UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Kırda Geçen Pazar Günü

04 Eyl 2008
Barış Acar

Yalnız Kadın
İnkılap Yayınları
1991
s. 15-25

Son indirilme tarihi: 13 Ekim 2008 (Bkz: Forum İşleyişi).

Kategori:

Re: Kırda Geçen Pazar Günü

Sıradan insanların, sıradan aşkları bundan daha güzel öykülenemez bence. Bu kadar gerçek, bu kadar içten... (Bundan önce okuduğum aşk öyküsünün "Masumiyet Müzesi" olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim Thumb Down )

Öykünün konusu "efenim, fakir bir genç erkek, zengin bir kıza aşık oluyor. Onu bir pazar günü pikniğe götürmek için paltosunu satıyor. Kız da anasıyla bacısının engellemelerine aldırmıyor; oğlanın aşkına karşılık veriyor" diye özetlenebilecek kadar alışılmış aslında; ancak bu sıradan öykü insana ilişkin saptamalarıyla içimize işleyiveriyor.

Klasik denebilecek "kadınlık" ve "erkeklik" hallerini de ne kadar iyi ayrıştırmış Cumalı.

""
- Nasılım?...
Damalı bir eteklik, açık mavi kapalı bir yün kazak giymişti. Ayaklarında kauçuk altlı ökçesiz ayakkabılar vardı. O kadar güzeldi ki sanki daha dün gece onu görmemişim gibi hayranlıkla karşılık verdim:
- Çok güzelsin!...
Güldü.

""
- Nihal, dedim, seni seviyorum.
Dudaklarımın arasından, göğsümden kopup yükselen iki hava kabarcığı gibi çıktı bu sözler.
Nihal, başı önünde, hafif, duyulur duyulmaz bir sesle:
- İyi, dedi sadece.
Hiç düşünmeden yineledim:
- Çok seviyorum...
Elimi hafifçe sıktı elinde. Kızararak:
- Sev, dedi.

İstemem; yan cebime koy! Laughing out loud

Öyküdeki sinematografik unsurlar; kahramanımızın duygu dünyasıyla yapılmış betimlemeler, öykü atmosferinin içine sokuveriyor insanı.

""
Öylesine tatlı bir gündü ki, sanki ısırılmış bir elma tadı vardı havada.

""
Halûk, Cahide ne dese uyar. Daha doğrusu, ne yapılacağına karar vermeyi hep ona bırakırdı.

Bu açıklama, ilk okuduğum sırada gereksiz bir ayrıntı gibi görünmüştü bana. İlerleyen satırlarda, aşıklarımızın uysal ve yalnız bırakılmayı isteyen hallerine; içinde bulundukları arkadaş grubuna ilişkin ipucu verdiğini düşündüm ve sevdim onu.

""
Başımı yıldızlara doğru kaldırıp mırıldandım: "Nihal seni seviyorum!" Nihal: "Hanımelleri açmış!" diye karşılık verdi yine kendi sesiyle kulağımın dibinde.

Bu da aşkın şapşallık hali olsa gerek! Islık


Re: Kırda Geçen Pazar Günü

Fıstıkçı Şahap'a katılmamak elde değil, Cumalı çok iyi beceriyor bu okuyucuyu atmosfere katma işini. Bunun yanında ilk dikkatimi çeken başka bir şeydi benim: Yazarın bizi Ankara sokaklarında bir güzel gezdirmesi. Bulvardan aşağı doğru indirip sonra GMK boyunca yürüterek Strasburg Caddesi olduğunu tahmin ettiğim yerde artık var olmayan demir köprüden geçirmesi, bana karakterin (olasılıkla Cumalı'nın) Yılmaz Güney Sahnesi'yle Gençlik Caddesi arasında kalan bol parklı, geniş sokaklarla çevirili alanda oturmakta olduğunu düşündürdü. Ertesi günkü AOÇ yolculuğu ise bir başka güzeldi. Beşevler güzergâhı değil de Gazi Mahhalesi'ni tercih eden yola çıkışları, şimdi artık var olmayan tahta köprüden geçişleri, dönerken bu kez Beşevler güzergâhından geri dönüşlerini adım adım izledim. Cumalı gerçekten sevmiş bu kenti.

