UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Gün Batımı

16 Şub 2009
Nurten Öztürk

Akşam olup, güneş denize döküle döküle çekilip karşı tepenin ucundan isli, harlı bir köz parçası gibi göründüğünde kumsal da boşalmıştı. Terlik, havlu, şort, mayo, bikiniler; kremler, yağlar; gözlük, şapka, şemsiyeler; can simitleri, deniz yatakları, toplar, kovalar, kürekler, tırmıklar, kırmızı, mavi, sarılar taşınmıştı kumsaldan.
Babalar, anneler, teyzeler, dayılar, yengeler, amcalar, ablalar, ağabeyler, çocuklar yavaş yavaş çekimilşti kumsaldan. Mısırcılar, simitçiler, kağıt helvacılar, sucular, dondurmacılar, şekerciler de.

Batmakta olan güneşin önünde kurşuni siyahlıkla parlayan simitçi “sonkaaalmadııııyemiiiiş” diye bağıran çocuğa seslendi:
- Lan oğlum kimse kalmadı, kime bağırıyon, akşam oldu, akşam!
- Elimde iki kutu kaldı, bitsin. Akşam olduysa sen n’apıyon burada?
- Ben son turdan dönüyom lan, satmıyom. Kimse yok ki kime satayım. Beş kişiye mi bağıracam. Ne bitmez yemişin varmış, zabağtan beri, bitti son, bitti son. Başlıyon aynı laf, bitiriyon aynı laf, ama nedense bitmiyo elindeki iki kutu. Kaç kutu sattın?
- Bilmiyom valla, sattıkça verdim İbraam Abi’ye.
- İbrahim Abi, inşattaki İbrahim mi?
- He, inşaattaki.
- İbrahim Abi’nin neyi oluyon sen?
- Hemşeriyiz, köyden komşusu.
- Hıı, yani heçbişesi. Neyse, Bak bi’şey diyeyim, gel buradan girip, iskeleye kadar yüzek. İskeleye ikinci giden, son kalanları satsın. Birinci gelen de yüzmesine devam eder. Nasıl?
- Yok abi, ben kendim satarım.
- Oğlum sattıktan sonra ha sen, ha ben, ne fark eder? Korkma kimse çalmaz yemişlerini, maksat eğlence olsun.
- Yok abi, bunları satıp gitmem lazım.
- Tamam sırayla yüzek, önce sen. Ben o arada satarım seninkini. Dakka tutarız. Kazanan devam eder.
- Yok abi, ben yüzmeyecem.
- Ne lan, yoksa yüzme mi bilmiyon? Bilmiyosan söyle.
- Yook, yüzmede ne var, herkes yüzer. İbraam Abi görür, kızar, kutular bitmedi.
- Ya, ne kızacak! Zaten son tur, baksana kim kalmış ki? Herkes evine gitti. Hem ikinci gelen satmaya devam edecek, bu günden sonra da sıraya koyarız son turları.
- Yok abi, olmaz.
- Niye olmaz?
- Olmaz işte.
- Tamam, bi sebep söyle.
- Sebep yok, olmaz. Ben istemiyom.
- Lan oğlum, niye istemiyon, yemişlerini mi çalacam?
- Ondan değil.
- Ya niye? Paranı mı çalacam?
- Ne alakası var!
- O zaman ne? Bi eğlence olsun dedik…
- Hiç öyle, ben kendim satmak istiyom.
- Satamazsam diye mi korkuyon? Satamazsam, senin iki kutuyu ben alırım, söz!
- Sen iki kutuyu alıp n’apacan, ben satarım.
- Şerefsizim sen yüzme bilmiyon, erkekliğe de b… sürmüyon!
- Ya, yüzmede ne var!
- Yüz o zaman, göreyim. Hadi… vallaha sen suya girmeden şurdan şuraya gitmem. Ya da sebebini söyle.
Çattık, der gibi kafasını salladı Abdullah. Elindekileri yavaş yavaş yere koydu. Terliklerini çıkardı, sağa sola bakındı, son bir kez itiraz etmek istedi:
- Şimdi ben yüzünce sana ne karı var,onu anlamadım?
- Oğlum eğlence olur, her akşam sırayla son turu böyle yaparız. Hem inatlaşıyon ya,biliyom diye, o yüzden merak da ettim.
- İnatlaşırım tabi, biliyom çünkü.
- Tamam, anladık.
Ayağını suya irkilerek sokarken, çıh çıh, diyerek kafasını sağa sola salladı, tekrar itiraza yeltenir gibi yarı döndü, sonra vazgeçti, dönüp karalı bir şekilde hızlandı.
- İskeleye yürüyerek gitmeyi düşünmüyon demi, bilmiyosan çık, hepsini ben satarım tamam!
Kolları kanat gibi koltuğunun altında, kumda yürür gibi yürüdü biraz, su derinleşince kollarını kaldırıp iri , yavaş adımlar attı. Sonra bir ayağı yerde, uzandı suyun üstüne. İlk kulaçta dengesini kaybetti. Bir kaç sert kulaç attı. Battı çıktı, toparlayıp tekrar tek ayağının parmakları ucunda, kollarını yana açarak uzandı, kulaç attı, iki üç kulacın ardından ayağı tekrar yerden kesildi. Battı, çıktı. Etrafında dönerek, kumsala doğru bakmaya çalışıyordu. Tekrar, tekrar battı, çıktı. Sonra battı ve çıkmadı.
İyice kararan suda güneş yer yer ayna gibi göz alıyordu.
Simitçi, yemiş paketleriyle biraz ötedeki muhtemel müşteri çifte doğru koşuyordu.

