Gramofon Avrat
Gramofon Avrat
Ali, Sabahattin,
Bütün Öyküleri I (4.baskı),
İstanbul, YKY,
2000:164-67
Kaynak: Gramofon Avrat
Öykü forumdan kaldırılmıştır. Bkz.: Forum İşleyişi
Gramofon Avrat
Ali, Sabahattin,
Bütün Öyküleri I (4.baskı),
İstanbul, YKY,
2000:164-67
Kaynak: Gramofon Avrat
Öykü forumdan kaldırılmıştır. Bkz.: Forum İşleyişi
Re: Gramofon Avrat
"Gramofon Avrat" dört sayfalık bir öyküden neredeyse bir buçuk saatlik bir sinema filmine dönüştürülmüştür. Öykü hakkında konuşurken filmi hatırlamış olacağız. Herkese iyi okumalar.
Re: Gramafon Avrat
Ben asıl hikâyeyi burada buldum.
İki kelam etmek şöyle dursun göz göze bile gelmeyen, sadece işlerini yapmak için yolculuk edip biri sırtı dönük at sürerken, öteki arkada oturan iki insan arasında kurulan ama ne zaman nasıl kurulduğu bilinemez bağ.
Aşk da diyebiliriz buna muhakkak. Bu insanlar toplumun değer yargılarına ters bir yaşam sürerken pek çok insanın yapamayacağı fedakârlıkları yapıyorlar. Bunu pisliğin içinde kirlenmeden durmayı başaran insanların ruh zenginliği diye mi tanımlamalı.
Arabacı, kendisini imdada çağıran kadına, orada karşılaşacağı tehlikenin ne olduğunu bilerek, hiç tereddütsüz yardıma koşuyor. Beriki
Gramofon Avrat, arabacının gözünü kırpmadan tehlikeye atılmasında değil. Zira,
“Aralarında bir iki kelime bile konuşmadıkları halde kendi uğruna hiç düşünmeden adam vurması” da olamaz onu herkesten ayrı kılan. Çünkü kavgalarda birileri yaralanıp ölüyorsa Gramofon Avrat için yaralayıp öldüren birileri de olmalı. Kavga eden ve kavgada yaralanıp ölenler, yaralayıp öldürenler Gramofon Avrat için yapmıyorlar bunu. Kendileri için yapıyorlar, piyasanın en güzel, en kıvrak kadınına sahip olmak, nam salmak, arzularını tatmin etmek... Arabacı bu nedenle farklı Gramofon Avrat için. Arabacı kendisi için değil, Gramofon Avrat için gözünü kırpmadan kapıyı omuzlayıp içeri girerken kadını kendisinin kılmak için yapmıyor bunu. Kadın da bu nedenle vücudunu satıp artık yalnız onu besleyebilmek için çalışıyor. İçten, sahiden seven iki insanı anlatıyor Ali, muhteşem öyküleyişiyle.
Re: Gramafon Avrat
Film, buradan izlenebilir.
Re: Gramafon Avrat
Öykünün başlığı "Gramafon Avrat" ama öyküde "Gramofon Avrat" geçiyor. Doğrusu "gramofon" olmalı. Bu tutarsızlık öykünün orijinalinde de var mı yoksa gözden kaçmış bir hata mı?
Elif iki kişi arasındaki ilişkiyi güzel açıklamış. Fiziksel olmayan bir aşkı tanımlayıp yüceltiyor S. Ali. Biraz orta çağların şövalye hikâyelerini ya da Divân edebiyatının kavramsal aşklarını hatırlatan bir "aşk" hikâyesi. Bu "aşk"ın merkezinde de "güven" duygusu olduğunu hissediyorum. Gramofon Avrat'ın Murat hastalanınca başkasının arabasına binmemesi de bundan olmalı. Ama Murat'ın neden Gramofon Avrat'a tutulduğunu, kendini onun için böyle bir tehlikeye attığını bu "yüce" aşk ülküsünden başka türlü açıklayamıyorum. Tıpkı "Değirmen"de olduğu gibi bu aşkın nereden kaynaklandığını bulup çıkarmak pek kolay değil. En azından işin bir tarafı hep anlaşılmaz kalıyor. "Değirmen"de Atmaca'nın kızda ne bulduğu anlaşılmıyordui burada da arabacının Gramofon Avrat'a neden tutkun olduğu. Belki de Murat yalnızca Gramofon Avrat'ı korumayı görevi bildiği için, onu (kendisine adıyla sesleyip aman dileyen bir kadını) öyle müşkül durumda bırakıp gitmeyi "efe"liğine sığdıramadığı için yardımına koştu Gramofon Avrat'ın; o da bundan dolayı bir gönül borcu duydu Murat'a. Belki de Murat aşık değildi Gramofon Avrat'a?
