UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



İnfilak

17 Ağu 2011
selim akol

Bu konuda öyle sanıyorum ki çok ciddiyim efendim. Hayır, alışılmışın aksine şımarık balon misali anlık almış olduğum bir karar değil bu. Kelimenin tam manasıyla şu anki mevcudiyetime dair her ne varsa, hepsini olanca kuvvetimle dışlıyor ve aynı güce sarılarak buralardan öylece çekip gidiyorum. Gün günden üzerimde oluşan baskıyı göz önüne alırsak geç bile kaldığımı söyleyebilirim size efendim.
Evet, ne diyordum. Aklım karışık filan değil efendim, sadece düşüncelerimi toparlayamıyorum o kadar. Evet, neyse… Gidiyorum diyordum.
Bunu kaçmak olarak katiyen algılamanızı istemem. Zira düşünceleriniz benim için çok değerlidirler efendim. Pek çok kez dayanamaz oldum, kendimi ezilmiş hissettim ama bu defa başka türlü. Bıyık altından gülüşünüzü görür gibiyim yine, ne olur yazdıklarımı okuyunca gülmeyiniz efendim. Gayet ciddiyim bu defa bakın.
Bunları yazıp yazmama konusunda epey kararsız kaldım ilkin. Neticede zatıaliniz sebeplerini benim kadar iyi biliyorsunuz. Ayrıca hakkınızı helal ediniz efendim, bu konuda çok başınızı şişirmişliğim var biliyorum. Benden yana ne hakkım varsa helal olsun. Densizlik işte efendim, ne hakkım varsa tabii. Biliyorsunuz, sizi hep öz babam gibi sevdim, saygı duydum. Dile kolay efendim, on yedi senedir yanınızda çalışıyorum. Beni işe aldığınızda babam öleli dört ay olmuştu. O günden bu güne bana babamın yokluğunu aratmadınız, çok müteşekkirim size. Bu sebepten sakın yaptığımı nankörlük olarak değerlendirmeyiniz. Biliyorum, kariyerimin zirvesindeyim, iyi bir işim var, rahatım yerinde belki ama yok, yok elimde değil efendim.
Saçmaladığımı da düşünmeyin sakın, farkındayım konudan konuya atlıyorum belki ama en samimi duygularımla kaleme aldığım bu veda yazısı niteliğindeki müsvetteyi en doğal haliyle size okutmak için efendim, hiçbir yerinde düzeltme yapmıyorum. İçimden ne gelirse. Yazıyorum. Size olan saygımdan efendim.
Gitmek mevzuuna dönersem eğer, nereye gideceğim hakkında en ufak bir fikrim yok hala efendim. Kimsenin beni tanımadığı bir memlekette hayatıma yeniden başlamak istiyorum. Tabii bir terzi olarak. Çocukken hep terzi olmayı istemişimdir. Anlatmışımdır mutlaka size de. Babam beni zorla üniversitede mühendisliğe kaydettirmeden önce ben hep terzi olmak istemiştim. Kumaşları seviyorum efendim. Nedendir bilmiyorum, ama seviyorum. Onları şekillendirmek, yeniden oluşturmak, onarmak, her şeyini seviyorum efendim işte. Fakat üniversiteye girmemle hayallerimde suya düşmüştü tabii. Böyle hayal mi olur diyeceksiniz fakat hayal hayaldir efendim, kimisinin de hayalleri böyle oluyor işte.
Üniversiteyi bitirip de askerliğimi yaptığımdan beridir de sizin yanınızdayım. Sonrasını biliyorsunuz malum. Sakın yanlış anlamayın efendim, sizden hiçbir zaman şikayetim olmadı, pek bir memnunum hatta, inanın. Hakkınızı hiçbir zaman ödeyemeyeceğim farkındayım. Benimle her zaman candan bir arkadaş gibi olduğunuz için size minnettarım da efendim. Lakin şu yaşadığım hayatın şartları artık bir karabasan gibi her geçen gün üzerime çöküyor. İnanır mısınız kendimi boğulacak gibi hissediyorum efendim, nefes alamadığım oluyor. Acıtasyon yapmıyorum efendim, lütfen beni yanlış anlamayın. Söylediğim üzere, sade içimden geçenleri en samimi duygularımla birlikte sizinle paylaşıyorum, ihtiyacım olduğunu hissediyorum buna. Kendimi tamamen kapana kısılmış gibi hissediyorum efendim. Maddi değil elbette tabii, manevi hepsi. Yaptığım işi sevmiyorum efendim, elimde değil, sevemiyorum. Her sabah aynı iş için uyanmak ölümden beter inanın. Size bir şey dediğim yok efendim, size de yapmış olduğunuz işe de saygım sonsuz elbette, ama sorun ben de efendim, sadece bende. Ne kadar da beni iş konusunda hiç sıkmasanız da her zaman müsamaha gösterseniz de bu buhran her zaman üzerime çöküyor efendim. Nasıl iyi bir mühendis oldum inanın ben de bilmiyorum. İşimi bu denli sevmezken, nasıl da böyle iyi yaptığımı ben de anlayamıyorum. Ve bilakis bu durum beni oldukça yaralıyor efendim, bir makineden ne farkım var benim diye bazen kendi kendimi yiyorum.
Beni böylesine yıpratan düşüncelerim size çok basit hatta komik gelebilir, ne olur küçümsemeyiniz beni efendim. Söylemiş olduğum gibi korkmak ya da kaçmakla ilgili değil bu. Yalnızca elimden baskıyla alınmış yaşantımın zorlayarak da olsa geri kalan kısmına tekrardan sahip olmak istiyorum. Şu sahte telaşelerle kaplı dünyaya kaç kere gelebiliyoruz ki efendim? Mutlu olmadıktan sonra diğer bütün materyallerin ne önemi olabilir ki insan hayatında?
Lütfen bana kızmayınız, gereğinden ziyade şişirdim yine giderayak kafanızı farkındayım efendim. Lütfen beni anlayışla karşılayınız hatta mümkünse eğer bağışlayınız. Ve aslında benim bunda hiçbir kabahatimin olmadığını anlayınız efendim. Elemle bir daha görüşemeyeceğimizi bildirirken size olanca minnettarlığım ve saygımla ellerinizden hasretle öperim. Hakkınızı lütfen helal edin ve selametle kalın efendim.

