UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



İğneci

31 Ağu 2008
Barış Acar

Ay Büyürken Uyuyamam
Cumhuriyet Kitapları
2004
s. 19-24

Son indirme tarihi: 9 Eylul 2008

Indirmek icin tiklayin:
Bu oyku forumdan kaldirilmistir (Bkz: Forum İşleyişi).

Kategori:

Re: İğneci

Cihan'ın uyarısı üzerine öyküyü yeniden yükledim. Yanlışlıkla ilk sayfa sona kaymıştı, düzelttim. Good


Re: İğneci

öyküdeki kadın karakterin azimli ve hedefi için bu denli titiz çalışmasını bir zaferi ilmik ilmik örüşünü hayretle izledim doğrusu Shock


Re: İğneci

Az önce okudum öyküyü.
Beni rahatsız eden bir şey var öyküde ama sorgulamama izin vermiyor öykü. Çünkü sorduğum her sorunun cevabı öyküde yerli yerinde. Öykü kişisi nasıl bu kadar rahat olabilir ki diyorum, bu kadar gözü kara olabilir mi, e rahat besbelli. Geldiği yerde hovardalık yapan kadınların başına gelenlere dair hikâyeler duymadı mı, ya da erkekler hakkında hikâyeler... Kırsalda daha donanımlı olmaz mı kadınlar namus konusunda, konu komşu görür diye korkmaz mı, konu komşuyu önemsemez mi, daha çekingen, nüfusu on bin olan bir yerle ilk tanışıklığında daha ürkek ne bileyim kendi içine dönük olmaz mı diyorum, e bu kadın değil besbelli. Kadını özgürleştiriyor öyküsünde Cumalı, aklı çelinen, kandırılan kadın öykülerine alışmışım da, kendi iradesiyle bir başka erkeği, erkekleri isteyen, istediğini elde eden bu kadının rahatlığını ondan mı yadırgıyorum. Pat diye giriyor anlatıcı konuya. Öykü ilerledikçe, yeri geldikçe öğreniyoruz kadının ve kocasını özelliklerini, ondan mı, bilemiyorum ki...


Re: İğneci

Aslında Cumalı'nın bu öyküleri daha özgür olduğu varsayılan kentli kadının durumunu tartışmak içinde iyi bir vesile.

"İki gönül bir olunca samanlık seyran olur"un cinsel rahatlığı kente hiç girmemiş gibi bizde.


Öykünün İçine Girebilmek

Bu öyküde Soluk Almak'ta olduğu gibi "öykünün içine giremedim". Ortak olamadım kahramanla...Soluk Almak'ta, eşini aldatan kadının umursamaz tavrı, eşinin bu durumu kabullenişi, -geleneğe aykırı olarak- kadının bu durumda bile takınabildiği güçlü tavır v.b. bana son derece doğal geldi. Ama "İğneci" bir türlü bu havayı veremedi. Başka bir deyişle; Soluk Almak'ı okuduğumda başkahraman kadın ne kadar canlı geldiyse bana,İğneci'deki kadın da bir o kadar uzak ve yapay geldi...


Re: İğneci

Necati Cumali'nin Sukriye'si ile Yusuf Atilgan'in Evdeki'si birbirlerine benziyorlar. Dusunusleri, duygulari bakimindan degil. Ikisi de yasama pencerelerden bakiyorlar, o acidan. Esasinda bunun disinda benzerlikleri yok ikisinin. Ustelik zitlar birbirlerine. Biri (Evdeki) o pencereyi kendine dar ederken oteki (Sukriye) onu kendisini dunyaya ulastiran sonuna dek acik bir kapi olarak goruyor. Televizyon izlermis gibi bir bagimlilikla oturuyor basina. Belki de aralarindaki bir baska farktan kaynaklaniyor bu: Evdeki icinde bulundugu durumdan yakinirken, Sukriye, muhtemelen yakinmakta oldugu "kucuk damlardan", "cardaklardan" kurtulup gelmis. Kalabalik caddenin hay huyunu, renkliligini kirlarin durgun hayatina yeg tutuyor Sukriye.

