UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Kuklalar

19 Mar 2012
aykutdalyan

İki kukla yan yana yatıyordu. Oyunları bitmiş, sahipleri onları bir kanepenin üzerine atmış ve dışarı çıkmışlardı. Erkek kuklanın mavi bir pantolonu, sarı bir gömleği ve siyah bir beresi vardı. Dudakları kırmızı, burnu ise nokta gibiydi. Yüzünde hiç bitmeyen bir tebessüm vardı. Kadın kukla ise kırmızı bir elbise giydirilmiş, elbisenin üzerine de minik siyah bir bolero geçirilmişti. Makyajı harikaydı. Pastel güzel bir yüz yapılmış ve onun da dudaklarına hiç eksilmeyecek bir gülümseme konulmuştu. İki kukla yan yana kanepede yatıyordu. İlk önce Kukka başını erkek kuklaya çevirmeyi başardı.
-Hey, nihayet yan yana geldik.
-Evet, yan yana geldik. Bugün oyunda yine harikaydın.
Kukka biraz utanmıştı. Hafif gülümsedi ve mağrur bir ifade ile
-Evet, işimi güzel yaparım. Ayrıca beni oynatan sahibim gerçekten kadın halinden anlıyor. Bir erkek olmasına rağmen benim nerde ne hareket yapacağımı çok iyi biliyor. Hayatımı çok kolaylaştırıyor. Ağır adam. Sonra çok akıllı.
-Sen âşıksın ona! Bu ne güzel! Hem seni oynatıyor hem de sen oynarken zevkle işini yapıyorsun.
-Hayır, o beni oynatmıyor. Ben onun beni oynatmasına izin veriyorum. Bırakıyorum erkekler kendini akıllı sansın. Senin adın ne?
-Kukke! Ya senin?
-Benim adım da Kukka.
Kukke başını hiç çevirememiş ve sürekli yukarı bakıyordu. Kadın kuklanın dediklerini düşünüyordu. Ne güzel bir hayattı. Hayatının adamını bulmuş ve onunla birlikte oyunlarını paylaşıyordu. Kadın kukla,
-Kukke, senin sahibin senden çok memnun anlaşılan dedi. Baksana senden bir tane daha yapıyormuş. Seni çok iyi oynatıyor.
-Evet, işimi iyi yaparım. Benim küçüğümü yapıyor. Küçük kuklamla birlikte oynayacağız artık. Ona öğreteceklerimi düşünüp heyecanlanıyorum. Ona iplerin kendisini sıkmasına izin vermeden nasıl oynaması gerektiğini anlatacağım. Bu iplerle nasıl dost olması gerektiğini… Onunla birlikte tekrar büyüyeceğim!
Kukke yavaş yavaş başını hareket ettirmeye başlamıştı. Gözlerinde bir ışıltı ve dudaklarında biraz daha gülümseme belirmişti. Heyecanlıydı. Nihayet Kukka’ya doğru başını tam olarak çevirdi. Artık göz göze gelmişlerdi. Kukka devam etti:
-Benim küçüğümü sahibim yapmıyor. Ben tekim! Benden daha iyisi yok. Sahibimle istediğim her yere bir bavulda gidebiliyorum. Düşünsene senin bavulunda iki kukla olacak. Sıkışacaksın. Kıyafetlerin kırışacak. Sonra eskiyecek. Çok geçmeden sahibin seni atacak. Belki çöpe gideceksin belki de seni yakacak şöminesini karşısında şarabını içerken. Ben kukla sahibi olan kadınları bilirim, işleri bitince mutlaka yakarlar. Yok ederler. O kadınlar sizleri iyi oynattıklarını düşünürler oysa sizleri kendi hallerine bıraksalar daha iyi oynarsınız. Hem sen... çok yetenekli bir kuklasın. Bak istersen beni dinle, sana bir iki yol göstereyim. Bu sayede o kadının seni kötü oynatmasından kurtulur ve daha çok alkış alırsın. Hem o salak sahiben belki bu sayede akıllanır da senin bir benzerini yapmaktan vazgeçer.