Gramofon Avrat
Evet belki de arabacı Murat aşık değildi. Ancak hem güzelliğiyle hem oyundaki hüneriyle hem de sesinin etkileyiciliğiyle yörenin gözdesi olan bu kadının bir gün hastalandığında "o olmadan arabaya binmem diyerek" kendisine karşı gösterdiği ilgiye karşılıksız kalması zor olsa gerek. O güne kadar "Gramofon Avrat"ın etkisinde kalmamışsa bile bu naz biraz olsun aklını çelmiş olmalı.
Re: Gramofon Avrat
İlgili yerler düzeltildi.
Re: Gramofon Avrat
Dostoyevski'nin Delikanlı'sını okuyorum şu sıra, belki ondan böyle hissediyorum bu öyküdeki kadın ve erkeğin olagelenin, olağanın dışında, yani konuşmadan, bakışmadan, ima etmeden ama başka bir dil kullanarak tuhaf bir iletişim kurduklarını. Ve hissettiklerini birbirlerine duyumsatabildiklerine inanıyorum. Değirmen'de iki aşık oturup yarenlik ediyorlardı. O öyküde anlayamamıştım Atmaca'nın değirmencinin kızını niye sevdiğini. Burada hem anlıyor hem inanıyorum aşk olmasa da aralarında güçlü, derin duygusal bir bağ kurulduğuna. Lütfen siz de inanın!
Gramofon Avrat'ın geçmişinden söz ederken anlatıcı onun üvey baba elinde büyüdüğüne değiniyor. Emin değil ama öyle olabileceğini söylüyor. Hani sanki kadının bu batağa düşmesi için olmazsa olmaz bir durummuş gibi. Nurten Öztürk ne der, bilmiyorum ama bana bu izahat biraz tuhaf geldi.
Re: Gramofon Avrat
Öyküde "birinin Efesi olmak" gibi bir deyim var. Yani "Efe" sözcüğünün pek alışık olmadığımız bir yan anlamda kullanıldığını görüyoruz. Biraz daha açacak olursak; "Efe" bizim Ege bölgesinde temel anlamıyla "delikanlı"ya karşılık gelen bir kavramdır. Akla gelen ikinci anlamı ise (yan anlam) "Efelenmek"le vücut bulduğu gibi "Külhanbeyi tavırlar içinde olmak, Kabadayı olmak" anlamındadır. Ama bir hayat kadının koruyucusu kollayıcısı olmak anlamını ben bilmiyordum. Bu anlamını da bu öyküyle öğrenmiş olduk.
