UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Leyla Erbil - Gecede

04 Ağu 2013
Çağan

"neden elbirliğiyle annemi haklı çıkarıyorlar "

"Gecede", Leyla Erbil'in kitaba ismini vermeyi uygun gördüğü öyküsü. Bir gece Semra ve eşi Zeynel'in evinde toplanan arkadaşların yaşadıklarıyla Semra'nın hatıralarını, bilincinin akışında iç içe okuyoruz.

Cinsellik, devrim, Cumhuriyet aydınları, evlilik, muhafazakar toplum, anne gibi; Leyla Erbil temaları diyebileceğimiz bileşenler etrafında örülmüş ve bakmak/ bakılmak üzerine bir öykü.

""
... [A]nam: "Kızlar koşmaz, kızlar etmez," der dururdu, "örselenirmiş" nazik yerleri kızlar koşunca, onun için birinci olurdum ben de koşularda gider, göstereceğim ben daha ona "örselenmeyi" (...) Sonunda anamın istediği biçim bir kız oldum heh! Evli barklı, evlilikle sınıf değiştirmiş, eşine pek bağlı, başkalarıyla yatmayan -yatmayan değil yatamayan-, ayrı ev açmış, sokaklarda mutlu bir çift olarak, cıvıl da cıvıl konuşaraktan, kol kola yürüyerek, bayramlarda Divan'dan bir kilo sütsüz çikolata alıp büyüklerinin elini öpmeye giden, yani "örselenir" diye düşünenlerin, geçmişinden iğrenmiş, şimdisinden tiksinen, salihatı nisvandan, başı ezilecek bir burjuva. Çocuklarımız ne olacak kim bilir, orospu çocuğu herhalde.

Yine virgüllü ünlemler, araya karışmış el yazıları, bilinç akışıyla; yöntemle ve biçimle oynayarak; anlatışın erkekliğini ve dilin kemiğini çıkarıp yeni, kendince ve kadınca bir dilde hikayesini ve hikayesinde dilini dokuyan; dokunan bir öykü.

---
Leylâ Erbil
"Gecede"
Gecede
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
2010
s. 75-97

Kategori:

Re: Leyla Erbil - Gecede

Geç de olsa öyküyle ilgili notlarımı aktarmak istiyorum. Umarım başka notlarla zenginleşerek öykü üzerine düşünmemize yardımcı olur.

***

""
"Benimle yatmalıydın, çoktan yatmalıydık, ilk tanıştığımızda o gece, Nil'de tanışmıştık hani (...)"

"Sevişmek" değil de "yatmak" denince, eylem, birbirini çekici bulan iki insanın her şeye rağmen o çekim gücüne boyun eğmelerini değil de, moda ya da huy haline gelmiş alelâde bir "ahlâksızlığı" düşündürüyor. "O da şununla yatmış... Sen kiminle yattın? Bununla yatmayan kalmadı..." Öykü boyunca Semra'nın bir türlü peşini bırakmayan "yatmak isteyen erkekler" böylece hızla soyutlaştırılıyorlar. Aktarılan diyaloglarda da erkeklerin sevgisiz bir dil kullanıyor olması onları tektipleştiriyor. Gerçi içkinin de etkisiyle gece ilerledike laçkalaşan diyaloglarda kadınların da pek iyi bir sınav verdiği söylenemez. Klasik Rus romanlarından alışık olduğumuz bir skandal sahnesi gibi derinleşiyor öykü. Bir tek Elçi belki... Robot gibi gelip giden, kimseye açık vermeyen hesaplı, soğuk bürokrat.

""
"(...) başında ta başında, kafamıza vura vura bir eyleme soksalardı bizi, edindirselerdi öylesine değerler uğruna ölünesi."

Bu cümleleri okyunca Murtaza konuşuyor sandım bir an. Onun cümleleri bunlar... "... gördum kurs, aldım çok sıkı terbiye ve disiplin amirlerimden ..."

""
"Mustafa mı? beni bekliyor, hep böyle, ardımdan hiç ayrılmaz, “Türkiye'nin en büyük öykücüsüsün sen,” diyor, başıma bir iş falan gelir diye içerken, eleştirmecidir o hem de boksör..."