Terzi İdris

Kategori:

Re: İnfilak

Bir mühendisin patronuna/hamisine yazdığı veda mektubu olduğuna inanmakta zorlandım bu metnin. Bence öykünün en önemli sorunu da burada yatıyor. Üniversite eğitimi almış, 17 yıl mühendislik yapmış birinin cümleleri değil sanki bunlar. Daha ziyade daha ortaokulda babasını yitirdiği için çalışmaya başlamak zorunda kalmış, eğitimini tamamlayamamış birinin cümleleri. Anlatımdaki ezikliğin sürekli "efendim" denerek ortaya konması bunun en açık örneklerinden birisi. Belki karakter üzerine biraz daha düşünmek gerek...

""
Saçmaladığımı da düşünmeyin sakın, farkındayım konudan konuya atlıyorum belki ama en samimi duygularımla kaleme aldığım bu veda yazısı niteliğindeki müsvetteyi en doğal haliyle size okutmak için efendim, hiçbir yerinde düzeltme yapmıyorum.

Bu cümlenin en sonundaki "hiçbir yerinde düzeltme yapmıyorum" ifadesi sanki hamiye değil de okura verilen bir mesaj gibi tınladı benim kulağımda. "Bilinç akışı tekniğini kullanıyorum, haberiniz olsun," der gibi. Bence üsluptan zaten bilinç akışı tekniğinin kullanıldığı anlaşılıyor. O nedenle bunu ayrıca belirtmek bence fazlalık oluşturmuş.

Selim Akol'un eline sağlık.