Kategori:

Re: Öykü: Gün Batımı

Diyaloglar müthiş, çok başarılı. Betimleme de öyle:

nurtenöztürk dedi ki:
Akşam olup, güneş denize döküle döküle çekilip karşı tepenin ucundan isli, harlı bir köz parçası gibi göründüğünde kumsal da boşalmıştı.

Abdullah'ın boğulduğunun anlatıldığı bölüm inandırıcı gelmedi bana. Ne eksik bilmiyorum. Acemice yüzdüğü halde simitçinin onu orada bırakıp müşterinin peşine koşması mı? Çünkü ikisi birlikte gireceklerdi suya. Abdullah yüzmekten yırtmak için eline geçen bu fırsatı kaçırmaz, sen niye girmiyon deyip sudan çıkmak için bu fırsatı değerlendirirdi diye düşündüm. Öykünün girişinde güneşin batışına dair yapılan bu güzel betimleme gibi, denize dair bir betimleme yapılabilirdi belki. Onun nasıl kaşla göz arasında ayağının yerden kesildiğine ikna olurduk. Kayalık, birden hemen derinleşiveren bir deniz betimlemesi eksik belki de.
Nurten Öztürk'ün ellerine sağlık.


Re: Gün Batımı

Vallahi uzun zamandır okuduğum en güzel öyküydü Nurten; eline sağlık. Baştaki, kahramanlarımızı yalnızlaştırıcı betimlemeler, uzun uzun sıralanan isimlerle güneşin batmasının getirdiği sıkıntı ve tedirginlik duygusu çok hoşuma gitti. Diyaloglar, Elif'in de söylediği gibi, harika olmuş. İbrahim abiye varıncaya kadar her şey bir bir canlandı gözümde. Bodur Minare'den beri birinin kanına girecektin ya; oldu sonunda. Haydi bakalım, daha mutlu biten öykülere - ne diyeyim. Handshake


Re: Gün Batımı

Akışını ve diyologları çok beğendim. Alkış
Simitçi yemişleri satıp parasına kendi konmak için mi Abdullah'ı yüzmeye zorladı yoksa Abdullah denize girince onun yüzme bildiğine inanıp "hadi gariban biraz yüzsün de ben onun yerine yemişleri satayım" diye mi düşündü simitçi?

Çünkü Abdullah' ın denize girmemek konusunda onca ayak diremişken peşinden denize girmeyen simitçiye rağmen denizde yürümeye devam edeciğine, Elif gibi benim de inanasım gelmiyor.

Abdullah'ın ismini biliyoruz, hatta onu çalıştıran adamın, İbrahim'in de adını biliyoruz. Neden simitçinin adını bilmiyoruz, merak ettim vallahi.