Yazarın "Biz İki Sosyalist Erkek Eleştirmen" öyküsünde de rastladığımız/rastlayacağımız bir tema... Boksör-eleştirmen ilginç çağrışımlar yapıyor: erkek, iktidar, kavga, danışıklı dövüş...

""
"Hele kızının hafiyeliğine arasıra çıkan bir annemken."

"annem varken" demek yerine kısa kesip "annemken" deyivermiş Erbil. Bence iyi de yapmış. Hem bilinç akışı tekniğine çok uygun düşmüş bu söyleyiş, hem de zorlama olmayan bir şiirsellik katmış anlatıma.

""
"ulan benimle gezip tozmaya varsın, içip eğlenmeye varsın, eşek denli öykülerini de okuttun bir yatmaya mı yoksun be?"

Aynı erkek sesi artık iyice çileden çıkıp kendini ele veriyor.

***

Öykünün ortalarında Comte de Lautréamont mahlasıyla yazan Uruguay doğumlu Fransız şair Isidore-Lucien Ducasse'ın Les Chants de Maldoror (Maldoror'un Şarkıları) adlı novellasının adının el yazısıyla yazılmış olmasını anlamlandırmaya çalıştım kendimce. Ne yazarı ne de eserini daha önce duyduğum için internetten fikir edinmeye uğraştım. Öyle sanıyorum ki iki eser arasındaki bağlantı daha çok kurgu düzleminde ortaya çıkıyor. Wikipedia'nın aktardığına göre bildik anlamda çizgisel bir hikâye akışı olmayan, sık sık sürreel öğelere başvuran bir novella imiş Les Chants de Maldoror. "Gecede"nin de ilerleyen bir hikâye kurgusundan çok "sergiden izlenimler" gibi bir havası olduğunu düşünüyorum. "Yatmak isteyen erkek" parantezinde izlenen bir cinsel açlık sergisi.

***

Öykünün sonlarında bir anda 9. Senfoni çıkıyor ortaya. Semra'nın bilinç akışında karşılaştığımız Almanca cümleler de senfoninin 4. bölümünde seslendirilen "Neşeye Övgü"den (An die Freude). Öyküde geçen "salihatı nisvan" ifadesiyle şiirde geçen "erdemli kadınlar" ifadesi arasında bir bağlantı kurmak yanlış olmaz herhalde. Schiller'in şiirinde kardeşlik vurgusuyla kucaklaştırdığı milyonlar Erbil'in öyküsünde topluca yatağa giriyor:

""
"Ne açlık kadına, tek başıma mı doyuracaktım onları, çarpık bedenimi tek başıma mı adayacaktım bu topluma. Hep birlikte olur bu iş, açılarak bir yatma kampanyası tüm yurdu kapsayan doğuda Rus sınırından başlayarak, batıda Guatemala ve Honduras, güneyde Adana ve Halep kebaplarıyla besili olarak Amerikan hava kuvvetlerine dek, cennet ülkemin bebekleri anadan doğma ve erginleri ve kahilleri, cinsel azgınlıkların, kıyımların ve tüm geriliklerin ününü atmak üzere hep birlikte bir, iki, üç, yatağa! Otuz milyon nüfustan eder yüz yirmi milyon bacaklı bir canavar..."

Şiirin Türkçe çevirisini öyküyle birlikte okumak isteyenler için: "Neşeye Övgü".

***

Yazar sanki Semra'yı oradan kaçamasın diye ev sahibi yapmış. Çok acımasızca...

***

salihatı nisvan: erdemli kadınlar
öngüllük: inatçılık
kınamsık: İştahsız, herşeyden tiksinen.


Re: Leyla Erbil - Gecede

Maldoror hakkında yazacağım.


Re: Leyla Erbil - Gecede

""
"ilkin saint antoine kilisesi'nin karşısına düşen lyon mağazası'na gireriz.

kilise, ilhan berk'in "saint antoine'ın güvercinleri"nde ve leylâ erbil'in bir hikâyesinde sevgilisiyle tartışıp, "öf be tiksinç moruk" diye bağıran kadının anlatıldığı o görkemli yapıdır. onun da rengi annemin bluzu gibi gül rengi batan güneştir."

Kalan, Leylâ Erbil, İş Bankası Kültür Yayınları, 2012, İstanbul, s. 149