UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Eksik 3

20 Eyl 2012
Mehmet Sürücü

Göz kapakları aralandı. Bir süre uyku ile uyanıklık arasında gidip geldi.

İçi bir an saatin zilini duymayıp, uyuyakaldığı korkusuyla titreşti.

Sehpanın üzerindeki saate baktı. Daha erkendi.

Gözleri perdeden sızan ışıkların duvarda oynadığı oyunlarda oyalanırken, aslında artık kalkması gerekmediği geldi aklına.

Bir yerlerde açılıp kapanan bir kapının sesi geldi. Komşunun perdecide çalışan oğlu işe gidiyordur, o çıkar bu saatlerde, oğlumdan yarım saat önce, diye geçirdi içinden.

İnce bir uğultu geziniyordu başının içerisinde. Uğultu bir eksiği dönüp dururken, zamanında kalkamayıp işe geç kabileceği korkusu doldu içine. Bir an için telefon etmeyi düşündü. Bu saatte aramanın uygun düşüp düşmeyeceğine takılınca vaz geçti.

Yataktan kalkarken, yandaki derin soluklarla uyuyan kocasına baktı.

Belli etmemeye çalışsa da o da çok etkilenmişti. Birkaç gün önce yemek masasının hazırlamasına yardım ederken, dalgınlıkla üç kişilik tabak, çatal, kaşık koyduğunu fark edince yüzü kararıp, dalgalanmış, duyguları fark edilmesin diye de apar topar kendini banyoya atmıştı.

O gün, salonda, hiçbir gün isteyerek giymediği takım elbise ve boğazını her zamankinden daha fazla sıkan kravatla, düğün boyunca bir türlü, hiçbir yerde birkaç dakikadan daha uzun kalamadan, bazen konukların arasında, bazen gelin-damat masasının yakınında, orkestranın, sahnenin kenarında dağınık bir beden, tutuk, dalgın adımlarla dolanıp durmuştu. Dış kapının önünde, sigarasından derin soluklar çekerken, gecenin karanlığına bakan düşünceli yüzünde bir, olana bitene yabancı ifade vardı.

Kayıp düşmüş çarşafı örtüp, usulca yatak odasının kapısını çekti.

Tuvalete girdi. Elini yüzünü yıkarken, gözleri aynaya takıldı. Yüzüm öncekinden daha mı eskidi, diye düşündü. İnsanın yaşamındaki önemli anların, acıların, sevinçlerin yüz çizgilerini derinleştirdiğini, yenilerini eklediğini, yüze daha bir eskilik kattığını söylemişti İclal hanım. O her zamanki çok bilgiç tavrıyla; Bak Nihal, diye başlayan bir cümleyle.

Ocağın altını yaktı. Büyük çaydanlığa su, küçüğüne çay koydu. Aklına suyu, çayı eskisinden daha az koyması gerektiği gelince, suyun bir bölümünü lavaboya döküp, yarım kaşık çayı geri boşalttı.

Salondaki geceden kalma dağınık birkaç öte-beriyi topladı. Güneşlik perdeleri çekip, camları açtı. Muhabbet kuşunun yemini, suyunu tamamladı. Su kaynayınca çayın üzerine döktü.

Ediz’in odasının camlarını açmak için girdiğinde odanın kendine has kokusu genzine doldu. Sabahları Ediz varken koktuğu gibi kokuyordu oda. O içindeki her zamanki uğultu daha da şiddetlendi. Boş odada, günlerdir yatılmayan yatağa, yastığa baktı. Omuzları, elbise dolabındaki bomboş elbise askıları gibi düştü. Gözlerinde yaşların biriktiğini anlayınca mutfağa geçti.

Teninin, bedeninin kokusunun sindiği bir çamaşırı, gömleği, çorabı bile kalmadı ardında. Eskiden kızar, azarlardım onu, odasının her yanına, çıkarıp attığı giysileri, eşyaları için. Şimdi, böylesi, bu ıssız oda çok daha ürkütücü diye geçirdi içinden.

Bir insanın bir yerdeki varlığını, ardında bıraktığı şeyler anlatmıyor mu? Çamaşır sepetindeki kirli bir gömlek, pantolon, her nasılsa yatağın, komodinin altına girivermiş bir çorap teki, ayakkabılıktaki ayakkabı, elbise dolabındaki kazak, ceket, o insanın kullandığı şeylerin aslında onun burada, bu evde yaşadığının kanıtı.

Birgün, elbise dolabındaki giysilerinin, kapının önünden ayakkabılarının, çamaşır sepetinden kirlilerinin, sofradan yemek yediği tabağının, çatalının, kaşığının, odasındaki bilgisayarının, kitaplarının, oyun kasetlerinin, ara sıra bir müzik parçasına eşlik eden sesinin, nedenli nedensiz odasından diğer odalara savrulan kahkahasının, “Anne”,”Baba” sözünü kendine has bir soru tınısıyla söyleyişinin evden eksiliverdiğini, her gidenin ardında kendinden, varlığından çok daha büyük bir boşluk bıraktığını düşündü.

Sürahideki su daha yavaş eksilirken, bir süre pazardan aynı miktarda domates, salatalık, biber, elma, üzüm, şeftali almaya devam etti. Bunların bir kısmı yenmemeye, çürümeye başladı. Bir süre daha aynı miktarda almayı sürdürdü.

Zamanla ev temizlikleri uzamaya, unutulup kalmış bir çorap teki, bir çamaşır, ondan bir şeyler bulurum umuduyla, odaların en el değmedik, en kuytu köşelere uzanmaya başladı.

Bir gün temizlik yaparken halının altından o tanıdık süslü zarf çıktı.

***********************************
Güzin & Ediz

Mutluyuz! Birlikteliğimizi evliliğe günde
Sizi de yanımızda görmeyi diliyoruz.

Emine & Hasan Deniz ********** Nadir & Nihal Kaya

***********************************

Artık Ediz’in odasını havalandırmıyor.

Kategori: