UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Ergin Yıldızoğlu'nun "Mustafa"sı

12 Kas 2008
Barış Acar

Can Dündar'ın belgeseli "Mustafa" üzerine tartışmalar süredursun, film üzerine yapılan tartışamaların ortaya koyduğu dünya görüşleri daha çok ilgimi çekiyor benim.

Aşağıda linkini verdiğim, Ergin Yıldızoğlu'na ait, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış olan yazı bunun üzerine yeniden düşünmeye yönlendirdi beni.

Ergin Yıldızoğlu - Mustafa

Şöyle diyor Yıldızoğlu:

""
Bir “insan” olarak, “gerçek” “Mustafa” hiç ilgimi çekmiyor. Beni ilgilendiren“Mustafa”nın simgesel (anlamlar sistemi içindeki) kimliği.

Bunu da Hegel'e başvurarak sağlam temellendiriyor.

""
Hegel’e göre “Hiçbir kahraman uşağı için kahraman değildir. Kahraman, kahraman olmadığı için değil, uşak, uşak olduğu için. Kahraman uşağa, kahraman olarak değil, yiyen içen, giyinen, kısacası, ona kendi özeline özgü arzuları, düşünceleri ve gereksinimleri olan bir birey olarak görünür” (Tinin Fenomenolojisi, Oxford, 1977, Miller çevirisi, sf, 404)

Bu “siz onu kahraman olarak görüyorsunuz ama aslında böyleydi” “düzeltmesini” Hegel, “kahramanı yargılayan ahlakçı uşağın” tavrı olarak görerek, küçümsüyor. Hatta, kahramanın kişisel özelliklerinin eyleminin, evrenselliğinin karşısına asla konulmaması gerektiğini savunuyor.

Bu savunu gerçekten de kuramsal anlamda tutarlı bir görüş ortaya koyması açısından önemli. Ancak yine de yanlış bir şeyler varmış gibi geliyor bana. Soruna sanat yapıtı çerçevesinden yaklaşacak olursak daha da anlam kazanıyor bendeki tedirginlik. Dünya edebiyatlarına baktığımızda, Yıldızoğlu'nun kuramsal anlamda temellendirdiği görüşe karşı şu soruyu yöneltmek mümkün görünüyor; neden sıradan insanı arıyor bu yapıtlar? Boccaccio, Shakespeare, Dostoyevski, Balzac, Çehov, Thomas Mann, Yaşar Kemal neden durup durup sıradan insana bakıyorlar? Hatta tarihsel kişiliklere odaklandıklarında bile neden onların sıradan insan yönlerini öne çıkarmaya, görünür kılmaya çalışıyorlar? Yıldızoğlu'nun perspektifinden bu sorunun cevabını vermek kolay değil. Öncül olarak aldığı Hegel estetiği de bu soruya cevap konusunda ketum kalacaktır. Çünkü Hegel estetiği hiyerarşiye dayanan bir estetiktir ve üst kültür ürünü olarak ele aldığı yapıtlar ancak ve ancak kahramanlara, kahramanların kahramanlıklarına odaklanan, "yüce" kategorisince ele alınan konular olmalıdır. Sanat deyince Homeros destanlarının Agamemnon motifini ya da Iason ve Argonotlar seferini anlıyor Hegel.

Dolayısıyla konunun Yıldızoğlu'nun tartışmaya açtığı boyutu bizi şu soruya getiriyor: "Yaşam kurumların yaşamı mıdır, yoksa kişilerin yaşamı mı?" Bu soru karşısında Hegel, felsefesinin bütününe yayılmış "devlet" kavramının açımlanmasıyla, tam anlamıyla bir statüko olarak çıkıyor karşımıza. Bu anlamda onun Machiavelist bir katı kurum adamı olduğunu söylemek de mümkün (Zaten evrensel Hıristiyanlık mitosu da bu görüşü doğruluyor). Bütün aydınlanma felsefesinin en kritik sorusu olan "kişisel özgürlüklerle toplumsal düzen arasındaki çatışma" Yıldızoğlu'nun işaret ettiği sorunun kökeninde duruyor.

"Mustafa" filmi özelinde tartışmaya açılan konunun günümüz açısında önemini kavrıyorum, ancak bunun stratejik anlamda yarına bırakacağımız bir yönü olduğunu da düşünüyorum. Burada yaptığımız seçim bizi nereye götürecek bence daha çok bunu tartışmak gerekiyor.

