UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Doğum Günü Meselesi

27 Nis 2011
eren

Doğum günün denen şeyi anlamakta, anlamlandırmakta oldum olası zorluk çekmişimdir. Bugünümüzün oluşmasında önemli katkıları olmuş önemli yazarları, sanatçıları, bilim adamlarını doğumlarının ya da ölümlerinin yıldönümlerinde anmak, eserlerini yeniden gündeme getirmek değil sözünü ettiğim. İlham verici eserleri yeniden gündeme almanın nesi kötü olabilir ki?

Benim anlamakta zorlandığım, benim gibi sıradan insanların kendi doğum günleriyle ilişkisi. Aklımdaki ilk soru şu: "Kişi neden kendi doğum gününü kutlar?" Resmi tatil olarak kutlanmadığına, ya da hiçkimse kendi doğum gününde ücretli tatil yapma hakkına sahip olmadığına göre doğum günlerinin anneler günü, sevgililer günü, yılbaşı gibi takvim üzerinde diğer günlerden hiçbir farkı olmadığı açık.

Aklımdaki ikinci soru da şu: "Bir başkasının (bir yakınımızın, tanıdığımızın) doğum günü bizim için ne ifade eder?" Facebook icat olununca mertlik bozuldu tabii, ama biliyoruz ki bir yakınımızın, tanıdığımızın doğum gününü unutuvermek araya küskünlüklerin girmesine neden olabilecek bir "felaket"e dönüşebiliyor. Bu "sorumluluk" aslında ne anlama geliyor.

Konu ne zaman doğum gününe gelse bu iki sorudan başka bir şey düşünemez oluyorum. Oysa biliyorum ki doğum gününe anlam atfedebilen, onu sosyal hayatın kutlamasına dönüştürebilen insanlar da var. O insanlardan biri olamadığım gibi tam olarak hangi saiklerden hareketle bu noktaya ulaştıklarını da kestiremiyorum. O nedenle sizlere sorma ihtiyacı hissettim: doğum günü nedir?

Meraklisina not: Bir yakınımın doğum gününü unuttuğum için yazmıyorum bütün bunları, yanlış anlamayın Smile

Kategori:

Re: Doğum Günü Meselesi

Sevgiler günü, anneler günü, babalar günü bilmem ama doğumgünleri bana da özel gelir niyeyse. Aslında niyesi şöyle; bir insanın, sevdiğim birinin, yakınımın doğduğu gün önemli gelir. Kendiminki önemli değil yoksa. Maksat karşıdakinin mutluğuna ortak olmak. Mutlu olmak için bir sebep belki? Yoksa doğmayı seçen ben değilim, ardımda iz bırakacak bir katkı sağlamış da değilim. Bir yanıyla anlamasız tabi. Hepsine rağmen "hatırlanmak" güzel, ama gerçekten hatırlanmak; telefon, facebook ya da bir başka teknolojik nimetin hatırlatması olmadan. Facebook yüzünden yakınlarımın doğumgününü birkaç gün evvelden kutlar oldum. Kutlamasam olmaz mı? Bu kadar mı önemli? Olur ama ben anlam yüklüyorum o güne; iyi ki var, iyi ki doğmuş, iyi ki tanımışım diyorum; ortaya doğumgünü çıkıyor. Her önüne gelenin doğumgününü kutlamak samimiyetsiz bir davranış yoksa. Hem de doğumgünü kutlamanın mantığına ilişkin onca soru varken.

Bu kutlamaları itici yapan, unutulduğu zaman gösterilen tepkilerle alakalı biraz da. Tabi hediye beklentisi içinde olmak ve bir görev gibi hediye almak da durumu daha da anlamsızlaştırıyor. Dostlarla bir araya gelmek için bir bahane yoksa; tatilsiz ama. Smile

Doğumgünü anne-baba-çocuk arasında kutlanmalı aslında. :)Evlat, iyi ki doğdum; anne-baba, iyi ki doğmuş, diyebiliyorsa daha bir anlamlı olur sanki?


Re: Doğum Günü Meselesi

Asıl zor olan da şu; insanlar bu kişi doğum günlerine, ya da bu tip günlere önem vermez demez, unuttuğunda alınıverir. Hatta sen de bir yanında bir sızı duyarsın nasıl unuttum diye. Doğum günleri, evrenselleşmiş bir modern gelenek haline geldi. Her toplum, her kültür farklı bir anlam yüklüyor ve kaçamıyoruz, etrafımız sarılmış durumda.


Re: Doğum Günü Meselesi

İnsanın hem kendi, hem eş dostlarının doğum günlerini kutlamalarının bence şöyle bir karşılığı var. Dünyaya geldiği günü, o tarihi kutlamıyoruz. Her yaş dönümünde, yani yıl dönüp doğduğu güne geldiğinde hâlâ yaşıyor olmasını kutluyoruz. Kendimizi ya da eş dostu tebrik ediyoruz. Demiş oluyoruz ki, bunca kaza bela arasından sıyrılıp kendini korumayı başardığın, bir yılı daha sağ salim devirdiğin için helal olsun sana. Hele de çağımızda, mesela yürürken, kaldırıma çıkıp orada yürüyen bir yayayı pestil gibi ezen araçların, düğünde bayramda atılan mermilerin arasında yaşarken, bozuk, çürük yiyeceklerin satıldığı çarşıda pazarda sana zarar vermeyeni bulduğun, oradan değil de buradan geçip bir psikopata denk gelmediğin vs vs vs için seni kutlarım!
Facebook içinse şöyle diyebilirim. Hapşıran birine çok yaşa demek gibi, sayfadaki o köşede X'in doğum günü yazısını görünce doğum günün kutlu olsun diyoruz, diyorum. Ama bunu gereksiz bulan biri ya doğum tarihini yazmamalı sayfasına, ya arkadaşlarına bildirilen bu açıklamayı yok etmenin bir yolunu bulmalı, ya da duvarına lütfen doğumgünümü kutlamayınız diye bir uyarı yazısı yazmalı: ))


Re: Doğum Günü Meselesi

Ticari boyutu anlamını aşan anneler günü, sevgililer günü gibi bunca önemli(!) gün arasında doğum günü, kişiye özel, yalnızca onunla ilgili bir gün olması yönünden diğerlerine göre biraz daha anlamlı belki de. Bilmem kaç yıl önce o gün doğmuş olmak ya da bir yıl daha yaşamış olmaktan çok, o günü kendine ait özel bir gün gibi hissetmekle ilgili bir durum sanırım bu. Her ne kadar böyle hissetmesem de, önem vermediğini söyleyen birçok insan gibi, o gün hatırlanmak benim de hoşuma gider. Kutlanacak bir durum olmasa da, hatırlamak ve hatırlanmak için güzel bir bahane bence. Görev haline getirilmediği, beklentiye dönüşmediği sürece elbette.


