UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Dünya Edebiyatı

01 Eki 2010
eren

Tartışmaların giderek canlanmasına güvenerek Murat Belge'nin "Dünya Edebiyatı" meselesini ele aldığı bugünkü köşe yazısının ilgili bölümünü sizlerle paylaşmak isterim.

""
Bundan birkaç yıl önce çoğu Amerika’dan gelen bir grup edebiyat profesörüyle bizim Bilgi Üniversitesi’nde bir seminer yapmıştık; konu, “Dünya Edebiyatı” idi. Şimdi, laf arasında, “dünya edebiyatı” der, birtakım “kanaatler serdeder” geçeriz de, bunu böyle büyük harfle yazmaya başlayınca iş değişiyor; çünkü oldukça yeni olduğunu söyleyebileceğimiz bir “disiplin”den söz etmeye başlamış oluyoruz.

Bunun ardında upuzun, dallı budaklı bir tarih var. Kısaca özetlemeye çalışayım. Edebiyatın, edebiyat tarihinin, daha da önceki terminolojiye göre “filoloji”nin yüksek öğrenimde bir “disiplin” haline gelmesi ondokuzuncu yüzyılın başında milliyetçi ideoloji(ler)in doğuşuyla yakından ilgilidir. “Millet” olmak için gerekli “millî dil” ancak “millî edebiyat”la birarada anlamını kazanıyordu. Bu çağ; bütün Avrupa “milletleri”nin kendi “millî eğitim sistemleri”ni kurdukları, ilk ve orta öğrenim süreleri boyunca, varolan bir yığın yerel lehçe arasından uygun görüp seçtikleri lehçeyi “millî dil” olarak öğrettikleri, bellettikleri çağdır. Bu “millî dil”in en ince, en dolgun kullanım örnekleri de “millî edebiyat” içinde bulunuyordu.

Yani, edebiyatın bir “disiplin” olarak gelişmesi “millet oluşturma” etkinliğiyle içiçe geçmiş bir süreçtir. Bu anlayış, başta Türkiye, pek çok yerde hâlâ başat anlayış durumunda. Böyle bir anlayışın egemen olması, bu işlevi yerine getiren bölümlerin, kurumların da birer muhafazakârlık yuvasına dönüşmesini teşvik eder. Uygulamanın sürdüğü her yerde genel durum da budur. Tabii her toplumun kendine göre farklılaşan “muhafazakârlık” anlayışları olabilir, olur. Ama sonuçta “edebiyat” ve “tarih” bölümleri, çok zaman elele, kolkola, önüne “millî” sıfatını taktığımız her şeyin zenginleştirilmesi, derinleştirilmesi ve en önemlisi, öğrencilere belletilmesi etkinliğinde çalışırlar.

Genel durum böyle de, bir yerde bir “edebiyat” bölümü varsa, oraya bazı “edebiyatçılar”ın sızması da imkân dâhiline girer. Daha baskıcı –muhafazakâr toplumlarda bunun önlenmesi görece kolaydır, ama her zaman edebiyatı edebiyat olarak sevenlerle edebiyatı “millet yaratma” sürecinin kullanışlı bir aracı olarak görenler arasında bir gerilim olmuştur.

Uzatmayayım, “Dünya Edebiyatı” tamlamasının böyle büyük harfle yazılarak ortaya atılması, değişen dünyanın gündeme getirdiği bir yenilik. “Yeni bir dünya”nın kurulmakta olduğunun birçok benzeri arasında bir başka –ve ilginç- işareti.

Yakın zamanlarda “Sınır-Tanımayan-Gazeteciler” veya “Sınır-Tanımayan-Hekimler” gibi örgütlenmelerin doğduğunu görmüştük. “Edebiyat”ın da “sınır tanımak” konusunda aslında hiçbir yükümlülüğünün olmadığını daha iyi anlayacağımız bir sürece giriyoruz.

"Boston ve ‘Dünya Edebiyatı’", Murat Belge, Taraf, 01.10.2010

Benim aklıma gelen ilk soru şu oldu: Bir dünya dili olmadan "Dünya Edebiyatı" mümkün mü?

