UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Irène Némirovsky - Şarap Bulutları

18 Şub 2015
Mehmet Sürücü

Öykü daha girişinde, her şeyi sessiz, soluk, kapalı, buzdan, kardan bir kabukla örtüveriyor. Finlandiya. Güneşsiz, karanlık kış günlerinin aralıksız yağan karları. Uçsuz bucaksız sessizliklerin üzerine kayıp giden kızaklar. Karların üzerindeki belli belirsiz ayak izleri. Uzun kış gecelerinin karanlıklarında, soluk lambaların altına sığınan, erkenden yatıp uyuyan insanlar.

Savaş zamanı. Devlet dairelerinde kızıl bayraklar sallanıyor. Sokaklarda milisler nöbet tutup, devriye geziyorlar. Savaşta olunduğu halde şehirde her şey sakin. Sanki kış her gün, elinde sihirli bir değnekle, geçtiği sokağı, dokunduğu insanı uyuşturup, sakinleştiriyor. İnsanlar evlere sığınmaktan, odalara kapanmaktan, dalgalanarak yanan asetilen, ispirto lambalarının alevlerine dalıp kaybolmaktan başka yapacak bir şey bulamıyor. Her yer sessiz, her şey sakin ve asude.

Şehirdeki bazı evlerde, Finlandiya’ya sığınmış, Rus alaylarının subayları saklanıyor. Bu kaçakları herkes biliyor. Ama her şey genel bir suskunlukla örtülü. Sokaklardaki silahlı milislerin görevi bunları bulmak, yakalamak. Ama her nasılsa bunu yapmıyorlar. Sadece yaptıkları, defalarca gelen katilam emirlerini bilmiyormuş gibi yapmak, unutmaya çalışmak.

""
“Akşam, ve kar yağıyor, kör edici ve hüzünlü beyaz taneler göğü çizgilerle dolduruyor ve karanlık ve sessiz bir kütle oluşturuyorlar. Barbarie’nin orgcusu daha hızlı koşuyor; kayış kambur omzunu kesiyor, iz eski pelerininin yakasının altına gizleniyor.”s89

İki adam köy köy gezip, bulduklar yare, halkı isyana, burjuvaların elindekini yağmalamaya çağıran afişler yapıştırıyorlar. Bu afiş yapıştıran köylülerin öyküsünün peşine düşmek geliyor insanın içinden. Okumaya şurada ara verip, onlara bir öykü uyduruvermek istiyorum. Kar-boran, fırtına. Sık ağaçlı bir ormanda, kollarının altında afişler, tutkal kovası, fırçayla yürümeye çalışan, rüzgarın geri geri savurduğu iki adam...

Kesik-parça parça resimlere bakıyorum satır aralarına serpiştirilmiş.

""
“bir piyano göle atılmış, buzu kırarak yavaşça suya gömülüyor.”

“Ölü yapraklar, kıra atılmış, eski, çatlak bir aynanın üzerini örtüyor.”

“Tepesinde kırmızımsı bir ışık taşıyan bir sokak feneri sertleşmiş kar yığınına gömülmüş; içinden ışık geçen her bir kar tanesi tek tek, narin ve mükemmel yıldızlar şeklinde ayrışıyor.”

Profesör Krohn’un karısı Aino’nun kardeşi de saklanıyor çatı katında. Profesör’den habersiz hem de. Aylardır buzlu bir pencereden sokağa bakıp, çingenelerin yanına gitmenin, bir bardak şarap içmenin hayalini kuruyor. Şehirde şarap içmek yasak. Köylüler, insanlar bundan hoşnut değil.

Bir gece halk, demir parmaklıkları kırıp, mahzenlere giriyor. Şişeler, fıçılar dolusu içki, şarap yağmalanıp içiliyor. O sessizlik, asudelik bir anda sarhoşluğun patlamalarıyla deliniyor. Sokaklar içen, nağra atan, kavga eden, birbirine saldıran insanlarla doluyor.

Uzun kış gecelerinin sıradan insanlarını anlatıyor öykü. Evde kalmış kızkardeşleri, zenginleri, varsılları kısakanan köylüleri, ormanlarında donmuş insan cesetlerinin olduğu köylüleri, ışığı sütbeyaz ayları, suya gömülen piyanoları anlatıyor. Seke seke, atlaya zıplaya geziniyor kalem ortalarda. Derin savlar barındıran bir söylem değil bu. Ufak, ince, dokunuşlarla sürüklüyor bizi karlı sokaklarda, pencere girintilerinde, ormanda, dalların arasında, suyun üzerindeki kırılgan donuklukta.

Anlatımın etkisi, kısa, etkili sözcüklerin seçiminde. Etkileyici bir anlatımı var Némirovsky’nin. Auschwitz’de 17 Ağustos 1942’de sonlanan hazin yaşamının, 1934-1942 yılları arasında yazdığı on beş öyküsünü kapsıyor Pazar Günleri.

Umarım tat alırsınız öyküden.

"Şarap Bulutları"
Irène Némirovsky
Çev.: Ebru Erbaş
Pazar Günleri içinde
s. 87-122
Can Yayınları
İstanbul, 2013

Kategori: