle kaynak metinde "periler veya ona benzer eskiden kalma bir şeyler" demek istiyor. Orijinali: "I asked him if the fairies had passed
that way or anything olden." "fairies or anything olden" gibi yorumlanabilir. ("anything olden": geçmişe ait herhangi bir şey.) Veya, "olden" kelimesi "uzun zaman önce" anlamı baz alınarak, benim yorumladığım şekilde yorumlanabilir. Derdimi anlatabiliyor muyum, bilmiyorum. Diğer arkadaşlarımızın katkılarıyla bu konu üzerine yeniden düşünme fırsatı yakalayabiliriz.

"Unut. Unut"
İmla hatası var, haklısın. :oops: Gecenin üçü mü dördü mü neydi yazarken... Mazur görün =(

"Çok eski zamanlara ait bir nağme öttürüyordu usul usul, flüdüyle."
Burada "flüdüyle"nin yeri anlam açısından sıkıntı yaratıyor mu? Bence tercihe bağlı olarak başa, ortaya, sona gelebilir =) Cihan, akıcılık açısından bir sorun tespit etmiş olabilirsin. Yine de, çok mühim olmadığını sanıyorum bu dizilişin akıcılık açısından.


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

Merhaba elmyra,

Çeviri için teşekkürler. Metin öncekine göre daha kısa olmasına karşın daha kolay değil ne yazık ki. Belki de "know"un "sevişmek" olarak çevirmiş olması bu zorluğun açığa çıkmasına yardımcı oluyor. "know"un, "tanımak, bilmek" biçimindeki daha yaygın olarak kullanım alanı bulan anlamını metne koyduğumuzda anlamda değişiklik olmakla birlikte senin sorduğun soru (ya da benim senin sorduğun sorudan anladığım şey) geçerliliğini koruyor: metinde "tanımak, bilmek" anlamını "sevişmek" anlamına tercih etmeme neden olacak bir ipucu var mı? Bu soruya yanıt verebilmek için öyküye yakından bakmaya çalışalım.

Anlatıcının sözünü ettiği tepelerden açık havalarda Truva'nın surlarının ve Roncesvalles düzlüklerini aynı anda görebildiğimize göre fiziksel bir tepeden söz edilmediği açıklık kazanıyor. Bu durumda söz konusu tepelerle anlatıcının ilişkisi ne olursa olsun, anlatıcı da fiziksel dünyadan olamaz. Tepelerin geçen zaman içinde çok değişmiş olduğunu ve geriye yalnızca "Unut" diyen bir gelinciğin kaldığını da hesaba katarsak yazarın, henüz çevirisi son haline gelmemiş olan, "Giza'daki Sfenks" öyküsünde de karşımıza çıkan "zamanın yıkıcılığı" temasına geri döndüğünü düşünebiliriz. Gelinciğin, özellikle Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, dünyanın pek çok ülkesinde, ülkelerini korumak için savaşlarda ölen askerleri hatırlamanın sembolü olduğu düşünülürse, vurgu daha da belirginleşiyor (Truva, Roncesvalles ve Agememnon da buna gönderme yapıyor olmalı). Aslında yaptığım ufak araştırmada Dunsany'nin eserlerinde Zaman'ın hem bir karakter olarak (Zaman) hem de ışık hızına yakın hızlarda devinmediğimiz sürece bizi yaşlandıran şey olarak (zaman) oldukça geniş bir yer tuttuğunu gördüm.

Burada bir parantez açıp Dunsany bibliyografyasında zamanın rolüne, gözlemleyebildiğim kadarıyla, değinmek istiyorum. Bütün eserleri araştırma ve inceleme olanağım olmadı. Ancak büyük ölçüde S.T. Joshi'nin Lord Dunsany: Master of the Anglo-Irish Imagination başlıklı kitabının çaktırdığı bir kıvılcımla bu izlenimimi güçlendiren bazı izlere rastladım (Time and Gods, In The Land of Time, vb.).

