UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Küreselleşme ve Yeni Sol

12 Eki 2013
turgut

Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi'nde, Monokl Yayınları tarafından düzenlenen Filozoflarla İstanbul kapsamında 11-12 Ekim 2013 tarihlerinde düzenlenen bu konferansın konukları Alain Badiou ve Slavoj Zizek. Konferansın ilk ayağı dün yapıldı ve Alain Badiou söz aldı. Gezi Direnişi merkezinde yapılan konuşmaların oldukça ufuk açıcı olduğunu söyleyebilirim.

Bu noktada ben de aldığım notları buradan sunayım istiyorum. Notlar oldukça parçalı olmakla birlikte genel bir kanıya ulaşmak noktasında yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.

Fotoğraf, BirGün gazetesinin internet sitesinden alındı.

Konferans, Volkan Çelebi ile başladı. Gezi Direnişi ve direnişte hayatını kaybeden herkes için, 'haksız yere vurulanların' anısına çok büyük alkışlar koptu. Konferansın ilk konuşmasını da Alain Badiou'nun isteği üzerine, 'yaşananların içinde olan' Ahmet Soysal yaptı.

Ahmet Soysal

  • Direniş, bir özneyi değil; özneler-arası heterojen bir birliği kendiliğinden doğurur. Belki burada iki direniş tipinden söz edebiliriz: Vietnam'da ve Fransa'da gördüğümüz organize, silahlı bir direniş ve Gezi'de yaşadığımız şiddetsiz ve barışçıl bir direniş.
  • Gezi direnişçileri, kendilerini meşru bir muktedir gören bir özne olarak yasa-dışı bir eyleme girişmiştir. Bu 'yasadışılık'ta var olan meşru muktedirlik duygusu direnişçilerin sahip olduğu haklılık duygusundan ileri gelmektedir.
  • Gezi, ardında yeni kıvılcımlara gebe olabilecek bir kalıntı bıraktı.
  • Ayaklanmada bireyler, sıradan zamanda var olmayan bir varoluş doğurur. Heidegerci anlamda internet, dünyada oluşun bir eşiği hâline gelmiştir.
  • Ancak elbette ki Gezi Direnişi de beraberinde kimi sorunlar doğurmaktadır. Bu gibi sorunlardan birisi isyan metafiziğine düşerek ayaklanmaları salt siyasal kazanımlara bağlamaktır. İkinci olarak tek başına küreselleşme bir ayaklanma yaratamaz. Bütün dünya için genel bir karşıt doğuramaz çümkü ülkelerin özel koşulları, bu küreselleşme meselesinin her ülkede aynı biçimde tezahür etmesini engelleyecektir.
  • Direnişe dair söyleyeceklerimizden birkaçını da şu başlıklarda toplayabiliriz:
    1. Direniş, mevcut iktidarın otoriter tavrına yönelik bir tepkidir. Kemalistler direnişi bir laiklik tasası olarak almış; liberaller ise özgürlük tasası olarak görmüştür.
    2. İşçi sınıfı, KESK ve DİSK'in cılız çabaları haricinde pasif kalmıştır.
    3. Direniş sürecinde Aleviler oldukça öne çıkmıştır.
    4. Kürt Muhalefeti, ayaklanma süresince sinik bir tavır takınmıştır.
    5. Burjuvazinin bir kesimi, iktidarla karşı karşıya kalmıştır ancak bunun uzun vadeli olması beklenemez. Burjuvazi bir ayaklanmanın aktörü olamaz.
    6. Sosyal İslamcılar kisvesi altındaki Antikapitalist Müslümanlar direnişe sirayet etmiş ve adeta bir şov yapmıştır. Bunun eleştirilmesi gerekmektedir.
    7. Direnişte küçük burjuva ve lümpen proleterya kökenli gençler çoğunluktaydı.
    8. Feministler, eşcinseller ve ekolojistler, direnişte marjinal kalmıştır.
  • Bütün bunların ötesinde Gezi'de avangart bir yönetimden söz etmek mümkün olmayacaktır. Bu durum, yönetimin otoriterizme kayabilme olasılığını önlemiş olmakla birlikte direnişin sürekliliğini koparmıştır.
  • Kendiliğinden ayaklanmalar bir özgürlük isteğidir; bu noktada çoğul ve içkin bir özgürlük deneyimini doğurur: liberterdir.
  • Ancak özünde her ayaklanma, komünist ve anarşisttir.

