UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Düşüş

11 Eyl 2009
melisa unalan

Hangi aydayız? Ayın kaçıncı günü bugün? Haftanın ortasında mıyız yoksa yeni başlıyoruz haftaya? Yeni mi girdik geceye, Yoksa çıkışa mı yaklaştık?

Hava sıcak… Temmuz belki. Belki de ağustos. Serin serin rüzgâr esiyor ama. Bitiyor mu yaz? Eylüle mi girdik? Hazan mevsimi… Belki daha başlamadık yaza. Belki hala bahardır. Bir mayıs gecesi…

Yıldızlar sıralanmış. Bir de kocaman ay. Dolunay ne zaman olur? Eylülde mi yoksa mayısta mı? Gök kubbe maviye çalıyor. Sabaha mı yaklaştık?

Camın kenarına sıkıştırılmış perde sallanıyor yavaş yavaş.İğde kokusu sessizce içeri giriyor açık pencereden.Küçük bir oda , küçük bir yatak..Oturmuşum tahta bir sandalyede.Yatakta uzanmış hayalimi seyrediyorum… Belki o gerçek ben hayalim… Bilmiyorum. Hatırlamıyorum. Her şeyden uzağım, zamandan bile.

Yorganın altına sokmuşum kafamı. Vücudum dışında yorganın. Sanki saklanıyorum. Yorganımın altında kaybolmaya çalışıyorum…

Ne garip, dağılmış odam. Oysa her zaman topludur. Pırıl pırıldır. Neler oluyor bana, hayatıma? Uyansam ya artık bu karabasandan!

Birden uyanıyor yatakta ki hayalim. Yaşlanmış suratım. Çizgiler gelmiş oturmuş bembeyaz suratıma. Gözlerimin altı… Mor halkalar sıralanmış..Ne olmuş bana..Saçlarım…Nasıl kestiririm yıllar yılı kıyamadığım saçlarımı..Belki güneş tam gelmediği için böyle görünüyor. Alacakaranlıkta bir göz yanılması belki tüm bunlar.Güneş doğacak şimdi ve ben uyanacağım bu kabustan.Güneş gel artık !

Hiçbir şeye bakmadan, gözlerimi bile tam açmadan bardağımı alıyorum masadan. Kana kana içiyorum suyu. Ve tekrar aynı bilinçsiz, ezberlenmiş hareketlerle geri dönüyorum yatağıma. Neden hala uyanamadım. Neler oluyor?

Güneş gitgide yaklaşıyor. Gün ışığı değiştirmedi yüzümü. Sanki zamanda yolculuk yaptım. Kırk yıl sonra ki halim karşımda. Yaşlanmış, çökmüş, yaşamaktan bıkmış… Geri dönmenin bir yolu yok mu? Eski cıvıl cıvıl halime?

Ayağa kalkıyor hayalim. Giyiniyor usulca. Aynı bilinçsiz ezberlenmiş hareketlerle. Mutfağa gidiyor sonra. Koca bir bardak dolusu su alıyor. Gece olduğu gibi aynı şekilde bitiriyor suyu. Ve çıkıyor evden. Durakta beklerken acıyan gözlerle bakıyorlar bana, yani hayalime. Hiçbir şey umurumda değil. Şuursuzca biniyorum ilk gelen otobüse.. Boş yer olmasına rağmen ayaktayım. Cam kenarında. Sert esen rüzgâra aldırmadan açıyorum camı sonuna dek. Nefes almakta güçlük çekiyor gibiyim. Neden?

Otobüs duruyor sonra. Ben bir şey söylemeden indiriyor beni şoför. Yürüyorum, yürüyorum.
Bütün gece etrafımda dönüp duran soruların cevapları karşımda duruyor: Genç bir çam ağacı. Yeşil yaprakları uzun. Eğiliyor rüzgâr estikçe ince dalları. Altında bir beyaz mermer. Üzerinde yazılı ismi görünce başıma yıkılıyor koca dünya.Bütün sorularım cevabını buluyor.. Sevgilim, arkadaşım, güneşim, yaşam ışığım… Toprağın altında…

Hala neden dönüyor dünya?

Kategori:

Re: Düşüş

Melisa hanım, öykünüzü sonuna kadar merakla okudum. Karamsar bir ruh halini öykünün tümünde canlı tutmuşsunuz. Bedeninden çıkmış ve kendini dışarıdan seyreden bir insan, kendisini, ruhunun gözlemiyle anlatıyor. Fakat bu duruma neden olan olay, kişi ve düşünce hakkında bir ipucu bulamadım ben. Belki bu, öykünüzü daha da zenginleştirir, daha da berraklaştırabilirdi. Yine de farklı ve ilgiyi hak eden bir çalışma olduğunu söylemek istiyorum. Elinize sağlık.