Re: İnfilak

Ben öyküyü herhangi bir bağlama sokmakta zorlandım. Bunda dilin fazlasıyla etkisi var tabii. Bir yandan Rus klasiklerindeki monolog-vaazlar gibi bir havası var, öte yandan bugüne ait olmayan bir mektup üslubu. Arada da "acıtasyon" (Ajitasyon olacak sanırım.), "materyal" gibi sözcükler dikkatimi çekti. Bu kalabalıklığın arkasında öyküyü yaşatacak detayları aradım, asıl onların yokluğu metni biraz güçsüzleştirmiş diye düşünüyorum. Yani karakterin çalışma hayatına, dolayısıyla "tam şu anda" işten ayrılmasının nedenlerine tanık olamamışız gibi. Patron da bu anlamda bir kişilikten yoksun kalıyor. Ne karakter için önemini, ne de mesela böyle bir mektuba vereceği tepkiyi ölçemedim. eren mektup yazarı hakkında çok güzel bir tespit yapmış zaten.

Sırf kendim kullanamayacağımı bildiğim bir anlatıma hakim olduğu için bile selim akol'u kutluyorum ama tercihlerinin bana kalırsa biraz daha sorgulanması gerek.


Re: İnfilak

eren dedi ki:
Bir mühendisin patronuna/hamisine yazdığı veda mektubu olduğuna inanmakta zorlandım bu metnin. Bence öykünün en önemli sorunu da burada yatıyor. Üniversite eğitimi almış, 17 yıl mühendislik yapmış birinin cümleleri değil sanki bunlar. Daha ziyade daha ortaokulda babasını yitirdiği için çalışmaya başlamak zorunda kalmış, eğitimini tamamlayamamış birinin cümleleri. Anlatımdaki ezikliğin sürekli "efendim" denerek ortaya konması bunun en açık örneklerinden birisi. Belki karakter üzerine biraz daha düşünmek gerek...

Teşekkür ederim her şeyden önce değerlendirmeniz için, farkında değildim tam olarak bahsettiğiniz şeyin eksikliğinden. Aslında yazmış olduğum gibi üniversiteyi bitirip iyi bir işi olan birinin daha ilk baştan istediği işte çalışamayıp devam eden yıllarda sevmediği işi sebebiyle bunaltısını anlatmaya çalıştım. Anlatımı becerememiş olabilirim, dediğiniz gibi bu üslup daha çok tahsilini yarıda bırakmış daha çok ezilmiş bir insana daha çok yakışabilirdi, haklısınız. Eksik olmuş sanırım biraz, hatalı ya da. Ama bir de sürekli efendim demesi, hitap ettiği kişiye olan karşı ezikliğinden kaynaklansın diye düşünmüştüm, onun için sık tekrar ettim.
Tekrar teşekkür ederim değerlendirmeniz için.


Re: İnfilak

doruk cansev dedi ki:
Ben öyküyü herhangi bir bağlama sokmakta zorlandım. Bunda dilin fazlasıyla etkisi var tabii. Bir yandan Rus klasiklerindeki monolog-vaazlar gibi bir havası var, öte yandan bugüne ait olmayan bir mektup üslubu. Arada da "acıtasyon" (Ajitasyon olacak sanırım.), "materyal" gibi sözcükler dikkatimi çekti. Bu kalabalıklığın arkasında öyküyü yaşatacak detayları aradım, asıl onların yokluğu metni biraz güçsüzleştirmiş diye düşünüyorum. Yani karakterin çalışma hayatına, dolayısıyla "tam şu anda" işten ayrılmasının nedenlerine tanık olamamışız gibi. Patron da bu anlamda bir kişilikten yoksun kalıyor. Ne karakter için önemini, ne de mesela böyle bir mektuba vereceği tepkiyi ölçemedim. eren mektup yazarı hakkında çok güzel bir tespit yapmış zaten.