Alain Badiou

  • Öncelikle, tüm dünyaya esin kaynağı olan ve size, Türk halkına ait olmakla birlikte bütün dünya için oldukça teşvik edici olan direnişinizi kutluyorum. Normalde halk, devletten korkar; oysa siz, devletin halkından korkmasını sağladınız. Gezi yalnızca siyasi bir ifade değil, aynı zamanda sesi her yerde duyulan yeni bir Türkiye'nin de işaretidir.
  • Direniş nedir? Direniş, toplu olarak reddetme, kabul etmeme iradesi; bir başka dünyayı isteme iradesidir. Evrenseldir çünkü farklı kimliklerin eşit bir biçimde birleşmesini doğurur. Yeni bir yaşam biçimidir; diğer kimliklerle iletişime geçme eylemidir: teklik ve birlik arasında yeni bir birliktelik umudu, yeni bir varoluştur.
  • Direniş yeni, kolektif bir öznenin ortaya çıkmasıdır. Bir özneyken hepimiz bir kimliğe bağlı olmak zorundayız ama direniş, eski kimliklerin de ötesine geçen bir özne yaratma işidir.
  • Peki, direniş sorun yaratmaz mı?
  • Direniş, içinde kimi olumsuz şeyleri barındırır. İnkâr sayesinde yeni bir özne kendini ortaya koyar. Bu özne yaratıcılığını kullanmak durumundadır. Yani, sadece olumsuz bir protesto olarak kalamaz ki şu anda da dünyada direnişlerin en temel sorunu budur.
  • İstenmeyenin ötesinde ne isteniyor, ortaya konulmalıdır. Aksi takdirde devlet kendisini yeniden sahaya sürer ve muktedirliğini tekrar hissettirme olanağı bulur.
  • Direnişler için hep aynı kelimeyi kullanıyoruz: özgürlük. Ancak belki de özgürlük, olumsuz bir kelime. Bunu şu yüzden söylüyorum: olumsuzluktan olumluluğa geçmek gerekiyor. Bütün direnişlerin olumlu boyutu özgürlüğün ve kimliklerin ötesinde 'eşitlik'tir.
  • Direniş olayı biter bitmez kimlikler geri geliyor; asıl önemlisi kimliklerin alandaki eşitliğinin sürekli kılınmasıdır. Eşitlik yoksa özgürlük de yoktur.
  • Bu sebepten dolayı size bir sözüm var: 'Bu eyleminizi iyi muhafaza edin!'

Alain Badiou ve Ahmet Soysal

Soysal: Gezi Parkı'nda şunla karşı karşıya kaldık. Direnişten herhangi bir yönetimi çıkmadı. Sizin bu konudaki fikriniz nedir? Direnişler, bir yönetim çıkarmalı mıdır?
Badiou: Akımın, ayaklanmanın bir yönelimi vardır. Peki, bu yönelimi kim muhafaza eder? Biz buna yirminci yüzyılda siyasal parti adını vermiştik. Bugün, bu mesele tartışmalı. Siyasi parti, fazlasıyla devlete benzemeye başlıyor çünkü. Oysa ayaklanma devlete karşıdır. Bu sorun çözümlenmiş değil bence çünkü her akım, tarihsel örneklerde de görüyoruz ki bir devlete doğru evriliyor. Marx, gerçekte bir devlet yaratabileceğimizi düşünmüyordu; devrim, aradaki kimi süreçler haricinde devleti ortadan kaldıracaktı. Devrim ve sosyalizm, yeni bir devleti değil, yeni bir teşkilatlanmayı doğuracaktı. Tarihsel örneklere bakıyoruz: Lenin bile iktidarın işçi sınıfına aşama aşama verilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu ayaklanmaların iki sonucu olabilir: ya yeni bir devlete doğru gidilir ya da devletsiz bir toplum fikrine yaklaşılabilir.

