Kısa Öyküler
Bir süredir bana "kısa öykü" gibi gelen bir şeyler karalıyorum. Bir metni kısa öykü yapan özellikler her ne kadar farklı farklı tanımlansa da, iki sayfalık bir öykünün kırpıla, kısaltıla bir-iki cümleye sığdırılması olmadığını biliyorum.
Ne dersiniz, aşağıdakilere kısa öykü denilebilir mi?
KAZA
_Kardeşin neden ağlıyor?
_Kamyonu üzerinden araba geçti.
GÜLÜŞ
_Ön dişinde çürük vardı. Hiç kimse onu gülerken görmedi. Yıllar sonra dişçiye gidip çürük dişin yerine ışıltılı bir diş koydurttu. Bir türlü nasıl gülüneceğini bilemedi.
NEREDEYSE KAMYONCU
Böyle Yaşamaktan Bıktım Ben Usta? - Müslüm'den dinliyorum. Uzun yoldayım. Efkarlıyım. Neredeyse bir kamyoncuyum.
EV’Lİ
Seninle, aynı evde kalan iki kişiyiz.
EVDE
Face'de birinin bebeğini gördüğümde, anası ben de olabilirdim diyebileceğim yaştayım.
Re: Kısa Öyküler
Dedim.
Re: Kısa Öyküler
"Ev'li" haiku gibi olmuş daha çok.
Re: Kısa Öyküler
Onu pek çok "çeşit"lerinden seçtim.
Biz, seninle, aynı yuvada kalan iki yabancıyız.(Fazla duygu sömürüsü koktu)
Seninle aynı çatı altında, ayrı dünyaları yaşayan iki yabancıyız.(gereksiz bir çok sözcük)
Seninle aynı çatı altında yaşayan iki kişiyiz.(yaşamak sözcüğünü beğenmedim)
Seninle aynı evde yaşayan iki ayrı insanız.(Çok düz-sıradan)
Benzeri şeyler.
Re: Kısa Öyküler
Ev'li için deneme:
Re: Kısa Öyküler
"Olmuş, oluyor, olacakmış."
sıralanmaları biraz ne bileyim, ...
aynı anlamı verecek başka sözcükler mi düşünmeli acaba.
Çeşitlemedeki soğuk duygu etkileyici, anlamlı. Eldengelmez, çaresiz, sürükleni, bir sürü sözcüğe götürüyor. Belki de kalsa, oralara biz sözcükler yamasak?
Re: Kısa Öyküler
Evet, yeniden bakınca bir eki fazla buldum.
Re: Kısa Öyküler
TOMA
Dışarısı nedir bilmezdi. Bir gün sokakları saran isyan ve coşkuya katıldı. Geniş fırçalarıyla yerleri süpüren dev belediye aracını TOMA sayıp saldırdı.
İFTAR
Kimse de demiyor ki, Ey Bekir, etli kuru fasulye yaptım, gel iftar edelim!
MERHUMA
Merhaba. Öldüğüne sevindim. Bilemezsin bunu ne kadar uzun zamandır istiyordum.
GÖKKUŞAĞI
gökkuşağı çıktı dışarıda işi gaydı bıraktık ofisçek, camlara üşüştük. ama seyrine bakmaya, eprişieyt etmeye değil, fotoğrafını çekmeye. herkes fotoğrafını çekip geri yerlerine döndü. üzülecek yer arıyordum, buna da üzüldüm.
Re: Kısa Öyküler
Ev'li benim de en sevdigim oldu. Fazlaligi yoktu.
Re: Kısa Öyküler
porno
İzbe bir sokaktaki birahaneye girdim. Masaların çoğu boştu. Bir tombalacı, dört garson, altı da açık televizyon vardı. Birinde zencili beyazlı bir porno film, beşinde bir hipodromda yarışan atlar vardı. Hangisinin daha porno olduğunu düşündüm biram bitene kadar.
Re: Kısa Öyküler
Ben de buradan yakayım:
Re: Kısa Öyküler
Benim "zencili-beyazlı" bunun yanında fazla "edepli" kaldı.
Re: Kısa Öyküler
Sıkı sıkıya örtünmüş geceden "taşma" niyetime uymuş demek ki.
Re: Kısa Öyküler
Bundan; içimizde ne kirazlı, karanfilli "porno"lar büyüyor, mu anlamalı?
Re: Kısa Öyküler
"Kirazlı, karanfilli"yi anlamadım; ama kastım, bir sözcüğe yüklenmiş imgeyle metni pornografik hale getirmek mümkün idi.
Re: Kısa Öyküler
Kesinlikle, "porno" bir sınır olarak algılandığında, o sınır ne yana evrilirse evrilsin, bizi "farklı" ile yanyana ittiğinde, içimizdeki imgelerin pek de "yüklenmiş sözcüklere" gerek duymadığını anlatmaya çalışmıştım.
Re: Kısa Öyküler
yaşlı dost
Saat 22.04 Arasam, uyandırır mıyım? Vakit epey geç de olmuş. Bilmem ki?
Re: Kısa Öyküler
devrim nerede başlar?
Protest, isyankâr, devrimci bir ruh için sıradan günde yaşadığının ötesine, devrime giden yol nerede başlar?
