UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Eğer Bir Ağaç Devrilirse

06 Nis 2012
Mehmet Sürücü

“Union Square'de imza toplayan bir kadınla karşılaştım. Bana Wetlands'i anlatıp durdu. Wetlands Çevreci Merkez'i. Burası bir nevi değiştiğim yerdi. İşleyiş basitti. Canlı konserler veren bir bardı ama kazanılan parayla bir çevreci merkez finansa ediliyordu. Toplantılarına gittim ve aklımı başımdan alan o filmleri gösterdiler. Yaşadığımız dünyanın nasıl bir yer olduğunu hiç kendi gözlerimle görmemiştim. Sanki sonsuz bir uyanış yaşıyordum. O andan itibaren bilemiyorum, sanki at gözlüklerimi attım ve "Kahretsin. Ne bok yiyoruz biz?" dedim. Ve hemen onlara dahil oldum. Sürekli protestolara katıldım. Çok fazla mektup yazdım. Wetlands'da her hafta mektup yazdım. Her çeşitten farklı ajansa yüzlerce protesto mektubu yazdım. O ara Crandon, Wisconsin'de ulusal bir toplantı olacağı duyuruldu. Bende gittim. Utangaçtım. Şehirli bir çocuk. Doğayı fikir olarak seviyordum ama hayatım boyunca hiç açık havada uyumamıştım. 22 yaşında falandım. O zamana kadar gördüğüm her şeyden farklıydı. Bir ırmağa yüzmeye gidiyorduk. Kütüklere çıkıp atlıyorduk. Çıplak yüzüyorduk. Bütün bunlar benim için yeniydi. “

Eğer Bir Ağaç Devrilirse: Yeryüzü Özgürlük Cephesi (If a Tree Falls: A Story of the Earth Liberation Front)

Daniel McGowan, Yeryüzü Özgürlük Cephesi (Earth Liberation Front-ELF)’nin bir militanı. ELF, Amerika Birleşik Devletlerinde, ülke çapında en radikal çevreci örgüt. Mcgovan 2001 yılında örgüte katılmış. Katıldığı eylemlerle, bir süre sonra en tehlikeli “Eko-Terörist” ilan edilip, Usame Bin Ladin ile aynı FBI’ın en tehlikeli suçlular listesinde yer almış.

Genç yaşta çevreye karşı bir duyarlık edinmiş. Yaşamı boyunca kullandığı her şeyin geri dönüşümüne özen göstermiş. Dolaplardaki hazır çorba, konserve kutularının üzerindeki kağıtları söküp, tekrar kullanım çemberine kazandırmaya çalışmaya kadar vardırmış işi. Elindeki kullanılmış naylon torbayı sabunla yıkayıp, tekrar kullanılır hale getirmeye çalışırken, kameraya;

Ben geri dönüşüme inanırım. Buraya(ailesinin yanına zorunlu olarak) taşınana kadar hayatımda hiç bulaşık makinesi kullanmadım, diyor gülümseyerek.

Ailesi apolitik, sıradan bir aile. Babası polis. FBI tarafından tutuklandıktan sonra tüm varlığını satıp, savunma giderlerine harcamaya yönelirken, zorunlu olarak ailesinin yanına taşınıyor. Bu zorlu sürecinde aile onun politik görüşlerine katılmasalar bile, ona sevgileriyle destek olmaya çalışıyorlar.

“Utangaçtım. Şehirli bir çocuk.”
Belgesel aslında Daniel McGowan’ın öyküsü. Tutuklandıktan sonra şartlı salınıp, yedi ay ev hapsinde tutulduğunda yönetmen-kamera bizzat onun bu sürecinde yanında oluyor. Günlük yaşamındaki korkularına, ailesi ile aralarındaki inişli çıkışlı sürece, nişanlanmasına, ömür boyu hapis+335 yıl hapis cezasıyla yargılanıp, “Terörist” olarak damgalanırken yaşadıklarına tanıklık ediyor. Bence belgeselin en önemli artılarından birisi de bu; bir örgütü anlamak, onu tanımak, tanıtmak yerine, bir insan çıkarmış karşımıza. Öfkeli, korkan, üzülen, acı çeken “Şehirli bir çocuk”

“... hayatım boyunca hiç açık havada uyumamıştım. 22 yaşında falandım.”
Bana ilginç gelen şeylerden birisi de, McGowan’ın Wisconsin’deki örgütün ulusal toplantısına katılana kadar, doğaya, ağaca, dağlara, ormanlara olan yabancılığı, uzaklığı oldu. O güne kadar hiç açık havada uyumamış bir gencin bu çevre duyarlılığını kazanması ile , bu duyarlılığın aşırı uçlardaki bir eylemciye uzanma süreci çok önemli, düşündürücü.