Bununla birlikte yazarın zamanla sanat arasında bir karşıtlık kurma eğiliminde olduğunu, eserlerinde dünyayı/ yaşamı bu ikisi arasında bir mücadele alanı olarak kurguladığını da gözlemlemek mümkün. Bir iki örnek verelim:

"The Songless Country"de hiç şarkı söylemeyen insanların yaşadığı bir ülkeye yolu düşen bir ozanın onlar için eğlencelik şarkılar bestelemesi üzerine aldığı yanıt şöyledir: "If you think we have time for that sort of nonsense nowadays you cannot know much of the progress of modern commerce." (Bugünlerde bu türden saçmalıklar için zamanımız olduğunu düşünüyorsan modern ticaretin ne kadar geliştiğinden hiç haberin yoktur herhalde.)

"The worlds are not for ever; only song is immortal." (Dünya sonsuz değildir, yalnızca şarkılar ölümsüzdür.) ("The Return of Song", ayrıca [~, s.38])

"The Worm and The Angel"da, kafasında yankılanmakta olan bir melodiyi yok etmeyi başaramayan bir kurtçuktan söz edilir [~, s.38].

Sonuçta sembolik bir metinle karşı karşıya olduğumuza kuşku yok, bana göre.

Öykünün, zamanı/ unutuşu simgeleyen gelincikle müziği/ sanatı simgeleyen ozan arasındaki bir mücadeleden söz ettiğini ileri sürebiliriz, diye düşünüyorum. İnsanlığın zamanın yıkıcılığına karşı sanatla direnmesinin hüzünlü hikâyesi... Öyküde sözü edilen öykülerin zamana yenik düşmüş olmaları, anlatıcıya geçmişi düşündürüyor (eskiden perilerin fink attığı ormanlarla kaplıydı tepeler, vb.). Bu nedenle burada benim hissettiğim şey büyük ölçüde geçen zamana duyulan öfke, bir şeylerin yitirilmiş olmasından kaynaklı bir hayal kırıklığı. Bir adım daha ileri gidip belki "nostalji" bile diyebiliriz.

Buradan çeviriyle ilgili senin de dikkatimizi çektiğin noktaya geçelim: "know" sözcüğünün "sevişmek" anlamındaki arkaik kullanımı, İngilizce söyleyecek olursak "to have sexual intercourse with" anlamına geliyor. Yani bu sözcüğü "sevişmek" olarak çevirdiğimizde cümleden anlatıcının tepelerle seviştiği anlamını çıkardığımız anlaşılıyor. Tepelerle sevişmenin tam olarak nasıl anlaşılması gerektiğini tam kavrayamamış olsam da (zihnimde herhangi bir şey uyanmıyor bunu düşünmeye çalışınca) cümle Türkçeye bu şekilde çevrildiğinde bu anlamın kaybolduğunu ve anlatıcının tepelerle değil tepelerde seviştiği anlamının ortaya çıktığını görüyoruz. Daha doğrusu cümle bu iki okumaya da olanak sağlıyor, ama herhalde cümleyi okuyan kimse "tepelerle sevişme" anlamını çıkarmamıştır diye tahmin ediyorum. Çünkü öykünün simgesel anlatımında dili zorlayan yerler olsa da "tepelerle sevişmek" çok anlamlı gelmiyor kulağa. Bu nedenle, "know" sözcüğünü "tanımak, bilmek" anlamıyla çevirmek istemeyen çevirmene benim "nostaljik" önerim: "özlem duyduğum tepeler" (ya da "özlemini duyguğum tepeler").

[~]Lord Dunsany: Master of the Anglo-Irish Imagination, S. T. Joshi, Greenwood Publishing Group, 1995, ISBN 0313294038, 9780313294037


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

Çeviriyle ilgili diğer konulara birazdan değinmeyi umuyorum. Smile


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

Esasında anlatıcının kim olduğu sorusu da vardı aklımda yukarıdaki notu hazırlarken. Ama sonuna geldiğimde unutmuşum. Acaba, diyorum, anlatıcının Ares olduğunu söylesek fazla mı ileri gitmiş oluruz?


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

Çeviriyle ilgili düşüncelerimi de kısaca aktarmaya çalışayım. Daha önce de belirttiğim gibi, hata olduğunu düşünmediğim yerlerde benim kulağıma daha hoş gelen alternatifler de önermeye çalıştım. Umarım bir yararı olur.

