UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Dergibiler*

03 Eyl 2011
Barış Acar

Dergiler yan yana oluşlardır. Çeşitli dergilerin yan yana oluşundan değil, dergi içinde yan yanalıktan söz ediyorum. Bir dergi için önemli olan kimin ne yazdığı ya da hangi sayfanın hangi elzem yazıyı taşıdığı değildir. Dergide önemlisi, resimler ve fotoğraflar, şiirler ve öyküler, eleştiriler ve incelemeler arasındaki boşluklardır. İyi bir dergi boşlukları derlenmiş olan dergidir. “Dermek”ten gelir dergi. Derdi güzel çiçekler taşımak değil, çiçekleri güzel taşımaktır. İki çiçek (yazı) arasındaki renk uyumu ya da karşıtlık bir dergiyi güzel yapabilir. Yan yana oluşlar beraber bir anlam yaratırsa; anlamlar arasında açılan boşluklardan alımlayıcı başka bir dünya görebilirse, işte, dergi o zaman işlevini yerine getirmiş demektir.

***

Duvar-Dergiler
Kimi dergiler vardır, duvar gibidirler. Karşıdan yekpareymiş gibi görünürler. Gerçekten de eklemleri yoktur. Yazarları, yayımladıkları, “yayın çizgisi” öylesine belirlenmiştir ki, okurda tanrının bahşettiği “on emir” duygusunu yaşatırlar. Böyleleri, çoğunca da, bir zamanlar iyi işler yapmış şairlerin, öykücülerin kötü ürünleri için bir çeşit pazardırlar. İç-dış gerilimini asla çözemedikleri için, aslında böyle bir dertleri de olmadığı için, devlet dairesi kadar kurumsaldırlar. Eklemlerinin olmaması dediğim bu dışa kapalılıktır. Ne ki, o yekpareliğe biraz yaklaşıp baktığınızda, nasıl çürüklerle, alelacele yamanmış çatlaklarla, için için kemirilip bırakılmış böcek yuvalarıyla dolu olduğunu görürsünüz.

Sevimsizdirler.

Sevgisizdirler.

Kapak-Dergiler
Kimileri sadece kapak belirlerler. Dosyaları, başyazıları (?), söyleşileri öyledir ki, bir-iki sayı aralıklarla kendine benzeyen tüm dergileri peşlerinden sürüklerler. Bu dergiler için popçular gibi edebiyatçılar türemiştir. Sırayla dergi kapaklarında gezinen... Derinlikli konularda dededen kalma lafları allaya pullaya söyleyen bu yazarlarla dergiler tencereye kapak gibidirler. Tencerenin mi kapağı doğurduğu, kapağın mı tencereye vesile olduğu sorununu da peşleri sıra edebiyat dünyamıza armağan etmiştirler.

Gülünçtürler.

Çerez-Dergiler
Tabloid gazetecilik olduğu gibi tabloid anlayışla hareket eden çerez-dergicilik de vardır. Çalışıyor da olsa (Virginia Woolf’un söylediği gibi) ev meleğini öldürememiş kadınlar ve dahi erkekler için üretilen bu dergileri flash haberleri tanıtırlar. Sanki yazılar ve yazarlar aralara serpiştirilmiş gibidirler. Önemli olan dedikodu malzemesi olarak nelerin üretildiği / kullanıma sokulduğudur. Elleri kadehli sanatçılar, loş ışık altında gülümseyen yazarlar ve elbette boy boy reklam sayfalarıyla kendilerini belli ederler.

Çamurdurlar.

Kabuk-Dergiler
Bir dostumun dostuydu. Kendine bir ülke kurmuştu. Tek kişilik bir ülke. Haritada bir ada yapmıştı önce. Sonra ona bir isim. Kurumlar ve yaşantı içerikleri. Para birimi. Tiyatro gösterileri. Savaşlar. İnternet üzerinden zaman zaman haberleri gelirdi. Yeni bir para tasarlar onu gönderirdi ya da ülkesinin dağlarına bakarak yaptığı bir resmi.

Böyle dergilerin de olduğunu kim yadsıyabilir ki.

Grup-Dergiler
Grup dergileri alımlayıcı için değildirler. Onlar derginin kendisi için dergi üretmek gibi yola çıkış amaçlarıyla tamamen aksi bir yöne savrulmuşlardır.

Tüterler.

Heves-Dergiler
Kimileri gel geç bir hevesin ürünüdürler. Genellikle birkaç sayı ömürleri olur böylelerinin. “Bu iş böyle mi yapılır, biz yapsak neler yaparız”dan yola çıkmışlar ve daha üçüncü sayıya varmadan her kahraman kendi krallığını ilan etmek istediğinden dağılmışlardır.

Traji-komiktirler.

Yok-Dergiler
Hep proje aşamasında olan, varlığa geçebilmek için asla yeterli güce ulaşamamış, belki de bir ölümün başlangıcı olan doğumu bile isteye geciktirmiş, dolayısıyla hep ütopya olarak kalmış, yayıma geçememiş yok-dergileri de bu bütün içinde bir yere yerleştirmek gerekir.

Acıtırlar.

***

Kitabın aksine derginin çatısı kurulmuş-bitmiş değildir. Sürekli oluş halinde, zamanla eşgüdümlü ilerleyen, onun gibi kendini yaratırken tükenme eğiliminde olan bir varlığa sahiptir. Böylece bir dergi asla tamam olamaz. Tamamlanmışlığı mutlak tükenmişlik olacağından, hep yapacak başka şeyleri de olan bir edimdir dergi. Edim olarak varlığı zamanla gündelik olan üzerinden atışmasında yatar. Ressamın edimi nasıl anın içinde sonsuzu yakalıyorsa derginin edimi de böyle bir amaç güder. Dergi geçen zamanın içinde sonsuzu kavramaya çalışır. (Bunu göremeyenler için her zaman kendine burun kıvrılandır. Kurumlaşmış insan için uygun olmayışı bu yüzdendir. Burjuva bireyi ondan yalnızca sehpanın üzerinde çay altlığı olmasını ister.) Dergi, diğer tüm gerçek insan etkinlikleri gibi, zamanda delik açar ve yalnızca görmek isteyenler o deliğe eğilirler.

* ACAR, Barış. "Dergibiler", Koridor, 1, Kasım-Aralık 2006: 15.

Kategori:

Re: Dergibiler*

Eski bir yazı. Yazıyı bana yeniden anımsatan ise Biri dergisinin facebook notları oldu. Başka sebepleri de var. Zamanla konuşuruz.


Re: Dergibiler*

Unutmadık Barış Acar Smile


Re: Dergibiler*

Yazıyı yeniden büyük bir keyifle okudum. Özellikle kabuk-dergiler bahsinde kendini belli eden öykülü dil hoşuma gitti yeniden. Ben olsam şu cümleyi şöyle söylerdim herhalde:

""
Böyle dergilerin varlığını kim yadsıyabilir ki.


Re: Dergibiler*

""
Böyle dergilerin varlığını kim yadsıyabilir ki.

Haklısın. Güzel öneri.


Re: Dergibiler*

Aklımda dolanıp duran soru şu: Uzun Hikâye (tamam dergi değil ama benzer bir çaba olarak başlayan yapı) bu kategorilerden hangisine dahil edilebilir; kimdir, kim olmuştur?


Re: Dergibiler*

Yazıyı yeniden okuduğumdan beri ben de düşünüyorum bu soruyu. En son "Uzun Hikâye dergi değil, kafamı fazla yormayayım en iyisi" diyerek işin içinden çıktım. Açıkçası bu kategorilerin hiçbirine dahil edemiyorum ben Uzun Hikâye'yi. Ama belki bir kategori bulabilenler vardır?


Re: Dergibiler*

Ben de eren gibi uzunhikaye'yi bu katogorilere dahil edemedim. Bu da yeni bir katogorizasyona ihtiyacımız olduğunu gösterir Smile


Re: Dergibiler*

Bense mevcut kategorizasyondan çok da uzak olmadığımızı düşünüyorum.

Evet, Uzun Hikâye dışarıya kapalı, eklemsiz bir Duvar-Dergi olmadı hiç; hatta bunun tersi olmayı düşledi sürekli. Sadece eklemden oluşmuş yap-boz bir doku... Olabildi mi? Buna da gönül rahatlığıyla "evet" diyemiyorum. Kendisi kemiksi olmasa bile üyelerinin eklemler karşısındaki tutukluğunu yaşadı sanki. Bütün bir iskelet değil belki, ama yan yana dizilmiş kemiklerden kurulu bir organizma oldu.

Kapak-Dergi olduğumuzu sanmıyorum. Uzun Hikâye belirli yazarları ve dededen kalma lafları sürüklemedi peşinden.

Çerez-Dergi olduğu da öne sürülemez. Yine de inceleme düzeyindeki yazıların azlığı, yorum almazlığı göz önüne alınırsa, daha kısa (blog formatında daha yaygın olan) ve tartışmaya dayalı metinleri sevdiği dikkat çekecektir. Uzun uzadıya emek isteyen metinler, araştırmalar biraz uzakta kaldı.

Bana öyle geliyor ki, Uzun Hikâye en çok Kabuk-Dergi olarak düşünülebilir. Tek kişilik bir ülke kuran dostum gibi, kişilerin tek başınalıklarını aşamadığı, hayali, yalnız bir kurgu olarak kaldı çoğu zaman Uzun Hikâye.

Grup-Dergi olmadı hiçbir zaman.

Kimisi için Heves-Dergi de olmuşluğu var tabii. "Ben olsam", "Hiç kimseler beceremiyor", "Siz beni bir görseniz"li kimseler gelmiş geçmiştir içinden. En sert ahkâm kesenin en önce düştüğü olmuştur.

Yine de içimde bir yer Uzun Hikâye'yi Yok-Dergi sayıyor. Ütopyaları içinde sıkışıp kalmış, enerjisini kuruntularının arkasına gizlemiş, ölüm fikrini aklından hiç çıkaramadığı için ana rahminde büyümeyi yeğlemiş garip bir bebek oldu bana göre Uzun Hikâye. "Doğulmayabilir miydi?" sorusunun ergen bunalımı peşini bırakmadı hiç.

Yeni bir kategori üretmek falan değil de, ne olduğumuzu ve olmadığımızı kestirmek önemli geliyor bana şu günlerde.