UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Halı Saha

06 Ağu 2010
melissa ünalan

Yokuşun başında iki çocuk belirdi. Gitmeye hazırlanan güneş çocuk masumiyetlerine ayrı bir huzur katıyordu. El ele tutuşmuştu çocuklar. Hınçla yürüyorlardı yokuş aşağı. Boşta kalan diğer ellerinde ise bisikletleri vardı. Eski bisikletler. Belki ağabeylerinden kalmıştı. Belki ucuz olsun diye eskiciden alınmıştı. Çocuklar hızlanarak yürüyorlardı. Hızlarına ayak uydurmaya çalışan göğüsleri bir inip bir kalkıyordu.
Kıvırcık sarı saçlı çocuk durdu. Esmer olansa devam etti hızla yürümeye.
“Deniz hadi neden durdun yürüsene.” diye sitem etti esmer çocuk. Kirpikleri yeşil eriği andıran gözlerini perdeleyecek kadar gürdü.
“Caner çok yoruldum.” dedikten sonra olduğu yere oturdu Deniz. Toz bulutu da yavaşça indi Deniz’in üzerine.
“Deniz kalk hadi. Ya başladıysa maç. Gidelim. Lütfen !” dedi Caner. Sesi ikna ediciydi.
Son bir enerjiyle ayağı kalktı Deniz.
“Yavaş yürü ama. ” dedi ağlamaklı bir sesle
“Tamam, yavaş yürürüm. Bisikletini de ver bana. Elinden geldiğince çabuk yürü tamam mı?” dedi Caner
“Bacaklarım çok ağrıdı Caner.” dedi Deniz. Mavi gözlerindeki yorgunluk çocuk masumiyetinin yerini almıştı.

Bisikletlerini halı sahayı çevreleyen duvara dayadılar. Her zamanki yerlerine geçip sindiler en kuytu köşeye. Minik deliklere minik gözlerini dayayıp izlemeye başladılar oynanan maçı.

“Ufff ne güzel oynuyor be. Şuna bak.” Dedi Caner. Gözlerini bile kırpmadan izliyordu.
“Ayy ne kadar hızlı vurdu topa. ” dedi Deniz. Caner’deki heyecanın aynısı vardı onda da.
“ Galatasaray formalı ağabey ne güzel oynuyor ”dedi Caner. Biraz oynamasına biraz da formasına özenmiş gibiydi.
“Sen o kadar sert vuramazsın Caner ” dedi Deniz kıskandırmak ister gibi.
“Vururum tabi. En güzel oynayan benim bi kere mahallede. Asıl sen vuramazsın öyle.” dedi Caner sinirlenerek.
“Abim söyledi çok sertmiş o toplar. Senin mavi topun gibi değilmiş yani.” Dedi Deniz bıyık altından gülerek.
“Vururum ben. Görürsün bende oynayacağım bir gün öyle. Sen de kenardan izleyeceksin.” Dedi Caner. Hızlı hızlı konuşuyordu. Konuşurlarken bir an olsun ayırmıyorlardı gözlerini maçtan.

Birden sert bir el hissettiler ellerinde.
“Ben size gelmeyeceksiniz demedim mi ne laf anlamaz şeylersiniz” diye kükredi ellerin sahibi. Çocukların enselerine vurmasıyla çocukların yere düşmesi bir oldu.
“Sadece izliyoruz ” dedi Deniz ağlayarak.
“Sen onu benim külahıma anlat. Dolaptaki kolaları çaldığınızı bilmiyorum sanki. Defolun şimdi. Bir daha görürsem sizi...” diye kükredi adam.

Çocuklar koşmaya başladılar korkuyla. Koşuyorlar, koşarken ellerinin tersiyle gözyaşlarını siliyorlardı.
“Caner bisikletler …” diye feryat etti Deniz.
“Ayy unuttuk. Dönelim alıp hemen geri kaçarız.” Dedi Caner.
“Yine döverse çok acıdı dizi m yere düşünce.” Dedi Deniz gözlerinden hala yaşlar akıyordu.
“Abin kızmaz mı bisikleti göremeyince.” Dedi Caner.
“Hem de çok kızar. Ama amca da dövüyor.”
“Hemen alıp kaçarız. Bak gitmiş zaten ” dedi Caner.

Geri gidip bisikletlerini almalarıyla kaçmaları bir oldu.

İndikleri yokuşu tırmanmaya başladılar. İyice büyüyen Güneşe uzanan bir merdiven gibiydi yokuş. El ele ama daha hızlı çıktılar yokuşu. Arkalarına bakmaya cesaret bile edemiyorlardı. Olabildiğince hızlı koşuyorlardı.
Yokuşun en sonunda birer nokta halini aldı çocuk bedenleri. Güneşin zerinde hareket eden siyah birer nokta…

MELİSA ÜNALAN

Kategori:

Re: Halı Saha

Öyküyle ilgili ilk okumadan sonra düşündüklerimi hızlıca not ediyorum:

""
El ele tutuşmuştu çocuklar. Hınçla yürüyorlardı yokuş aşağı. Boşta kalan diğer ellerinde ise bisikletleri vardı.