Soysal: Gezi, kimi küçük, münferit olaylar dışında oldukça barışçıldı; şiddete hiç bulaşılmadı.
Badiou: Her şeye rağmen şiddet, devletin bir özelliğidir. Şiddet başladığı andan itibaren hareket doğasını değiştirir; devletin simetriği hâline gelir akım. O zaman bu hareketler sivil savaşa, iç savaşa dönüşür. Her iç savaşın sonunda, en nihayetinde bir devlet ortaya çıkar ki bu durum da ayaklanmanın devlet karşıtı doğasını bozan bir durumdur. Biz, barışçıl hareketler dönemindeyiz.

Badiou'nun bu sözlerinin ardından izleyicilerin sorularına geçildi ve 'şiddet' üzerine birtakım eleştirilerde bulunuldu: devrimci şiddet nasıl reddedilebilirdi? Bu noktada da Zapatistler örneği verildi. Badio'nun 'şiddet' meselesine dair yanıtı şöyle:

  • Benim burada eleştirdiğim, aslında şiddetin organize bir hâle dönüşmesidir. Elbette ki devletin şiddeti karşısında tamamen şiddetsiz kalmak beklenemez. Ancak burada Zapatistlerle alakalı bir noktaya değinmeliyiz. Zapatistler, silahlı olduklarını ancak bu silahları kullanmayı istemediklerini söylüyorlardı. 'Şayet bizi yok etmeye kalkmazsanız silahlarımızı kullanmayacağız.' diyorlardı ve şiddeti en son seçeneğe koyuyorlardı.
  • Bence akım, şiddeti doğurur. Esas sıkıntı bu akımdan silahlı grupların çıkıp organize şiddete kalkışmasıdır çünkü organize şiddet, devletin habercisidir ki bu böyle bir durum da ayaklanmanın yöneliminin kaybedildiği anlamına gelir. Bunu bir pasifist olduğum için değil; dünyanın şu anki durumunun bunu gerektirdiğini düşündüğüm için söylüyorum.

Alain Badiou - Olayın Estetiği

  • Olay, sadece tarihe ve politikaya ait değildir. Birtakım varolan ilkeleri kırar; öncesizdir. Olayın bu noktada da sanatla ilişkisi vardır. Olay, bir kopmadır, gelişigüzeldir ve olasılık yaratır. Kopma ve kırılma sonucudur. Tıpkı sanat gibi.
  • Olay, başlangıçtır; yeni olasılıklar ve sonuçlar sunar. Peki sonuçlar nasıl organize edilir? Ben, dilde şiirin ortaya çıkışını da bir olaykabul ediyorum. Olayın yarattığı sonuçlara ise felsefemde hakikat adını veriyorum. Hakikat, olayın sonunda ortaya çıkan organizasyonla ilgilidir. Olay ve hakikat arasındaki ilişkiyi böyle tarif edebiliriz.
  • Estetik olmayan olaylarda da bazı şeyler 'sanatsal'dır. Dil içinde yeni bir dil aranır. Aynı biçimde devrim hareketlerinde de insanlar yeni bir dil yaratırlar.

***

Soruların ardından konferansın bu birinci ayağı böylece sona erdi. Badiou'nun son olarak herkesten oldukça önemli bir isteği vardı: 'Devam edin!'