İşe öykünün adından başlamak istiyorum. "giant" sözcüğünün akla ilk gelen anlamı "dev". Bunun yerinde "koca"nın tercih edilmiş olmasının bir nedeni vardır elbette. Ancak benim anlayışıma göre "koca" fiziksel büyüklükten çok yaşça büyüklüğü, kocamışlığı çağrıştıran bir sözcük. En azından buradaki sıfat tamlamasında (koca gelincik) ben böyle bir anlamın daha belirgin olduğunu düşünüyorum. Öyküyü okuduktan sonra, yani gelinciğin içine bir insan alabilecek kadar büyük olduğunu öğrendiğimde, bu sefer "kartlaşmış" gibi bir anlama ulaşıyorum "koca" sözcüğünden. Bu nedenle burada "dev" sözcüğünün özgün metne daha sadık bir anlam önerdiğini düşünüyorum.

""
Berrak bir günde Truva surlarını ve Roncesvalles düzlüklerini görebileceğiniz tepelere… O tepelerin üstünde, ayışığının vurduğu açıklıklar uzanan ormanlar vardı eskiden. Orada, kimsecikler bakmazken, periler dans ederdi.
""
Bulutsuz bir günde Truva'nın surlarını ve Roncesvalles düzlüklerini görebileceğiniz tepelere... O tepeler ki, doruklarındaki ormanların açıklıklarına ay ışığı vururdu ve periler kimseciklerin bakmadığı zamanlarda orada dans ederlerdi.
"walls of Ilion"un belirtili isim tamlaması olarak çevrilmesi daha güzel olur gibi geldi bana.

""
Fakat oraya geri döndüğümde ormanlar yoktu; ne periler vardı orada, ne de Roncesvalles düzlükleri veya Truva ilişiyordu gözüme uzaktan. Yalnızca rüzgarda sallanan koca bir gelincik vardı. Sallanırken, “Unut” diye mırıldanıyordu. Meşeye benzeyen gövdesinde, çoban gibi giyinmiş bir ozan oturuyordu. Çok eski zamanlara ait bir nağme öttürüyordu usul usul, flüdüyle. Ona perilerin oradan geçip geçmediğini sordum, belki uzun zaman önce de olsa.
""
Ne var ki, oraya döndüğümde ormanlardan eser kalmamıştı; ne periler, ne de Truva'dan ya da Roncesvalles düzlüklerinden uzak da olsa bir görünüm; yalnızca rüzgârda sallanan ve sallandıkça "Hatırlama," diyen dev bir gelincik görünüyordu. Bir meşeninkine benzeyen gövdesinde çoban gibi giyinmiş bir ozan oturmuş, flütüne usul usul kadim bir ezgiyi üflüyordu. Ona, oradan perilerin, ya da eski herhangi bir şeyin, geçip geçmediğini sordum.
"oak-like"ın gelinciğin gövdesini meşeye değil, meşenin gövdesine benzetmek amacıyla kullanıldığını düşünüyorum. Son cümlede de bir çeviri hatası olduğu düşüncesindeyim.

""
Dedi ki: “Gelincik hızla büyümüş durumda. Tanrıları ve perileri öldürüyor!
""
Dedi ki: "Gelincik çok hızlı büyüyüp tanrıları ve perileri öldürdü.
Burada benim çevirim anlamı tam veremiyor, ama daha kolay okunuyor bence. Yine de anlama sadık kalacak olursak ilk cümleyi "Gelincik hızla büyüdü," biçiminde değiştirebiliriz belki.

""
Dumanı dünyayı boğuyor; kökleri dünyanın latif dayanıklılığını son damlasına kadar içiyor.”
"Son damlasına kadar içmek" çok güzel olmuş, kutlarım. Belki cümleyi şu şekilde yeninden düzenlersek söyleyişi rahatlatmış oluruz: "Dumanı dünyayı boğarken kökleri dünyanın latif dayanıklılığını son damlasına kadar içiyor." Ya da belki yazarın yaptığı gibi araya "ve" koymayı deneyebiliriz, bilemiyorum.