Kategori:

Re: Dünya Edebiyatı

Benim aklıma gelen de şu oldu;
Yazar eğer "dünya" lı gibi yazıp, okur "dünyalı" duyarlılığıyla yaklaşırsa edebiyata, (daha ötesinde sanata diyelim) ortak bir dünya dili olmadan, daha kapsamlı ortak bir ........tan söz edilebilir belki. (noktalara koyabileceğim sözcüğü bulamadım)

Bunun yanında, edebiyatın, milli varlığın devamı, sürmesi için gerekli araç olarak kullanılması yaklaşımının, bir üstü, dünya vatandaşlığı, bu daraltılmış, şövenist yaklaşımların da silinmesinin nedeni olacak, insan türünün devamını, gelişimini odaklayan bir bilincin taşıyıcısı olacaktır.

Durduğunuz, durduğunuzu hissetiğiniz yere göre doğrular yelpazesi değişebiliyor;
Kendi krallığınızın,
Aile hanedanınızın,
Bir ülkenin,
Dünyanın,
Evrenin vatandaşı olarak hissedebilirsiniz. Bunların tümünün farklı şeyler olduklarını düşünüyorum.

Düşünmeye devam…


Re: Dünya Edebiyatı

Yakın zamanda bu minvalde geniş kapsamlı bir kitap yayımlanmıştı; internetten araştırınca karşıma Dünya Edebiyat Cumhuriyeti çıktı. Sanki başka bir kitap diye anımsıyorum; ama emin olamadım.

Birgün'de yayımlanmış Ayşegül Ergişi imzalı yazı da bu kitaba değiniyor. "Dünya edebiyatı" kavramının kökeni olarak Goethe'yi işaret ediyor Ergişi:

""
Goethe'nin edebiyat dünyasında büyük ses getiren “weltliteratur” (dünya edebiyatı) kavramı “bütün edebiyatların, evrensel bir konserde her ulusun kendine düşen parçayı çaldığı tek ve büyük bir sentezde bütünleşmesi ideali”ni içeriyordu.

Pascale Casanova'dan şu satırları aktarmış yazar:

""
“Edebiyat uzamının doğuşu dediğimiz şey, kendisine dayatılmış olan bütün siyasî, ulusal, dilsel, ticarî ve diplomatik dış sınırlara karşı mücadele ve rekabetler arasından edebi özgürlüğün yavaş yavaş, güçlükle, sancılı bir biçimde yaratılması sürecidir.”

Casanova'nın vurgusu, "dünya edebiyatı" gibi bir kavram için ortak bir dil gerekir mi sorusundan önce, dil böylesi bir süreçte gereklilik midir sorusunu tartışmamız gerektiğini düşündürdü bana.


Re: Dünya Edebiyatı

Ben de üniversitede tam da Eren'in dediği gibi millileştirilen bir bölümden mezun oldum; hatta taşradaki bir üniversitenin ekstra millileştirici etkilerini sezdim. Bunlardan sıyrılmanın yolu politize milliyetçi eserlerin varlığından sıyrılıp gerçeklere kapını açmaktan geçiyor. 4 yıl boyunca Sait Faik'ten, Nazım Hikmet'ten, çocuk edebiyatından, Fablların dünyasından, hiciv edebiyatından uzak yetişen bir öğretmen olarak göreve başladığın ilk gün "Öğrencilerim ne okumalı?" sorusuna yanıt bulmakta epey zorlandım.

"Milli" şairlerin, akademi önyargılarının arasında, okuma sevgisi aşılayacak eserlerle tanışmak büyük gayretler isteyen bir denem yanılma süreciyle gelişiyor.

Konuyu daraltmak değildi amacım, sadece Türkiye'deki politik edebiyat eğitiminin etkilerinden sıyrılmanın zorluğunu anımsadım.


Re: Dünya Edebiyatı

Ulus-devlet anlayışının getirdiği ulusal edebiyatlar kavramlaştırması bir ölçüye kadar tutarlı bir yaklaşımdı. Keza, iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki sınırlılıklar, yazarların üretimde bulunurken ilişkide olduğu çevreyi epey sınırlıyordu. Haliyle -çeviri metinler ve birkaç dile birden hakim olma gibi ihtimaller dışında- edebî metinlerin ufkunu ulus kavramı "doğal olarak" sınırlıyordu.