“Wetlands Çevreci Merkez'i. Burası bir nevi değiştiğim yerdi.”
Bir şey beni sıktı, üzdü. Bizdeki, insanların “bir nevi değiştiği” Westlands gibi yerlerin azlığı ve bazı bölgelerde hiç olmaması. Amerika çevreci aktivist hareketin doğduğu ve en güçlü olduğu yer olarak kabul ediliyor. Bunu da, altına hücum, büyük batıya yayılma dönemindeki vahşi doğa ve el değmemiş çevre tutkusuna bağlayanlar bile var.

“Paranın sesi”
Yeryüzü Özgürlük Cephesi (Earth Liberation Front-ELF) bir dönem devlete, şirketlere, basına bildiriler, mektuplar yazdıktan sonra bunların etkili olmadıklarını görüp, daha etkin, özgün ses getirici eylemlere girişir. Kuzeydeki büyük ağaç kesim şirketlerinin araçlarını yakıp, binalarını kundaklamak gibi eylemler.

Bence insanların sosyal değişimle ilgili çok iyimser bir bakışı var. Hiç bir sosyal değişim baskı olmadan güç kullanılmadan olmadı. Hükümetleri ve şirketleri davranışlarını değiştirmeye iten caydırıcı şeyler.

Bunları konuşmak çok tuhaf. W.T.O.'daki siyah blokta bulundum. Siyah bloğun hedefi mesaj vermekti. Antikapitalist bir mesaj. Tüketici olan Amerika dünyayı ve gezegeni yok ediyor.

Yöntem ve amaç basittir. Kapitalist sistemde, kapitalistin tek değer verdiği, önemsediği, duyduğu paradır. Onun seni duymasını, seni fark etmesini istiyorsan ona paradan söz edeceksin. Onlar da kapitalistlere sermaye kaybettirerek seslerini duyurmayı denerler. Ve bir anlamda başarılı da olurlar. Ülke çapında seslerini duyar insanlar.

“Eko-Terörist”
“Bir terörist olarak anılmak berbat bir şey. Bu tesislerin hiç birinde insan yoktu. Kimse incinmedi. Kimse yaralanmadı. Öte yandan ben müebbet artı 335 yıl ile karşı karşıyayım.”

Belgeselin en çarpıcı yanlarından birisi de “Terör” ve “Terörist” kavramlarının ne kadar bulanık, bakılan tarafa göre tanımlanıp anlamının farklılaştığı ile ilgili tesbitler. Örgüt ülke çapında milyonlarca dolar zarar vermiş, bunun yanında hiçbir insanı hedef almayıp, eylemler sırasında hiç kimseyi öldürmemiştir. Mahkemedeki yargılamalar sonucunda üyeleri dünya çapında terörist olarak damgalanır. En azılı suçluların konulduğu hapishanelere kapatılırlar.

Halktan birisi, terörist olarak damgalanan insanlarla ilgili bir şöyle diyor;

Bu insanların terörist olduğuna inanmıyorum. Bence mücadele ettikleri insanlar, kuruluşlar ve de endüstri asıl gerçek teröristler. Büyük bir kereste şirketiniz vardır ve Kuzeybatıya gelip yaşlı ağaçları kesersiniz ya da büyük bir petrol şirketiniz vardır ve milyarlarca dolara mal olan petrol sızıntılarına neden olursunuz. F.B.I'ın bu şirketlerin yöneticilerinin üstüne gittiğini göremezsiniz. Ömür boyu hapisle karşı karşıya kalmazlar. Tek yaptıkları para cezası ödemek ve bir sonraki çeyreğe odaklanmak.