Bu kişi ki; Bir çöp bidonunun yanından geçerken bile, bir kibrit çakıp, bidonu tutuşturma yakma güdüsüyle bir adım bile atamıyordur.
Bu kişi ki, hep sözcükleri bir mermi, cümleyi bir dolmatüfek olarak yaşıyordur.
Bu kişi ki; uzak, yalnız, kimsesiz ve isyankardır.
Bir gün üzerine bir martı sıçar.
Bir gün pazara gitmek zorunda kalır, bir şeyler satan sellerle dolar gelir.
Kitaplığını bir at arabasına doldurup, arabacının ceremesini çeker.
Kalemlerini miksere doldurur, mikseri çalıştırır, tüm defterleri, kağıtları en rutubetli köşeye özenle bırakır.
Devamını getiremez bir türlü.
Re: Kısa Öyküler
GÜRÜLTÜ
Seval’le, Sevil, yandaki odada kakır kikir gülüşüp gürültü yapıyorlar. Kesin gürültüyü, uyuyamıyoruz, diye bağırıp, sinirli sinirli duvara vuruyorum. Sevil evleniyor. Birkaç ay sonra Seval de Çanakkale’ye, üniversiteye gidiyor. Yatıyoruz.
Evden çıt çıkmıyor.
Uyuyamıyorum bir türlü.
Re: Kısa Öyküler
KÖRDÜĞÜM
Her yan insandı. Eminönü'nden bir yokuşa sarıp, Sultanahmet'i aradık. Bulamadık.
Bir an durakladı; Tamam! dedi, Ben bu İstanbul'u çözdüm.
Re: Kısa Öyküler
SLOGAN
Yaşasın şarap.
Re: Kısa Öyküler
İsmi sadece "Slogan" olsa öykünün.
Re: Kısa Öyküler
ADSIZ
Güneşgözlüğüm gözümün sakalı.
(Yüzümün sakalı güneşgözlüğüm)
Re: Kısa Öyküler
KIYMETLİSSSİ
Hadi sinemaya gidelim.
Ya evde televizyonum çalınırsa?
Re: Kısa Öyküler
"EV’Lİ
Seninle, aynı evde kalan iki kişiyiz."
seryu;
aynı evde
iki yabancı-
karı-koca
Re: Kısa Öyküler
YALNIZLIK
Öyle yalnızdı ki, o kadar olur; Hemen hemen tüm duyuları yitirmeye varan bir yalnızlık.
Bir zaman sonra, duyularını yitirenlerde görülen, diğer bir duyunun keskinleşmesi gibi, körelen duyularının tümünün yerine yeni bir illet belirdi; Elinin değdiği her yer su yürüyüp, köklenip, dallanıp budaklanıp yeşillenmeye başladı.
Önce alın bölgeleri, sonra dudaklarının, belinin etrafı, daha sonra her yanı yeşile kesti.
Re: Kısa Öyküler
Ben de yazmıştım bir yalnızlık öyküsü.
Re: Kısa Öyküler
Bu daha derin ve acımasız. Benimki daha insancıl ve acımalı.
Re: Kısa Öyküler
Evet, acımasız oldu. Bu aralar yazıyla aramda garip bir mesafe duygusu, yabancılık var. Neredeyse sözcüklerden (anlama tutunmalarının cılızlıklarından) iğrenerek yazıyorum çoğu zaman, bu da sanırım yazdıklarıma yansıyor öyle ya da böyle. Bu yüzden kısa oluyorlar, bu yüzden bir şeyi anlatmanın ötesini arıyorlar, bu yüzden Pıhtı'daki bıçak metaforundan başkasına yakışmıyorlar.
Re: Kısa Öyküler
Bu daha kesici ve ...
Yazmayı arzulamak ve zaman...
Bıçak bu ikilinin neresinde bilmiyorum.
(Bu öyle bildik bir bıçak da değil, bıçak gibi bile değil, sadece soğuk bir ayrırabilme yetisini, ilkel kazıntılarında hissediyorsunuz)
Belki bir zaman sonra 'yazmak' o bıçak oluyor.
Re: Kısa Öyküler
Yokuş
Yokuştan aşağı sular akıyor. Sıcaktan fırlayıp sokağa atmıştım kendimi. Ayaklarım ıpıslak; tabanlarım çamurla sıvanmış asfalta bata çıka, sızılı. Yukarı doğru uzanırken gözlerimi yere yapıştırmışım: burnumun ucuna tutunan gözlükte saçlarımdan düşen kepekler. Soğuyup büzüldüğümü düşlüyorum: büzüldükçe küçülüp yok olacağımı.
Şu yokuştan biraz daha çıkacağım. Yokuşta üç kişi -birisinin adı Cumhur olacak: huysuz, ihtiyar ve kasketli olacak; bir diğeriyse Özgür'dür: delikanlıdır, ele avuca sığmaz velâkin çok atılgan olacak; en sonuncusu turuncu, kıvırcık saçlarının altından beyaz yüzü fırlayan güzel bir kadın olacak: İklim- bir arabanın başında bekliyor; yokuşun sonu karanlık.
Birden davranacağım arabanın ardına; yağmura ve ara ara mavi kesilen, dehşetle haykıran göğe aldırmadan arabayı hırsla itmeye çabalayacağım: üçü de sessizce beni seyredecek.