Son iki cümle yer değiştirse daha akıcı olacak diye düşünüyorum anlatımın.

""
“Caner çok yoruldum.” dedikten sonra olduğu yere oturdu Deniz. Toz bulutu da yavaşça indi Deniz’in üzerine.

Toz bulutunun çocuğun üstüne yavaşça inmesi kolayca canlanıyor insanın gözünde Good

""
Son bir enerjiyle ayağı kalktı Deniz.

"Son bir gayretle ayağı kalktı Deniz." biçiminde de olabilir belki.

""
“Ufff ne güzel oynuyor be. Şuna bak.” Dedi Caner.

Bu türden cümlelerde "dedi"nin küçük harfle yazılması gerekiyor sanırım. Öyküde buna benzer birkaç hata daha dikkatimi çekti.

""
Vururum tabi.

Vururum tabii.

İki erkek çocuğunun (çocuklardan birinin adı Deniz olsa da öyküden onun da erkek olduğu sonucuna ulaştım) ele ele tutuşarak bir yerlere gitmesi pek sık rastlanan bir durum değildir. Hele bir de bisiklet taşımak zorundalarsa ele ele tutuşmak iyice külfete dönüşür. Bu nedenle bu iki çocuğun el ele tutuşması bana biraz sıkıntılı göründü.

Bir de çocuklardan biri iki yerde "Ayy" diyor. Bu da erkek çocuklardan duymaya alışık olmadığımız bir kelime. O nedenle onun yerine "Üff", "Vay be" gibi bir ifadenin daha iyi olacağını düşünüyorum.

"Ama amca da dövüyor." cümlesi de yukarıdakilere eklenince bu iki çocuğun çok küçük olduğunu düşündüm. Yine de "amca" yerine "halı sahanın sahibi" ya da kısaca "sahibi" demek daha iyi olurmuş gibi geliyor. Ya da buna benzer başka bir şey, bilemiyorum...

Bu kadar küçük bir çocuğun "Elinden geldiğince çabuk yürü tamam mı?" demesi bana biraz tuhaf göründü. Bu duygusunu başka cümlelerle ifade etmeliymiş gibi geldi çocuk.

Bu kısa notları hemen paylaşmak istedim. Öyküyle ilgili düşüncelerimi paylaşmadan önce öyküyü bir kez daha okumak istiyorum. Öyküde Deniz'in saçlarından gözlerinden bahsedilmesine rağmen Caner'in yalnızca esmer olduğunun belirtilip geçilmesinin neden tercih edildiğini de anlamaya çalışıyorum bir yandan.


Re: Halı Saha

Öykü kişilerinin bazen cinsiyetlerine, bazen yaşlarına uygun olmayan konuşmaları ve davranışları var.Eren bu konuya değinmiş, Eren'in diğer eleştiri ve öenrilerine de katılıyorum.
Çocukların yokuş inerken -onca yorgunluklarına rağmen- neden bisiklete binmediklerine bir anlam veremedim, öyküde buna dair bir ipucu da yakalayamadım, belki eskimesin diye öyle davranmışlardır ya da bisilketlerin freni mi yok diye düşündüm, öyküde buna dair bir ipucu da yok.
Öykü anlatımında sıkıntılar var, örnek:
Aşağıdaki iki cümle duygu olarak birbirleri ile çelişiyor kanımca. Öte yandan neden hınçla yürüyorlar? "Hınç" sözcüğünün yerine başka bir sözcük mü olmalı?

""
Gitmeye hazırlanan güneş çocuk masumiyetlerine ayrı bir huzur katıyordu.


""
Hınçla yürüyorlardı yokuş aşağı.

Hırsızlıkla suçlanan çocukların buna hiç tepki vermemesini bu öykü bağlamında nasıl değerlendirmem gerektiğine karar veremedim.
""
Birden sert bir el hissettiler ellerinde.
"Ellerinde" değil de "enselerinde" olacak, gözden kaçmış.
Gerçekçi dille yazılmış bu öykünün gerçekliğini hissetmemizi sağlayacak bazı detaylar açısından zenginleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
""
Güneşin zerinde hareket eden siyah birer nokta…
Öyküde çocukları çok iyi anlatan ve öyküyü özetleyen bir bitiş cümlesi.Melissa'nın eline sağlık.


