UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Kukla "Hamlet" Olduğunda*

20 Ara 2013
Barış Acar

Metaforu tersine çevirerek başlayalım. Hamlet’in “kukla” olması mümkün değil. Tiyatro sahnesinde vücut bulmuş en tedirgin, en çarpık ve belki de en güçlü kimlik olarak Hamlet, kuklayla temsil edilemez. Ancak kukla onunla temsil edilebilir. Kukla Hamlet olduğunda, içinde taşıdığı bütün diğer kimlikleriyle birlikte, temsiliyet denkleminin sonu gelmez oyununu bozarak Shakespeare’in dünyasını aydınlatabilir. İki kuvvetli gerekçeyle, hem Shakespeare’in yavan yorumlarının girdabından sakınmak için hem “kukla”nın temsile gelmezliğinden ötürü öne sürebiliriz bu savı. Kukla, insanın kendiyle kurduğu ilişkide öznelik problemini deneyimlemek için turnusol kağıdı işlevi görür.

Bu noktadan hareketle biraz daha cüretkâr davranarak şu da savlanabilir: Kuklanın karaktere bürünüşünde, Hamlet’in büyük ızdırabının yansıması bulunabilir. Modern dünyanın biçime gelişi olarak Hamlet, içinde kimliklerin eridiği dibi olmayan bir çukurdur. Ne kadar kazarsanız o kadar daha derini sizi bekler/ çağırır. Karakter olarak karşımıza çıkartılmış bu büyük kimlik bunalımı bütün modernitenin en trajik anıdır. Bu yüzden Hamlet durmaksızın karşımıza gelir. Her köşe başında bizi karşılar.

Ahşap Çerçeve Kukla Tiyatrosu’nun Talimhane Tiyatrosu’nda sahnelediği yeni Hamlet yorumu tümüyle bu olgu üzerine inşa edilmiş. 2001 yılında çalışmalarına başlayan Ahşap Çerçeve’nin kurucuları Çağrı Yılmaz ve Emre Tandoğan, bugüne dek, Türkiye’de ortaoyunu geleneğinin bir parçası olarak değerlendirilen kukla tiyatrosunu yeni bir biçimde ele almaya çalıştı. Daha önce yaptıkları “Notre Dame’ın Kamburu”, “Arafta”, “Romeo ve Juliette” gibi oyunlarla bu yolda önemli bir mesafeyi kateden Ahşap Çerçeve, “Hamlet” ile bu amaçlarına tam anlamıyla ulaşmış gibi görünüyor.

Kukla ve oyuncunun bir arada ele alındığındığı bu yorumda, oyundaki taraflar görünenin çok daha ötesinde çeşitleniyor. Emre Tandoğan, Hamlet’i birden çok karaktere bölerken, onu, kimi zaman yılan, kimi zaman kartal, kimi zaman örümcek ya da tilki, bazen de insan olarak karşımıza çıkartıyor. Bu yeni Hamlet yorumunda birçok kukla tekniği aynı anda bir arada kullanılıyor. Hamlet’in girdiği farklı kimlikler, metindeki olayların yarattığı farklı algısal süreçleri önceleyen bir karakter taşıyor. Hamlet, Hamlet’i o kişi yapan eylemlerden önce ve sonra yaratılmış “Hamlet”ler olarak sürekli parçalara ayrılıyor ve yeniden birleştiriliyor. Kukla insan birlikteliğiyle akan oyun, Hamlet’in oyun içinde kurguladığı oyunu gölge tiyatrosuyla ele almasıyla, izleyiciyi başka bir görsel etkiye taşıyor. Bu çoklu varoluş, oyunun bütünlüğünü bozmazken, Hamlet’in karakterinin şizofrenik yanını, bölünmüşlüğünü çok iyi anlatıyor. Siyah-beyaz, iyi-kötü dualizmleriyle ayrışmış basit ikilikler yerine, birbirinin içine geçmiş gri bölgelerden oluşan, arzunun ve erkin egemenliğinde sarmalanan kimliklenmeler ortaya saçılıyor.

Shakespeare’in, bütün tiyatrocular için, hatta bütün modern sanatlarla ilgilenenler için asıl önemi de böylece ortaya çıkmış oluyor. Rönesans’ın en şaşaalı döneminde antik metinlerden gerçek anlamda bir kopuşu simgeleyen Shakespeare’in oyunları, bir yandan cadılar üzerine efsanelerin dolaştığı ve onlar hakkında el kitaplarının hazırlandığı, bir yandan ise burjuva toplumsal düzeni içinde -Aydınlanma döneminde tam anlamıyla geliştirilecek olan- Hümanizma’nın temellerinin atıldığı bir dönemi simgeliyor.

Ahşap Çerçeve, bu yönüyle, Shakespeare’in bir trajedi yazarı olmaktan öte, aslında grotesk bir anlatımı sahnelediğini öne sürüyor. Çağrı Yılmaz’ın Arte Povera (Yoksul Sanat) anlayışıyla biçimlendirdiği, kültürel ağırlıklarından sıyrılmış kuklaları, “İnsan bedeninin çöktüğü yerde butoh başlar” mottosuyla birleşince oyuncuyu değil, kuklayı ön plana çıkartan etkileyici bir performansa dönüşüyor. Oyunun final sahnesi ise Hamlet oyunları içinde adından çok söz ettirebilecek, burada ele almamızda bir sakınca olmadığını düşündüğüm, güçlü bir yorumla sonlanıyor: “Bir ihtimalin bir başka ihtimal karşısındaki varlığını, o ihtimalin sahiplerinden başka kim bilebilir ki?”

---
*Yazı, ilk olarak, TEB Oyun dergisinin Bahar 2011 tarihli 9. sayısında yayımlanmıştır.

Kategori:

Re: Kukla "Hamlet" Olduğunda*

Eski bir yazıydı ama oyunun videolarını bulunca bugün yazı aklıma geldi. Uzun Hikâye'yle paylaşayım istedim.


Re: Kukla "Hamlet" Olduğunda*

Ajit prop bir oyunda T cetveliyle Üniversite helasını özelleştiren şirketle savaştığını görmüştüm. Wink Grotesk Shakespeare yorumun ilginç! Victorya dönemi ürünlerinde yer yer bu türden tuhaflıkları çoğaltabilirsin. Robert Browning'e de bak derim. Bacon ve Shakespeare benzerliği Eco'yu bile dürtüklemiştir. Hatta tutup kervana Cervantes'i de ekler o! Sorun şu ki, adalıları burjuva öncülleri gibi mi görmeliyiz? Yoksa vandal reform sapkınlıklarının travmaya soktuğu arızalar olarak mı? Shakespeare'deki dramatik olgunluk klasik tragedyaya yatkınlıktan olabilir. Eylem yoğunluğu ve kusursuz aktarımı, arınma. Bölünmüşlük metinde asla sivrilmez. Katharsisin tırmanışı boyunca tırmanıp vücuda gelir. Aristocu geleneğin son sadık izleğidir bu anlamda. Bunu ilk parçalayan Brecht olsa da hakkını teslim eder. Groteski aygıt olarak kullanır Bert. Oyunu ıskalamışız. İzlesem daha sağlıklı yorum yapabilirdim. Anladığım kadarıyla ilgince benziyor.


Re: Kukla "Hamlet" Olduğunda*

Robert Browning okumamıştım. Bakacağım.

Shakespeare'in bendeki yeri tümüyle Maniyerist üslupça çizilmiş bir figür gibidir. Çarpıklık, deformasyon, uyumlunun bozumu onun temel ilkeleri. Mazhar İpşiroğlu, "Rönesans sonrası spritüalizmi" diyordu buna. Soyut varlıkla değil, dünyayla boğuşan bir ruhçuluk. Groteski doğuran en önemli etmen bu kanımca. Dilsel seçimde de gösterebiliriz bunu. Bir yandan seçkinci bir dil, bir yandan aşağı halk tabakalarıyla iç içe geçmiş hikâyelerdir Shakespeare'in dünyasını oıluşturan. Özdemir Nutku, çevirilerinden birinin önsözündeydi yanlış anımsamıyorsam, Shakespeare'i Elizabeth dönemi sadizminin bir yansıması olarak değerlendirmek gerektiğini söylemişti.


Re: Kukla "Hamlet" Olduğunda*

Tehlike üstadın genel tutumunu bir forma oturtmak kaygısıyla başlıyor.
Will, değişik dönemlerde çok tezat ürünler vermiş. Tragedya ve trajikomedyaları arasında bile katı çizgiler var. Elisabeth dönemi saptaması bir bakıma en genel çerçeve gibi görünse de adaya kıtanın yansıması bence. Adalılar katolik şiddete kendilerince bir tepki geliştirdiler. Elisabeth dönemi hakkaten kaotik ama henüz adamımız jönprömiye olamamış. Will biraz da spekülatif malzeme olma halini Victorya dönemindeki başka bir dalgaya borçlu. Ölen oğlunun adı Hamnet'tir örneğin. Karısının adı Anne Hattaway vs. mevzular daha ön plana çıktı. Aslında vasat bir dram oyuncusudur. Ama dönem bu tür kişisel mevzularla eserlerini harmanlayıp piyasaya sürdü. İyi sattı da!


Re: Kukla "Hamlet" Olduğunda*

Ada konusunda muhtemelen haklısın. İngilitere tarihi hakkında cahil sayılırım.

Shakespeare konusunda ise oyunlarını yoğun okuduğum dönemde iki kitabı dikkatli karıştırmışlığım vardır: Shakespeare ve Hamlet - Mina Urgan ile Psikanaliz ve Shakespeare - Norman Holland.

Özellikle psikanalitik söylemin çok can sıkıcı olduğunu baştan söyleyebilirim. O yüzden epey mesafeli durdum. Ancak Mina Urgan ve Özdemir Nutku'nun çeşitli makaleleri gayet iyi gelmişti bana. Sanat Dünyamız'a (2005 yılında) bir de yazı hazırlamıştım Shakespeare'deki bu maniyerizm meselesine dair.

"Farklı dönemler" fikrine katılıyorum. Yalnızca bunları fazla keskin çizgilerle tasnif etmenin adamın ruhunda taşıdığı eğriliğe (işte maniyerizm) ters düşeceğini de düşünüyorum. Sanki şöyle gibi: Zaman içinde yazdıkları boyut değiştiriyor, atlıyor sıçrıyor, ama yarattığı karakterlerdeki iç huzursuzluk/ karmaşa/ emin olamama durumu hep sürüyor.


Re: Kukla "Hamlet" Olduğunda*

Richard, Lear, Hamlet, Machbet ve birkaçı daha... Evet kesinlikle haklısın. Ancak diğer metinleri oyunculuk döneminden izler taşıyor. Kolajlar yapmış pek çoğunda. Bahar noktasını bir düşün. Bir sürü tür metin boyunca altta sırıtır. Pitoresk salgını dönemi vardır adada. O dönemin han adları gibi bir resmi geçit vardır eserde. Psikolojik dönemleri var bir de. Onu eklemeyi unuttum. Hamlet beni hep düşündürdü. Şöyle ki ; Cadı ya da yahudi sermayesi avının artçıl toplumsal etkilerine açık bir ortam ada ama... Bir yanda da keltlerden beri papalara diklenen ada kültürü. Düşün ki reformasyona bile mesafeliler. (ki bu kopukluk ta 1. Paylaşım savaşına değin çözülememiş ada aristokrasisini de açıklıyor) Benim 'ada halkları tuhaftır', önermemi de destekler bu!(dikkatini çekerim Wink ) Pagan kültürünün etkisine hiç girmeyelim. Bu aralar onu kurcalıyorum. Öte yandan onaylanmamış bir evlilikten doğan oğlunu yitiren bir dram yazarı. Hamlet bu açıdan bir bulantıdan doğan bir eser gibi geldi hep bana. Ölen oğlu ama ikizi olan kızı yaşamış bu arada. Ana karnından doğmama esprisi akla geliyor. Öte yandan Lear'da Dilenci Edgar'ı hiç bir mantığa oturtamıyorsun. Will deki bu sıçramaları ölümünden sonra derlenen folyoların değişik ellerden edinildiği kolaycılığıyla da açıklamak mümkün. Eco bununla kafa bulur ama bu pek çok kişiyi şaşırtan kesişmeleri açıklayabilen ve psikotik tespitlerden azade bir zorlama tutarlılık içerir.