doruk cansev çok güzel noktalara değinmişsiniz. Aslında söylemem gerekir ki öykü yazmaya yeni başladım daha doğrusu yazmaya çalışıyorum hala.Bu ikinci öykü deneyişim. Onun için çok eksiklerimin olduğunun farkındayım sizinde söylemiş olduklarınız dahil olmak üzere. Değindiğiniz noktalar; işten ayrılma nedenlerine tam tanık olamamak, patronun kişilikten yoksun kalması, karakterin çalışma hayatı çok eksik kalmış yanlar gerçektende. Üzerinde daha fazla uğraşmam gerekiyormuş.
Öte yandan evet bu güne ait olmayan bir mektup havası olduğunun farkındaydım ben de zaten aslında öyle de yapmaktı amacım. Kötü bir tercih miydi emin değilim..
Teşekkür ederim eleştiriniz için, daha fazla dikkat etmeye çabalayacağım.


Re: İnfilak

Öyküden belirli bir kronoloji çıkarabiliyoruz. Babası İdris'i üniversiteye zorla kaydettirmiş. Mezun olup işe başladığından beri (on yedi senedir) patronun yanında çalıştığını öğreniyoruz. Bir de işe başlamadan kısa süre önce babasını kaybettiğini (belki de bu nedenle patronunu babasının yerine koyduğunu). Bu kronolojiye göre İdris 40 yaşlarında olmalı. On yedi sene aynı şirkette çalışmış bir mühendisin bu kadar ezik bir dil kullanması patronuna karşı bu kadar çok vefa duygusuyla dolu olması bana tuhaf geliyor. Belki de İdris'in babası oğlunu üniversiteye kaydettirdikten kısa süre sonra öldü ve İdris'in eğitim masraflarını patron üstlendi. Böyle olup olmadığını bilmiyoruz. Fakat öyle olsa bile, on yedi sene kısa zaman değil. İdris'in hâlâ bir vefa borcu hissetmesi geride başka bir hikâye olabileceğini düşündürüyor. Eğer öyle bir hikâye varsa belki o hikâye hakkında da ipuçları verilmesi düşünülebilir.

Dilin ezikliğine itirazımdaki bir diğer nokta da on yedi sene aynı şirkette çalışmış birinin (Türkiye koşullarında) mutlaka yönetici konumunda olması gerektiğini düşündüğümden. Hele bir de patrona bu denli yakınlık duyuyorsa, genel müdür yardımcılığı gibi bir şey geliyor benim aklıma. Belki "ezik genel müdür yardımcısı" fazla rastlanan bir şey olmadığından kafamda oturtamıyorum İdris'in nasıl bir insan olduğunu.

Diğer taraftan öyküde bilinç akışı tekniğinin (yukarıda belirttiğim nokta dışında) gayet güzel, ölçülü kullanıldığını düşünüyorum. Bu haliyle kendini okutan, İdris'le özdeşleşmeyi kolaşlaytıran bir anlatımı var. Fakat doruk cansev'in de belirttiği gibi mektubun bugüne ait olmaması ve İdris'in aşırı ezikliği istemdışı bir yabancılaşma efekti oluşturuyor. İdris'i anlamaya çalışıyoruz, fakat kafamızda o kadar çok soru oluşuyor ki bir türlü başaramıyoruz. Belki İdris bir mühendis değil de ortaokuldan sonra okuyamamış, sanayide bir ustanın yanında yıllarca çalışmış, ama hep terzi olmak istemiş biri olsa eziklik daha iyi anlaşılacak. Öykü kronolojisiyle karakterler daha iyi örtüşecek.


Re: İnfilak

Ben öykünün anlatımını çok sevdim. Arkasında bol bol Çehov okuması olduğunu hissettiriyor. Özellikle terziliği ve kumaşları sevme kısmı üzerinde biraz daha durulabilirdi; belki böylece özel yaşantısına biraz daha girerdik anlatıcının.