Re: Gün Batımı

Nurten'in eline sağlık. Oldukça akıcı ilerliyor öykü. Diyalogların simitçinin yemişçi üzerinde kurduğu baskıyı (hattâ iktidarı) güzel anlattığını düşünüyorum. Diyaloglarda zaman zaman aksan kullanılıp başka yerlerde kullanılmaması bana garip geldi biraz. Çocuklar sadece oralarda aksanlı konuşup dalga geçiyorlarmış gibi hissettim. Ama sanırım öyle değil.

nurten aksakal dedi ki:

Simitçi yemişleri satıp parasına kendi konmak için mi Abdullah'ı yüzmeye zorladı yoksa Abdullah denize girince onun yüzme bildiğine inanıp "hadi gariban biraz yüzsün de ben onun yerine yemişleri satayım" diye mi düşündü simitçi?
Bu kısmın açık kalması çok hoşuma gitti. Yemişçinin neden denize girmek istemediğini öğreniyoruz ama simitçinin onu neden zorladığı konusu açık kalıyor. Öte yandan boğulma kısmı bana da kısa geldi. İnanmakta ben de zorlandım. Boğulma, sanırım biraz daha ayrıntılı anlatılabilirdi.

Bunun dışında simitçinin niyetiyle ilgili bir inandırıcılık sorunu var gibi hissediyorum: Simitçi eğer gerçekten meraktan (ya da canı eğlence çektiği için) denize sokuyorsa yemişçiyi, durup izlerdi yüzüp yüzemediğini. Yüzemediğini görünce de yardımına koşup kurtarırdı. Tabii bu öykünün karamsar sonuna uygun düşmezdi, ama ben böyle bir sonu daha çok severdim Smile Hattâ o kadar ki, o hoşuma gidecek sonu yazasım bile geldi, kendimi zor tutuyorum Smile Yok eğer simitçi kötü niyetle, sırf iki kutu yemiş için yemişçiyi denize sokuyorsa gerçekten (ki İbrahim'in nesi olduğunu merak etmesinin altında yatan neden bu da olabilir, diye düşünüyorum) o zaman da sahilin o ıssızlığında boğulmakta olan (ve boğulurken yardım için bağırmasını bekleyeceğim) yemişçinin çıkardığı sesleri (çırpınma, çığlık, vb.) duyup hiç olmazsa o tarafa bakardı. O noktada, yine niyetiyle ilgili bir karar vererek ya yemişçiyi kurtarmak için davranırdı (ki bence simitçi böyle yapardı, gözüm tuttu benim bu çocuğu, biraz uyanık bir tipe benziyor, ama iki kutu yemiş için birini göz göre göre ölüme göndermez) ya da soğukkanlılıkla ölmesine göz yumardı.

Simitçi adına böyle net ifadeler kullanabiliyor olmamı, kısacık öyküde kişilerin karakterleri hakkında pek çok ipucu verilmiş olmasına bağlıyorum. Kutlamamak elde değil. Alkış

Eh, yemişçinin ölümüne benim gönlüm elvermiyor belki de, o yüzden kurtarmaya çalışıyorum çocuğu Smile Ama öykünün dramatik etkisine kapılmış olmasaydım böyle alelacele klavyeye sarılıp yardım çağrısı yapar mıydım?


Re: Gün Batımı

Nurten'e (Ak) denize girmeyen simitçiye rağmen Abdullah'ın denize girmesini inandırıcı bulmaması konusunda, Eren'e Abdullah'ın ölümünün inandırıcı gelmediği konusunda katılyorum. Sen onlara inanma Nurten (Öz).

İbrahim abi anlattıydı olayı bana: Koduğumun Mümin kandırmış çocuğu, bizim saf da inanmış da gıkını bile çıkarmamış boğulup giderken. Akşam İbrahim abi vermiş sopayı, vermiş sopayı; bülbül gibi ötmüş eşşoğlueşşek. Kaçıp gitti şimdi memleketine. Böyle, bana kaldı şimdi simitle yemiş işi. Her sabah tezgâhı kuruyorum tarlabaşının cavcav sıcağının alnına. Millet cıbıl cıbıl denize girer, ben akşam olmadan elimde ne var ne yok satarım. Zati yağmurlar da erken başladı, memleket hasreti tüter burnumda. Bu son, bi daha gelmem buraya.


Re: Gün Batımı

Eren:

""
Yüzemediğini görünce de yardımına koşup kurtarırdı. Tabii bu öykünün karamsar sonuna uygun düşmezdi, ama ben böyle bir sonu daha çok severdim Hattâ o kadar ki, o hoşuma gidecek sonu yazasım bile geldi, kendimi zor tutuyorum

Bence tutmamalısın kendini, isteğin devam ediyorsa, ben merak ettim. Sanırım çocuğun kurtulması herkesin hoşuna gider. Smile


Re: Gün Batımı

Arkadaşlar, eleştiri ve önerilerinizi, heyecanla okudum. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim.


