UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



İncir Çekirdeği

24 Nis 2013
Mehmet Sürücü

Uykuya pek düşkün değilimdir. Sabah erken uyanırım. Temizlik, bir fincan kahve, bir bardak yeşil çay, bir iki lokma kahvaltılık derken, gereksiz, önemsiz şeylerle oyalanıp, zaman kaybetmeden odama, masamın başına geçerim.

Yine sıradan sabahların birinde; masanın başına oturdum. Masa; geceden açık birkaç kitap(bir vakitte, yorgunluktan, çöken uykudan ayraç koymaya üşenmiş, öylece masanın üzerine kapatıvermiştim), rastgele dağılmış irili ufaklı not kâğıtları, gazeteler, üst üste yığılmış dergilerle, her zamanki dağınıklığındaydı. Ters çevrilmiş kitabı alırken yanındaki açık deftere kaleme baktım. Birkaç gündür önemli bir konu etrafında okumalar yapıyor, kısa kısa alıntılarla önemli gördüğüm yerleri not alıyordum. Çalışmaya daldım.

Bir yerinde, bir şey, bir düşünce kırıntısı, bir soru okumamı böldü;

- Masamın üzerinde, yedek gözlüğümün yanında bir incirçekirdeği’m vardı. Nerede? Gözlüğün yanındaydı. Şimdi göremiyorum.

Bir yanım bunun önemsiz olduğunu, okumamı bölmemem gerektiğini fısıldıyordu. Fısıldamıyor, bağırıyordu adeta; Ne olacak, ne yapacaksın incirçekirdeği’ni? Nereden aklına geldi şimdi bu? Çalışmanı bölecek kadar önemli mi? Bir şey için mi kullanacaksın? Hayır. Şu an için gerekli değildi. Önemi de yoktu, sonuçta ufacık incirçekirdeği’ydi. Ama vardı. Şurada, en son masanın üzerinde, gözlüğün yanında duruyordu. Ne olmuş olabilirdi ki? Nereye giderdi? Birkaç gün önce salonda okurken(çalışma alanımın, odamın dışında okumayı, yazmayı, çalışmayı sevmem, ama bir zorunluluktandı, sanırım oda temizlenecekti veya buna benzer bir şey) incirçekirdeği’ni, yeni aldığım müzik sistemine takmış, içine daha önce kaydettiğim müzikler i dinlemiştim. Dinlemem bitince de çıkarıp, odama, masanın üzerindeki gözlüğün yanına (küçük bir şey olduğunu, her an kaybolabileceğini bu nedenle her an gözümün önünde durması gerektiğini biliyordum) koydum. Çalışma aralarında da gözlerim ona ilişiyor, orada, bıraktığım yerde durduğunu görüp, okuduğum cümleye bir virgül, bir nokta gibi ekleyip, çalışmama dönüyordum.

Sonra nasıl oldu da bu rutin bozuldu? Nerde, ne zaman bir kopukluk oldu? Salona bir bak. Belki orada unutmuşsundur, gözlüğün yanına koyduğunu sanıyorken, belki de çıkardıktan sonra okumaya dalmış, bir kül tablasının yanında, siyah beyaz bir fotoğrafın çerçevesinin dibinde, bir yunus balığı biblosunun altında unutmuşsundur. Hayır. Yanılmış olamam. Yine de baktım. Salonun orası, burası derken her yanını aradım. Müzik setinin, televizyonun etraflarına, konsolların, etajerlerin içlerine, koltukların, sehpaların üstlerine, altlarına baktım.

Yok!

Salondan ümidimi kesince çalışma odama geçtim. Masanın üzerini(hep dağınıktır), çekmecelerini, odadaki tüm çekmeceleri, en yakınındaki sehpadan başlayarak, kitaplığın altındaki kapaklı dolapları, kalemlikleri, küçük vazoları, süs seramik tabakları, küçüklü büyüklü kutuları(ne çok kutu varmış), yerleri, kitaplıkla duvar aralarını aradım.

Yok! Yok!

Nereye giderdi bu incirçekirdeği?

Geçen gün çalışırken, (yunusların sosyal davranışlarının gelecek elli yıldaki olası değişimleri üzerine bir kitaptı), sandalyeden biraz kontrolsüz kalktığımda sendelemiştim. O sendeleme anında sanki masadan bir şey düştü gibi gelmişti bana. Yere, masanın etrafına bakmıştım da yerde bir şey görememiştim. Yoksa o gün düşen incirçekirdeği ‘ydi de fark edememiş, düştüğünü anlayamamış mıydım. Temizlik yapılırken elektrikli süpürge tarafından yutulmuş muydu? Zar zor temizlik torbasına ulaşabilmek için birkaç mandalı(kilit plastiği açarken kırıldı, servis çağırmak gerek, şimdilik geniş bir bantla bantlasam iş görür mü acaba?) bulup açtım. Toz torbasına ulaştım. Bir çeyrek saat uğraştıktan sonra kağıt toz torbasını süpürgeden ayırmayı başarabildim. Çıkarmaya uğraşırken tutup sıkarken orasından, burasından toz bulutları çıkıp ortalığı, üzerimi, yüzümü, gözümü toza bulamıştı. Balkona çıkarıp eski bir gazete serdim yere. Dikkatli bir şekilde, kağıt torbayı parmaklarımla yoklayarak, içinde incirçekirdeği’min olup olmadığını anlamaya çalıştım. İçinde ne olduklarını anlayamadığım ufak tefek sert cisimler vardı ama incirçekirdeği’ne benzer bir sert cisme rastlayamadım. Yine de emin olmam gerekiyordu. Bir makas aldım. Dikkatlice(tozdan tiksinir, iğrenirim, beni hapşırtır) kağıt torbayı(yeni bir toz torbası aldırmak gerek) kestim. İçindeki yumak yumak halı, kilim, giysi pamukçuklarını, toz öbeklerini, avuç avuç, birbirine dolanmış dökülmüş saçları, irili ufaklı parçacıkları karıştırdım.

