UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Kayıp

14 Tem 2013
aykutdalyan

Bir bina gösterdiler, içeri girmek istedim. Biraz mırın kırından sonra kabullendi arkadaşlarım. İlk kat kundura atölyesi idi. Şaşırdım doğrusu. Buranın kullanıldığını hiç tahmin etmemiştim.
İkinci kata çıktık. Duvarlar, yılların kirinden ve isten olduğu anlaşılan, tuhaf bir renk almıştı. Büyük ahşap kapılardaki asma kilitler dairelere kimsenin girmesine izin vermiyordu. Avluya açılan pencereden baktım. Karşı bloktaki katlardan birinin penceresi açıktı. Oraya gitmek istediğimi söyledim. Arkadaşlarım yine itiraz etti; ama inadımı kıramadılar.
Bu blok nerdeyse hiç zarar görmemişti. Duvarlarda yine is vardı. Bir üzerine rutubet kokuyordu.
-Neden kaynaklıdır bu is?
-Tinerciler ya da şarapçılar ateş yakmıştır.
-Duvarlara baksana!
-Hayır, asıl şu sütunlara bakın! Heykeller var.

“Bunlara karyadit denir” diye söze başladı arkadaşlarımdan biri. “Osmanlının son dönemleri ile cumhuriyetin ilk yıllarında bu tür sütunlar çokça yapılırmış. Şimdilerde ise malum. Bırakın heykel, yani karyadit yapmayı, demir ve betonu bile doğru dürüst kullanamıyorlar. Mimarlara bunları öğretmeli önce. Sanat nedir iyice belletmeli. Gerçi mimarlar…”
Konuşmaya başlayınca susmak bilmezdi. Ahşap kapılardaki asma kilitleri sorsam, kim bilir neler anlatırdı.
Sonunda penceresi açık daireye geldik. Kapı da açıktı. İçeride, eski koltuklar ve boş şarap şişeleri vardı. Binaya girdiğimizden beri susan arkadaşım içeriden seslendi. “Buraya gelin.”
Bu odanın yatak odası olduğunu tahmin ettik. Duvarda, bir sanatçının elinden çıktığı çok belli olan, bir kadın resmi vardı. Resmin üzerindeyse, gazetelerin arka sayfalarını süsleyen kadın fotoğrafları vardı. Bizi içeri çağıran,
-Maniyerizm! Evet, bu tür çalışmalar maniyerizm olarak adlandırılır. Yani ince uzun hatlar…”
-Resimdeki kadın dolgun hatlara sahip.
-Zaten bizim şarapçılar beğenmemiş baksana., ben fotoğraflar için bunu söylemiştim. Hadi başımıza bir şey gelmeden çıkalım buradan.
Daireden çıktık. Diğer daire kapıları ile hiç uğraşılmamış gibiydi. Yine de birini zorlamak istedim. Zorlarken… Asma kilidin hemen altındaki anahtar deliğinde bir kâğıt gördüm. Hemen aldım. Bir not yazılıydı.
“Çat kapı yapmak istedim. Kaybolmuşsunuz. 6 Eylül 1957”
Yeni yazılmış bir nota benziyordu. En azından kâğıt yeni görünüyordu. Koridorun en ucundaki kapıya doğru yöneldim. Bu kapının anahtar deliğinde de aynı not vardı; ama bu kez kâğıt oldukça eskiydi. Yılları tozu kâğıtta birikmişti.
Merdivenden aşağı inmeye başladık. Kâğıtlar elimdeydi ve kafam karmakarışıktı.
****
Bastonuma yaslanarak, yavaş yavaş binaya girdim. Tozlu basamakları aksayarak bile olsa, ezbere çıktım. Buradaydı evim. Yangından sonra ayrıldım.
Dairemin kapısı açık!
Güzelim’in resminin üzerine çirkin kadın fotoğrafları yapıştırmışlar. Her yan içki şişeleri ile dolu. Ne kadar uğraşmıştım bu resmi yapmaya. Güzelim’e bu pozu verdirmek için akla karayı seçmiştim.
Herkesten saklana saklana daireme gelir, resmini yapmam için poz verirdi. Şimdiki kadınlara baksana! Hiç!