Sukriye'nin kocasi hakkinda cok az sey biliyoruz. Mesela yasiyla ilgili hicbir bilgi verilmiyor. Ama ben onun da tipki "Soluk Almak"taki adam gibi Sukriye'den yasca cok buyuk oldugunu, evliliklerinin gorucu usuluyle kotarildigini, dolayisiyla kocasiyla Sukriye arasindaki iliskinin kadini bu tur iliski arayislarina surukleyecek cinsten oldugunu dusunuyorum. Evlenip evlenmemek, evlenecekleri erkegi secmek gibi bir sansi yok kadinlarin. Yine de erken evliligin onlar acisindan "yararli", guzel bir yani var: eken evlenen kadin, bir kere evlendikten sonra artik istedigi erkekle yataga girebilir. (Belirtmeme gerek var mi bilmiyorum, bunlar elbette benim dusuncelerim degil. "Soluk Almak" basliginda da cok tartisilan "kadinin namusu" sorunuyla ilgili pragmatik bir yaklasimin sonuclari. Ustelik, koyde yasamis arkadaslar bilirler, bu tur seyler koylerde sanildigindan cok daha sik yasanir. Elin ogluyla alt alta ust uste oldugunu kimse gormemisse, oyle bir sey olmamistir. Su basit kural gibi: "Kopya cekmek serbest, ama yakalanirsaniz cezalandirilirsiniz.")

Bu nedenle Cumali'nin begendigi erkeklerle kolayca iliski kuran, cinselligini istedigi gibi yasayan, ustelik bu konuda inisiyatif alan kadinlari bana cok sasirtici gelmiyor. Belki bu kadinlar kentli olsalar biraz daha sasirtici olurdu. Kadinin yasamak zorunda kaldigi evlilik iliskisinin baskalari tarafindan tanimlandigi bir ortamda, kadinin da kacis yollari olacaktir elbette.

Isin sosyolojisine, haddimi asarak, kendimi fazlaca kaptirmis oldugumu goruyorum (yok mu aramizda sosyolog?). Buna bir ara verip tekrar oykuye yonelmeden once son olarak su soruyu sormama izin verin: Sukriye (ya da "Soluk Almak"taki kadin) icin evlilik nedir? Nasil tanimlanir? Bir adamla ayni evde yasayip, ona cocuk dogurmak, yemek yapmak, evini supurmek midir? Eger boyleyse bu iliskide erkek zaten kimliksiz bir piyon degil midir?

Cumali'nin sade dilini okudukca okuyasi geliyor insanin. Sukriye'nin penceresinden baktigi cadde (muhtemelen oturdugu odanin yukseklerde bir yerlerde olmasi da onun icin bir sevinc kaynagi) gozlerimizin onunde deviniyor adeta. Sonra Sukriye'yle hasta bakicinin oynadigi kucuk oyun cok inandirici. Ignecinin eve hangi dusuncelerle, hangi kuskularla gittigini, onun merdivenleri teker teker cikarken neler dusundugunu duyuyoruz icimizde.

Bir de igneciligin cinsel (fallik) cagrisimlari var ki, yazar o konuda hicbir sey soylemiyor. Bu ketumluk beni rahatsiz etmiyor, ustelik bunun Cumali'nin oykulerine hayli katkida bulundugunu da dusunuyorum. O, butun analizlerden uzak, oykusunu anlatiyor. Cunku yalnizca muhendisler surekli analiz yaparak yasarlar Tongue

""
"Igneci de candi elbet! Tas degildi ya!"


Re: İğneci

Cihan, öyküye giremediğini söylüyor. Erense;

""
Sukriye'nin kocasi hakkinda cok az sey biliyoruz. Mesela yasiyla ilgili hicbir bilgi verilmiyor. Ama ben onun da tipki "Soluk Almak"taki adam gibi Sukriye'den yasca cok buyuk oldugunu, evliliklerinin gorucu usuluyle kotarildigini, dolayisiyla kocasiyla Sukriye arasindaki iliskinin kadini bu tur iliski arayislarina surukleyecek cinsten oldugunu dusunuyorum. Evlenip evlenmemek, evlenecekleri erkegi secmek gibi bir sansi yok kadinlarin.

diyor.

Bir gerekçelendirme arıyoruz sanki Şükriye için. İlle de bizim tanıdığımız ya da kabullendiğimiz gibi mi olmalı; yahut bir maraz dolayısıyla mı cinselliği aramalı kadın? Yahu düpedüz cinselliğinin doruğunda, çapkın bir kadın bu 20 yaşındaki Şükriye. Bunu daha iyi anlamak için öyküyü şöyle okumayı öneriyorum: Her gün kapının önünden geçenler kadın olsalardı da, avlusunun önüne sandalyesini çekmiş oturan 20'lik bir delikanlı izleseydi onları yine garip bakacak mıydık bu duruma?