""
Bunun üzerine ona, seviştiğim o tepelerde neden öyle oturup çok eski zamanlara ait o nağmeyi öttürdüğünü sordum.
Burada ilk cümlede tepelere neden öyle oturduğu soruluyor gibi. Oysa anlatıcının esas merak ettiği neden tepelere oturup o kadim ezgiyi çaldığı. Belki cümle şu şekilde yeniden yazılabilir:
""
Ben de ona, özlemini duyduğum tepelerde oturup o kadim ezgiyi çalmasının nedenini sordum.

""
“Çünkü bu nağme gelinciğe kötü geliyor. ... Çünkü, ayrıca, bir olduğum kardeşlik eğer tepelerde flüt çalmayı bırakmaya kalksaydı, insanoğlu dünyada doğru yoldan sapar, kaybolur gider ya da felaketlerle karşılaşırdı. Biz, Agamemnon’u koruduğumuza inanıyoruz.” diye cevapladı.
""
"Çünkü bu ezgi gelinciğe yaramıyor. ... Ve çünkü, üye olduğum cemaat, tepelerde flüt çalmaktan vazgeçecek olsaydı insanlık dünyadan sürülüp kaybolur ya da korkunç bir sonla karşılaşırdı. Agememnon'u kurtartığımızı düşünüyoruz." diye cevapladı.
"Çünkü..." diye başlayan cümlede çeviri hatası olduğunu düşünüyorum.

""
Ardından, flüdüyle o çok eski zamanlara ait nağmeyi öttürme görevine daldı. O esnada gelinciğin uykulu yaprakları arasında gezinen rüzgar “Unut. Unut” diye mırıldandı.
""
Gelinciğin uykulu yaprakları arasında gezinen rüzgâr "Hatırlama. Hatırlama," diye mırıldanırken o da flüdüne o kadim ezgiyi üflemeye daldı.

Ellerine sağlık Alkış

Ek: "Agamemnon" Türkçede Agememnon olarak biliniyor sanırım. Bir yardım!


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

Eren,
Yorumlarını okuyamıyorum yoğunluğumdan ötürü. Galiba bir süre daha okuyamayacağım. Bu mesajı yazmaya fırsat bulduğuma bile seviniyorum doğrusu! =) Müsait bir zamanımızda fikirlerimizi paylaşırız.

İyi günler herkese! El salla


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

""
Eren sordu:
Ek: "Agamemnon" Türkçede Agememnon olarak biliniyor sanırım. Bir yardım!

İkisi de kullanılıyor farklı çevirilerde. Benim daha çok tercih ettiğim kaynaklarda (Azra Erhat, Bedrettin Cömert) Agamemnon olarak geçiyor: link


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

""
eren araştırdı:
Bununla birlikte yazarın zamanla sanat arasında bir karşıtlık kurma eğiliminde olduğunu, eserlerinde dünyayı/ yaşamı bu ikisi arasında bir mücadele alanı olarak kurguladığını da gözlemlemek mümkün. Bir iki örnek verelim:

"The Songless Country"de hiç şarkı söylemeyen insanların yaşadığı bir ülkeye yolu düşen bir ozanın onlar için eğlencelik şarkılar bestelemesi üzerine aldığı yanıt şöyledir: "If you think we have time for that sort of nonsense nowadays you cannot know much of the progress of modern commerce." (Bugünlerde bu türden saçmalıklar için zamanımız olduğunu düşünüyorsan modern ticaretin ne kadar geliştiğinden hiç haberin yoktur herhalde.)

"The worlds are not for ever; only song is immortal." (Dünya sonsuz değildir, yalnızca şarkılar ölümsüzdür.) ("The Return of Song", ayrıca [~, s.38])

"The Worm and The Angel"da, kafasında yankılanmakta olan bir melodiyi yok etmeyi başaramayan bir kurtçuktan söz edilir [~, s.38].

Sonuçta sembolik bir metinle karşı karşıya olduğumuza kuşku yok, bana göre.

Öykünün, zamanı/ unutuşu simgeleyen gelincikle müziği/ sanatı simgeleyen ozan arasındaki bir mücadeleden söz ettiğini ileri sürebiliriz, diye düşünüyorum. İnsanlığın zamanın yıkıcılığına karşı sanatla direnmesinin hüzünlü hikâyesi... Öyküde sözü edilen öykülerin zamana yenik düşmüş olmaları, anlatıcıya geçmişi düşündürüyor (eskiden perilerin fink attığı ormanlarla kaplıydı tepeler, vb.). Bu nedenle burada benim hissettiğim şey büyük ölçüde geçen zamana duyulan öfke, bir şeylerin yitirilmiş olmasından kaynaklı bir hayal kırıklığı. Bir adım daha ileri gidip belki "nostalji" bile diyebiliriz.

