UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Eksik

17 Eyl 2012
Mehmet Sürücü

Bir süre uyku ile uyanıklık arasında gidip geldin.

Göz kapakların aralandı.

Bir an için çalar saatin zilini duymayıp, uyuyakaldığın korkusuyla titreşti.

Sehpanın üzerindeki saate baktın. Daha erkendi.

Gözlerin perdeden sızan ışıkların duvarda oynadığı oyunlarda oyalanırken, aslında artık erken kalkman gerekmediği geldi aklına.

Kulağına bir yerlerde açılıp kapanan bir kapı sesi geldi. Komşunun perdecide çalışan oğlu işe gidiyordur, o çıkar bu saatlerde, oğlumdan yarım saat önce, diye geçirdin içinden.

İnce bir uğultu geziniyor başının içerisinde. Uğultu bir eksikliği dönüp dururken, zamanında kalkamayıp işe geç kalırsa, korkusu doldu içine. Bir an için telefon etmeyi düşündün. Bu saatte aramanın uygun düşüp düşmeyeceğine takılınca vaz geçtin.

Yataktan kalkarken, yandaki derin soluklarla uyuyan bedene baktın.

Belli etmemeye çalışsa da o da çok etkilendi. Birkaç gün önce yemek masasını hazırlamana yardım ederken, dalgınlıkla üç kişilik tabak, çatal, kaşık koyduğunu fark edince yüzü kararmış, dalgalanmış, duyguları fark edilmesin diye de apar topar kendini banyoya atmıştı.

O gün, salonda, hiçbir gün isteyerek giymediği takım elbise ve boğazını her zamankinden daha fazla sıkan kravatla, düğün boyunca bir türlü, hiçbir yerde birkaç dakikadan daha uzun kalamadan, bazen konukların arasında, bazen gelin-damat masasının yakınında, orkestranın, sahnenin kenarında dağınık bir beden, tutuk, dalgın adımlarla dolanıp durmuştu. Dış kapının önünde, sigarasından derin soluklar çekerken, gecenin karanlığına bakan düşünceli yüzünde olana bitene yabancı ifedeyi fark etmemek mümkün müydü?

Kayıp düşmüş çarşafı örtüp, usulca yatak odasının kapısını çektin.

Tuvalete girdin. Elini yüzünü yıkarken, gözlerin aynaya takıldı. Yüzüm bir öncekinden daha mı eskidi, diye düşündün. İnsanın yaşamındaki önemli anların, acıların, sevinçlerin yüz çizgilerini derinleştirdiğini, yenilerini eklediğini, yüze daha bir eskilik kattığını söylemişti İclal hanım. O her zamanki çok bilgiç tavrıyla; Bak Nihal, diye başlayan bir cümleyle.

Ocağın altını yaktın. Büyük çaydanlığa su, küçüğüne çay koydun. Aklına suyu, çayı eskisinden daha az koyman gerektiği gelince, suyun bir bölümünü lavaboya döküp, bir parça çayı geri boşalttın.

Salondaki geceden kalma birkaç öte-beriyi toparladın. Güneşlik perdeleri çekip, camları açtın. Muhabbet kuşunun yemini, suyunu tamamladın. Su kaynayınca çayın üzerine döktün.

Ediz’in odasının camlarını açmak için girdiğinde odanın kendine has kokusu genzine doldu. Sabahları Ediz varken koktuğu gibi kokuyordu oda. O içindeki her zamanki uğultu daha da şiddetlendi. Boş odada, günlerdir yatılmayan yatağa, yastığa baktın. Omuzların, elbise dolabındaki bomboş elbise askıları gibi düştü. Gözlerinde yaşların biriktiğini anlayınca mutfağa geçtin.

Teninin, bedeninin kokusunun sindiği bir çamaşırı, gömleği, çorabı bile kalmadı ardında. Eskiden kızar, azarlardım onu, odasının her yanına, çıkarıp attığı giysileri, eşyaları için. Şimdi, böylesi, bu ıssız oda çok daha ürkütücü diye geçirdin içinden.