Re: İğneci

Barış Acar dedi ki:
Her gün kapının önünden geçenler kadın olsalardı da, avlusunun önüne sandalyesini çekmiş oturan 20'lik bir delikanlı izleseydi onları yine garip bakacak mıydık bu duruma?

O yirmilik delikanli evli olsaydi ben yine arardim bir neden. "Guzele bakmak" baska sey, faaliyete gecmek (capkinlik yapmak) baska sey. Ama belki de Baris'in soyledigi gibi sadece capkinlik yapiyor kadin. Hep erkegin mi elinin kiri olacak capkinlik?


Re: İğneci

Yusuf Atılgan'dan sonra İğneci" yi okuyunca sanki uzun zamandır evde kitap okuyordum da, birden sokağa attım kendimi. Herkesin geçtiği sokaktan ben de geçtim; araba,binek seslerini duydum.
Öyküyü baştan sona gülümseyerek okudum, bunu sağlayan kullanılan dildi. Bana öyle geliyor ki Cumalı da gülümseyerek yazmış, ama öyle tepeden bi gülümseme değil. Anlatıcı şükriye'yi iyi tanıyor ya, iğneci, öylessine bir iğneci. Doktor da olsa olurmuş; ama maksat,adı, "iğneci" olsun.
Geçenlerin yani bir değil birden çok kişinin, cama bakması, korna çalması, bana, Şükriye'nin fahişe olduğunu düşündürdü, öykünün başlarında. Confused
Çok canlı kanlı bir kesit bu öykü. Şükriye'nin, cinsel çağrışımlarla dolu imalı konuşmaları müthiş.(Buna yaşayan dil mi demeli.) İçinde açık saçık konuşmalar geçmeyen, ama açık saçık yanı güçlü bir öykü.
Öyküde merak edip yanıtını bulamadığım, ama bulmam gerekirmiş gibi düşündüğüm: Şükriye, niçin bu kadar doyumsuz? Kocası ile ilşkisi niye kötü aslında? Yoksa Anadolu' da genelde köyden kente yada kasabaya çıkış yolu olarak görülen evlilik ,(beraberinde cinsellik), başka biir yere,yöne( başka bir hayat,daha iyi koşullar) yolculuk isteyen Şükriye'nin gene seçtiği tek yol mudur? Diye soracağım; ama öyküde Şükriye'nin erkeklerden başka bir düşü yok. Başka bir hayat düşlediğine dair bir işaret yok(ama sadece taşıt kullananlarla ilgilenmesi biraz ilginç). Biraz kızsam da kahramanın kurguyu yaşama dönüştürmesi hoşuma gitti. Atılgan'ın kahramanıyla kıyasladım ister istemez, alttan alta söylemiyor niyetini,kurgulayıp dolaşmıyor doğrudan eylem, hayatın daha içinde yani. Öte yandan şükriyeninki biraz cahil cesareti gibi geldi ama olsun(!) Ahlaki açıdansa tasvip etmiyorum Şükriye'yi.


Re: İğneci

Kadın-erkek ayrımı yapmak niyetinde değilim, ancak kadın ve erkeklerin bir olgu üzerine düşünüş yöntemlerinin farklı olduğunu okumuştum; erkeklerin çizgisel, kadınların ise bir ağ biçiminde, saçaklı düşündüğünü...

Cumalı öyküsünde bir kadının istediği bir şeye, erkeklerin aynı şeyi ince ince, saniye saniye planlamaları gerekirken, umulmaz bir rahatlık ve kıvrak bir zeka ile kolayca ulaşabilmesini ne güzel anlatmış.

Sağlık Ocağında son hasta olmayı bu kadar kolay kıvırabilmek, o iğnecinin -başkasının değil- kendisiyle meşgul olmasını sağlamak için tam zamanında o kapının önünde hazır bulunuşluğu...

Bilirim ki, bir kadın isterse içinde bir yığın detay bulunan bir durumda bile birkaç parametreyi, her şeyi yerli yerinde tutarak kıvama getirebilir.

Necati Cumalı'nın İğneci öyküsüyle kadınları ne kadar iyi gözlediğine hayran oldum.

Burada tüm kadınların cin fikirli olduğunu kast etmiyorum sadece Cumalı'nın kadınlardaki bu kapesiteyi görebilmesini şarşırtıcı buldum.

Kentli kadın ile köylü kadının /modern kadın ile gelenekselci kadının cinselliğe bakışlarının farklı ve ayrıksı olduğu birçok durum ve tutum var. Bir kadın olarak taraf olduğum için bu konu üzerine daha çok kafa yoracak gibi duruyorum. Bir cevap peşinde değilim, sadece beni şekillendiren şeylerin farkında olabilmek istiyorum. Confused

Cumalı öykülerinin farklı bir pencere sunabildiğini sevinerek takip ediyorum.


Re: İğneci

Sevgi Soysal'ın öykü kişisi Çingene Necmi şöyle diyor diğer bir öykü kişisi Olcay için: "Kız güzel, güzel ya neşesiz. Şu kibar kızların çoğunda ölü kaldırıcı suratı var nedense. Birlikte büyüdüğü, oynaştığı çingene kızlarının hepsi neşeliydi. Gülmeyeni, küfür etmeyeni, düğünlerde sünnetlerde oynayıp türkü söylemeyeni yoktu. Bu Türk kızları böyle, kefe gibi ağır olurlar. Bunlarda böylesi makbul. Al bunları, boynuna bağlayıp denize atla.... Ulan güzel kızsın, gülecen de pulların mı dökülülecek? " Öykünün başka bir yerinde de şöyle diyor Çingene Necmi: "Biz çürümeyiz, ölürüz."
Barış, "Aslında Cumalı'nın bu öyküleri daha özgür olduğu varsayılan kentli kadının durumunu tartışmak içinde iyi bir vesile." demiş İğneci öyküsü için. Ben de Necmi'den(Sevgi Soysal, Yenişehir'de Bir Öğle Vakti) alıntıladığım cümlelerin Şükriye'yi anlamamıza yardımcı olacağını ya da özgür olduğu varsayılan kentli kadının özgürlüğünün sorgulanmasına vesile olacağını düşündüğümden Necmi'nin düşüncelerini sizlerle paylaşmak istedim.


Re: İğneci

""
....... kefe gibi ağır olurlar. Bunlarda böylesi makbul. Al bunları, boynuna bağlayıp denize atla....

daha çocukken bu kalıplara sokulduğumuz kesin Düşünceli


Re: İğneci

""
daha çocukken bu kalıplara sokulduğumuz kesin Düşünceli

Bir laf vardır, hatırlarsınız muhtemelen, küçük yaştaki kızların ağırbaşlı hareketlerini takdir etmek için "hanımkız" derler, ufacık çocuklara.
Çocukken sokulduğumuz kalıplar denince aklıma bu laf geldi ki işittiğimde tüylerimi diken diken ederdi. Yabancı bir ortamda diyelim kalkıp koşmaya niyetlendiğim anlarda, geriden bir ses, ne de akıllı oturuyor hanımkız demezler miydi... Bir an önce tasarladığın gibi yerinden kalkıp koşsan olmaz, söylendiği gibi hanım hanımcık otursan olmaz! Karmakarışırık bir hissiyat yaratan bu tanım karabasan gibi gelip çökerdi.

Cumalı'nın öykülerini kanıtsız ispat gibi okuyorum bazen. Bu öyküleri şekillendirdiğine göre, olayların gerçeklekliklerini sorgulamıyorum, her ne kadar şaşırsam da. İster köy, ister şehir, dünyanın neresi olursa olsun, Şükriye'nin yirmiyaşında oluşunu düşünüyorum, böyle gencecik bir yaşın gözü karalığı köy şehir, gelenek dinleyebilir mi hiç.


Re: İğneci

İğneci, zaman zaman kalıma takılıyor. (öykü takılıyor,yanlış anlamayın. Cumalı bu öyküyü niye yazmıi diye düşünüyorum. Nurten'in aksine bir cevap peşindeyim! Cevap bulamazsam öyküyü sevemiyeceğim. Baştan sona gülümseyerek okumamış olmama rağmen. Öte yandan kadın, eşini aldatıyor ve onu aşağılıyor, onu kendine bakacak biri gibi görüyor yalnızca. Ne iğneci'ye ne de kocasına karşı bir içtenlik taşıyor. Bu kadın... Bu kadını sevmedim ben. Ayrıca şükriye kentli bir kadın mı? Değil.


Re: İğneci

""
Elif yazdı;
Az önce okudum öyküyü.
Beni rahatsız eden bir şey var öyküde ama sorgulamama izin vermiyor öykü. Çünkü sorduğum her sorunun cevabı öyküde yerli yerinde. Öykü kişisi nasıl bu kadar rahat olabilir ki diyorum, bu kadar gözü kara olabilir mi, e rahat besbelli.