Kategori:

Re: Küreselleşme ve Yeni Sol

""
Direniş, içinde kimi olumsuz şeyleri barındırır. İnkâr sayesinde yeni bir özne kendini ortaya koyar. Bu özne yaratıcılığını kullanmak durumundadır. Yani, sadece olumsuz bir protesto olarak kalamaz ki şu anda da dünyada direnişlerin en temel sorunu budur.

bir gün devrim vuku bulduğunda, onun terminolojisi ne inkar ne de direniş kavramları üzerine temellendirilecektir. inkar, direndiği ile arasına koyduğu mesafe ile öznelik iddiasında bulunduğu içindir ki,bu güne dek dünya tarihinde devrim diye ortaya çıkanlar sadece muhafazakar tepkiseliklerden ibaret olabilmiştir. bir gün bunun ötesinde bir devrim gerçekleşirse,iddia ediyorum ki "devrimcilerin" çoğu bu güne dönmek için şu an devrim için çalıştıklarından daha çok çalışacaktır. çünkü, onlar için aslolan inkar edebilecekleri, üzerinden kimliklenebilecekleri bir şer odağı tespit etmektir.

inkar ve direniş; hem kadim göksel denilen hem de "aydınanma" sonrasının akıllı denilen modern insanının varoluş kipidir. devrim, hiç de tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışında gerçekleşen "bu dünyanın öte dünya adına inkarının" seküler düzeyde tekrarlanması olarak düşünülmemeli, değilse diyalektik rol değişimlerinden başka bir şey ortaya çıkmayacaktır ve zaten çıkmamıştır da...


Re: Küreselleşme ve Yeni Sol

Bu derlemenin ikinci bölümü, bu akşam Slavoj Zizek'in de katılımıyla gerçekleşecek ikinci oturumun ardından yazılacaktı. Ancak MonoKL'nin organizasyondaki öngörüsüzlüğü nedeni ile salona giremeyen onlarca kişiden biriydim. Alternatif bir salon varken küçücük bir yere yüzlerce kişiyi hapsetmeye çalışmak nasıl bir acemiliğin ürünüdür, merak ediyorum.


Re: Küreselleşme ve Yeni Sol

Bugün konferansın ikinci ve son günüydü ve Badiou ve Zizek'in konuşmalarıyla ilgili ben de şu notları aldım:

Badiou, Gezi Olaylarının etkisi hakkında bir giriş konuşması yaptı. Konuşma "küreselleşme"nin ne olduğu ve bugün uygulanan hallerini tanımlamanın yerinde olacağı fikriyle başladı. Badiou, küreselleşme ve küreselleşmeye olan tepkiler üzerinden bugünü anlayabileceğimizi anlattı ve bugünkü politik sınıflamaları bu anlamda dört bölümde sınıflandırdı.

*Bugünkü Fransa sağı gibi, küreselleşmeden yana olanlar ve bunu dillendirebilenler.

*Küreselleşmeyi kabul edilebilir hale geçekmek isteyen ve bir takım değişiklerle de olsa küreselleşmenin "nimetleri" üzerinden bir dünya kurmak isteyen ılımlılar.

Bu grup kapitalizmi dizginlemeye de zaman zaman çalışan, kitleden çok özel grupların (sanayi,birey vb) çıkarlarını gözetirler.

*Küreselleşmenin dışında, tamamen gerici, sağ ve sert bir söylevi olanlar. Aşırı dindar ya da gelenekçi partiler. Ulusların din ya da milli çizgilerinden ödün vermemesini savunanlar. Avrupa son yüz yılda bu gruba "faşist" demiştir.

*Son olarak da Marksist gelenek. Ekonomik örgütlenmeyi, özgür birleşme yöntemiyle de deneyerek kollektif gelişen bir hareket. Kominizmin bir soyutlanma değil deney olduğunu bilen bir güruh. Farklılıklarına rağmen, birey ve zümreden ayrı bir birlikteliği gerçekleştirebilenler.

İşte Badiou, bu noktada Gezi olaylarını son gruba dahil ediyor. Dünyanın %1'inin, servet olarak dünyanın %50'sine sahip olduğu küresel sistemin, insanlığın devamını temsil edemediğinin ve devam etme olasılığının azalmasından söz etti.