Oysa günümüzde, iletişimin böylesi geliştiği bir çağda, ulusal edebiyatlar tanımı, ulaşılabilirlik anlamında sınır çizici olmaktan çok, engel koyucu bir tavra bürünmüş durumda. Öte yandan, Dostoyevski gibi neredeyse bütün dillere çevirisi yapılmış romancılar, Beckett gibi kendi ana dilinde yazmayı reddeden yazarlar, Nietzsche gibi, dilleri harmanlayarak konuşan filozoflar vb. için zaten bu sınır gerçek anlamıyla vardı bile denemez.

Günümüzde ise "dil" -gelişen çeviri teknolojileri ve dil öğreniminin geçmişe oranla kolaylaşması nedeniyle- belirleyici bir sınırmış gibi görünmüyor bana. Daha ileri giderek şunu da söyleyebilirim: daha çok teknik bir araçmış gibi düşünüyorum dili. Elbette bu noktada edebiyatı yaratan şeyin "dil" olduğu ve kültürel farklılıklar üzerinden belirlenen dilsel yapıların edebî metinler için kurucu öğelerin başında geldiği söylenecektir. Özellikle yapısalcı teorinin "anlamın kurucu öğesi olarak dil" yaklaşımını taşıdığını düşündüğüm bu eleştiriye ancak sınırlı olarak katılabiliyorum. Dil'in önemi, 20. yüzyılda hepimiz için çok kalın kalın altı çizilmiş olan bir nokta, bununla birlikte edebiyatı edebiyat yapan şeyi tek başına "dil"le sınırlamanın imkânsızlığı üzerinde de dikkatle durmak lazım. Bunu temellendirmek için ise plastik sanatların kullandığı "dil"in (boyanın, taşın, malzemenin...) ortaklığına karşın sanatsal anlamdaki çeşitliliğe dikkat çekmek isterim ve burada gerçek anlamda ulusal sınırların olmayışına.

Biraz karışık ve hızlı anlattığımın farkındayım; ama hiç anlatamamaktansa, ileride üzerine düşünmek için, küçük notlar bırakmayı yeğ tuttum.


Re: Dünya Edebiyatı

Gayet anlaşılır olmuş. Küresellleşmenin sadece dev şirketlerin doğusu ve acımasızlığından ibaret olmayıp "kahraman toplumlar" (içine siyaset, edebiyat ve tarihi almak olası)mitosunu yıktığını da görmemiz lazım


Re: Dünya Edebiyatı

"kahramanlar devri" kapandı mı?

Günümüz ülke siyasetinin arandığında ulaşılabilecek yanılgısı, bir kahraman, bir kurtarıcı bir önder arayışı mı?.

Yeni bir dünya yapılanması ardından yeni bakışları getirecekti. bu doğal. eskilerden kalan tüm kahramanlar temizlenmeliydi. "kahramanlık" düşüncesine kadar. bu konuda sadece düşündüklerimin küçük sabitlenmelerini yapmak için yazdım bunları. daha uzun soluklu bir yerde daha açılımlı düşünmek için.


Re: Dünya Edebiyatı

Barış dilin edebiyat için bir malzeme olduğunu, bu anlamda, kille, yağlı boyayla, belki notalarla aynı kategoriye düştüğünü vurgulamış. Oysa söz konusu malzemelerin çeşitliliği ile dillerin çeşitliliği arasındaki benzerlik bana bayağı çetrefilli görünüyor. Kil ile yağlı boya birbirinden farklı şeylerdir, ama kil de yağlı boya da herkes için eşit ölçüde "anlaşılır"dır. Birini "anlayan" diğerini yalnızca malzemesi farklı olduğu için anlamadığını iddia etmez pek. Oysa dil pek böyle bir şey değil. Fransızca yazılmış bir metni anlayabildiğini söyleyen kişi İspanyolca yazılı bir başka metni anlayamadığını söylediğinde onun neden böyle bir şey söylediğini biliriz: o dili okuyamıyordur. Dile dayanmayan sanatlarda bununla birebir benzerlik gösteren bir durum ortaya çıkmaz gibi geliyor bana. Bu anlamda dilin, edebiyat için sıradan bir malzeme olmadığı düşüncesindeyim. Edebiyatı edebiyat yapan yegâne öğe dil değilse de çeviriyi imkânsız kılan durumlar nedeniyle -özellikle şiir çevirisi üzerine yapılmış tartışmalar geliyor aklıma- dilin özel bir durumu olduğu kanaatindeyim.