Yok! Yok! Yok!

Kitaplıktaki rafların aralarına, kitapların diplerine mi düştü yoksa? Tüm kitapları küçük bir incirçekirdeği için aktarmaya değer miydi? Ama incirçekirdeği diyerek küçümsememek de gerekir. Bazen de oyle onulmadık zamanlarda imdada yetişiyor, öyle olmadık sıkıntılara merhem olabiliyor ki… İşte geçen gün; ne güzel müzik dinlemiştim. Ondan önceki günlerden birinde de fotoğraf makinesine takıp fotoğraf çekmemiş miydim? Belli mi oluyor hiç! Bazen balkonda çamaşır asarken, koca mandal sepetinde mandal bitiyor da, hoop, gelsin bakalım incirçekirdeği, elektrikler kesiliyor, mutfakta üç gün önceden kalma birazcık çorba ısıtılacak, çak incirçekirdeğini, yansın ocak, ısıt çorbanı, iç sıcak sıcak.

Tüm evi aktardım. Hayır! Yok, yok, yok, yok. Bulamadım.

Vaz geçtim sonunda aramaktan. Teslim oldum. Elbet çıkardı bir gün bir yerlerden.(Daha önce iki gün aradığım fındıkkabuğunu, tırnakucunu, tespihtanesini yine böyle, umudumu kestikten sonra, bir gün, hiç beklemediğim bir şeyin yanında, altında, içinde buluvermedim mi? Bu da öyle olur. Çıkar hiç ummadığım, bakmadığım, defalarca baktığım bir yerlerden.)

Akşama doğru masamın başına, sabah açtığım kitabıma dönebildim. Gözüm açık deftere, kaleme takıldı.

Sabahtan gecenin geç vakitlerine tüm günüm kitapların, kâğıtların arasında geçer. Bir sürü kitabı aktarır, tarar, okur, bir yerlerini çizeri not alır, sayfalar dolusu alıntı, özet, yorum çıkarırım. Yine de bir günümü geçmişe teslim ederken onu yeterince, elle tutulur, somut bir şeylere dönüştüremediğim duygusundan kurtulamaz, zamanı nasıl daha verimli kullanabileceğim üzerine hep düşünürüm.

Kategori:

Re: İncir Çekirdeği

okurken bir an incir çekirdeğini ben arıyorum zannettim nerde demeye başladım adeta Smile


Re: İncir Çekirdeği

Incir çekirdeği,
Yaşamlarımızı incir çekirdeği hacmindeki etkenlere bağlı olarak sürdürdüğümüzün bir başka açıdan yorumu. O bağlılık ki bizi bizden alan, bizi ötekine düşman eden, sahiplenerek var olacağımızı sanırken bizi yokluğa götüren.
Bağlı olmak, neye olursa olsun, yaşamdaki herhangi bir değere, herhangi bir kişiye (herhangi bir kategoriye tabi tutmadan) bağlı olmak.
Çok rahatsız edici bir duygu.
Çünki yaşam edimlerimizi bu duygumuzun etkisi ile gerçekleştiriyoruz, çoğu zaman da istemediğimiz sonuçlara katlanmak zorunda kalıyoruz. (elektrik süpürgesinin toz torbasını, alerjiye rağmen karıştırmak zorunda kalmak, gibi)
Çünki yaşama bu duygu penceresinden bakıyoruz.
Çünki yaşamı bu duygu aracılığı ile yargılıyoruz.
Kararlarımızı bu duygularımız veriyor, bizler değil.

Oysa yaşam yalnızca hissettiğimiz bir tek duygu olabilir mi?
Evrenin bir tek rengi olabilir mi?
Milyonlarca bilincin varlığını yadsıyarak, yalnızca bir duyguya tutsak olup, evrende yalnızca bu duygunun aydınlattığı yeri görerek kararlar vermek.

Üstelik bu duygunun bizde yarattığı oluşumları, hisleri biz kendimiz icad etmedik, bizden önce yaşayanların değerleri onlar bizim değil, bir kültür bu nesilden nesile geçen.
Daha da beteri var; bizim de koyduğumuz yargılar, prensipler var, hem de kabul gören insan olmak adına, ama bu yargıları da geçmişten getirdiğimiz, genlerimizde taşıdığımız değerler silsilesinin ışığında yapmıyor muyuz? O zaman BİZİM koyduğumuzu iddia ettiğimiz değerler de bizim değil.

Yaşamın dayattığı değerlerin ötesinde kendimizi nasıl tanımlarız?
Kendimizi işimiz, eğitimimiz, mesleğimiz, toplumda bize biçilen rol olmadan nasıl tanımlayabiliriz acaba, ya da daha doğrusu tanımlayabilir miyiz?

Yalnıza bir incir çekirdeğinin bile günümüzü böylesine kontrol edebiliyor olması, içimi karartı.
Kararlarımı ben kendim almak istiyorum, dışımdaki herhangi bir şeyin yaşamımı yönlendirmede etkisi olmadan evrende kapladığım yeri sürdürmek, istiyorum.
Özgürleşmek istiyorum.