Eren'in yukarıdaki araştırma özeti yazarı anlamamız için bize müthiş ışıklar yakıyor. Kalemin yorulmasın, teşekkürler Eren.
Alkış Alkış Alkış


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

Bir güzel öykü ve bir güzel çeviri daha... Alkış

""
Meşeye benzeyen gövdesinde, çoban gibi giyinmiş bir ozan oturuyordu.

cümlesini okuduğumda gelincik gibi narin ve incecik dalı olan bir çiceğin nasıl gövdesine yaslanılabilir diye düşünmüştüm.
Daha sonra Eren'in

""
İşe öykünün adından başlamak istiyorum. "giant" sözcüğünün akla ilk gelen anlamı "dev". Bunun yerinde "koca"nın tercih edilmiş olmasının bir nedeni vardır elbette. Ancak benim anlayışıma göre "koca" fiziksel büyüklükten çok yaşça büyüklüğü, kocamışlığı çağrıştıran bir sözcük. En azından buradaki sıfat tamlamasında (koca gelincik) ben böyle bir anlamın daha belirgin olduğunu düşünüyorum. Öyküyü okuduktan sonra, yani gelinciğin içine bir insan alabilecek kadar büyük olduğunu öğrendiğimde, bu sefer "kartlaşmış" gibi bir anlama ulaşıyorum "koca" sözcüğünden. Bu nedenle burada "dev" sözcüğünün özgün metne daha sadık bir anlam önerdiğini düşünüyorum

yorumundan sonra bu soruma bir yanıt bulmuş oldum.

""
Çünkü, ayrıca, bir olduğum kardeşlik eğer tepelerde flüt çalmayı bırakmaya kalksaydı, insanoğlu dünyada doğru yoldan sapar, kaybolur gider ya da felaketlerle karşılaşırdı. Biz, Agamemnon’u koruduğumuza inanıyoruz.” diye cevapladı.

Bu bölümdeki bir olduğum kardeşlik tanımlamasına Eren cemaat önerisinde bulunmuş.
Eren yorumlarının birinde öykü anlatıcısnın belki de Ares olabileceğini düşünebiliriz demiş, benim de aklıma bu cemaat kimler olabilir sorusu takıldı.


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

erene kıskanarak imrenerek kafaya balta vurmak suretiyle de olsa ışık getirdiği için Handshake


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

Egemen dedi ki:
erene kıskanarak imrenerek kafaya balta vurmak suretiyle de olsa ışık getirdiği için Handshake

Kafaya balta vurmak mı? Ben burada kımseyi kırmadan, yürümekte olan çalışmaya elimden geldiğince katkıda bulunabilmek için kırk dereden su getireyim, sonunda da böyle bir eleştiriyle karşılaşayım. Bu bana hak değil, vallahi de değil, billahi de değil. Sad


Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

Sanırım Egemen'in kafaya balta vurmak edimi şöyle bir şey:

[attachment=0]bnbrsrt7mn6hfiy4.gif[/attachment]

Acısız eleştiri olmaz, ama yine de Eren'i kılı kırk yarmasına karşın her zaman dikkatli ve usturuplu olan eleştirileri için kutlamak gerek.

Alkış Alkış Alkış

bnbrsrt7mn6hfiy4.gif

Re: Lord Dunsany - Koca Gelincik

YOK YOK yanlış anlaşılmısım uykusuzluğuma verin hani insanın kafasına taş atarsın ya tembelek solucan hissettirirsin senin harika iş çıkarmandan dolayı ne taşı balta baltaaaaa demek istedim oy oy nereye gitmiş ah dilim seni dilim dilim edeyim hesabı Flowers baksana sonunda Handshake bir tebrik var kafamı kırıyon desem neden tebrik edeyim değil mi ama =)
acımasız da olsa eleştiri yapıcıysa sonuna kadar reverans yaparız barış hocam :mrgreen: