UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Kızılderili Olmak İsteği

29 May 2009
Barış Acar

"Kızılderili Olmak İsteği"
Franz Kafka
Hikâyeler
Çev.: Kâmuran Şipal
İstanbul, Cem Yayınları, 1995: 43.

Öykü forumdan kaldırılmıştır. Bkz.: Forum İşleyişi

Kategori:

Re: Kafka - Kızılderili Olmak İsteği

Bu sözler bir memurun ağzından çıkınca, hele bu memur saniyeleşme çığlıklarıyla çınlayan bir kıtanın, üzerinden savaş uçaklarının geçtiği bir şehrinde yaşıyorsa, kırlarda saçlarının herbir telinin arasına rüzgarın dolduğunu duyumsama ihtiyacı daha bir anlam kazanıyor.


Re: Kafka - Kızılderili Olmak İsteği

Yaşanan durumla özleşme isteğini sezdiriyor insana. Öykü, "kendini verme, içinde kaybolma, bütünleşme" gibi kavramları çağrıştırıyor.


Re: Kafka - Kızılderili Olmak İsteği

""
..derken atın bir boynu ve bir başı olduğunu unutsa!

Hızla koşan bir at üstünde olunmasına rağmen bir yere tutunma ihtiyacı duymayacak kadar o at bütünleşmek ancak bu kadar güzel anlatılabilir herhalde.


Re: Kafka - Kızılderili Olmak İsteği

Nurten Aksakal dedi ki:
Hızla koşan bir at üstünde olunmasına rağmen bir yere tutunma ihtiyacı duymayacak kadar o at bütünleşmek ancak bu kadar güzel anlatılabilir herhalde.

Nurten'in yorumu çok güzel. Ötesine de gidilebilir; sadece atla bütünleşme yok öyküde. Fazlası da var:

""
...sarsılan yer üzerinde kısa sürelerle sarsılıp dursa...

Yerin sarsıntısıyla "at aracılığıyla" bir olma isteği, aslında yeryüzü olma, doğanın kendisine dönüşme de denebilir belki.


Re: Kafka - Kızılderili Olmak İsteği

Kendisini kuşatan araçlardan sıyrılma isteği, öykü biraz daha ilerlese bedenini de geride bırakma dürtüsü oluşturacak neredeyse. Boşluğun içinde eriyip gitmek istiyor yazar.


Re: Kafka - Kızılderili Olmak İsteği

Belki de bu ikisinin ("yeryüzü" olmak ile "hiç" olmak) arasında hınzır bağlantılar kurulabilir. Bunların ille de uzlaşmaz karşıtlıklar olarak görülmesi gerektiğini düşünmüyorum ben. Çünkü yeryüzünün bir "kendinde şey" olarak her türlü anlamlılığı dışlayan bir yapısı var. Şunu söylemek istiyorum: Aslında "anlam"ı biz ona getirip dışarıdan empoze ediyoruz. Dolayısıyla kendisi olarak yeryüzü öylesine bütün ve öylesine başıboş ki, "hiç" olmanın huzuru, -belki de Budizmin nirvana kavramıyla da ilişkili olarak- erginliği burada gizli ve belki de Kafka atın kendisi olarak, yeryüzü olarak, hiç olarak "kendi" olmaya çalışıyor. Yegâne ve yüce amacı bu.


Re: Kafka - Kızılderili Olmak İsteği

"Kızılderili olmak" sanki gerçek olanla doğal olanla bir olmak isteği gibi geldi bana. Atın üzerinde ama üzengi yok, her şey olması gerktiği kadar fazlası yok.


Re: Kafka - Kızılderili Olmak İsteği

Bu sözcüğü deyimleştirelim o zaman. Çünkü deyim ahengi olan bir söz öbeği. Kızılderili olmak : Türlü kaygılardan uzak, serbest ve bağımsız olmak.


Re: Kafka - Kızılderili Olmak İsteği

Evet, Barış'ın değindiği "nirvana" kavramı durumu güzel özetliyor. Kafka, ata binmeksizin bilinciyle atın üstündeymişçesine hiçliğe doğru yol alıyor.


Re: Kafka - Kızılderili Olmak İsteği

""
yani üzengi diye bir şeyin varlığını unutsa

Yaşantının içine nüfuz etmiş gereklilikleri bir an için olsun unutabilmek isteği bana hüzün verdi doğrusu.


Re: Kafka - Kızılderili Olmak İsteği

İnsan önce Kızılderili olsa sonra at olsa ya da yeryüzünün bir barçası sarsılan dağ gibi, tepe gibi... "insan" diye tanımladığı varlıktan pek çok şikayeti var herhalde Kafka'nın. Ya da insan denen varlıktan umudunu kesmiş gibi Kafka.


Re: Kafka - Kızılderili Olmak İsteği

Kafka'nın söz söyleme biçimine baktıkça burada tanrısal bir ton da sezinliyorum. Neredeyse "ol" diyen bir emirle başlıyor cümle, sonra da -büyük olasılıkla- nezaketten onu "olsa"ya çeviriyor; zaten yine "olsa"yla bitiyor cümle. Tanrı kelamından tek farkı emir kipi yerine "dilek şart" kipinin geçmiş olması.