Ayrıca "Efe" Van Erciş ve Erzurum'da baba anlamında; Tokat civarında işsiz,güçsüz anlamında; Bodrum, Muğla ağzında Ağabey anlamında; Batı Anadolu'da gelinlerin kayınları için söylediği bir hitap olarak da kullanılıyormuş.*
*Kaynak: TDK, Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Re: Gramofon Avrat
"Gramofon Avrat" öyküsü, ilk okuduğumdan beri diyebilirim ki S. Ali'nin en çok sevdiğim öykülerinden biridir. Bunun birçok nedeni olmakla beraber aklımda beliren ilk etken, öyküyi ve kişileri biçimlendiren özellikle de Gramofon Avrat'ın "yeteneği"dir diyebilirim. Yukarıya alıntıladığım sözü, şu sıralar elimden düşmeyen N. Cumalı'nın "Viran Dağlar" adlı yapıtından aldım. Romanın örgüsünde daha da anlamlı hâle gelen bu söz, sanırım "Gramofon Avrat" için de anahtar görevi görüyor. Öyküdeki birçok kişi, yaptığı işi büyük bir maharet ve hünerle icra ediyor. Daha ilk satırlarda karşımıza çıkan Gramofon Avrat'ı şöyle anlatıyor yazar:
Daha sonraki bölümlerde sık sık karşımıza çıkan bu methiyelerden, sıradan birini okumadığımızı iyiden iyiye sezdirir yazar. Onun için "anasının beşbiryerdelerini, babasından kalan iki dönüm tarlayı" satan delikanlılar, yeri geldiğinde kanlı bıçaklı olmaktan korkmazlar. Sadece Gramofon Avrat değildir maharetli olan, Azime ve Murat için de benzer şeyler söylenebilir.
Bunun yanı sıra öyküde dengeler çok iyi kurulmuş. Öykü kişisi ancak onun değerini anlayabilecek kişinin eline düşüyor. Yine onu koruyan Murat, ancak onun yeteneğine yaraşır, ölçülü bir kişilikle beliriyor. Yaşamına damdan düşercesine giren, senli benli olduğu birçok kişiyi bir daha anımsayamazken, hemen hiç tanımadığı Murat'a bakabilmek için -sadece canını kurtardığı için olmasa gerek- vücudunu satmaktan geri kalmaz. Bu dengeler öyküde çok iyi kurulduğu için sanırım okudukça okunacak öykülerden biri oluyor.
Re: Gramofon Avrat
Erol Toy romanlarına dayanarak söyleyebilirim ki burada "efesi olmak" deyimi "erkek arkadaşı", "belalısı" anlamında kullanılmış. Fakat yine Erol Toy romanlarında, dediğiniz gibi kayın baba ve kayın birader anlamlarında da kullanılıyor. İlyas efem gibi.
Re: Gramofon Avrat
Dün filme de biraz göz attım. Yönetmen, hapiste bu hikâyeyi yazan Sabahattin Ali'yi de işin içine katmış.
Türkan Şoray'ın her rolü aynılaştıran üslubu dışında -belki de döneme atfetmeli bu olumsuz durumu- ilgi çekici bir hikâye.
Benim için asıl güzel kısmı, öyküdeki "oynatılan kadın" teması oldu. Örneğin bir yerde, oynatılan kadınlar için, yaşlı da olsa kadınların ayaklarına bakıldığı için yaş önemli değildir deniyordu. Filmde de bu özellik korunmuş. Kaybedilen bir kültürün ilgi çekici unsurları olarak göründü bana bu ayrıntılar. Öyküyü ana ekseni dışında, özellikle bu yönüyle sevdim.
Re: Gramofon Avrat
Sanki bu öyküde, Gramafon Avrat'ın "Efe"si onu müşterisine dahi götüren, bu durumunu bilen ve kabullenen birisi... Öyle değil mi?
Re: Gramofon Avrat
"Kendi adamlarından bir silahlıyı" kıza zarar vermesinler maksadıyla "efesi" olarak tanıtıyor. Yani aslında efesi değil, Azime'nin kendi adamlarından biri. Adamın işi bu tabii ki kabullenecek .
Re: Gramofon Avrat
Bu öyküyle bir kez daha Sabahattin Ali'nin çevresinde görüp duyduklarını öykü aracılığıyla insanlarla nasıl paylaştığına şahit oldum. Konya civarında gelenek haline gelmiş olan "oturak alemleri" hakkında hiç bir fikrim yoktu. Biraz internette bakındım ve bulduklarım konusunda oldukça şaşırdım. Anladığım kadarıyla oturak alemleri iki türlü oluyor. Birinde bir grup erkek bir araya geliyor türkü çalıp söylüyorlar ve kaşık oyunu oynuyorlar. Diğerinde ise bu gecede kadınlar da oluyor ve onlar da erkeklerle beraber oynuyor. Kadınlı olan gecelerde içki içiliyor. Sadece erkeklerin katıldığı oturak alemleri ise içkili ya da içkisiz olabiliyor. Bu buluşmalara Barana geceleri de deniyor olabilir. Belki de Barana geceleri ile oturak alemleri arasında belirli bir fark vardır ancak ben olayı tam çözemedim.
