UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Engin Geçtan - Zamane

07 May 2010
Mehmet Sürücü

Bugün yoğun bir günün sonunda kitapçım Rahmi Bey’e uğradım. Taşrada yaşamanın pek çok iyi yanlarından birisi de bu “aynı zamanda dostunuz da olabilecek bir kitapçınız” olabiliyor siz isterseniz.

Yeni gelen kitapları karıştırıp, bazısına, o harika, nefis ciltleri nedeniyle el sürmeye korkarken, bazısının taze kağıt ve farklı, ayrıştıramadığım, bilmediğim türdeki, ama hoş olan kokularını daha iyi duyabilmek için burnuma yaklaştırırken, Rahmi Bey bana bir kitap uzattı. Ödeyebileceğimden fazlasını almıştım. Birkaç haftalık şarap parası bile arada kaynamış, kitaba dönüşmüştü. Uzattığı kitabı alamayacağımı söyledim. Uzattığı kitap Engin Geçtan’ın Zamane adlı kitabıydı. Kitabı mutlaka okumam gerektiği konusunda ısrar etti. Sonunda da okuyup geri vermek yolunu seçtik. (kitabı hiç okunmamış gibi okuyabildiğimi biliyordu) Eve doğru yürürken ilk sayfasını açıp birkaç satır okumak istedim. Yolda okumayı pek sevmem. Eve kadar defalarca bir kenara çekilip, bir-iki paragraf bitene kadar okumak zorunda kaldım.

Eve gidince akşam yemeğinden sonra hemen başına çöreklendim. Hâlbuki görseniz pek de çelimsiz bir şeye benziyor. Kitap 100 sayfa. Ama her sayfasında bir şeyler not etmek zorunluluğu doğunca, anladım ki bu kitap, okunup geri verilecek türde bir kitap değil. Rahmi Bey’e telefon edip, sorunu anlattım. “Not almaya çalışırsan kitabın çoğunu yazman gerekebilir.” dedi. Bir kitabım daha oldu.

Zamane-Engin Geçtan-Metis Yayınları
http://www.metiskitap.com/Scripts/Catalog/Book.asp?ID=2130

Kategori:

Re: Zamane

Mehmet Sürücü dedi ki:
Yeni gelen kitapları karıştırıp, bazısına, o harika, nefis ciltleri nedeniyle el sürmeye korkarken, bazısının taze kağıt ve farklı, ayrıştıramadığım, bilmediğim türdeki, ama hoş olan kokularını daha iyi duyabilmek için burnuma yaklaştırırken, Rahmi Bey bana bir kitap uzattı. Ödeyebileceğimden fazlasını almıştım. Birkaç haftalık şarap parası bile arada kaynamış, kitaba dönüşmüştü.

Thumb Up


Re: Engin Geçtan - Zamane

Kitapla tanışma hikâyenizi öyle güzel anlatmışsınız ki kitabı bulmak, okumak istedim ben de. Kitapla ilgili notlarınızı merakla bekliyorum Smile


Re: Engin Geçtan - Zamane

Kitabın "Türkiye adaletli bir yer değil," başlığıyla açılıyor. Zaman zaman yanımızdan geçip giden küçüklü büyüklü tanıdığımız, tanımadığımız insanların bir şeylerden yakınmaları sokakta yürürken, kitle ulaşım araçlarında, sinemada, tiyatroda kulağımıza çalınıveriyor. Çoğu zaman bunları duymuyor veya duymazlıktan geliyoruz. Algılarımız bu tür, ne yapılacağı pek belirgin olmayan iletileri elemeye başlıyor zamanla. Engin Geçtan’a ise bir kitap yazdırıyor. İnsana küçücük gibi gelen, ama çoğu paragrafını dönüp dönüp kendine, tanımasa da “yanında kim varsa”’lara okumak istiyor.

Günlük hayatta, insanların arasındaki izlenimlerimiz bizleri etkiliyor mutlaka. Çevremizde gördüğümüz tanıdığımız, çoğunluğu da yabancı insanlar; aynı dünyanın daha yakınımızdaki bir coğrafyasını paylaştığımız, olan bitenden daha dolaysız bir etkilenim ortaklığımızın olduğu insanlar. Onların sokakta yürürkenki yüz ifadeleri, çoğunun yüzlerinde bir mutluluk ibaresinin olup olmadığı tabi ki bizi ilgilendiriyor.

""
“Pek çok çocuk farkında olmadan zaten ebeveyninin duygusal yükünü çekmek zorunda ve geleceğin "yaşlı gençleri" olmaya aday.”

“Kaygılanmazdım, çünkü büyükler kaygılı değillerdi.”

“Etrafta şikâyet kültürü yoktu.”

“…çocukluğun dokunulmazlığını yaşıyorduk, dünyanın yükü bizden uzaktı.”

“Hayatın daha kendiliğinden ve yavaş aktığı günleri.”

