UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Göçebe

02 Nis 2011
Büşra B

Kalbimin olduğu yerde kanatları bağlanmış bir kuş vardı- öyle sandım. Bir, dedim; iki, üç, dört, ... , yirmi üç, yirmi dört.

Unuttum hepsini. Bak, adımı bile unuttum. Ayna bulun bana- buldum. Kimim ben? Ayşe. Ayşe olmaz benden, Ayşe annem olmalı. Biçimli kaşlarının altına iki göz konmuş, dudağının sol yanına bir ben oturmuş. Benin üstünde uzadıkça kesilen birkaç tüy, kahverengi. Solgun yüzünde huzursuz bir durgunluk... Bedeni, dalları meyve yüklü bir ağaç gibi bükük. Bir de babam olmalı. Gözleri ayrık ve gök rengi, bıyığı üst dudağını örtmüş. Çenesindeki gamzesi, köşeli suratına ters düşmüş. Ramazan; geniş omuzlarından sarkan iki ince kol, iki çırpı bacak ve ayakkabılarının içine gizlenmeye çalışan iki ayak.

An geldi; göz açıp kapayıncaya, hapşırıp susuncaya, yutkunup duruncaya kadar sürdü. Kare kare ilerleyen bir fotoğraf örgüsüydü. Durdum.Yirmi dört yaşım kadar başımı duvara vurdum- küt! Kafamın içinde yankılananları duymaz oldum, yalnız küt! Sesler sızımın önüne geçmek için yarışıyor, uyuşukluk koşar adım uzaklaşıyordu. Harfler, heceler, kelimeler, biri bitmeden diğeri başlayan cümleler; yükseliyor, yükseliyordu.

Gözlerimi kapadım, yutkundum, nefes alamazken iki büklüm oldum. Diz çöktüm önünde, yere kapaklanıp defalarca özür diledim. Ağzımın kenarından sızan kaygan sıvıya aldırdığım yoktu. Acizdim. Kendimi tepeden izler gibiydim. Kıvranıyor, küçüldükçe küçülüyor, cenin olup kendime sarılıyordum. Ellerim bedenimi kucaklamaya yetmiyor, parmaklarım utancından dökülüyordu.

Döndüm, sırt üstü uzandım. Bacaklarımı dizlerimden kırıp yerden güç aldım. Sus dedim, sen de sus, sen de, sen de, sen de! Ona söyle, o da sussun! Hep bir ağızdan konuştuğunuzda anlayamıyorum. Soruma cevap verin sadece, ama sırayla, lütfen...“Kimim ben?”

Tandık bir ses atıldı hemen:

“Bunu bilmeyecek ne var, Nisan’sın sen. Baharda doğduğun için sana bu adı verdiler. Gözünü ilk açışında doğa tazeleniyor, gelinlik kızlar gibi süsleniyordu. Annenler tüm bu hazırlığı sana yordu. Sen ne yaptın? Eylül diye tutturdun. Tüm yaprakları sararttın. Döktün sonra. Onların dağılışını izlemekten zevk aldın. Yaprakları iğne iğne olan ağaçlar vardı, sarartamadıkların. Teker teker koparıp tenine batırdın. Acıdı, aldırmadın. Ağladın, keyif aldın. Mutsuzum diye dolaştın ortalıkta, oysa mutsuzluktan zevk aldın. Bunu anlayınca eskisi gibi mutlu olamadığını anladın. Yıkıldın. Darmadağınsın şimdi de. Şu haline bak! Parçalarına uzanacak gücün yok. Yorgunsun, dinlenmelisin. Lütfen beni dinle...”

Bildik bir başka ses devam etti:

‘Zor tuttum kendimi. Yalan yanlış şeyler söyledikler, sustum. Zehirleyecekler seni biliyor musun? Saat saat, dakika dakika içine işleyecekler. Onlar lafa dalınca usul usul kenara çekiliyor, önlerine bir duvar örmeye başlıyorum. Durdurmak güç, yine de deniyorum. Tartışmanın şiddetinden ne yaptığımı fark etmiyorlar. Gördükleri vakit yumruklamaya başlıyorlar. Böyle zamanlarda uyuman için yalvarıyorum sana. İnatlaşıyorsun. Duyuyorum, duymak istiyorum diyorsun. Efendim? Yine laf kalabalığı mı ediyorum? Sorunun cevabı bu değil mi?Ben senin iyiliğin için söylüyorum. Peki peki, uzatmıyorum. Madem öyle, az sonra duyacaklarına bir ön hazırlık olsun; korkaklığın devam ettiği sürece hiçbir şey becereceğin yok. Bu şekilde ancak kendini yersin. Tükenikliğinin o çok düşündüğün kimselere de hayrı dokunmaz.. Anlamıyorsun ‘Kimse karşısındakinin parçalanışını görmek istemiyor.’ * ”

Duymakta zorlandığım, hırıltılı bir ses sözü devraldı:

“Nisan... Hayat senin için ergenlikte başladı değil mi? Öncesini çoktan unuttun. Dur, biraz olsun hatırlamana yardımcı olayım. Çocukluğa dair neler var aklında? Hep heveslendiğin, ama hiç sahip olamadığın ‘şey’lerin dışında. Sokakta saç başa tutuştuğun kavgaların, evde çimdiklenmekten moraran kollarının dışında hatırladığın birkaç ‘şey’ söyle bana. ‘Şey’lerin arasına sıkışıp kalan bir ‘şey’ olduğunu biliyorsun. Masumiyet neyle örtüşüyor zihninde? Dudak bükme hemen, ondan habersiz olduğunu biliyorum. Bu senin suçun değil. Vücudundaki dövmelere, saçlarına, küpelerine ters ters bakan insanların elinden alıp kaçtığı, kirlettiği, yok ettiği bir ‘şey’. Ağlamakla, yatağında dönüp durmakla gelmez masumiyet. İnsan, leke tutmayan bir kumaş değil ki! Attıkları üzerinde kalır. Sen battıkça batarsın. Kokmak da cabası. Susarsın. Sustukça çoğaldığını sanır, azalırsın. İnsanlıktan çıkar, bir kedi sessizliğinde yaşarsın. Önce yalnızlığa sonra, toprağın altına gömülürsün. Nisan! Hayata yanlış baharda başlayarak yolunu uzatmışsın; yorgunsun...”

Hırıltı arttıkça sesler anlamsızlaştı. Dahası varken susmuş gibiydi. Başka bir ses, kesik kesik konuşuyordu, kulak kesildim:

“... Adını biliyoruz. Yaşını da... Ailen... kardeşin yok... yanlarında büyüdün. Sen ... bunu. Çocuktun, sustun. Marifet... Yapmacık sözlere... Daha birçoğuna... Haklılığın bir şeyi... bir karış havada olduğu yaştaydın. Baban mıydı o?... Bilemedin. Dilini bıçak... Yaşadıkların korkunçtu... anlatınca beş dakika üzülüyor, seni görmeyince... kolaydı... önemsemekle hata ettin... Anlamakta zorlandığının farkındayım... Sesimi... kıstın... sana, sen bana. Vücudun, tiksindiğin... belki... bir ihtimal... olabilirdi. Bil ki senin suçun... Yalnız olman, terk edilmişliğin. Yoklukla, kayıpla... tanışman. Bir ... çerçevesinde yaşayan... sahip olman. Onları yokluklarıyla bilmen... Sen ... yapmadın. Onlar yaptı. Yaptıkların ... yaptırdıklarıydı...”

Daha fazla devam edemedi; o konuşmadı, ben dinleyemedim. Bir çivi saplandı sanki, alnımın orta yerine. Kan, ılık ılık akmaya başladı. Tembel bir ev kızı gibi kelimeleri dilimin altına süpürmeye başladım, aceleyle. Hiç ağzımı açmadım. Kıpırdamadım. Kan, yüzümü boyadı. Kan, gövdemi kapladı. Kan, bacak aramı yokladı. Kalakaldı. Çocuk olamamış, yetişkin olamayacak bir ben yarattı. Kan beni, Nisan’ı, öldürüp Eylül yaptı.

Kalbimin olduğu yerde kanatları bağlanmış bir kuş vardı. Çözüldü, havalandı, göçe yollandı.

Kategori:

Re: Göçebe

Bir iç konuşması egemenliğinde kaleme alınmış bir öykü. Etkin bir anlatım. Ruhsal analizlerin karamsar bir kurguyla kaynaştırılışı. Bir de;
"Tükenikliğinin o çok düşündüğün kimselere de hayrı dokunmaz." cümlesindeki ilk kelimenin, Tükenmişliğinin olarak kullanılması daha uygun olur düşüncesini taşımaktayım. Eline sağlık. Nice öykülere...


Re: Göçebe

anlatının bir "anı" değil de "öykü" olmasından güç alarak -aksi taktirde tek sözcük yazma hakkını sanırım kendimde göremezdim- öykünün kurgusundaki kimi hususlara ilişkin birkaç şey söylemeye çalışacağım:

  • "kimliğin belirsizliği" genel kanaate uygun bir şekilde "travma" ile ilişkilendirilip kaydediliyor. "göç", kimlikten sürgün edilmişlik ile kavrandığı için olumsuzlanıyor.
  • göçebelik, çocukluğa ve yetişkinliğe olan kapatılamaz mesafeyi ifade ediyor. ancak burada yine mesafe olumsuzlanarak "bunaltıya" yol açıyor. "mesafe", "travma" ile ilişkilendirilerek bir eksiklik, hastalık, kusur olarak tasavvur ediliyor.

  • "parçalanmış asıl kimliğin" parçalarından bazıları "asıl kimlikten" asıl kimliğin kimliğini gizlemek isterlerken; bazıları da "asıl kimliği" ona hatırlatmaya çalışıyorlar.
  • "asıl kimlik" ile konuşanlar, yine bu "asıl kimliğin" parçaları oldukları için "asıl kimlik" konuşanların tanıdık olduğunu söylüyor.
  • öykü "çocuk olmaya ve yetişkin olmaya geç kalma" üzerine olduğu süreç boyunca, "çocukluk" ve "yetişkinliği" idealize ediyor.
  • "Ayna bulun bana- buldum. Kimim ben?" ifadesi, kendini unutan "asıl kimliğin" yansımadan kendini görme isteğini dile getiriyor. bulunan ayna ise "asıl kimliğin parçaları"dır. öyle ise, "asıl kimliğin varlığına" dair varsayım -ki "asıl çocukluk" ve "asıl yetişkinlik" temalarınca destekleniyor- burada bu kez bütünün parçaya üstünlüğü şeklinde ortaya çıkıyor.

  • "bir lanet olarak göçebelik", mevsim döngüsünde -tekrar nisan ve eylül "olma"- ortaya çıkar. böylece lanetin ve travmanın, nisan'ın ölümü ile ilgili olmadığını, "belirli bir kimliğin" asla ortaya çıkamıyor olması ile ilgili olduğunu görürüz. bu da demektir ki, "eylül olmak" en az "nisan olmak" kadar imkansızdır.


Re: Göçebe

oktay dedi ki:

"bir lanet olarak göçebelik", mevsim döngüsünde -tekrar nisan ve eylül "olma"- ortaya çıkar. böylece lanetin ve travmanın, nisan'ın ölümü ile ilgili olmadığını, "belirli bir kimliğin" asla ortaya çıkamıyor olması ile ilgili olduğunu görürüz. bu da demektir ki, "eylül olmak" en az "nisan olmak" kadar imkansızdır.

Sahiden, bu bir döngü, gözümden kaçmış. Nisan'ı Eylül'e emanet etmeli belki de, bir yolunu bulmalı.

Okumanız ve sözcüklerin ardında bekleşenleri görüp paylaştıklarınız için çok teşekkürler.


Re: Göçebe

Büşra B dedi ki:

Sahiden, bu bir döngü, gözümden kaçmış. Nisan'ı Eylül'e emanet etmeli belki de, bir yolunu bulmalı.

İki satır düşüncemi paylaşayım dedim, sözcükleri bir türlü bir araya getiremedim. Defalarca düzeltmek durumunda kaldım, yeni bir şey var gibi "Aktif Başlık"larda gösteriyor ya bir de, kendimden utandım vallahi. Az önceki sonuncuydu. Smile


Re: Göçebe

""
Parçalarına uzanacak gücün yok.