-Artık çok geç dedi Kukke. Beni çok iyi inceletti bir kukla ustasına. Artık yapıma geçildi.
Kukka susmuştu. Başını tekrar yukarı çevirdi. Kukke hala Kukka’ya bakıyordu. Baktıkça içinde bir şeylerin kıpırdamaya başladığını hissetmişti. Kukka,
-Neden hala bana bakıyorsun? diye sordu ve ben nedenini biliyorum. Sen hemen kımıldayamazsın. Baksana sahibin iplerini nasılda sımsıkı bağlamış. Çözmen imkânsız! Mümkün değil! Hatta bunu sen yapmışsın. O kadar iyi oynuyorsun ki, bak sahibin senden bir tane daha yapıyor.
-Benden bir tane daha yapılmasına neden bu kadar takıldın? Ben bundan hoşnutsuz değilim ki! Hem benden bir tane daha olacak. Belki bavulda kırışacak kıyafetlerim belki daha çabuk eskiyeceğim bunlar doğru olabilir ama ben hiç yalnız kalmayacağım. Her zaman yanımda birisi olacak.
Kukka bu lafa çok öfkelenmişti.
-Benim yalnızlığım kimseyi ilgilendirmez anladın mı? Diye bağırdı. Hızlı bir hareketle başını Kukke’nin olduğu taraftan çevirdi. Artık ona arkasını dönmüştü. Kukke, söylediğinden bu kadar öfkelenecek ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Neden bu kadar öfkelenmişti?
-Yanlış bir şey mi söyledim? Diye çekinerek sordu. Kukka hiç cevap vermedi. Sahipleri gelene kadar tek kelime etmeden öylece kanepede beklediler. Sahipler eve geldiklerinde çok neşeliydiler. Kukka, sahibinin kendisini tutup götüreceğini düşünürken Kukke’nin sahibinin odasına gittiklerini fark etti. İçinin yandığını hissetti. Gözyaşlarını içine akıttı. Bir iki kere öksürdü. Kukke:
-Ne oluyor? Sen iyi misin?
Kukka kısık bir sesle:
-Yok, bir şey yok. İpim boynumu sıktı. Gevşetmek zorunda kaldım.
-Neden durduk yere sıksın ki? Hiç kımıldamadan saatlerdir duruyordun.
-Sen her şeye karışır mısın böyle? Sana yalan borcum mu var benim! İpim boynumu sıktı diyorsam ipim boynumu sıkmıştır! Bundan başka da bir şey yoktur! Öyle üzerine vazife olan olmayan her şeye karışma!
Kukke şaşkındı. Nerden çıktı şimdi bu azar diye düşünürken Kukka devam etti:
-Sahibene bak neler yapıyor? Ne işi var benim sahibimle odasında?
Kukke gülümser ve kabullenmiş bir ifade ile cevap verdi:
-Bu çok normal. Onlar insan!
-İnsan falan anlamam ben. Sen erkek başınla sahibeni kontrol edemiyor musun? Hep onun buyruklarını mı yerine getirirsin. Başka şey bilmez misin sen?
-Ben görevlerimi yerine getiriyorum.
-Görevlerini yerine getirmen yetmez. Bir şeyler daha yap. Yap ki sana adam diyeyim.
Kukke çok sinirlenmişti. Bu lafı hak ettiğini hiç düşünmüyordu. Çok içerlemişti. Sustu ve bin bir zorlukla başını Kukka’dan çevirdi. Uzun bir süre sessizce yattılar.
Sabah olmuş ve kuklaların sahipleri odadan çıkmışlardı. Kukka’nın sahibi, kuklasını düzgünce toparlayıp çantasına yerleştirdi ve evden çıktı. Kukke tavana bakıyordu. Bir süre sonra kendi sahibi de evden çıktı. Onun küçüğünü yapmaya atölyeye gittiğini düşünmüştü. Heyecanlıydı. Kim bilir küçüğü ile ne güzel günler geçireceklerdi. Bir yandan da kadın kuklayı düşünüyordu. İpleri sahibinin elinde olmasına rağmen aslında kendi istediği şekilde oynatmasını sağlamak bir kukla için büyük bir başarı idi. Bunu nasıl yapıyordu? Acaba benim sahibim ile böyle bir hayatım olabilir mi? Diye aklından geçirdi. Kadın kuklalar hakkında çok fazla şey bilmiyordu. Daha önce üretildiği atölyede arkadaşları ile konuştuklarının dışında bir tahmini yoktu. Sürekli tavana bakıyor ve gülümsüyordu. Aslında güzel kadındı. Sahibi ben olsam çok mutlu ederdim herhalde diye düşündü. Birden içinde bir kıpırdanma oldu. Hafif hareket edecek gibi bir hal aldı. Ancak kanepenin köşesine sıkışan ipinden dolayı canı yandı. Öyleya her kukla gibi onunda ipleri bir yerlere bağlı ya da birilerinin elindeydi.
Akşam üzeri kapının açılması ile birlikte Kukke, bebek kuklasına kavuştu. Sahibi bebeği tam onun yanına gülümseyerek bıraktı.
-İşte bu senin bebeğin. Tıpkı sana benziyor. Kıyafetlerinizi bile neredeyse aynı yaptım. Harika bir ikili olacaksınız. Baba ve oğul kuklalar. Hey heeeey! Sizleri seviyorum!!!
Kukke sahibini hiç bu kadar mutlu görmemişti. Aklından,
-Bu kadına en güzel oyunlarımı oynadım, iplerimin boynuma dolanması pahasına her şeyi yaptım oysa o zaman bile bu kadar mutlu değildi diye geçirdi.
Kukke’nin sahibi evin içinde bir o yana bir bu yana dolaşıyor, acaba yeni bir oyun mu yazmalı diye düşünüyor, Kukka sahibini arayıp, bebek kuklanın oyunlarda nasıl yer alması gerektiğini anlatıyordu. Çok mutluydu…
Kukke sahibinin bu mutluluğuna kayıtsız kalmıyor o da aynı heyecanı içinde hissediyordu. Sahibi bir ara mutfağa girdi. Tam o sırada bin bir zorlukla başını bebeğine doğru çevirdi. Çok sevimli bir bebekti. Evet, tıpkı ona benziyordu. İçinden gülümsedi ve tekrar tavana doğru bakmaya başladı. Kadın kuklayı düşündü. O ne yapıyordu şu an?
Kukka sahibi ile birlikte evindeydi. Kukke’nin sahibinden gelen bebek kukla haberine kulağını kabartmıştı. İçi biraz sızlamış hatta üzülmüştü. Kendisinin de bir bebeğinin yapılaması zamanı gelmemiş miydi? Yıllardır sahibini mutlu etmeyi başarmıştı. İçinden,
-Şu an senden nefret ediyorum. Neden bana bu haksızlığı yapıyorsun? Benim de bebeğim olmalı! Hem ne yalan söyleyeyim, yaşlanıyorum artık. Tahtalarımın cilaları bile artık parlak değil. Elbiselerimi değiştirmem gerek. Hayır, ben çirkin olamam. Çok güzel olmalıyım. Daha çok beğenmeliler beni. Senden nefret ediyorum. Senden nefret ediyorum. O erkek kukla, salak, şapsal! Şapşal ama iyi birine benziyor. Aslında beni anlıyordu o. Geri zekalı, aklı fikri sahibesinde ve gözü işinden başka bir şey görmüyor. O anlamsız kadında ne buluyor ki? Kendinin farkında değil. Ya bu! Sahibim olacak adam! Kulağında telefon daha ne oynayacağını bile bilmiyor. Beceriksiz. Ben olmasam bir hiç. Açlıktan ölür.
Tam bu sırada sahibi elinde çantası ile birlikte geldi. Kuklasını çantasına yerleştirip evden dışarı çıktı.
Karanlık bir çantanın içinde tıpkı tabuttaymış gibi hissetti kendisini. Biran önce nereye gidiyorsalar gitsinler ve şu çanta açılsındı. Yolculuk sanki uzadıkça uzuyor, bavulun içinde elbisesi kırışıyor, içine fenalık geliyor ve ipleri her yanını sıkıyordu. Büyük bir sarsıntı ile bu düşüncelerden uzaklaştı. Kör olası sahibi çantayı besbelli fırlatıp atmıştı. Dışarıdan gelen sesleri dinlemeye çalışıyordu. Kesik kesik alıyordu cümleleri.
-Ooo! Harika!
-Bu…. Çok güzel!
-Nasıl yapalım?
-Şöyle….
Sahibinin konuştuğu kişi Kuke’nin sahibiydi. Yine odaya mı kapanmışlardı? Peki Kukke ne yapıyordu? Yoksa o bebek kukla gelmiş miydi? Daraldı iyice. Artık bu düşüncelerle boğuşmak istemiyordu. Biran önce Kukke ile konuşup bu saçmalığa bir dur demeli diye aklından geçirdi. Nihayet çantanın hareket ettiğini fark etti. Artık dışarı çıkma zamanı gelmişti.
Çantasından çıktığında karşısında Kukke ve bebek kuklayı gördü. Biraz sinirlenir, kıskanır bir ruh haline büründü. Sonra durumu toparladı. Hiçbir şey olmamış gibi karşıya bakıyor ve dudağındaki gülümsemeyi belirgin hale getirmeye çalışıyordu. Kukke adeta gözerini Kukka’dan ayıramıyor ve bu mutluluğa onun da katılmasını çok istiyordu. Kukla sahipleri yeni oyunları hakkında bir karara varmış ve ilk provaya başlamışlardı.
Kukka, Kukke ile karşılaşıyor, ona bir dolu naz yaptıktan sonra komik bir şekilde anlaşıyorlar ve en son sahnede bebek kukla ortaya çıkıyor ve perde kapanıyordu. Kukka, bu oyunu hiç sevmemişti. Sahibi onu hareket ettirirken direniyor, adımlarını atmamak için her şeyi yapıyor başını sağa sola çevirmiyordu. Prova boyunca zorlanan sahibi
-Bunun nesi var? Daha yeni baktım her şeyine. Oynarken çok zorladı beni deyip tüm eklem noktalarını bir bir kontrol etti. İplerini tekrar çekiştirdi. Bir sorun görünmüyordu. Düzgünce sırt üstü yatırdı. Kukka ve Kukke artık yan yanaydı. İlk konuştukları gün olduğu gibi kanepede ve başlarını bir birine çevirmiş şekildeydiler. İlk söze Kukka başladı:
-Şu yaptığına bak! Ne yaptığını sanıyorsun sen? Hem kariyerini kaybettin hem de iyice maskara oldun.
-Nereden çıkıyor bu? Diye şaşkınca sordu Kukke.
-Sahibenin kölesi oldun iyice. Senin için her şey bitti. İplerin boynunu iyice sıkacak. Boğulacaksın! Sürekli başrolde o bebek olacak. Üstelik senin yerine! Sende karşıma geçmiş gülüyorsun hala. Ağlaman gerekirken üstelik. İyice kaybettin sen. Artık dönüşün yok.
-Ne… ne diyorsun sen? Asla böyle bir şey olmayacak. Kimse beni yok sayamaz.
-Ha! Sen külahıma anlat onu. Sahiben olacak kadınla benimki şömine başında şarap içerken senin o ateşte yanışını izleyecekler. Senin tahtalarının ısıttığı bir ortamda zevklerine zevk katacaklar. Sen karşıma geçmiş ne diyorsun? Neden senin aynından yaptı o kadın? Seyirci ne anlar senin on santim uzunundan ya da kısandan. Seni çok zor günler bekliyor hem de çok…
Kukke olayların böyle olacağını hiç düşünmemişti. O bebek kukla ile keyifli yolculuklara çıkacağından ve sahibesinin onu asla şöminede yakmayacağından çok emindi. Şimdi Kukka’nın söyledikleri eğer doğruysa… Hayır, düşüncesi bile korkunçtu. Buna asla izin veremezdi. Kukka’ya döndü
-Beni kimse yok sayamaz! Dedi.
Kukka içinden gelen büyük bir coşkuyu bastırarak ve buz gibi bir sesle
-Göster o zaman!
Artık Kukke için başka bir hayat başlamıştı. O herkesin bildiği uyumlu, sakin ve güleç Kukke yerini öfkeli ve şüpheci bir kuklaya bırakmıştı.
Provalar boyunca sahibesine türlü zorluklar çıkaran Kukke, bebek kukla ile de ilgilenmiyordu. Aklında bir gün şöminede yanacağı fikrini öyle bir yer etmişti ki neredeyse her saniye bununla dolaşıyordu. Kukka’da bu duruma tuz biber ekmiyor değildi. Bir gün çalışma arasında Kukke’ye eğilip,
-Bak yine sahibenin kölesi oldun. Hiç bir şeyi beceremiyorsun sen. Rezil bir adamsın! Demişti.
Bunun üzerine Kukke iplerini öyle bir germişti ki neredeyse sahibesi onu fırlatıp atacaktı.
Kukke, yaptığı her ters hareketten sonra Kukka ile mutlaka konuşuyordu. Kukka’ya yaptığı şeyleri ne amaçla ve nasıl yaptığını anlatıyordu. Kukka bu durumdan için için mutlu oluyor ancak Kukke’ye karşı en ufak bir yakınlık göstermeden,
-Sen artık bebek kuklanın gölgesinde kalmaktan başka bir şey yapamazsın. Bütün alkışları o alacak.
ya da
-Sahibenin bir iki numarasından sonra iplerini tekrar gevşettin. Senden bir şey olmaz!
gibi laflar işitiyordu.
Kukke, huysuzluklarına her gün yeni birini katıyor sahibesini çileden çıkarıyordu. Ancak yaptıklarından zaman zaman pişman oluyor, doğrularla yanlışları kafasından kurmaya çalışıyordu. Bu kafa karmaşasının içinde oyunları birer felakate dönüşmüş ve her iş birbirine karışır olmuştu. Bir gün sahibesi Kukka’nın sahibine:
-Benim kuklaya bir haller oldu. Anlayamıyorum. Bebek kukla ile oynamaktan çok mutlu olacağını düşünmüştüm. Oysa oyunlarda beni çok zorluyor. Bakımını hiç aksatmıyorum. Hatta bebek kukladan daha çok ona bakıyorum. Neden böyle yapıyor olabilir? Diye sormuştu.
Her iki kukla sahibide duruma bir anlam verememiş olmanın şaşkınlığındaydılar. Kukka’nın sahibi:
-Bazen benimki de yapıyor. Geçici bir durumdur. Ne de olsa ahşaplar ve bazen şişebiliyorlar demişti.
Bunu duyan Kukke, ilk fırsatta Kukka’ya öve öve bitiremediği sahibinin bu lafını anlattı.
-Senin meşhur sahibin senin şiştiğini söylüyor. Bu kadar anlıyor işte ruhundan. Diye laf etmişti. Bunun üzerine Kukka,
-Sen benim sahibime laf edemezsin geri zekalı! O ne diyorsa doğru der! Diye cevap vermişti. Kukke,
-Ooo! Sen toz konudurma bakalım o adama. Sen neden onun her dediğini yapıyorsun. Bütün iplerini vermişsin onun eline. Bana bir dolu laf ediyorsun da sen neden sahibine karşı gelemiyorsun?