Üçüncü gruptaki muhafazakar çizginin, gelenekçiliğin küreselleşme karşıtlığı bir yana daha çok belli bir kitleye, aşirete ya da ırka dayandığı noktasında küreselleşmenin eli ayağı olabildiğinin anlaşılması gerektiğini belirten Badiou; totalizmden uzak geçmişin yekpare devlet anlayışına dönmeyen bir sistemin, kitle hareketinin, Gezi'de de olduğu gibi bu yüzyılın, evrensel hareketi olabileceğini aktardı.

Genel tanımlamalar, Gezi'nin ne olduğunun anlaşılması ve hareketin sıcaklığını kaybettikten sonra oturacağı yer hakkında faydalı ve genel bir konuşma olduğunu düşünüyorum.

Zizek, her zamanki gibi konuşmasına Badiou'nun alkışları alkışla karşılamamasının Stalin'i sinirlendirebilecek bir hareket olduğu şakasıyla başladı. Stalin, kendini alkışladıklarında o da alkışlayarak, aslında alkışlayanlardan farklı birşey yapmadığını vurgulamaya ve kominizmin uygulanış aşamasının tam da böyle birşey olduğunu anlatmaya çalışırmış hep...

Gezi ve Yunanistan'daki protestoların, herkesçe bağdaştırıldığını (Özellikle Orta Doğulu olmayan düşünürler ve yazarlar tarafından) ama Gezi'nin ortada ciddi bir ekonomik kriz yokken, Trouble İn Paradise'daki gibi kapitalizmin içinde, ekonomik açıdan herkes mutlu görünüyorken patlak verdiğini ve ortada bir "haysiyet" kavramının yer aldığını belirtti.

Amerika'da insanların son yıllarda kontrol edildiklerini anlamaları da böyle birşeydi Zizek'e göre. Yani, kapitalizmin tüm "olanakları" karşısında metalaşmayan, mwmnuniyetsiz ve haysiyetli bir hareketti Gezi. Gezi'dekilerin ruh halini ise Hegel'in "Eski Mısırlıların sırrı, eski Mısırlılar için de sırdı." alıntısıyla yaptı ki bu da tüm otantik isyanların başlangıcıdır.

Yukarıdaki alıntıların da anlattığı gibi, iki filozof da Gezi üzerinden, bugünü ve yarını okumak adına dinleyenleri, kendilerinin de içinde olduğu, anında yazılan bir tarih saptamasında bulundu. "Olay" vardı ve Barış Acar'ın Varlık'taki son dönemde okuduğumuz yazısındaki gibi bunun işlenmesi ve evrilmesi için herkes dinamikleri belirlemeye çalışıyordu.

Daha sonraki bölümlerde de Gezi'den çok günümüz siyaseti ve Marksizm üzerine konuşuldu.

*"Serbest Pazar" kavramının kapitalizmin esası olduğu, bu kavramın özellikle Marksistler, yeni yetişen gençler için önemli olduğu bilinmeli. Şehirlerde, varoşlarda yaşayanların yarı köle hayatı sürmekte, gittikçe de bu yarı köle sınıf kalabalıklaşmakta.

*"Aşırı uçlara kaymamak lazım." önermesi , sistemin ürettiği ve "kültürümüz, milli benliğimiz kayboluyor" önermesinin bir kopyasıdır. Halbuki, kapitalizmin kendisi bunları silindir gibi ezen bir kavram. Amaç "evrensellik" olmalı. Marks, şöyle der :"Hindistan'ın sömürülmesi, Hindistan kültürünün bitmesiydi."

Ama , bugün Hindistan'In yapacağı en son şey de geçmişe dönme çabası olacaktır. Çünkü gelişim, yeni "şey"lerdedir. Burada yine Hollywood'dan bir örnekle zenciler arasında fenomen olan Malcom X';n "X"i bilinmez ve yeni bir önermedir.