Re: Doğum Günü Meselesi

Doğum günü dediğimiz şeyin ayinsi bir havası vardır. “Modern insanın” doğum günü kutlamaları belirli ritüellerin –pastaya mum dikme, dilek tutma, mumları söndürme vs. - yerine getirilmesi şeklinde ortaya çıkar. Bu ritüeller “kitle iletişimi” ile evrenselleştirilmiştir. doğum günü şarkısının güftesi her yerde aynıdır, doğum günü pastasındaki mumlar hep yaş ile orantılıdır vb.... tabii ki burada doğumgünü gibi günlerin kutlanmasını, ” küresel ve kapitalist dünya” dinine ait ayinler olarak tasavvur edebiliriz. Sözkonusu olan kollektif bir kaçıklık halidir. Dini ve kutsal değerlerin gözden düşüşü, insanların “kollektiviteyi” ve “ortak duyuşu” doğumgünü gibi etkilnliklerle yakalamaya çalışmasına yol açar. Doğal olarak burada artık bireysellik sosu ve küçük burjuva düşünme tarzı kollektif etkinliği –tüm ayinselliğini koruyarak- “kişiye özgü” hale getirir. Bir doğum günü “kişiye özgüdür” (evlilik yıl dönümü, tanışma yıl dönümü vs..) öte yandan “tikele” değil de “tümele” hitap eden günler bile (misal;anneler günü, sevgilililer günü bu gruplarda olan herkes içindir) bireyselleştirilmiştirler. Anneler günü anneler(“genel”) içindir ama her anne birisinin annnesidir ve bunun için onun anneler günü kutlanmalıdır: Her anne özeldir. Söz konusu olan kitleselliğin bireyselleştirilmesi işlemidir. Böylece gelenekteki “kitlenin kitleselliği” anlayışının yerini “bireyselleşmiş kitlesellik” alır.


Re: Doğum Günü Meselesi

eren dedi ki:
"Kişi neden kendi doğum gününü kutlar?"

Bu soruyu ciddiye aldım.

Cevabım, sanırım, "Doğumuna engel olamadığı için yıllar boyu içinde biriken hınç duygusunu bastırmak amacıyla" olacak.


Re: Doğum Günü Meselesi

"Kutlama" diyoruz, kelimenin kökenin indiğimizde "kut"u görüyoruz. İlahi bir anlam yüklemiş oluyoruz. Bereket; yeni bir insanın daha dünyaya katılması. Kolektif bilinçle (bilinçdışı mı demeliyim yoksa?) alakalı sanırım biraz da. Aktarım kendiliğinden gerçekleşiyor. Haliyle işler yolunda gitmezken kutlanılan doğum günleri bize anlamsız gelip bir tür bunalım yaşatabilirken, keyfimiz yerindeyken bunu pek sorgulamıyoruz da. Genelden bahsediyorum tabi, bu konu üstüne özel olarak kafa yoranlardan değil. Çelişkiyi de burada yaşıyoruz bence, kutlu anlamı bilincimize yerleştiği halde kutlamak (yaşamın anlamsızlığı; doğumun, dünyaya gelmenin bir tercih olmayışı soruları aklımı kurcalarken) neden bu kadar anlamsız diye soruyorum. Yolunda gitmeyen bir şeyler var demek ki, diyebilir miyiz? Yüzyıllardır gelen ilahi anlamını kutlama ifadesi taşıyamıyor mu yoksa? İnançlarla oldukça ilgisi var sanıyorum.


Re: Doğum Günü Meselesi

"Kut" kavramı benim kafamı da epey bir zaman kurcalamıştı. Oruç Aruoba'nın, yanlış anımsamıyorsam, De Ki İşte kitabında bu konuya ayrılmış koca bir bölüm vardır. Benim kafamda "kut", Nietzscheci "bengi dönüş"le de birleşerek yaşamın olumlanması ile ilişkileniyor.

Bir şeyin "kutlu" kılınması onu dinsel bir ritüel boyutuna da taşıyor elbette. Bir alanın, bir zaman diliminin, bir kimsenin "kutlanması" onu sıradan olandan ayıran, "seçkinleştiren" bir eylem sonunda.

Ancak özellikle doğumgünü bağlamında ele alındığında baskın olarak bir tür "çaresizlik duygusu" önde geliyor bende. Gücün (istencimin) elimden alındığı ve geri çeviremeyeceğim tek olay olması doğumumu (doğumgünümü) ayrıksı kılıyor. İşte bu noktada kutlama yapmayı onu kendime ait kılma çabasının bir parçası olarak görüyorum. Kutlayarak çaresizliğimin üstesinden gelmek. Onu katlanılır kılmak. Eşimle dostumla, tıksırıncaya dek pasta yiyip ölesiye içerek ölüm duygusunu andıran bu çaresizliğin üstesinden gelmek...

Sanırım, bunlar.