NOT: Sevgi Soysal'dan okuduğumda da Ankara anlatımları çok hoşuma gitmişti. Ancak sanırım benim bu güzel yazarlarla aynı şeyleri hissetmem mümkün değil, çünkü artık yaşadığımız şehir o şehir değil. Crying


Re: Kırda Geçen Pazar Günü

oykuyu okuduktan sonra(bu arada emegınıze saglık)sankı bır seyler yazmam gerektıgı konusunda kendımı ıkna etmeye calıştım;ama en azından bu gece yazacaklarımın zorlama bir şeyler olacagını düşünüp vazgeçtim.nasıl olsa cumalı ıcın cok vaktımız varmış.gercı bu durum benı ne kadar sevındırdı orası tartışılır.bazı yazarlar vardır onlar sızın ıcın hıcbır zaman omrunu doldurmaz bır de yazarın omrunu tamamlaması gıbı bır dusunceye kapılır mısınız bılmıyorum.zamanında benı cok heyecanlandıran okurken aman bıtmesın dıye dusundugum bır yazar bır muddet sonra bendekı zamanını dolduruyor.yazarı cozmek gıbı bır düşünceniz olur mu?nasıl bır soylem bılmıyorum ama ben derım çözdüm.hanı benım ıcın ozgunlugunu kaybetmıstır.olaylar karsısında durusunu bılırım.soyleyecegı bır cumlede bunu yazacagını boyle kurgulayacagını tahmın etmıstım,derım.işte artık o anda sevgılı yazarım benım ıcın kendını tuketmiştır.pekı şuna ne dıyorsunuz benım edebıyat fakultesındekı hocalrımdan bırı,bır yazar bır tek kıtap yazar dıgerlerı yazacagı o tek kıtabın ya onsozudur ya da denemesıdır,derdı.
oyku ıcın sızınle paylaşacagım sık sık yanlısına rastladıgım bır cumle var.alıntıları hala beceremdıgım ıcın(eren ve barış bu konuda da yardımıma koşacak Laughing out loud )ben cumleyı yazacagım."her gunun sonunda bir turlü ertesı sabahın çay,otobus parasına yetecek kadarından fazlasını tutamazdım cebımde"bır turlu gercekleşmeyen ertesı sabah degıl para bulunduramamasıdır o yuzden cumleyı şoyle duzeltelım."her gunun sonunda ertesı sabahın çay,otobus parasına yetecek kadarından fazlasını bır turlu tutamazdım cebımde."


Re: Kırda Geçen Pazar Günü

Fıstıkçı Şahap'ın öyküyle ilgili değerlendirmelerine ben de katılıyorum. Necati Cumalı her şeyi o kadar doğal anlatıyor ki, bize tadına varmak kalıyor çoğu kez. Belki bir noktayı hatırlamakta yarar var... Barış "Yalnız Kadın"la ilgili yorumunda anımsatmıştı: bu kitap (Yalnız Kadın) Ay Büyürken Uyuyamam'dan 14 yıl önce yayımlanmış. Bu öyküyü okurken de "Yalnız Kadın"da da bazı ifadeler başka türlü olsaymış beni daha çok mutlu edermiş gibi hissettim. Yazarın belki 14 yıl sonra tekrar ele alsa düzelteceğini düşündüğüm bu cümleleri paylaşmak istiyorum...

""

Kapanan kapının gerisinde kaybolduğunu, koridorda yanan elektrik ışığının kapının camlarından dışarıya vurduğunu gördüm.

""
Bulvar bütün canlılığını yitirmemişti henüz.

""
O yıllarda her aybaşı borçlarımı ödedikten sonra, hiçbir şey kalmazdı elimde.

""
Her günün sonunda da bir türlü ertesi sabahın çay, otobüs parasına yetecek kadarından fazlasını tutamazdım cebimde.

Tülay Filtekin bu cümlede bir anlatım bozukluğu olduğunu söylemiş. Anlatım bozukluğunu gidermek için bir de öneride bulunmuş. Cümlede bir anlatım bozukluğu olduğu konusunda Tülay Filtekin'e katılıyorum, ancak onun önerdiği biçimiyle anlatım bozukluğunun ortadan kalktığını düşünmüyorum. Çünkü cümlede "bir türlü" ifadesi zaten "ertesi sabah"ı nitelemiyor. "bir türlü" bir ara söz. İki tarafından virgüllerle ayrılmış olsaydı daha iyi anlaşılacaktı kuşkusuz. Onu da kitabın editörünün, ya da düzeltmeninin özensizliğine verelim. Benim işaret etmek istediğim anlatım bozukluğu şöyle: Bu haliyle özne parayı günün sonunda tutamıyormuş gibi bir anlam çıkıyor. Yani sanki gün boyunca parayı tutuyor da günün sonuna gelince bir türlü tutamıyor o parayı. Günün sonunda gidiyor para. Herhalde ben olsam şöyle söylerdim:
""

Günün sonunda da bir türlü ertesi sabahın çay, otobüs parasına yetecek kadarından fazlassı olmazdı cebimde.
Ya da şöyle:
""
Her günün sonunda bir de bakardım, cebimdeki para ertesi günün çay, otobüs masrafına ancak yetecek.