""
“... Adını biliyoruz. Yaşını da... Ailen... kardeşin yok... yanlarında büyüdün. Sen ... bunu. Çocuktun, sustun. Marifet... Yapmacık sözlere... Daha birçoğuna... Haklılığın bir şeyi... bir karış havada olduğu yaştaydın. Baban mıydı o?... Bilemedin. Dilini bıçak... Yaşadıkların korkunçtu... anlatınca beş dakika üzülüyor, seni görmeyince... kolaydı... önemsemekle hata ettin... Anlamakta zorlandığının farkındayım... Sesimi... kıstın... sana, sen bana. Vücudun, tiksindiğin... belki... bir ihtimal... olabilirdi. Bil ki senin suçun... Yalnız olman, terk edilmişliğin. Yoklukla, kayıpla... tanışman. Bir ... çerçevesinde yaşayan... sahip olman. Onları yokluklarıyla bilmen... Sen ... yapmadın. Onlar yaptı. Yaptıkların ... yaptırdıklarıydı...”

En beğendiğim yerler diyebilirim.

Bu yazıyı yazmak için muhakkaki yakından tanımış/bilmiş olmak gerek o duyguları.İç konuşmalar yer yer birbirinden kopuk olabiliyor ama nedense "küt" cümlesi gözüme hoş gelmedi.


Re: Göçebe

gönenç kaytaz dedi ki:

Bu yazıyı yazmak için muhakkaki yakından tanımış/bilmiş olmak gerek o duyguları.

Bir önceki öyküde de (Üşüyorsun, Düşüyorsun, Gülüyorsun) dilim döndüğünce şiddet anını yansıtmaya çalışmıştım. Yaptığım duyguları irdelemek belki biraz da duyarlı olmaya çalışmak.

Çok sağolun, düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkürler..


Re: Göçebe

Sabahın köründe okudum öyküyü. Ellerine sağlık öncelikle. Etkileyiciydi.

Bir-iki nokta üzerinde tekrar durdum okuduktan sonra.

Dile hakim olan ritim öykünün dokusuna çok güzel yedirilmiş. Bununla birlikte bunun çok zorlandığında "öykü"ye zarar vereceğini düşünüyorum. Keza konuşma metinlerinde yer yer ne demek istediğim daha iyi anlaşılabilir.

Bu tercih yerine dili aşarak yaşama gelen aşağıdaki satırların duygusu daha önemli gibi geldi bana:

""
Tembel bir ev kızı gibi kelimeleri dilimin altına süpürmeye başladım, aceleyle.

Dış seslerin tarifi hoşuma gitti, ama konuşma biçimleri yukarıda da söylediğim gibi zorlayıcı geldi bana. Özellikle son sesin konuşma biçimini -yine dilsel olarak etkileyici olmasına karşın-, belki Hasan Ali Toptaş'ı anımsattığından, öykü için fazlalık gibi hissettim.

Yorumları daha sonra okuyacağım.

Tekrar ellerine sağlık.


Re: Göçebe

Şu sıkıntılı gecenin sabahında öykü üzerine birkaç satır okumak beni mutlu etti, teşekkür ederim. Dilde ortayı bir tutturabilsem. Smile Daha iyi olacak.. Sanırım.


Re: Göçebe

Son konuşan iç sesin yarım yamalak anlattıklarından Nisan ya da Eylül'e ait bir öykü yakalıyorum. Çimdiklemeler, şiddet, taciz, suistimal... bir sürü kavram dönüyor kafamın içinde. Anlatıcı böyle olmasını istiyor zahir. Tuhaf giyimli, giyiminden ötürü yadırgayan, dışlayan bakışlara maruz kalmış, uyumsuz, aykırı, mutsuz küçük bir kadın. Taraf tutasım geliyor. Nisan güçlü gelip Eylül'ü yener umarım diyorum.
Bu bir iç döküş ya da öykü... Kullanılan imgelere, benzetmelere hayran kaldım. Ellerinize sağlık Büşra B.


Re: Göçebe

Öyküyü ilk seferinde konuyu çözmeye çalışarak okudum. Bitirdiğimde anladım ki, bilerek belirsiz bırakılmış kimi noktalar. Çağrışımlarla konuyu bütünlemek okuyucuya kalmış. Dilin keyfine ancak ikinci okuyuşumda varabildim bu yüzden. Gerçekten de ritmiyle, akıcılığıyla, özgünlüğüyle, imgelerin kullanımıyla, oldukça başarılı ve etkileyici buldum öykünün dilini.
Ellerinize sağlık Büşra.


Re: Göçebe

Vakit ayırıp öyküyü okuduğunuz ve düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim Elif Çınar, Emine Özzorlu..