“Bu anlattıklarım, 1940'lı yılların ilk yarısının çocuklarını ve büyüklerini dile getiriyor. Hayatın daha kendiliğinden ve yavaş aktığı günleri. Kaygılar o zaman da yaşanıyordu, ama bugün baktığımda, üretilmiş kaygıdan çok, somut nedenlerle ilintililermiş gibi görünüyor. Trajedi yaşandığında acısı da içten paylaşılırdı. Kadercilikten farklıydı bu, hayatı geldiği gibi kabuldü. İnsanlar bulundukları konumu da kabul etmiş gibiydiler. Daha iyi yaşayanlara özenip onlara benzemeye çalışılmazdı, açgözlülük ve sınıf atlama çabaları yoktu, zaten kimse aniden zengin olmazdı. "Psikolojik sorun" diye bir kavram yoktu, sadece bazı insanlar biraz ayrıksıydılar. Bunların, toplum yapısı dediğimiz şeyin bugünkü eşdeğeri sayılabilecek dünyalara baktığımızda gördüklerimizden farklı olduğunu biliyorum. Tabii ki anlattıklarım o günlere bugünden bir bakışı yansıtıyor, abartılı mı bakıyorum sorusuyla birlikte, ama o dönemi başka türlü nasıl anlatacağımı da bilemiyorum. Ancak, geçmişi özlemle ananlardan da değilim, bugünü olduğu haliyle yaşıyorum, olmakta olanlara sürecin şimdiki aşaması olarak bakarak.”

"Bize neler oluyor?"


Zamane-S:11-13

Bu alıntıların her birisi için sayfalarca şeyler yazılabilir. Burada dilediklerinizi ortak olarak düşünelim diyorum ben. Bir karşılıklı nehir akışı çağrışımlar-düşünümler paylaşımı gibi.
Saygılarımla.


Re: Engin Geçtan - Zamane

""
ebeveyninin duygusal yükünü çekmek

Tanım gerçekten çok yerinde üretilmiş.

1940'lı yıllara ait belirlenimleri ise gerçekten çok ilginç buldum. 1940 kuşağı edebiyatını düşündüğünde, o yılların plastik sanartlarına damgasını vurmuş "d grubu" gibi hareketlere baktığımda bu tanımın epey isabetli olduğunu görüyorum. Tartıştığı şeyi gerçekten mesele edindiği için tartışan bir kuşaktan tavşanın suyunun suyunun suyunu içtiği için hiçbir şeyin üzerine kafa yormayan bir kuşağa geçişimizi güzel özetlemiş.


Re: Engin Geçtan - Zamane

""
"Tarih boyunca ve dünyanın pek çok yerinde, daima değerliler ve daha az değerliler ayırımı olmuştur. Uygulanan müeyyideler arasında farklılıklarda öyle. Ancak, kime neden hangi müeyyide uygulanmış ya da uygulanmamış konusu anlaşılmaz hale geldikçe, gölge arketipi (Gölge arketipi; insanın derinliklerinde saklanan, kendisinin de ancak zaman zaman fark edebildiği, karanlıkta kalmış bir alandır.) başkaldırıya geçen insanlarda kendi meselelerini kendileri hallederek adaleti yerine getirme yolunu seçebilirler.

Aslında son kırk yıldan söz ediyorum ama, bu durumun giderek karmaşıklaşma eğiliminde olduğu izlenimini de taşıyorum. Gölge arketipini denetim altında tutan sağduyu, vicdan, izan, başkalarının benlik alanlarına saygılı olma, dayanışma ve birbirne sevgi duyabilme gibi hasletlerimizi çocukken örnek aldığımız büyüklerimiz sayesinde ediniyoruz. Büyüklerimiz de topluma egemen olan değerlerden ve o değerleri temsil eden otorite kurumlarından. Hızlı dönüşümlerden geçen bir toplumu yönetmek kolay bir iş değil ve hangi düzeyde olursa olsun, otoritenin sık sık kendiyle çelişen durumlar yaşamasına neden olabilir. Ya da yerel bir otoritenin ani bir kararla pisuarları yasaklaması örneğinde olduğu gibi, gerekçesi anlaşılmaz keyfi kararlar vermesiyle sonuçlanabilir. Çünkü yönetenlerde aynı dönüşümlerin birer parçası olmaktan masun olamıyor ve beklide fay hattımız işte bu can alıcı noktadan geçmekte. Yani hep birlikte yaşanan ve hiçbir toplumsal katman için muafiyeti olmayan, regresyon, infantil, omnipotens ve gölge arketiplerinin hür iradesi. Sonuç, ‘kaosun kenarında’ yaşam. Yada ‘diyar-ı hengame’ de var olmak. "

(Regresyon,psikolojide savunma mekanizmalarından biri.
Bu savunma mekanizmasını kullanan kişi, sorunlarından kaçmak için çocuksu hal ve davranışlara bürünür. kardeşi olan büyük bir çocuğun yeniden altına kaçırmaya başlaması, sevgilisiyle sorun yaşayan bir kızın bebek gibi konuşmaya başlayarak tartışmadan kaçması, regresyona örnek olarak gösterilebilir.)
Zamane-S:75-76