"Gramofon Avrat" öyküsünü ve aynı adlı filmi daha iyi değerlendirebilmek için şöyle bir bakayım ne imiş oturak alemi diye giriştiğim iş, yöresel özelliklerin toplumun sosyal yaşantısını nasıl da şekillendirdiğini daha iyi anlayabilme yolunda da olanak sağladı.
Oyun oynama konusunda marifetli olmanın nasıl da bu kadar önemli olabildiğini yaşlı-genç, zayıf-şişman bir yığın adamın ellerine aldıkları kaşıklarla neredeyse ibadet eder gibi oynadıklarını gördüğümde ancak anlayabildim.
Kadınsız oturak alemleri için buraya, kadınlı olanlar için buraya bakılabilir.
Re: Gramofon Avrat
Sanırım, bu da benim "kaybolmuş kültür" lafıma iyi bir cevap oldu. Bu tip ifadeleri kullanırken daha dikkatli olunması gerektiğini bir kez daha gördüm. Bununla birlikte toplumun büyük bir kısmının hiç sahip olmadığı ya da farkında olmadığı bir kültür denebilir sanıyorum (Yoksa sadece ben miyim ayakta uyuyan?). Zaten beni hep tedirgin eden gelenek ve görenekler konusunda daha bir diken üstünde olacağım şimdi.
Re: Gramofon Avrat
Açıkcası "oturak alemi" nedir diye araştırırken günümüzde hala canlı olan ve bu kadar yaygın olarak var olan bir kültürle karşılaşacağımın ben de farkında değildim.
Re: Gramofon Avrat
Nurtan Aksakal'a araştırmaları için teşekkürler. Orta Anadolu'da ben de bu tip bir kültürün varlığından haberdarım. Gelenekler konusunda şaşırmamayı öğrendim. Kurtuluş savaşına giden gençlerin sevgilileri için yazdığı "Hey on beşli"nin şimdilerde düğünlerde çaldığı ve oynandığı bir ülkede neye şaşırılır, neye şaşırılmaz bilemiyorum?
Re: Gramofon Avrat
Yazılanları okuyunca son derece kötü niyetli olduğumu düşündüm.
Nurten Aksakal'dan alıntı:
Böyle bir geleneğin var olduğunu bilmiyordum yani durup dururken, ortada kutlanacak bir şey(düğün, nişan vs.) yokken toplanıp kadın ya da erkekleri oynatmak gibi bir geleneğin var olduğunu; ama sanırım öyküde söz edilen oturak alemleriyle bu gelenek arasında şöyle bir ayrım var. Gönülllük üzerinden yapılmıyor bu iş parayla yapılıyor ama mesela bir abdalın bir köye davet edilip sanatını icraa ettikten sonra para alması gibi de değil. Arada asıl kazanan başka biri var. Böyle olunca ben bunun bir gelenek değil bir tür ticaret olduğunu düşünmeden edemedim. Öykünin girişinde şöyle diyor:
Ali'nin, oturak alemlerine giden geçkin bir kadının başına gelenleri anlattığı başka bir öyküsü var. Şimdi bakındım kitaba ama bulamadım. Orada çok daha çarpıcı vermiş Ali, bu alemlerde oynayan kadınların vahim durumunu.
Belki de, günümüzdeki pavyonlara eş değerde bir eğlence biçimi bu. Buna da bir gelenek diyebilir miyiz bilmiyorum ama Barış'ın sözünü ettiği, dans eden kadınların ayaklarına bakan delikanlılar sergilenen dansa, sanata, estetiğe düşkünlüklerinden değil de bakacak daha güzel bir şey bulamadıkları için ayaklara bakıyorlar gibi geliyor bana, Nurten Öztürk ne düşünür bilmiyorum lâkin ben böyle düşünüyorum.