Aynı şekilde işten neden ayrıldığını, yani anlatıcının bakış açısından orayı onun için katlanılmaz kılan şeyin ne olduğunu örneklerle görebilsek belki daha da canlanabilirdi karakter gözümüzün önünde.

Ellerinize sağlık.


Re: İnfilak

Öcelikle Selim Bey'in emeğine sağlık diyorum. Büyük yollar ilk adımla başlarmış diyor ya düşünür. Sabır ve istikrarla çok iyi yerlere geleceğimize inanıyorum.

Benim fikrim; öykü tamamen merak ögesinin uyandırılması amacıyla okura sunulmuş, ama çok başarılı olamamış. Sanki yazar kafasında mükemmel bir kurguya ve hisse sahipken bunu anlatacak dağarcığa sahip olamamanın acısını yaşıyormuş gibi hissettim.Serim, düğüm, çözüm kısımları biraz daha edebi cümlelerle yazılabilir ve anlam kapalılığının önlenmesine çalışılabilirdi.

Öyküde, sistemin toplumun yada farklı etkenlerin bir üniversite öğrencisi üzerinde uyandırdığı olumsuz etkiyle isteğiyle değilde istenilenle bir yere gelmiş başarılı ama bir o kadarda mutsuz bir mühendisin, serzenişini, bu gidişata bir dur deyişi ve mutluluğu bulabileceği basit de olsa farklı bir diyara ve uğraşa özlem duyuşunu gördüm.
Tüm bunları idrak ederken olay kahramanının telaşesindeki tam manasıyla "niçin"ini ve "nasıl"ını anlayamadım.

Bir başka dikkat çekilmesi yerde şurasıdır bence.
Yazar olay kahramanını, yıllarca ekmeğini yediği ve babasından ayrı tutmadığını ifade ettiği bir şahısla konuşurken,saygıda kusur etmemeye çalışan, ve bunu efendimiz kelimesiyle fazlaca yineleyerek her defasında okuyucuya göstermek istemiş. Daha sade farklı hitaplarla bezenmiş sanatlı cümleler kurma yoluna gidilebilirdi.

"Bıyık altından gülüşünüzü görür gibiyim yine, ne olur yazdıklarımı okuyunca gülmeyiniz efendim." Bu cümlede okuyucunun gözünde mülayim, son derece saygılı, hilm sahibi bir karakter canlanırken, bu karakterin muhatabına karşı "Bıyık altından gülüşünüzü görür gibiyim" gibi bir cümle kullanması üslubuna ve karakterine ters düşmüş bana göre.
Ve yazdılarımı okuyunca gülmeyiniz cümlesini okuyunca meraklandırılırken, okuyucu öykünün sonuna doğru böyle bir yazı diziniyle karşılaşmıyor. Yani bu cümle askıda bırakılmış

Ellerine sağlık.


Re: İnfilak

Selim Akol'un ellerine sağlık, öykü ile ilgili tüm önemli saptamalara değinmiş arkadaşlar. Ben de kumaşlara dokunma kısmını çok sevmiştim ama önemsiz bir ayrıntıymışcasına hızlı geçilmiş. Teşekkürler


Re: İnfilak

eren dedi ki :

""
"Bir mühendisin patronuna/hamisine yazdığı veda mektubu olduğuna inanmakta zorlandım bu metnin. Bence öykünün en önemli sorunu da burada yatıyor. Üniversite eğitimi almış, 17 yıl mühendislik yapmış birinin cümleleri değil sanki bunlar. Daha ziyade daha ortaokulda babasını yitirdiği için çalışmaya başlamak zorunda kalmış, eğitimini tamamlayamamış birinin cümleleri. Anlatımdaki ezikliğin sürekli "efendim" denerek ortaya konması bunun en açık örneklerinden birisi. Belki karakter üzerine biraz daha düşünmek gerek..."