Kategori:

Re: Ergin Yıldızoğlu'nun "Mustafa"sı

Önce Aziz Nesin'in 1957 yılında Kemal Tahir ile birlikte kurduğu sonralarında da(1983) oğlunun tekrar canlandırdığı ve Aziz Nesin'in danışmanlık yaptığı "Düşün" yayınlarının yayına başlarken okurlarına Aziz Nesin'in kaleminden bir mektup yayınlar. Aziz Nesin bu mektupta "mektuplar dizisi", "yaşamöyküsü", "anı" gibi kitapları yayın programında neden yer aldığını şu sözlerle anlatır;

""
Uygarlığı yaratan kişileri yapıtlarıyla tanıyıp bildiğimizi sanırız. Örneğin kurduğu yapılardan bir mimarı, yazdıklarından bir yazar ya da şairi, tablolarından bir ressamı, öğreti ve düşüncelerinden bir filozofu, tarihten bir yönetmen ya da politikacı ya da bir komutanı tanıdığımızı, onların yapıtlarını, işlerini değerlendirebildiğimizi sanmaktayızdır. Oysa onların mektuplarını, anılarını, güncelerini, özyaşamöykülerini ve onlar üzerinde yazılmış araştırma ve incelemeleri okuduktan sonra hem o büyük insanları hem de onların yapıtlarını nasıl eksik, hatta yanlış tanıdığımızı, gereğince bilemediğimizi, yetersiz değerlendirdiğimizi, çarpık yorumladığımızı anlarız...

Yaratıcıların ve kültür üreticilerinin anılarını, mektuplarını, güncelerini, özyaşam öykülerini okuyanlar kendileri de içlerinde yaratıcılık ve yapıcılık isteği duyacaklardır. Yaşam deneyimler toplamı ve bunlardan dolayı ders almak demekse, en iyi, en güzel ders uygarlık tarihimizi yaratan insanların yaşamlarından doğrudan ya da ters olarak çıkarılacak olanlardır.


Re: Ergin Yıldızoğlu'nun "Mustafa"sı

Arkadaşlar, tartışmanın blog üzerinden çok çeşitlenmeyeceğini düşünerek, ilgili notları buraya aktarmıştım. Ancak aksi oldu. Bu konudaki notlarımı daha çok Yıldızoğlu'nun bloguna bıraktım. Takip etmek isteyenler için:

"Mustafa"
“Mustafa” ile ilgili bırakılan notlar üzerine


Re: Ergin Yıldızoğlu'nun "Mustafa"sı

kabaca "kemalizm" ve "anti-kemalizm" aynı mantıksal dizgenin sonuçlarıdırlar.ikisi de "yüce olan atatürk'ün", "mustafa'nın insani niteliklerinden" çıktığını tasavvur edememişlerdir. kemalizm, "atatürk"ten başkası ile ilgilenmez, anti-kemalizm ise atatürk'e saldırmak için mustafa'yı kullanır; yani mustafa'ya takılıp kalır. onun içkisinden, akşam sofralarından, kadınlarla ilişkilerinden vs. dem vurur.

bunlar bir tarihsel figürü ilahlaştıran düşünce tarzının çeşitli şekillerde tatbik edilmesiden ibarettirler. burada aynı akıl yürütme yöntemini kullanarak bir figür kabul ya da reddedilmektedir. yani esasen, burada vuku bulmakta olan her halükarda kölenin kahramanı anlama çabasıdır ya da başka bir ifade ile söylersek; kölenin efendiyi anlamlandırmak için bir köleye dönüştürmesi, onu indirgemesidir. (mustafa'ya ya da atatürk'e indirgemesidir.)

bu noktada barış'ın edebiyattaki yönelimlere değinmesi önemli görünüyor. edebiyat, kahramanı yeniden düşünmenin yolunu açmıştır.kahramanlık denilen şeyin onun insani yönü olduğunu yani onun gerçek ve insani yönünün ötesinde bir kahramanlığın söz konusu olmadığını görmemizin yolunu açmıştır. kahramanı, kölenin değil de kahramanın tasavvurunda kavramıştır edebiyat. çünkü kahramanın kahramanlığı kendisi için doğal ve "insani"/"hayvani" bir şeydir. kahraman, yaptığı şeye şaşırmaz;kahraman kendisi için olağanüstü değildir, olağanüstülük kölenin anlamlandırma mekanizmasındaki kısa devre ile ortaya çıkan bir düşüncedir. çünkü kahraman, kahramanlığını kendisinin dışında gerçekleşmiş bir durum olarak kavramaz. kahramanı şeytan ,tanrı ya da insan suretine hapseden şey kölenin kahramanı-yani köleye olağanüstü görüneni- indirgemesi, yani anlamlandırmaya çalışmasıdır.


Re: Ergin Yıldızoğlu'nun "Mustafa"sı

Ne kadar zaman geçmiş üzerinden. Böyle bir şey bile yazdığımı unutmuşum. Türkçe edebiyatta muhasebesi yapılmamış bir başka konu. Bakir bir alan. Keşke biri eni konu çalışsa bunu.