Re: Kafka - Kızılderili Olmak İsteği

Bu ifade biçimi bir şeye duyulan özlemden kaynaklanan dilek-şart kipi olamaz mı?


Re: Kızılderili Olmak İsteği

“Kızılderili olmak”

daha öykü için uygun görülen başlığı gördüğüm an gülümsüyorum. Bu iki sözcüğün bir arada olmasından doğan “paradokstaki” “ince ruhlara” hitap eden mizah hemen bir karşılık buluyor ve “bir odradek kikirdemesidir” başlıyor bende. “Kızılderililiğin” “olmaklığa” gösterdiği direnç, yani deleuze’ün ifadesiyle ondaki “yersiz-yurtsuzluk” ayaklarımın altını ne de hoş gıdıklıyor.

Yersiz-yurtsuz edemeyen “yorumcular“ Freud’un yansıtma dediği mekanizmayı pek güzel kulllanırlar, tıpkı Max Brod’un yaptığı gibi : Sofu ve çileci Kafka, “tanrı” ile hemhal olmak isteyen kafka, “bütünden” koptuğu için acı çeken bir “parça” olarak kafka, son kertede “the truth is out there”e indirgenmiş bir “X files” epizotu olarak kafka ”hikayeciliği”...

Kafka, Brod’a “bunları yok et” dediğinde Brod onun dediğinin ikinci kez tersini yaparak Kafka yorumculuğuna girişiverdi. Brod, ilkinde kafka yazmalarını yakmak yerine yayımlamıştı, ikincisinde ise söz konusu yorumlamanın kendisi kafka hikayelerine tersi...
Hatırlayalım: Hastalığı sağlığına kavuşmak için kullanan bir diğer büyük kafa olan nietzsche’nin de başına gelen buydu. Tabi ki heidegger’in hermetik yorumsamasının ”nietzscheci yazmalara” bakışındaki indirgemecilikten - ki kabul etmek gerekir, bu indirgeme hermetik yorumsamanın dinamiklerinden biri olduğu için heidegger için kaçınılmazdı- bahsediyorum: Heidegger’in “Son metafizikçi olarak Nietzsche’si” ile Brod’un “sofu Kafka’sı” ... ne kadar da güzel ağırlıyor birbirini bir “nazi“ ile “yahudi” ve nasıl da “ağız birliği” ediyor bu ikili iki “yersiz-yurtsuz göçebe” karşısında. karşıtların suç ortaklığı diye buna derim ben işte.

Öte yandan, Heidegger Almanlık’tan vazgeçebilse idi belki de nietzsche’ye “Fransız kalabilecekti” ama... olmadı, olamadı. Neyse ki daha sonra; reddettiğiklerine Almanlığı da ekleyen nietzsche’nin de beklediği gibi “geleceğin filozofları” olarak fransızlar, ”fransız kalmadaki” yetkinliklerini pek güzel ortaya koydular. Bunların; fransızlığa fransız kaldıklarını ve sadece bununla kalmayıp “fransız kalabilmenin” nasıl bir meziyet olduğunu da güzelce ortaya koyduklarını söylemeye gerek yok.

Başlık ile başladık, yine onun ile devam edelim: “istek”
“kişilikli bir alman yada yahudi”, kişiliğine binaen espriden anlamayan bön gözlerle bakar bir böyle bir isteğe.” İstemeyi” kendi isteme tarzı ile düşündüğü için de onun istemesi ancak schopenhauer’inki kadardır. Tam da o burada yüzden algı şundan ibarettir: “o, bir-şey istiyor olmalı.” İstemenin içine bir erek koyamayan, koyduğunda ise ancak “bir-şey” istemeyi akıl eden bir isteme. İstememeyi isteme olarak bütünü /bütünleşmeyi isteme ya da bir-şey isteme olarak parçayı istemeden ibaret olan bir isteme ;“tepkisel” bir istem; “diyalektik” bir istem...

Başlıktaki “kızılderili olmak” ifadesindeki “kızılderililiğin” “olmaklığı” dönüştürdüğü mizahın ” , “isteme” sayesinde hikayenin her bir cümlesine sirayet etmesindeki(–sa, -se’ler ile...) incelik ayaklarımı gıdıkladıkça ata binmeden “ayağımı yerden kesen” bu hikaye için bir kez daha kikirdiyorum. istemenin içinde “kızılderililiğin” “olmaklığı” dönüştürmesine dair olan mizah gibi, istemenin de (“kızılderililiği isteme” ), “parça olarak bir-şeyi” yada “bütün olarak her şeyi” istemekten fazla olduğuna dair olan ince mizah ile ayaklarım ister istemez bir kez daha gıdıklanıp “yerlerini” terk ediyorlar. Öyle ki, artık üzengisiz bir ata bile gereksinim duymuyorum “ayaklarımı yerden kesebilmek” için. Buna “iyi öykü” denmez de ne denir...


Re: Kızılderili Olmak İsteği

Yersiz-yurtsuzluk üzerine bir şeyler yazmak dileğindeyim. Vakit bulduğumda... Smile


Re: Kızılderili Olmak İsteği

memnun olurum, okumak isterim.