""
" İdris'in hâlâ bir vefa borcu hissetmesi geride başka bir hikâye olabileceğini düşündürüyor. "

""
"Dilin ezikliğine itirazımdaki bir diğer nokta da on yedi sene aynı şirkette çalışmış birinin (Türkiye koşullarında) mutlaka yönetici konumunda olması gerektiğini düşündüğümden. Hele bir de patrona bu denli yakınlık duyuyorsa, genel müdür yardımcılığı gibi bir şey geliyor benim aklıma. Belki "ezik genel müdür yardımcısı" fazla rastlanan bir şey olmadığından kafamda oturtamıyorum İdris'in nasıl bir insan olduğunu."

""
"Bu cümlenin en sonundaki "hiçbir yerinde düzeltme yapmıyorum" ifadesi sanki hamiye değil de okura verilen bir mesaj gibi tınladı benim kulağımda."


Bense şöyle düşündüm. İdris zaten "üniversite mezunu bir mühendis" olarak yazmamış bu mektubu, ruhunda buna hiç yer olmamış ki; tıpkı günümüzde üniversite bitiren, kariyer anlamında belli yerlere gelmiş; ancak entelektüel,kültürel anlamda etraflı bir örgüden yoksun pek çok insanın varolması durumu gibi, İdris de bir terzi ruhuyla yazmış mektubunu. "Terzi" olabilmek için üniversite bitirilmez, en azından o dönemlerde, usta çırak ilişkisi yoluyla bu meslek öğrenilir, dolayısıyla üniversite eğitimi almamış ve kendi kendini bilgilendirme, hayata, dile - akla gelebilecek ne varsa - her şeye dair, bakış açısına kendi isteğiyle yeni adacıklar eklemeyi düşünmemiş, denememiş biri veya yukarıda bahsettiğim şekilde üniversite mezunu olmuş biri bu üslûpla bir mektup yazabilir. İdris bir mühendismiş, teknik bir işi var, işini on yedi yıldır iyi yapıyor olması, teknik konularda ustalığını gösterir sadece sanırım, üniversiteden de pekâlâ sadece bu teknik konuları çok iyi öğrenerek mezun olmuş olabilir - dediğim gibi bunun örnekleri çok fazla - çünkü İdris zaten hep terzi olmak istemiş, yani belki üniversiteye gitmek bile istememiş, babasının zorlamasıyla gitmiş. Ruhunda, hiç ait olmadığını hissettiği bir yerde yaşamaya çalışmanın, ait olmadığı bir yaşamda varolmaya çalışmanın ezikliği hâliyle var, hayata yenik ve dolayısıyla ezik; bir de minnet duyulan, borçlu hissedilen birine ihanet etme duygusunun ezikliği var doğal olarak ve İdris ruh haliyle, sürgit olmuş iç çatışmalarıyla oldukça hassas biri izlenimi uyandırdı bende. İdris'in genel müdür mertebesine gelip ezik olabilmesi de bana bu yüzden olağan geliyor; patron, karşısında böyle bir "ezik" duruştan hoşlanıyor olabiliyor belli etmese de. Bir de İdris'in "ezik" olarak nitelendirdiğimiz durumu mektuba yansımış olabilir sadece, çünkü mektupta iç dünyasından bahsediyor, artık kendisi oluyor, iş yaşamında ise, mühendislikle ilgili konularda yani teknik konularda karar alırken daha kendinden emindir belki, ezik bir duruşu yoktur. Vefa borcu hissetmesi bende başka bir hikâye varmış gibi düşündürmedi, dediğim gibi sadece İdris'in fazla duyarlı bir insan olduğunu düşündürdü. Bütün bunlar ışığında İdris'in mektubuna yansıttığı üslûbu, bana olağan geldi. Yazarın da mektupla ilgili İdris'e söylettiği "Hiçbir yerinde düzeltme yapmıyorum." ifadesini bütün bu sebeplerle okura verilen bir mesaj gibi algılamadım, öykünün bana düşündürdüğü İdris'in, şaşkın, coşkulu, mahçup, kararlı ruh haliyle yazdığı mektubunda doğal uzantılı bir cümleymiş gibi geldi nedense.