Leylâ Erbil - Vapur
Öykü bir vapurla ilgili ya da değil.
---
Leylâ Erbil
"Vapur"
Gecede
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
2010
s. 9-32
Öykü bir vapurla ilgili ya da değil.
---
Leylâ Erbil
"Vapur"
Gecede
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
2010
s. 9-32
Re: Leylâ Erbil - Vapur
Çocuğa bir cinsiyet atfedenlerin en azından bu konuda bir açıklama yapmasını beklerdim. Böylesi daha çok bir dikkatsizlik gibi görünüyor
Re: Leylâ Erbil - Vapur
İlk paragrafta anlatıcıyla ilgili de bir sorun var gibi geliyor bana. Anlatıcının, annesinin onları yatırdıktan sonra ışığı söndürüp otururkenki sarılığını bilmesi mümkün olabilir mi?
***
Bunun dışında, günlerdir bu sahneyi düşünüyorum. Önce kara kürelerin bir sembol olduğunu düşündüm, ama çok geçmeden bunun geminin kumanda altında olmadığı (arızalı olduğu, karaya oturmuş olduğu, vs.) gibi bir anlamı olduğunu öğrendim. "Ateş" emriyle annenin çocuğa tokat atmasının eşzamanlı olması bir iktidar ilişkisine işaret ediyor olmalı. Peki ama neden ateş eden gemi batıyor? Neden vapura ya da donanmanın diğer gemilerine bir şey olmuyor? Donanma gemilerinin kaçışına ne demeli? Öyküyü okuyan ben, vapurun sonunun geldiğini düşünürken onlar belki de bu çatışmayı kimin kazanacağı belli olmayan bir karşılaşma olarak görüyordu? İlk kötü işarette dağılıvermeleri bundan olabilir mi?
Devletin ve donanmanın genel tavrının görmezden gelmek olduğu düşünülürse geminin muhattap alındığı bu tek olayın tuhaflığı üzerine düşünmek gerekiyor sanırım. Ben işin içinden çıkamıyorum. Var mı yardımcı olmak isteyen?
Re: Leylâ Erbil - Vapur
Buradaki "sarılık" sanırım bir duygu durumunu vurgulamak için kullanılmış. Sarı'nın, sorun, hastalık, kara kara düşünceler veya benzeri kullanımına benzer bir şey olabilir mi acaba?
Re: Leylâ Erbil - Vapur
Aslında çok güzel bir arıza. Böyle düşünmeye sebep veren etmenleri incelemeli öyküde ve öykü dışı dünyada. Çıkacak sonuçlar biçim-içerik tartışmasını ateşleyen Sontag'a da argüman yetiştirecektir.
Re: Leylâ Erbil - Vapur
Psikolojik bir tür yansıtma (projection) gibi geliyor bana buradaki seçim. Donanmanın kendini ele vermeyen anksiyetesi karşısındakine ateş açmasıyla sonuçlanıyor ve sonuçta yine kendisine dönüyor. Dolayısıyla şiddetin kendisini vurması gibi bir anlamı var. Annenin attığı tokat ve ölümü arasında da aynı yansıtma bulunabilir sanıyorum.
Re: Leylâ Erbil - Vapur
Vapur öyküsünün bir rengi olsa "gri" olurdu.
Re: Leylâ Erbil - Vapur
Bu öyküyü her okuyuşumda aklıma Attila ilhan'ın "haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi" ile başlayan Cinayet Saati şiiri gelir. İlhan'ın şiirinin arkaplanına bakmadım bugüne dek. Çağan'ın elinin altında Leylâ Erbil üzerine incelemeler olduğunu bildiğim için sorayım dedim. İki vapur hikâyesinin ortaklaştığı bir "vapur olayı" vuku bulmuş olabilir mi 60larda?
Re: Leylâ Erbil - Vapur
Argoda "vapur", sarhoş anlamına geliyor ve Attila İlhan'ın şiirine yaslanan da bu. Bu noktada bir ortaklık var gibi görünmüyor.
Not: Vapur'un karşılığı için kaynağı en yakın zamanda Ferit Develioğlu'nun sözlüğünden belirteceğim.
Re: Leylâ Erbil - Vapur
Kaynak
Re: Leylâ Erbil - Vapur
İnsan bir kez okuyunca bir daha kurtulamıyor bu hikâyeden. Haliçli Köprü'de karşılaştığım bir "vapur hikâyesi" bana fena halde "Vapur"u hatırlattığından aşağıdaki uzunca parçayı aktarma ihtiyacı hissettim. Yazar Vedat Demircioğlu için düzenlenen sembolik cenaze törenini anlatıyor.
Leylâ Erbil'in vapurunun hareket noktasının burada anlatılan vapur işgali olabileceğini düşündüm. Vedat Demircioğlu'nun Özdamar'ın anlatımıyla "ilk ölen öğrenci" olması, bu düşüncemi pekiştirdi.
Bu düşüncelere şekil vermeye çalışırken aklımı kurcalayan bir başka husus da Özdamar'ın "Vapur"la bir bağlantı kurmaya çalışıp çalışmadığı meselesiydi. Bu pasajı okur okumaz aklıma "Vapur"un gelmiş olmasına şöyle de bakılabilirdi: belki Özdamar "Vapur"u böyle yorumluyordu. Erbil'in bu olaydan hareket ettiğini düşünüyordu. Belki de ben iyice paranoyaklaştım
Re: Leylâ Erbil - Vapur
Yalnızca metinlere bakarak düşününce, bu çağrışım çok kuvvetliydi, ama bir de tarihlere bakınca, işler biraz değişti. "Vapur"un içinde bulunduğu Gecede 1968 yılında yayımlanmış (1968 Sait Faik Hikâye Armağanı'na katılmış ama kazanamamış). Vedat Demircioğlu'nun öldürülmesi de 24 Temmuz 1968. Bu durumda öykünün protestolar sırasındaki vapur işgâlinden ilham aldığı düşüncesinin dayanağı hayli zayıflıyor.