Ben de Barış gibi nostaljik bir yola sapayım: Paltodan eline geçen para "kırda dorğu dürüst bir öğle yemeği yiyebilecek, akşama bir yerde oturup ardından sinemaya gidebilecek kadar". Şimdi hesaplayalım. Doğru dürüst bir öğle yemeğine kişi başı 10 lira diyelim bugünün koşullarında. Akşam da bir yerlerde oturulacaksa herhalde bir şeyler yenip içilecektir. Ona da kişi başı 20 lira diyelim. Sonra da sinemaya gidilecek. O da kişi başı 10 lia olsun (sahi ne kadar Ankara'da sinema?). Toplamda 80 lira ediyor bugün bütün bunları yapmak. Sanmıyorum ki bit pazarında satılan eski bir paltodan bu kadar para geçsin bir insanın eline günümüz koşullarında. Zamanında böyleymiş işte, insan pastanede kahvaltı ederken bir yandan da "Her sabahki gibi parasızdım gene." diyebiliyormuş. Laughing out loud


Re: Kırda Geçen Pazar Günü

""
Kaç bahar geçmişti ki aşksızdım. Hanımellerinin açılıp döküldüğü, gökyüzünün ışıl ışıl yıldızlarla dolu olduğu geceleri nereden bileyim?

Daha öykünün başlarında yer alan bu ifade bana "aşkın gözü kördür" kabullenmesinin müthiş bir yanlışlanması gibi geldi. Ne hoş söylüyor; aşık olduğunda çevresini görebiliyor, koklayabiliyor ve bence hayatı işte o zaman tam da algılamamız gerektiği gibi algılıyor.

Hele ki, öykünün devamında, Nihal ile farklı ekonomik düzeylerde olduğu açığa çıktığında okurun; "aralarındaki sosyal uçurumu gözleri aşktan kör olduğu için göremiyorlar" diye beylik bir yaklaşımda bulunmasının önüne geçiveriyor.

Bu bakışım aşkın her şeyi pespembe gösterdiğinin bir işareti olarak da yorumlanabilir belki ama ben aşkın her şeyi güzelleştireceğini ve öyle de olması gerektiğini düşünüyorum zaten. Sanıyorum ki bu bakış aynı zamanda güzel olmayan şeyleri de fark ettirir diye umuyorum.

Neyse öyküye dönecek olursam "Kırda Geçen Pazar Günü" Ankara sokaklarıyla, bit pazarıyla ve hanımeli kokusuyla güzel bir öykü bence de.


Re: Kırda Geçen Pazar Günü

""
Eren yazdı;
Ben de Barış gibi nostaljik bir yola sapayım: Paltodan eline geçen para "kırda dorğu dürüst bir öğle yemeği yiyebilecek, akşama bir yerde oturup ardından sinemaya gidebilecek kadar". Şimdi hesaplayalım.

Benzer bir hesaplama ben de yapmıştım. Özellikle üniversiteyi bit pazarından alınmış iki paltoyla bitirmiş biri olarak bu hesabı yapmamak elde değildi doğrusu(galiba çok vahim değilmiş durumum iki palto almışım ve hala birini eskitemedim giyerim ara sıra). Benim hesabımla da bu gün bu iş olmaz. Artık dışarıda bir iki bir şeyler yemek ve sinemaya gitmek lüks tüketim dolayısıyla ederi bir hayli fazla.


Re: Kırda Geçen Pazar Günü

İlk notumda üzerinde özellikle durmadım; öyküde sıkıntılı cümle sayısı hayli fazla. Önceki iletilerde ne güzel durulmuş çoğu üzerinde. Bunun yanında Cumalı bu öyküyü 15 yıl sonra yazsa bu betimlemeyi böyle yapmazdı dediğim yerlerin sayısı da az değil.

Bunların içinden bir tanesine ne yapsam ne etsem olmadı, ama üzerine de laf edemedim doğrusu.

""
...sanki ısırılmış bir elma tadı vardı havada.

"Isırılmış elma" edebiyatımızda çok kullanılan bir betimleme. Daha çok da cinsellik ya da ergenlikten yetişkinliğe geçiş çağrışımlarıyla.

Bildiğim en güzel kullanımlardan biri Edip Cansever'in:

""
Anısındayım

Hafifçe ısırılmış bir elmanın dilindeyim
Elmanın kokusundayım
Anısındayım -kimbilir kimin-

Anılarda görünür, düşlerde görünmez insan
Düşlerde görünen anlamlardır
Özelliklerdir bir de belli belirsiz.

Ve
İnsansız anı yoktur. Var mıdır?

Edip Cansever
(Şairin Seyir Defteri)

Kaynak

Ama havadan bu tadı almak dedi ya Cumalı, aklımda kaldı şimdi.