Çevre, çevrem ile ilgili yıllardır içimde büyüyen bir “karmaşık yumak” olduğunu biliyorum. Çocukluğum deniz kıyısındaki bir köyde, koyun, keçi, inek peşinde, soğan tarlalarında geçti. Küfe küfe hayvan gübrelerini tarlalara serip, günlerce soğanın otlarını çapalamaya çalışır, başa çıkamazdık. Şimdi köyde koyun ve keçi yok. İnek de birkaç tane. Tarlalar çeşit çeşit yapay gübrelerle, ezbere gübreleniyor. Her şeyin ilacı var. Böceğin, otların. Tohumlar, fideler pazardan. Tarlaların içleri çeşit çeşit atılmış ilaç kutularıyla dolu. Soğanların otları artık kazılmıyor. Ot çıkmıyor çünkü. Çocukluğumuzda tarlalardan toplayıp pişirdiğimiz bimbir tür ot da kayboldu gitti. Çalıştığım yıllar boyunca emekli olduğumda köyden uzak, Eğridere denilen bir yerdeki, dedemin taştan kulübersinde, insanlardan uzakta yaşama hayalleri kurmuştum. Şimdi o derenin suyu büyük pompalarla Erdek’e pompalanıyor. Yılın belirli zamanlarında dere yatağı kupkuru.

“ekolojik ayak izi”
Amerika’daki bir sorun, çevre ile ilgili bir sorun tüm dünyanın sorunu. Ne yazık ki gelecek konusunda pek ümit vermiyor görünenler.

Dünya, üzerindeki tüm canlıları taşıyan bir sandal. Canlıların hiçbirisinin diğerinden üstünlüğü yok. Yaşamak, bir can taşıyan her şey için doğal bir hak. Her geçen gün etrafımızın naylon poşetlerle, kimyasal atıklarla, kesilen, yıkılan ağaçlarla, kirlenen doğayla biraz daha fazla çevrelendiğini görüyoruz.

Günlük yaşamımızda, arkamızda bıraktığımız bir "ekolojik ayak izi"miz var. Bu ayak izimiz, dünyanın doğal dengesinden, yaşarken, bilip, bilmeden, isteyip, istemeden alıp götürdüklerimiz. Kullandığımız naylon poşetler, ihtiyacımızın fazlası aldığımız pantolon, gömlek, ayakkabı, gereksiz harcadığımız su, gaz, çalıştırdığımız otomobilimiz, televizyonumuz, bilgisayarımız.

Belki bunları yapmadan, hiçbir şey kullanmadan yaşayamayız. ama yaşamımızda neyin önemli olduğunun bilincinde olursak, dünyaya olan yükümüzü azaltabiliriz.

Aşağıdaki dizeler ne kadar doğru tanımlıyor demeye çalıştığımı;

Kumsalda ayak izi bırakabilir misin?
Deniz sarar, sarmalar ayağını.
Kum içine çeker.
Ayakizini bırakıp çekip gidecekken,
Bir anda denizin, kumun parçası oluverirsin...
Ayakizi bırakmadan yürüyebilirsin kumsalda.
Kumsalla bütünleşerek.
Keşke insanlık yürüyüşümüzü Dünyada,
Dünya ile bütünleştirebilsek...

(yazarı ile ilgili bir bilgiye ulaşamadım)

Mutlaka yapabileceğimiz bir şeyler var. Ben yanıma ip bir file alıyorum markete, pazara, alışverişe giderken. Olabildiğince az naylon türü malzemeleri kullanmamaya çalışıyorum. Bilgisayarımı ihtiyacım kadar açık tutuyorum.

Yaşadığımız dünya bizi ilgilendiriyor. O; içinde yol aldığımız tek sandal. sandalı delersek ne olur, hepimiz biliyoruz.

Kumsalda ayak izi bırakabilir misin? Hayır. Yaşadığımız dünya üzerinde de olabildiğince silik bir ayakizi bırakmaya çabalayalım.

Kategori:

Re: Eğer Bir Ağaç Devrilirse

Belgeseli izledikten sonra konu hakkında birkaç kitap okunmada gerekli göründü. Bu kitapların adlarını paylaşmak istiyorum;

Çevre Felsefesi. Hasan Ünder.Doruk Yayınları.Ankara.1996.
Aktivistin El Kitabı.Randy Shaw.Çev;Barış Yıldırım.Ayrıntı.İstanbul.2001
Sulak Bir Gezegenden Öyküler.Sorgun A. Tont.Tübitak Yay.Ankara.1997
Cogito.Dergi.sayı2.Kirlenen Çağ

Nette konu ile ilgili geniş okuma olanakları var. Ben sadece iki yer önereceğim.

http://www.npq.com.tr/icindekiler/arsiv
http://www.npq.com.tr/icindekiler/arsiv/cilt/1/sayi/9
http://www.npq.com.tr/icindekiler/arsiv/cilt/4/sayi/3
http://surdurulebilir-yasam.blogspot.com/