-Gelmediğimi mi sanıyorsun sen! Hem sen daha düne kadar kafasını bile çevirmekten aciz bir kuklayken bugün ne hakla benimle böyle konuşuyorsun. Sen önce adam ol!
-Ben gayette adamım! Sen nesin peki? İçin için acı çektiğini bilmiyor muyum sanıyorsun? Neden iplerini koparıp benimle sokaklarda dolaşmıyorsun?
-Sen ipini kopardın mı? Nerede kopan ipler? Ben kopan hiç bir şey görmüyorum. Hem daha bebek kuklanı eğit sen. Ona oyunlar öğretmen gerekiyor. Oysa benim hiç bir bağım yok. İstediğim zaman ipimi koparır giderim buradan.
-İstediğin zaman öyle mi? Dizlerini bükebiliyor musun sen? Sahibin olmadan! Sahibin senin ipini oynatmadan? Yapta görelim!
Kukka donup kalmıştı. Kukke ise üsteledi:
-Hadi! Göstersene. Bana konuştuğun gibi bunu da yap hadi!
Kukka hiç sesini çıkarmadı. Sadece
-Kes sesini! Demekle yetindi.
Günler boyu süren inatlaşma içinde Kukka ve Kukke hem oyunlarını oynuyorlar hem bebek kukla ile sahnelecek oyunların hazırlıklarını yapıyorlar hem de Kukke’nin inanılmaz değişikliğine şahit oluyorlardı. Kukke, birileri iplerini hareket ettirmeden dizlerini ve ayak bileklerini kıvırabiliyor, kollarını istediği gibi hareket ettiriyordu. Kukka’ya kendini ıspatlamak için bunu sürekli yapıyor, gösterdiği başarı Kukka’nın Kukke’nin sahibesinden alacağı intikama onu daha çok yaklaştırıyordu.
Kukke, Kukka’nın da eklemlerini hareket ettirmesi konusunda ona çok baskı yapıyor ve sahiplerinden birlikte kaçabileceklerine onu inandırmaya çabalıyordu. Ancak Kukka her defasında bir bahane buluyor ve Kukke’ni çabasına cevap vermiyordu. Kukke’nin sahibi ile arası iyice gerilmişti. Artık sahibi onu oyunlara götürmemekle tehdit ediyordu. Kukke’nin yerine bebek kuklayı hazırlıyor, bu durumdan yararlanan Kukka:
-Bak ben sana söylemiştim, seni şömine de yakacak! diye Kukke’yi iyice öfkelendiriyordu. Öfkelenen Kukke sürekli eklemlerini hareket ettiriyor ve bir gün sokaklarda özgürce dolaşmanın hayallerini kuruyordu. Hayallerine Kukka’yı da dahil ediyor, Kukka bazen tebessümle bazen de hayretle onu dinliyordu.
Kukke bütün bunları yaparken bebek kuklayı da izlemeye başlamıştı. Onun aynısında minicik bir kukla! Kukke ne yaparsa o da aynısını yapıyor, Kukke’yi gördüğünde çılgınca seviniyor, yanına sokuluyor ve her zaman ona gülümsüyordu. Kukke, kendinde meydana gelen değişikliklerden tek endişesi bebek kuklanın bir gün yalnız kalacak olmasıydı. Bebek kuklaya, bir gün kendisinin gideceğini, ipleri ile bir yaşam sürmenin neredeyse imkansız olduğunu bu durumdan hiç üzülmemesi gerektiğini, bir gün büyüdüğünde kendisini anlayacağını anlatıp duruyordu. Bebek kuklaysa bu duruma bir anlam veremiyor ve Kukke’nin gidecek olması fikrine bir türlü alışamıyordu.
Bir akşam oyunu sonrasında kuklalar her zaman olduğu gibi kanepeye bırakılmış sahipler içeride bir odada uykuya dalmışlardı. Kukka bu durumda oldukça rahatsızdı. Kukke’ye sürekli olarak söyleniyor ve sahibesine sahip olmaması yüzünden onu suçluyordu. Artık öfkesinin ve kıskançlığının dozunu iyice artırmıştı. Kukke bu durum karşısında kanepeden kendini aşağı doğru bıraktı. Bebek kukla onu endişe ile izliyordu. Bir süre sonra Kukke’nin doğrulduğunu fark ettiler. Bu inanılır gibi değildi. Evin içinde gezinmeye başlamış ve çıkış kapısının önüne kadar gelmişti. Arkasını döndü ve
-Artık zamanı geldi dedi. Ben bu durumda daha fazla dayanamayacağım. Yapmadığım ve elimde olmayan şeylerden laf duymaktan bıktım. Sen de bu durumu değiştirmek istiyorsan benimle gelirsin diye Kukka’ya seslendi. Kukka hiç ses çıkarmadı. Bebek kukla ise şaşkın ve ağlamaklı olanları izliyordu.
Sahipler odadan çıktıklarında sabah olmuştu. Kukke bütün gece kapının önünde sahiplerden birinin kapıyı açmasını beklemişti. İşte o an gelmiş, Kukka’nın sahibi uykulu bir halde kapıyı açıp, apartman görevlisinin kapıya bıraktığı ekmek ve sütü almıştı. Bunu fırsat bilen Kukke çevik bir hareketle kapıdan dışarı çıkmayı başarmıştı. Durumu farkeden Kukka’nın sahibi gözlerine inanamıyor ve bu durumun bir rüya olduğunu düşünüyordu. Kukke hızla merdivenlerden inerek uzaklaştı. İlk şoku atlatan Kukka’nın sahibi çoktan Kukke’nin sahibesini durumu anlatmıştı bile. Pencereden Kukke’nin sokakta hızla uzaklaştığını izlerlerken bebek kukla ve Kukka’ya baktılar. Kanpede öylece yatıyorlardı.
Kukke evden kaçtıktan sonra yaşamak için elinden gelen tüm çabayı gösteriyor ve bunda başarılı da oluyordu. Zaman zaman bebek kuklayı özlüyor onu görmek için gece yangın merdiveninden eve giriyor ve bebeği ile sabah kadar konuşup özlem gideriyorlardı. Ona sokakları ve iplerin olmadığı bir dünyada yaşamayı anlatıyordu. Bebek kukla da bir gün özgürlüğüne kavuşacak olmanın hayali ile eklemlerini hareket ettirmeye başlamıştı bile.
Kukke kendisinin değişimini tetikleyen Kukka’ya karşı hem kırgın hem de minnettardı. Onun sayesinde durumunu farketmiş ve değişmişti. Oysa Kukka onunla gelmeye bir türlü razı olmamıştı.
Bebek kuklayı görmek için yangın merdiveninden eve tırmandığı bir gece Kukka bebek kukla ile birlikte aynı kanepedeydi. Onların yanlarına gitti. Aralarında kendine bir yer açtı ve oturdu. Kukka ona hayranlıkla bakıyordu. Bebek kukla ile hasret giderip onun uyuduğuna emin olduktan sonra Kukka’ya dönüp,
-Neden gelmedin? diye sordu.
Kukka uzun süre sessiz kaldı...
Sabah olduğunda Kukke yine sokaklardaydı. Kukka ise sahibinin bavulunda bir o yana bir bu yana savrularak bilmediği bir yere doğru gidiyordu.


Haziran 2011- Şubat 2012

Kategori:

Re: Kuklalar

Kuklalar Savaşı bu öyküye nazire olarak yazılmıştır. Smile