UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Jean Paul Sartre'dan "Niçin Yazıyoruz?"

04 Ağu 2008
abdullah şahin

""
Algılarımızın her biri, insan gerçekliğinin "keşfettirici" olduğu, yani varlığın bu gerçeklik aracılığıyla 'var olduğu', nesnelerin insanoğlu aracılığıyla ortaya çıktığı konusunda bilince erişle birlikte oluşur; bizim yeryüzünde bulunuşumuzdur ilişkileri çoğaltan, şu ağaçla şu gök parçasını bir araya getiren biziz; bizim yeryüzümüzden binlerce yıldır ölü duran şu yıldız, ayın şu parçası ve şu karanlık nehir bir görünümün birliği içinde ortaya çıkar...

Jean Paul Sartre, "Niçin Yazıyoruz?" adlı yazısının yukarıdaki alıntısının devamında, okuyucunun dış dünyayı anlama, yorumlama gayretine; bunun yanında insansız "var olamayan" doğanın ironik bir şekilde aslında hep var kalacağını, insanın yok olup gideceğini ve bunun bilincinde olan kişinin kendine önem atfetme yolunda yazıya sığındığını açıklar. Başlığımıza bol gelen bu giriş yazısını, daha çok dış dünyayı var kılmak isteyen insanın gerçekte kendi varlığını oluşturma gayreti bakımından önemli bulduğum için alıntıladım.

Bu alıntıdan hareketle, öykü türünün belki de çekirdeğini oluşturan "mitoloji"deki ilişkiler ağına baktığımızda, çevresindeki olaylara anlam veremeyen, söz geçiremeyen, aciz insanın bu olayları anlama uğraşının karşılığını buluruz. Fırtınaya yakalandığında, deprem olduğunda, denizler dalgalarla kabardığında tüm bu olayları ilahi iradeye havale ederek, tanıyamadığı doğayı anlaşılır hale getirmeye çalışmıştır.

Kişi bu olayları düz bir anlatımdan çok öyküleştirerek anlatma yoluna gider. "Toprağın, denizin, dağların, gökyüzünün" nasıl yaratıldığını öykü tadındaki anlatımlarla açıklar. Tanrıları yarıştırır, birbirine düşman kılar... Ve bunu yaparken kendi kişiliğinden, ilişki biçimlerinden bir şeyler katarak Tanrıları insana yaklaştırmayı da ihmal etmez. Onların Tanrıları, "kıskanır, ihanet eder, birbirlerini cezalandırmak için fırsat kollar."

Günümüze gelindiğinde mitleri oluşturan dürtüyle, günümüzün yazınsal yapıtlarının ortaya konma ereği az çok benzeşmektedir. Öykü de çoğu yazın ürünü gibi yazarın çeşitli "nesnelerle, olaylarla, ilişkilerle" kuşatıldığı bir dünyada, bu öğelere anlam verme yaklaşımı olduğunu düşünüyorum. Yaklaşım diyorum; çünkü yazar nereden yaklaşıyorsa dilini, tutumunu, üslubunu ona göre şekillendirir. Cumalı'nın denemesinde geçen "Öykücü ise her şeyden önce yeni öykü kalıpları kurabilen kimsedir." sözünün bu yaklaşımı karşıladığını düşünüyorum.

Yazıya başlarken her ne kadar Cumalı'nın denemesini merkeze almaya çalışsam da Sartre'ın yazısının çekiciliğine dayanamadım. Bir dahaki sefere deyip sözü size bırakıyorum.

Kategori:

Re: Jean Paul Sartre'dan "Niçin Yazıyoruz?"

Söz konusu makalenin altını çizmiş olduğum bölümünü aktarıyorum:

""
...yazarın asıl ereği sessizlikse de, kendisi bunu hiçbir zaman tadamamıştır; onun sessizliği özneldir ve dilden sonra gelir, sözcük yokluğudur bu, esinlenişin kayıtsızlaşmış ve yaşanımş sessizliğidir; söz sonradan onu kendine özgü kılacaktır; oysa okuyucunun yarattığı sessizlik bir öznedir. Ve bu nesnenin içinde daha başka sessizlikler vardır: yazarın söylemediği şeylerdir bunlar.

Alıntı:
J.P. Sartre
Edebiyat Nedir?
Çev.: Bertan Onaran
Payel Yayınları
İstanbul
1995
s. 42

İdefix

"Dilden sonraki sessizliğe ulaşabilmek" uğraşılması gereken bir kavram diye düşünüyourm hâlâ.


neden okuyoruz?

niçin yazıyorsunuz bilemem ama ben uzunca bir süredir niçin okuyoruz, niçin film izliyoruz?
diye sorup duruyorum kendime yeniden
bu soruyla üniversitenin ilk yıllarında da boğuştum durdum. sonra geçti, yine koyverdim okumaya bıraktım kendimi..
şimdi ne yapacağım bakalım. Belki bu kez bir cevap bulup, ya tekrar bu soruyla boğuşmam ya da bırakıveririm kitap okumayı film izlemeyi...


Sartre'den

Konuşan insan sözcüklerin ötesinde, nesnenin yakınındadır; ozan ise sözcüklerin berisindedir. Birincisi için sözcükler evcilleşmiştir; ikinci için ise hala vahşidirler...


Re: Jean Paul Sartre'dan "Niçin Yazıyoruz?"

asıl benim sorum tam da burada belkide üstüne yazılıp çizildiği için gerçeklikle habire oynandığı için bir birimizden uzağa düşüyor ve baş edemediğimiz şeyler için başkalarının kurgularına sığınıyoruz.

belki de bu kurguların ta kendisidir baş edememe yalnız ve cahil kalma saplantıları...