Re: Düşüş

Bir ölümün ardından gelen sancılı dönemi anlatmak istemiştim.Merak uyandırması için son paragrafa kadar bu durumun, karamsarlığın nedenini yazmadım..Son paragrafta vermeye çalıştım ama bulanıklığı yeterince giderememiş anlaşılan
okuduğunuz ve yorumladığınız için teşekkür ederim


Re: Düşüş

Ben öyküyü ok beğendim ipucu vermemesi de rahatsız etmedi sonu daha çok içimi acıttı böyle oldugu icin insanın dünyasının basına yıkılması verilen gerilimle yi kotarılmıs bir anlatı olmus bir iki yerde kullanım hatası gördüm sanırım bastaydı bakacağım tekrar ...
bir yerlerde okumustum insanlar acı cekerken dısardan kendilerini görürlermiş siyah beyaz bir film karesi gibi bunu kendim yasamıstım okudugumda da sasırmıstım bunu da vermissiniz bu yüzden etkilendim çok... kaleminize sağlık.... Alkış


Re: Düşüş

Yorumlarınız için çok teşekkür ederim...

İnsanların acı çekerken kendilerini görebiliyorlar.Öykümdeki karakter gibi inanmıyorlar belki de inanmak istemiyorlar..Sorgulamaya başladıkları zaman hallerini ' Eskiden böyle değildim ben ' ile başlayan cümleler sıralanıyor.O durumdan sonra yaşamayı gerçekten sevenler tekrardan başlıyor yaşamaya..Eski günlerini tekrar kazanmaya... Zaten kopmaya hazır olanlar da zoraki nefes almaya devam edip toprağın altındaki özeniyorlar....

tekrar teşekkür ederim Handshake


Re: Düşüş

Forum üyelerimiz içerikle ilgili yorumları yapmışlar. O zaman ben biraz farklı bir telden yaklaşayım öyküye.

Öyküyü ve yazarı birbirinden ayrı düşünmeye özen göstererek, öyküye şöyle bir soru soruyorum: Acaba üçüncü tekil şahıs olarak anlatılsa öykünün anlatımı nasıl değişirdi? Anlatıcı suretle konuşuyor, ona yön vermeye çalışıyor izlenimi güçlenmez miydi?

Bir örnek vermem gerekirse:

""
Şuursuzca biniyorum ilk gelen otobüse

Burada birinci tekil şahıs anlatımının çalışmadığını görüyoruz. Anlatıcı şayet şuursuzsa otobüse bindiğini bize nasıl bildiriyor? Oysa üçüncü tekil şahıs buradaki teknik problemi çözerdi.

Ayrıca bu yaklaşım, yazarın yalnızca kendine değil, aynı zamanda öyküsüne de dışarıdan bakması için iyi bir fırsat olabilir diye düşünüyorum.

Yazım yanlışlarına gelince;

Çift soru işareti imla kurallarımızda yer alan bir uygulama değil. Yazar bununla, Leyla Erbil'in üç virgülündeki gibi, farklı bir anlatımı amaçlıyorsa bu kadar sık kullanılmamalı diye düşünüyorum.

""
Haftanın ortasında mıyız yoksa yeni başlıyoruz haftaya ?

""
Haftanın ortasında mıyız yoksa yeni mi başlıyoruz haftaya ?

""
Belki güneş tam gelmediği için böyle görünüyor.
?

rüzgar = rüzgâr

kabus = kâbus

Ayrıca paragraflama, virgülden ve noktadan sonra bir boşluk bırakmak gibi temel tashih yanlışları da düzeltilmeli. Bu tip şeyler öykünün okunabilirliğini zorlaştırdığı gibi, yazarın yazdıklarını yeniden okumadan, okuru düşünmeksizin, özensizce yayımladığı izlenimi uyandırıyor.


Re: Düşüş

Barış Acar dedi ki:

""
Şuursuzca biniyorum ilk gelen otobüse

Burada birinci tekil şahıs anlatımının çalışmadığını görüyoruz. Anlatıcı şayet şuursuzsa otobüse bindiğini bize nasıl bildiriyor? Oysa üçüncü tekil şahıs buradaki teknik problemi çözerdi.

Ayrıca bu yaklaşım, yazarın yalnızca kendine değil, aynı zamanda öyküsüne de dışarıdan bakması için iyi bir fırsat olabilir diye düşünüyorum.

Yorumunuz için teşekkür ederim Barış Bey,
Benim anlatmak istediğim, acı çeken bir insanın kendini ve hayatını sorgulamasıydı.Burda aslında 'Şuursuzca bindiğini ' gören dışarıdan bir insan.Adeta bir film izliyor ama başrolde kendisi oynuyor.Yani kendi davranışlarını sorguluyor.Kendi kendini anlatıyor.Üçüncü tekil kişi ile anlatsaydım kahramanın içinde yaşadığı sancıyı anlatamazdım.Yaşadığı olayların etkisi ile geçirdği değişimi gösteremezdim diye düşünüyorum


Re: Düşüş

""
Üçüncü tekil kişi ile anlatsaydım kahramanın içinde yaşadığı sancıyı anlatamazdım.Yaşadığı olayların etkisi ile geçirdği değişimi gösteremezdim diye düşünüyorum

Belki de üçüncü tekil şahıs değil de tanrı anlatıcı diyebiliriz. Çünkü " bir kişinin iç dünyasında olan biteni, hatta aklından geçenleri hadi bile bilmesinden dolayı bu üçüncü tekil şahıs anlatıcıya "tanrı anlatıcı" da denir.

Elbette birinci tekil şahıs anlatıcıyı kullanmanın, insanın büyük acılar yaşarken kendisine ne denli yabancı olabildiğini ve kendine dışarıdan bakabildiğini göstermenin sembolik bir anlamı da olabilir.