Re: Halı Saha

Hınçla aşağı yürüyen çocukların sonrasında hızlanarak yürümeleri anlatımı bozmuş bence. 'Hınçla yürümek' beni biraz rahatsız etti. Çok hınçlılar ise elele tutuşmayı bırakıp koşmalıydılar. Öyküyü okurken sokağın dokusunu da görebilseydim daha çok etkilenirdim diye düşünüyorum. Çocukların diyalogları daha etkiliyici olabilirdi. Güzel duyguların yakalandığı bu öykü daha iyi bir anlatımı hakediyor düşüncesindeyim.
Ellerine sağlık.


Re: Halı Saha

""
Gitmeye hazırlanan güneş çocuk masumiyetlerine ayrı bir huzur katıyordu.

Bu cümle bu anlatım yerine, çocuğun ya da çocukların yüzleri, bakışları, mimikleri tarif edilse, yani buna dair betimleme yapılsa da biz görsek o fotoğrafı güneşin çocuk masumiyetlerine huzur katması ne demek ne anlama geliyor biz buluversek.

Hadi inerken bir nebze ama yokuş çıkarken hem bisiklet taşıyıp hem de el ele tutuşmaları mümkün değil diye düşündüm.

Bu çocuklar neden kuytuda köşede izliyorlar maçı, öyküde buna dair bir açıklama olmayınca anlamsız geldi bana. Sonra "amca"nın kolaları koyduğu dolap halı sahanın neresinde, öyle gelen geçenin kolayca alabileceği bir yerde mi? Dolap da "amca"nın çocuklara kızmasına bahane olsun diye girmiş öyküye diye düşündüm.

İki küçük erkek çocuğunu kan ter içinde koşturup halı sahada oynanan o maçı izlemek istemeleri, yani maça ya da oyunculara ya da formalara tutkuları anlatılmak istenmiş sanırım.
Ama maçı izlemek için kurgulanmış kuytu yer ve oradan kovulma nedenleri ikna edici bir gerekçeye dayanmadığından arada kaynayıp gitmiş diye düşündüm.

Melisa'nın ellerine sağlık...


Re: Halı Saha

Git gide diyaloğa dayalı öyküleri daha çok sevmeye başladım. Bu alanın pirlerinden biri de Elif Çınar'dır bana göre. Diyalogların ilerleyişi, diyalogdan metne geçişler... Dediklerine, yazdıklarına kulak vermeli.

Melissa'nın yeni öyküsünü merakla bekliyorum.


Re: Halı Saha

Öncelikle öyküyü beğenerek okuduğumu belirtmeliyim. Özellikle final cümlesi harika: "Yokuşun en sonunda birer nokta halini aldı çocuk bedenleri. Güneşin zerinde hareket eden siyah birer nokta..." İnsanda sürükleyici bir filmin bitişini izliyormuş duygusu uyandıran böyle bir final için, "...dedi Deniz", "...dedi Caner" gibi sık tekrarlanan diyaloglar yerine, ortam betimlemelerine dayalı bir anlatım biçiminin daha uygun olacağını düşünüyorum. Bir de öykünün adı olayın genel kurgusuyla pek örtüşmemiş gibi geliyor bana. "Halı Saha" yerine, çocukların durumunu yansıtan bir başka başlık daha uygun olabilirdi. Bunlar benim düşüncelerim. Ama öykü edebiyat tadı veriyor insana. Önemli olan da bu.
Bu güzel öyküsünü bizimle paylaştığı için Melissa Ünalan'ı kutlarım.


Re: Halı Saha

Birisinin bu çocuklara çektikleri cefanın her zaman amaca ulaştırmayacağını; dahası cefanın sefanın şartı olmadığını anlatması gerek. “Hedefe ulaşmak için ne kadar zorluk çekersek, hedef o kadar değerlidir” bir kandırmacadan ibaret değil mi... Bana kalırsa en iyi sufiler bilir bunu, ilk elden deneyimleri sayesinde... bilirler, çoğunun bundan haberi yoktur lakin.. bilinen şeyden habersiz olmak “bilmenin” asli unsurlarından biri galiba...zaten onlar da bu minvalde bile-biliyorlar..

Yokuşa bisikletsiz çıkmak varken bir bahaneyle, belki bahaneyi de “bahane ederek” –harekete geçmek için?- bırakılan bisikletlere koşulur. Bahane, amaca giden süreci zorlaştırdığı kadarıyla işlevseldir. Yokuş inerken el altında olan bisikletleri sırtlanan “çocuklar”, yokuş çıkarken de muhakkak bisikletin üstüne binmişlerdir...böylesi daha zorlu kılar yokuşu..hele bir de “yorgunsan”...

Ama bunların ne önemi var, çocuklar güneşin parıltısında kendilerini yitirsinler de... güneşin patlamalarına dönüşsünler de, siyah noktalar olarak...yeter ki çocuk hayal edebilsin bir gün topa “sert” vurabileceğini, umut etsin “filanca takımın formasını” giydiği günün geleceğini.. böylece, belki umut ederen ölüverir tüm umutları..