Bir insanın bir yerdeki varlığını, ardında bıraktığı şeyler anlatmıyor mu? Çamaşır sepetindeki kirli bir gömlek, pantolon, her nasılsa yatağın, komodinin altına girivermiş bir çorap teki, ayakkabılıktaki ayakkabı, elbise dolabındaki kazak, ceket, o insanın kullandığı şeylerin aslında onun burada, bu evde yaşadığının kanıtı.

Bir gün, elbise dolabındaki giysilerinin, kapının önünden ayakkabılarının, çamaşır sepetinden kirlilerinin, sofradan yemek yediği tabağının, çatalının, kaşığının, odasındaki bilgisayarının, kitaplarının, oyun kasetlerinin, ara sıra bir müzik parçasına eşlik eden sesinin, nedenli nedensiz odasından diğer odalara savrulan kahkahasının, “Anne”,”Baba” sözünü kendine has bir soru tınısıyla söyleyişinin evden eksiliverdiğini, her gidenin ardında kendinden, varlığından çok daha büyük bir boşluk bıraktığını düşündün.

Sürahideki su daha yavaş eksilirken, bir süre pazardan aynı miktarda domates, salatalık, biber, elma, üzüm, şeftali alıyorsun. Bunların bir kısmı yenmemeye, bir sonraki pazara kadar tüketilememeye, çürümeye başlıyorlar. Bir süre daha aynı miktarda almayı sürdürüyorsun.

Haftalık temizliğini yaparken en el değmedik köşelere uzanmaya, oralarda ondan unutulup kalmış bir çorap teki, bir çamaşır, bir şeyler bulmayı diliyorsun.

Bir gün temizlik yaparken halının altından o tanıdık süslü zarf çıkıyor.

*************************************************
Güzin & Ediz

Mutluyuz! Birlikteliğimizi evliliğe dönüştüreceğimiz günde
Sizi de yanımızda görmeyi diliyoruz.

Emine & Hasan Deniz ---------- Nadir & Nihal Kaya

*************************************************

Artık Ediz’in odasını havalandırmıyorsun.

Kategori:

Re: Eksik

NOT: Öykünün iki farklı anlatımını Öykü Atölyesi'ne ekledim.

Son günlerde tartışılan "Birinci Kişi Anlatımı" kapsamındaki fikirler önemli bence.

Öykünün farklı anlatımlardaki anlam-anlatı-algı farklılıklarını paylaşırsak konumuza bir katkı sağlarız diye düşünüyorum.

Eksik 1; Ben, Eksik 3; Tanrı anlatıcı, Eksik 4 önce-sonra diliyle anlatılmıştır.

Birinci Kişi Anlatımı


Re: Eksik

Öyküde çok fazla anlatım bozukluğu göze çarpıyor. Örneklere geçmeden önce bu öykünün daha önceki Mehmet Sürücü öykülerine hiç benzemediği, hatta biraz zorlama olduğu gibi bir izlenim uyandı bende. Çay pişirme anının anlatıldığı kısım vb...

""
çalan saatin zilini

"çalar saatin zilini" bence anlatılmak isteneni daha net vurgalayacak bir ifade.

""
Bir an için çalan saatin zilini duymayıp, uyuyakaldığın korkusuyla titreşti.

Cümle çok zorlanmış, ifade alalacele yazılmamış mı?

""
O gün, salonda, hiçbir gün isteyerek giymediği takım elbise ve boğazını her zamankinden daha fazla sıkan kravatla, düğün boyunca bir türlü, hiçbir yerde birkaç dakikadan daha uzun kalamadan, bazen masaların arasında, bazen gelin-damat masasının yakınında, orkestranın, sahnenin kenarında dağınık bir beden, tutuk, dalgın adımlarla dolanıp durmuştu.

Bu paragrafı netleştirmek gerekir. Anlatımdaki sıralama, "masa"nın iki kere tekrarlanması v.b.

""
Yüzüm bir öncekinden daha mı eskidi, diye düşünün.

Biz mi düşünelim, yoksa "düşündün"de bir yazım hatası mı var?

""
Çürüyorlar dolaptaki sebze, meyve bölmelerinde.

???


Re: Eksik

Cihan'ın değindiği eksikleri düzeltmeye çalıştım. Yardımları için teşekkür ederim.