*Bugün dünyada iki farklı çelişki var ve tüm siyaset bu çelişkiler ekseninde yürüyor.
a)modernite - gelenek çelişkisi
b)halkın genel çabası - küreselleşen kapitalizm

Bu nedenle bu iki ucu iyi tanımak ve yorumlamak lazım.

*Geçmişte olduğu gibi her özgürcü hareket içinden bir "usta" ya da "lider" çıkacaktır. Bundan korkmamalı

*İktidarı ele geçirmek yükümlülüktür ama asla hedef olmamalıdır. Çünkü "İktidarı bir ele geçirelim de bakarız", iktidara , kendi kurallarını koyma şansını verir. Yani sistem kendini inşa eder.


Re: Küreselleşme ve Yeni Sol

Konuşmacılar, katılımcıların çoğunun öğrenciler olduğunu da göze alarak, genel kavramlar ve tanımlamalar üzerinde çok durdular. Açıkçası, kuram üzerine ya da Marksizm üzerine konuşmaktan çok küreselleşmenin tanınmasına yoğunlaştılar. O nedenle kafamdakileri bulduğumu söyleyemem.

Zizek'in alanından uzaklaşmadığına ama Badiou'nun söyleyeceği çok şeyi ertelediğine şahit oldum.

Bir ilk olması adına, dünyaca ünlü yazarları, filozofları bizlerle buluşturan Monokl Yayınevi'nin farklı planlarla yakında bizi tekrar şaşırtacağına eminim.


Re: Küreselleşme ve Yeni Sol

“Öncelikli hedefin iktidar olmaması gerektiği, yeni bir siyasi alanın inşasının çok daha öncelikli olduğu” savını Zizek de, “Gezi’nin nostalji olmaması için belirli bir örgütlülüğün oluşup bize kalması gerekiyor.”

Kaynak


Re: Küreselleşme ve Yeni Sol

""
  • diyalektik rol değişimlerinden başka bir şey ortaya çıkmayacaktır...
  • iddia ediyorum ki "devrimcilerin" çoğu bu güne dönmek için şu an devrim için çalıştıklarından daha çok çalışacaktır...

Bu iki noktayı birleştirince ister istemez Hegel'in 'Prusya' örneği (ve beraberinde Marx'ın komünist tahayyülü) aklıma düşüyor. Bu noktada, 'mutlak' olana ulaşılması konusuna dair soru işaretlerim 'diyalektik rol değişimleri' ifadesiyle birleşiyor.

Ancak ben yine de Oktay'ın diyalektiğe fazlasıyla cephe aldığını düşünüyorum; diyalektik rol değişimleri dışında vuku bulacak bir 'devrim' derken ne kastediliyor?


Re: Küreselleşme ve Yeni Sol

öncelikle bu sorunun hiç de adil olmadığını düşünüyorum, çünkü tüm yazdıklarımı, sarfettiğim tüm eforu sıfırlayan bir soru bu.

kısaca; mekanizmanın elemanları arasında gerçekleşen bir "devrimi" değil, "çelişki ile işleyen" mekanizmanın kendisinin devrilmesini kastediyorum. "olumsuzun olumsuzlanması ile ortaya çıkan olumlu kimliğe", inkar ve direniş ile ortaya çıkan kimliklenme tarzına kasteden bir devrim.

kimlikler arasında eşitlik amaçlayan devrim, kullukta her insanın eşit olmasını sağlayan tanrının rolünü oynamak ister.devrim kimliğin kendisini ve iyelik fikrini devirmek ile başlayabilir, değilse mevzu bahis olan bir rol değişimidir. kimliklerin eşitliği ile ortaya çıkan zaten tam da batı entelektüelinin temel güncel yakınmalarından olan olan post-modern hımbıllık değil mi?


Re: Küreselleşme ve Yeni Sol

Yazdığınızı ancak şimdi kavrayabildim. Hakikaten hiç adil bir soru olmamış. =)