Neredesin be güzelim? Kaç yıldır bir umut uğruyorum buraya. Yoksun! Ailen de gitti sen de. Neyse, diğer kapılara da bakmalı. Buradakini almışlar. Bunu da… koridorun ucundaki kapıya kimse dokunmaz; ama… Bu da yok! Geldiler mi acaba? Hele şu notları tekrar yazayım.
Babasıyla gelirse diye böyle özenli yazmıştım. Nasılsa ölmüştür. “Aşkım” yazsam mı, gelince okur sevinir. Zaten evvelce de çok sevinirdi, süslü sözler duyunca. Yok yok, ne olur ne olmaz. Ben yine aynısını yazayım.
“Çat kapı yapmak istedim. Kaybolmuşsunuz. 6 Eylül 1957” Acaba 7 Eylül mü desem? En son 6 Eylül sabahı görmüştüm. Odamda resmi bitirmiştim. Hala unutamam o saatleri. Bir daha da hiç yaşamadım öyle şeyler. Bir gelse de, umut işte, aman be! Geçti bizden. Yeter ki gelsin. Neyse ben aynı notu yine yazayım. Bu tükenmez midir nedir? Tutar mı hiç dolma kalemin yerini? Mürekkep almayı unutmuş benim avanak hemşirem. Verdi elime bu hilkat garibesini, yolladı. Bununla yazarsam, Güzelim anlamaz ki benim el yazım olduğunu. Ne çare?
“Çat kapı yapmak istedim. Kaybolmuşsunuz. 6 Eylül 1957”
Ne kötü tarihti o. Bütün Pera yangın yeri. Çok kişi gitti buralardan. Güzelim de. Hadi bakalım vakit tamam. Yüreğim dayanmıyor artık. Zaten avanak hemşirenin de etekleri tutuşmuştur. Huzurevi mi, değil mi anlamadım. Neyse veririm eline yine üç beş kuruş susar eksik etek. Bir daha bakmalı odaya. İyice kilitlemeli. Güzelim’e söz vermiştim. İkimizden başkası girmeyecekti bu odaya. Çocuklarımız bile. Analarını böyle çıplak mı görecekler? Hiç olur mu? Ama iti köpeği girmiş işte. Pencere de açık. Şu avluda ne hoş sohbetler olurdu.
Hah, işte gelmiş avanaklar. Hep böyle avluda durup havaya bakarlar. Neymiş efendim, bina dört bloktan oluşuyormuş, mimarda buralarda yaşamış bir Hristiyan olduğundan bu artı gibi duran şey, avlu aydınlatması aslında, hacmış. Külahıma anlatın siz onu. Eşek sıpaları. Merak edipte bir sorun kim yapmış bu binayı. Gelir, toplarlar kapıya koyduğum notları giderler. Alttaki kunduracıya sorsalar… Sormazlar. Neymiş, 6 Eylül’de ne olmuş. Ah ah! Şimdi merdivenleri inmek var. Kunduracıya da uğramalı. Belki arayan soran olmuştur.
***
-Gel gel. Tam şurada dur! Tamam, şimdi havaya bak! Ne görüyorsun?
-Gökyüzü.
-Hayır, başka bir şey görmen lazım.
-Çatının oluğu kırılmış.
-Hocam, dikkatli baksana! İstanbul’da bunu da görmedim deme.
-Bırakın ya!

Kategori:

Re: Kayıp

Öykünün 6-7 eylül olaylarına böylesi bir incelikle değinmesini beğendim. Bunun yanında, bazı bölümlerde bir sadeleştirme-sözcük elemesi yapılırsa belki öykü daha dokundurucu olabilir.

Şunu düşündüm, öykünün 6-7 eylül olaylarına dayanışı daha örtülü olarak verilseydi daha iyi mi olurdu acaba?

"Ne kötü tarihti o. Bütün Pera yangın yeri." cümleleri daha bir öykünün içerisine yedirilseydi?

Kadına "Güzelim" hitabı belki alternatifleri ile düşünülse, örneğin bir ermeni adını çağrıştıran bir deyim veya isim...

Bilemiyorum. Öneriler sadece sıraladıklarım.

Dediğim gibi, öykü bence iyi bir şey yakalamış.


Re: Kayıp

Söylediklerinizde haklısınız. biraz kelime oyunları ile daha başka bir noktaya gelinebilirdi. bu öyküyü 2001'de yazmıştım. Anımsıyorum, o zamanda da "Güzelim" yerine bir isim kullansam mı diye düşünmüştüm. bunu yaptığımda da işte işin "buldurma" tadı kaçar mı diye endişe etmiştim.