Re: Dünya Edebiyatı

eren dedi ki:
Bu anlamda dilin, edebiyat için sıradan bir malzeme olmadığı düşüncesindeyim. Edebiyatı edebiyat yapan yegâne öğe dil değilse de çeviriyi imkânsız kılan durumlar nedeniyle -özellikle şiir çevirisi üzerine yapılmış tartışmalar geliyor aklıma- dilin özel bir durumu olduğu kanaatindeyim.

Zurnanın zırt dediği yerlerden birini eren işaret etmiş. Gerçekten de "dil" sadece dil farklılıkları anlamda değil, düşünmenin yapıtaşlarından biri olması sebebiyle de edebiyata ayrıcalıklı bir konum kazandırıyor.

Ancak benim onu alet düzeyine geri çekme çabamın temelinde de "dünya edebiyatı" gibi bir kavramın dil dışındaki olanaklılığını tartışabilmek yatıyor. Çeviri anlamında yakın gelecekte karşılaşacağımız araçların (google'ın bu konu üzerine geliştirdiği kimi projelerden yola çıkarak söylüyorum bunu) "dil farklılığı" sorununu öncelikli problem olmaktan çıkaracağını düşünüyorum.


Re: Dünya Edebiyatı

Ben de konunun başka bir yönüne değinmek istiyorum; acaba edebiyet kitlelerin tüketimi açısından varlığını sürdürebilecek mi? Anlatım ve sanat etkinliklerinin görsel yanı ağırlıklı türlere doğru evrilmesinin, edebiyatın geleceği anlamında önemi nedir?
Biz dünya boyutlu bir edebiyat kavramını tartışırken, bu tartıştığımız konu yıldan yıla insanlar tarafından, yeni kuşak tarafından gerektiği kadar ilgiyle karşılanan bir olgu mu acaba?
Tabi bu değindiğim taraf, hala sürmekte olan tartışmaın boyutunun gereksizliği, anlamsızlığı olarak algılanmasın. barış ve Eren'in düşünerek çoğaltmaya çalıştıkları soruların gerekli olduğuna inanıyorum.
Bir yandan da, bu değişimlerin, sanatsal türlerde bir mutasyona, bir "farklı tür"e de dönüşebileceğine, buna yol açabileceğine de dikkat çekmek istiyorum. Zaten şu anda sanatsal türlerde bir birlikte kullanım söz konusu. Filmlerde müzik gibi. Sözünü dtmek istediğim daha farklı bir şey. Değişen teknolojilerle, iletişimde dil dışı bazı öğelerin geliştirilmesi gibi bir sürü şey...(bilimkurguya girdik galiba)


Re: Dünya Edebiyatı

Mehmet Sürücü dedi ki:
Anlatım ve sanat etkinliklerinin görsel yanı ağırlıklı türlere doğru evrilmesinin, edebiyatın geleceği anlamında önemi nedir?

Bu soruna, daha önce, Florenski ve Umberto Eco'nun çalışmaları ışığında kaleme aldığım, "Yazılı Kültür"e Karşı "Görsel Kültür" başlığıyla bir giriş yapmıştım. Ancak devamını getirmek olanaklı olmadı. Belki yeniden anımsamak konunun genişlemesine katkı sunabilir.

Barış Acar dedi ki:
Antik Yunanla birlikte göz merkezli dünya binyıllar boyunca egemenliğini sürdüren duyulan (sözel) dünyanın yerini almıştır. Tarihin bundan sonrası görsel bir dünya olarak biçimlenecek ve 20. yüzyıl ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte "dünya için göz"ün yerini "göz için dünya" tasarımları alacaktır.

Barış Acar dedi ki:
Florenski'nin 1920 yılında yazdığı bu metin, doğruluğundan hiç şüphe duymadığımız görsel şemamıza ilişkin can alıcı sorular sorarak bize gerçekliğin farklı biçimleri olduğunu anımsatır. Anlamla ilgili dilsel ve görsel şemadaki farklılığı Ortografi'ye dayandırarak açıklama çabası ise başka bir açıdan yine ana başlığımıza döndürür bizi.

"Dünya edebiyatı" kavramının "dil dışı" bir alanda da tartışılması gerektiği yolundaki düşüncemi büyük oranda destekliyor aslında görsellikle ilgili yukarıda sorulan soru.