Re: Gramofon Avrat
Sanırım "Yeni Dünya" öyküsünden söz ediyorsun. Yeni Dünya'da, düğüne davet edilip daha güzel oynamaları için yarıştırılan iki kadını anlatır.
Re: Gramofon Avrat
Değirmen'le bu öykü arasında benzerlikler var. İlişkiler hep konuşulmadan, uzaktan yaşanıyor. İkisinde de yetenekli, herkesin hayran olduğu kişi, çok daha iyilerini elde edebilecekken; silik birine aşık oluyor. İkili arasındaki aşkta fedakarlık ön plana çıkıyor.
Değirmen'de seven kişi erkekti, bunda ise kadın. Öykünün 1935'te yazıldığı göz önüne alınacak olursa, ilişkide ilk adımı atan kişinin kadın tarafı olması tuhaf değil mi? Kadının hapisteki erkeğe bakabilmesi filan, sanki bir yerde kadınla erkeği eşitlemek istemiş gibi. Bu öyküde kadın karakter en az erkek kadar güçlü duruyor bana kalırsa.
Nedense Murat bende kendi halinde yaşayan, çekingen ve zayıf bir kişiymiş gibi bir izlenim bıraktı.
Re: Gramofon Avrat
Öykü üzerine yazıp düşünmek gerekirken oturak alemleri hakkında daha çok kafa yoruyormuşum gibi oldu (aslında öyle sanırım) ama Elif'in şu sorusuna yanıt vermeden geçmek istemedim.
Gelenek sözcüğünün sözlük anlamanına baktığımda bu eğlence biçimine gelenek diyemeyiz sonucu çıkabilir. Hele de söz konusu gecelere ilişkin bazı videoları izlediğimde pavyon eğlencesi kanısı iyice artıyor. Ama bir zamanlar bu eğlencenin sosyalleşmenin güçlü bir ayağını oluşturduğunu düşünüyorum. Zaman içinde toplumsal yozlaşmanın bir göstergesi olarak bu hale bürünmüş olabilir.
Re: Gramofon Avrat
Enes'in değindiği bölümler bana doğrudan Z. Demirkubuz'un Masumiyet adlı filmini çağrıştırdı. İzleyenler bilir, filmde de öyküdekine benzer bir şekilde âşığı olduğu kişiye bakan, onun için şehir şehir dolaşan kadının tutkusunu işler yönetmen. Öyküde de Murat'a -filmdeki gibi güçlü olmasa da- farklı bir ilgiyle yaklaşır Gramofon Avrat. Bunu yazar açık açık belirtmez; ama birkaç yerde bununla ilgili emareler bulabiliriz.
Buna belki "güven" de diyebiliriz; ama adı ne olursa olsun Murat'a herkese baktığı gibi bakmıyor G. Avrat.
Kadın figürler sosyol ve ekonomik koşullarından ötürü erkeklerin egemenliği altında olsa da en azından kendi alanlarında güçlü olduklarını düşünebiliriz. Öykünün sonunda Murat'a -bir vefa borcu da olsa- zor koşullara girerek bakabilmesi bunun göstergesi sayılabilir.
Re: Gramofon Avrat
" belki ondan böyle hissediyorum bu öyküdeki kadın ve erkeğin olagelenin, olağanın dışında, yani konuşmadan, bakışmadan, ima etmeden ama başka bir dil kullanarak tuhaf bir iletişim kurduklarını. Ve hissettiklerini birbirlerine duyumsatabildiklerine inanıyorum." Elife tam olarak katılıyorum ve Nurtenlerden Aksakal olanının da beirttiği gibi o omuz silkmesine rağmen pek de kayıtsız kalmış gibi gelmiyor bana. Kafamı karıştıran birşey var içeriden çıkacak kadına ve efesine bakıyor vukuatın olduğu gece bu durumda efe Murat değil de bir başkası mı o zaman o da binmiyor mu arabaya yani arabada 3 kişi olmuyorlar mı? Yanına efesini kattığına göre Azime, o adam kim???? Ondan belirgin bir bahsediş yok ayrıca vurulduğu sıra kızcağız bu adam nerede yahu?