Re: Doğum Günü Meselesi

Aradan epey bir zaman geçtikten sonra olguyu kendi açımdan bir kez daha toparlama ihtiyacı duydum.

Barış Acar dedi ki:
35 Yaş Bildirisi

Doğmuş olmakla ilgili -biri kavramın doğasına, diğeri kullanımına işaret eden- iki temel gerçekten söz edilebilir.

Bunlardan ilki, onun sizin kontrolünüzde olmamasıdır. Bu gerçek en güçlü şekilde dilde tezahürünü bulur: “Doğdum”, “doğmuşum”, “doğurulmuşum” gibi dile getirilmesi hep sıkıntı yaratan bir ifadeyi taşır doğmak eylemi. Keza kişinin edilgen olduğu bir duruma ilişkin dilin kendisini etkenmiş gibi kurmaya zorladığı bir eylemdir. Dilin kendi üstünde bile nasıl iktidar kurmaya çalıştığını dışavurur bu eylem. Oysa “doğmak”, kişiyi özne yapma ihtimali bulunan etken oluşların edilgen başlangıcıdır. Kişi bütün hayatını özneleşmek yolunda çabalayarak geçirse ve bir gün kurgusal bir benlik içinde onu bir araya toplayabilse bile başlangıçtaki bu karanlık noktanın üstesinden gelemez. “Hiç”ten varolduran doğum hadisesi kişiyi acımasızca kuşatır. Gücün/ istencin geri dönülemeyecek biçimde (keza artık asla hiç olamayacak, olsa olsa “varolmayan” olabilecektir) kişinin elinden alınmış olması doğumu “trajik” kılar. Doğumgünü denen olgunun baskın olarak bir tür “çaresizlik duygusu”nu beraberinde getirmesi bundandır.

İlkiyle bağıntılı olan ikinci gerçek, yaşayan kimse açısından “kendi” doğumgününün asla kutlanamayacak olmasıdır. Başkasının doğumgünü onun edilginliğinin kendi etken gücün tarafından çevrelenmesi olarak önem taşırken, kendi doğumgünün ancak teselli edilebilir; sadece kimi durumlarda ve yıllar geçtikçe daha az tatminkâr bir yoğunlukta. Doğumun edilgenliğinin getirdiği teslimiyet duygusu içinde, kutlama yapmak onu kendine ait kılma, sahiplenme, etken bir güce çevirme çabasının bir parçasıdır. Üzerinde sabit durmaya çalıştığımız belli belirsiz bir çizgi olarak özneliğin, doğumu “kut”un kutsayıcı çerçevesine alma denemesidir. Şölen, sadece yaşamı ele geçirecek şekilde büyüp genişleme eğilimindeki bu karadeliği katlanılır kılmayı, ölüm duygusunu andıran çaresizliğin üstesinden gelmeyi amaçlar. Her seferinde de kaçınılmaz biçimde kederle sonuçlanır.

35 yaş bu muhasebeyi yeniden gündeme getirmek için iyi bir durak olabilir.


Re: Doğum Günü Meselesi

Öncelikle: doğum günün kutlu olsun Smile

Aklımdan geçip de bir türlü yazıya dökmeyi başaramadıklarımı ikna edici biçimde ifade ediyor 35 yaş bildirisi. Eline sağlık Smile


Re: Doğum Günü Meselesi

Bu kadar karmaşık, kurmaca çabasıyla dolu bir yaşamın -ki bazıları bunun farkındalıklarla dolu olduğunu zanneder- farkında olmadığın, "tepeden inen" bir edinimle başlaması... Sanırım, olan biteni sorgulamak için iyi bir fırsat.

Bu arada, bu kaos ortamında bizlerle olman, seni tanıyor olmak ayrı bir zevk bizler için. Nice yıllara Barış Acar. Bu yaz Viyana'da seni görme umuduyla, uzakta olmanın üzüntüsünü az da olsa üzerimden atıyorum.