Re: Gün Batımı

""
Koduğumun Mümin kandırmış çocuğu, bizim saf da inanmış da gıkını bile çıkarmamış boğulup giderken. Akşam İbrahim abi vermiş sopayı, vermiş sopayı; bülbül gibi ötmüş eşşoğlueşşek

Mümin'in Bülbül Gibi Öttüğünün Temsili Hikayesidir:

Gel lan buraya, şerefsiz! İbrahim'in sesi beton duvarlar arasında yankılanarak, dağıldı. Lan,Abdullah'ı suya sen sokmuşun, onun yemişlerini satmaya çalışırken görmüşler seni! Doğru mu lan? İbrahim Mümin'e doğru yürürken, mümin, başındaki simit tepsisini indirirken, şaşkın, korkmuş, donuk gözlerle İbrahim'e kilitlenmiş bakışlarıylarıyla bir yandan da geri geri gidiyordu. Başından akan terler, tozlu yüzünde ince arklar oluşturmuştu.
Bırak lan, bırak onları, konuş! Tepsiye bir tekme savurdu, ardından Mümin'in korkudan aşağı sarkmış yanağına bir tokat attı. Lan konuşsana ibne! Bir eliyle nar gibi yanan sol yanağını tutuyor, diğer eliyle İbrahim'in sivri uçlu ayakabısının yırttığı dizini tutuyordu. Ağlayarak, "vallaha niyetim kötü değildi abi."Sesi çatlak çatlak, kısık çıkıyordu. Kah duyuluyor, kah duyulmuyordu.Ağlıyordu Mümin.
Niyetin mi? Niyetini s...tiğimin inbesi, neydi niyetin! Ha neydi! Ben şimdi onun ana -babasına ne hesap verecem? Arka arkaya tekmeler savurdu karnına, bacağına, suratına... İbrahim, kuma, kirece, toza bulanmıştı, yerde tostoparlaktı.
Abi, ben, eğlence olsun... akşamları ...
Sus şerefsiz, eğlence olsunmuş, oldu mu eğlence,ha, oldu mu! İbrahim bir yandan söylüyor, bir yandan vuruyordu.
Abi vallaha,son turu sıraya koyarız, bi gün o, bi gün ben...sonra da... Zaten ben zorla sokmadım, kendi başta girmedi ama sonra, biliyom dedi. Ben dedim, bilmiyosan söyle...
Sus,şerefsiz, yürü, jandarmaya anlatırsın derdini. Mümin' sürükleyerek dışarı çıkardı. Mümin kısık,çatlak sesiyle durmadan, içli içli ağlıyordu.


Mümin'in Mektubu

Çok derli ana babam,

Burda halim yerinde, şükür. Abiler var onlar yardımcı oluyo herbirşeyime koşuyorla sağolsunlar. Daha ilk günü gardiyanlardanfalan koruyolar beni. mescidefalan hepbirlikte gidiyoz. Yaptığımdan utanıyom artık, Halimabigilin yüzne nası bakacam bilmiyom. Ama dediydim ben bilmiyosan girme diye. diynemedi. ne bilim. Vallaha yemişnerin barası için deldi. Beni sorarsanız eyiyim. şükür. Sizde iyisinizdir.

Gardeşlerimin gözlerinden öperim.
mumin


Re: Gün Batımı

Öyküyü için tebrikler nurten, son derece samimi...


Re: Gün Batımı

Çok sevgilli oğlum,
Mektubun gelince ananla bir okyup ağlaştuk. Keşgem heç garışmasaydın. Niye bizim başımıza geldi deyi, çoğ ağladı anan. Her gün ağlıyor. Ağabeyin askere getti. Bizim burya gar yağdı. Herkes gayıyor garda,sen çığmadn erir. Cevabı geciktirme bayrama görüşe gelecem.
anan selam eder hasretle gözlerinden öper, ben selam eder hasretle gözlerinden öperim. gardaşların selam eder ellerinden öper.
Baban Vahit TAŞKIRAN


Re: Gün Batımı

""
Kolları kanat gibi koltuğunun altında, kumda yürür gibi yürüdü biraz, su derinleşince kollarını kaldırıp iri, yavaş adımlar attı. Sonra bir ayağı yerde, uzandı suyun üstüne. İlk kulaçta dengesini kaybetti. Ağzından bir "Hop!" çıktı. Bir kaç sert kulaç attı. Battı çıktı, toparlayıp tekrar tek ayağının parmakları ucunda, kollarını yana açarak uzandı, kulaç attı, iki üç kulacın ardından ayağı tekrar yerden kesildi. Bir "Hop!" daha çıktı ağzından, bu sefer daha güçlü. Battı, çıktı. Etrafında dönerek, kumsala doğru bakmaya çalışıyordu. Bir yandan da "Hop!" diyordu. Avazı çıktığı kadar bağarmaya çalışıyordu, ama ağzından "Hop!"tan başka bir şey çıkmıyordu. Tekrar tekrar battı, çıktı. Deminden beri bakıp duran simitçi, kim bilir kaçıncı "Hop!"tan sonra yekindi. Elindekileri fırlatıp ona doğru koşmaya, hızı kesilince de yüzmeye başladı. O, tekrar tekrar battı, çıktı. Simitçi yanına vardığında kendini iyice koyvermişti. İlk hamlede kolunu tutamadı simitçi, incecik kol kayıverdi elinden. Sonra yapıştı koluna, kendine doğru çekti. Ayaklarıyla denizi döve döve sahile yaklaştı. Beriki ta derinlerden öksürüyordu. Getirip kumların üstüne yatırdı. Abdullah, öksüre öksüre doğruldu, öğürmeye başladı. Simitçi yan yatmış soluklanıyordu. Neden sonra, "Ulan," dedi, "ulan it! Madem yüzme bilmiyon, ne diye diklenip duruyon?"

İyice kararan suda güneş yer yer ayna gibi göz alıyordu.


Re: Gün Batımı

Efendim sanmayın ki bu işi savsakladım. Günlerdir şu cümleye bir alternatif bulamadığım için bekletip duruyordum öykünün "mutlu" sonunu: Neden sonra, "Ulan," dedi, "ulan it! Madem yüzme bilmiyon, ne diye diklenip duruyon?"

Belki bu alternatif sona bir alternatif son cümle öneren çıkar?


Re: Gün Batımı

""
"Ulan," dedi, "ulan it! Madem yüzme bilmiyon, ne diye diklenip duruyon?"

Good

Bu benim tanıdığım Mümin değil ama, yine de etkili bir son olmuş. Ellerine sağlık. Alkış


Re: Gün Batımı

Ben her zaman mutlu sonları severim, ellerine sağlık Eren. Alkış Alkış Alkış


Re: Gün Batımı

Eren:

""
Efendim sanmayın ki bu işi savsakladım. Günlerdir şu cümleye bir alternatif bulamadığım için bekletip duruyordum öykünün "mutlu" sonunu: Neden sonra, "Ulan," dedi, "ulan it! Madem yüzme bilmiyon, ne diye diklenip duruyon?"Belki bu alternatif sona bir alternatif son cümle öneren çıkar?

Doğrusu,epey zamandır ses çıkmayınca fikrinden vazgeçtin diye üzülmüştüm. Görünce pek sevindim, heyecanla okudum ;ama son diyalog cümlesi, bence Mümin'e ait değil. Barış'ın deyimiyle: Bu benim tanıdığım Mümin değil Sanırım, sorun, ulan ve it ,sözcüklerinde. Ben de alternatif düşündüm; ama gerçekten bulamadım.


Re: Gün Batımı

Eren'in son cümlesi için bir öneri:

""
Ulan .mına koduğumun çocuğu, madem yüzme bilmiyon benlen niye didişiyon ipne. Ben burada senin malları satacam diye kıçımı yırtıyom, bi de seni kurtamakla mı uğraşacam piç!


Re: Gün Batımı

Barış illede sertleştiriyor simitçiyi. Bilmem ki Nurten Öztürk Mümin'i böyle mi konuştururdu?


Re: Gün Batımı

Öneri:

""
İbne, inatlaşacam diye, az daha boğuluyodun, eğlence olsun derken başımıza gelene bak. Lan oğlum, madem bilmiyon, söylesene! Şeytan diyo... Töbe töbe...


Re: Gün Batımı

Bence bu simitçi, her önerideki gibi de konuşmuş olabilir valla. Bütün önerileride ayrı ayrı kutluyorum. Thumb Up Thumb Up Thumb Up