Acaba öyküdeki kişi erkek olsaydı hani Şükriye değil de Şükrü olsaydı, iğnecide çıtıpıtı bir bayan hemşire, yine de bu kadar "biri bu kadar gözü kara olabilir mi?" diye sorarmıydık?

""
nurtenöztürk yazdı;
Cumalı bu öyküyü niye yazmıi diye düşünüyorum. Nurten'in aksine bir cevap peşindeyim! Cevap bulamazsam öyküyü sevemiyeceğim. Baştan sona gülümseyerek okumamış olmama rağmen. Öte yandan kadın, eşini aldatıyor ve onu aşağılıyor, onu kendine bakacak biri gibi görüyor yalnızca. Ne iğneci'ye ne de kocasına karşı bir içtenlik taşıyor. Bu kadın... Bu kadını sevmedim ben.

Necati Cumalı'nın bu öyküyü neden yazmış olabileceğini bilemiyorum. Ancak Şükriye'nin hovardalığını, bir kadının dedikodu yapması kadar doğal bir rahatlıkla anlatarak sanki kadınla erkeğin çapkınlıkta bile eşit olmaya hakkı vardır demiş gibi geldi bana.
Şükriye'yi sevdim mi onu da bilmiyorum, lakin Atılgan'ın "Evdeki" öyküsündeki kıza, Şükriye'yi tercih ederim doğrusu.


Re: İğneci

Nurten Aksakal:

""
Ancak Şükriye'nin hovardalığını, bir kadının dedikodu yapması kadar doğal bir rahatlıkla anlatarak sanki kadınla erkeğin çapkınlıkta bile eşit olmaya hakkı vardır demiş gibi geldi bana.
Bu yorum gerçekten rahatlatıcı olabilir.

""
Şükriye'yi sevdim mi onu da bilmiyorum, lakin Atılgan'ın "Evdeki" öyküsündeki kıza, Şükriye'yi tercih ederim doğrusu.
Bence de.
""
Acaba öyküdeki kişi erkek olsaydı hani Şükriye değil de Şükrü olsaydı, iğnecide çıtıpıtı bir bayan hemşire, yine de bu kadar "biri bu kadar gözü kara olabilir mi?" diye sorarmıydık?
Bence o zaman sormazdık çünkü onunki gözü karalık olmazdı toplumda normal kabul edilebilecek bir şey yapıyor olurdu. Buradaki "gözükaralık" toplum açısından bakıldığında ortaya çıkıyor.
Barış:
""
Yahu düpedüz cinselliğinin doruğunda, çapkın bir kadın bu 20 yaşındaki Şükriye. Bunu daha iyi anlamak için öyküyü şöyle okumayı öneriyorum: Her gün kapının önünden geçenler kadın olsalardı da, avlusunun önüne sandalyesini çekmiş oturan 20'lik bir delikanlı izleseydi onları yine garip bakacak mıydık bu duruma?
Ben garip bakardım. Kadın yada erkek aldatma, yalan güzel gelmiyor bana. Kişisel fikrim bu ama biz öyküyü değerlendirirken o dönem içinde bulunduğu toplumu da dikkate alıyoruz. Yani onalrın açısından da görmeye çalışıyoruz. Onlar garip bakmazdı herhalde bu duruma, bunu hepimiz tahmin ediyoruz. Acaba şükriye'ye nasıl bakıyolardı/bakarlardı onu bilmek gerek.


susuz yaz

merhaba arkadaşlar siteyi çok beğendim.tartışmalar çok güzel ancak öykülerin siteden kaldırılması yanlış bence.öyküyü okumamış olanlar için tartışmalar hiç bir anlam ifade etmiyor.siteyi yeni öğrenmiş olanlar öykülere ulaşamıyor.bu görüşümü dikkate alırsanız sevinirim


Re: susuz yaz

Misafir kullanıcı dedi ki:
merhaba arkadaşlar siteyi çok beğendim.tartışmalar çok güzel ancak öykülerin siteden kaldırılması yanlış bence.öyküyü okumamış olanlar için tartışmalar hiç bir anlam ifade etmiyor.siteyi yeni öğrenmiş olanlar öykülere ulaşamıyor.bu görüşümü dikkate alırsanız sevinirim

İsterseniz yeni öykü okumalarında bize katılabilirsiniz (bkz. Forum İşleyişi)