UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Denizin İçi Boşluk

27 Kas 2012
Mehmet Sürücü

1_Yazar

Denizi dipsiz bir yok edici, örtücü, öğütücü olarak görürüz. Küçük bir kız çocuğu, bıkıp kolunu kopardığı plastik bebeğini, sarı süet çantalı, tırnakları ojeli, dudakları rujlu, saçları bigudili kadın, rüzgârda teli kırılan şemsiyesini, kulağı küpeli genç biten kola şişesini, balıkçı kenarı çatlamış plastik balık kasasını, emekliliğini dört gözle bekleyen banka memuru Hasan Efendi Çin malı saatini, öğrenci okul çantasını tuttuğu gibi denize atar. Denize bir şeyi, onu artık istemediğimiz, deniz onu gözümüzün önünden götürsün, yok etsin diye atarız. Ve deniz bunu yapar. Onu örter, dalgaları, derinlikleri, akıntıları arasına katıp, bizden uzaklara götürür. Ve biz sadece o anlık, bozduğumuz, eskittiğimiz, kırdığımız, bıktığımız bir şeyden kurtulduğumuzdan, kendimizi daha iyi hissederiz. O; istemediğimiz, bıktığımız, bozulan, kırılan şeyi attığımızda, bizden uzaklaştığında, gittiğinde biz daha mı çok mutlu oluruz. Hayır. Sadece başka bir bebek, başka bir şemsiye, bir kutu içecek, bir Çin malı saat daha alırız.

——————————————————————————————

2_Ressam

Deniz kıyısı peyzaj notları

Kumların üzerinde, patlamış bir topun yanı başında, saydamlığını yitirmiş bir prezervatif, camı kırık, kayışları olmayan ucuz, Çin malı bir kol saati, lime lime olmuş bir okul çantası, onun yanında telleri kırılmış, eğilmiş, birbirine geçmiş sapsız bir şemsiye, yarısı kumlarla örtülmüş gri bir plastik balık kasası, kırmızı bir bigudi, ucu paslanmış bir enjektör, bir röntgen filmi, boş bir oje şişesi, ruj tüpü, plastik deterjan, şampuan kutusu, plastik su bidonu, kocaman bir varil duruyor. Kimisinin bir kısmı kumlarla örtülmüş, kimisinin ince, dar kıvrımları, delikleri, boşlukları arasına kum taneleri dolmuş.

Zaman, akşam üzeri.

Hava bulutsuz.

Nesneler gün batımı renklerini kusursuz yansıtıyor.

——————————————————————————————

3_Orkestra Şefi

Pastoral.

Poyrazın ısıranı, lodosun delisi estiğinde, kumsaldan içerilere uçuşmuş, çitlerin, tellerin, ağaç dallarının, çalıların üzerine takılıp kalmış, bu hiçbirinin şekli birbirine benzemeyen şeyler, binbir yırtık ucu havada titreşirken, tuhaf bir orkestranın, o muhteşem senfonisinin vurmalı çalgıların giriş seslerini yayarlar kumların üzerine. Bu senfoniye, bir bölümünü kumların örttüğü şişelerin ağızlarından çıkan, (tekdüzeliği rüzgârın esişi, anlık yön değişiklikleriyle yükselip alçalan) üflemeli çalgılar karışır. Dalgaların, kıyıya doğru atılış, kendi üzerine katlanış, kıyıya vuruş seslerine, bir martı sürüsünün çığlıkları, kumsalın dibindeki otların, bodur çalılıkların arasında gezinen rüzgârın sesi eklenir. Sahillerin, kumsalların diplerinden kumlu, toprak yollar geçer. O yol boyu telefon direkleri, elektrik direkleri dikilidir. İşte o direklerin aralarındaki tellerin rüzgârda uğuldayan sesleri de eklenince; orada, sahil boyunca, o anda bestelenen, muhteşem bir pastoral senfoninin ezgileri yayılır.

——————————————————————————————

4_Yazlıkçı

Sabah yürüyüşümü hiç aksatmamaya çalışıyorum. Erken çıkıyorum. Hava güzelse, puma rüzgârlığımı, yağmurluysa pvc astarlı, havaianas yağmurluğumu, nayklarımı giyiyorum. Küçük bir pet su şişesini bazen almayı unuttuğum oluyor. O zaman korka, çekine de olsa, köydeki çeşmeden, fazlaya kaçırmamaya dikkat ederek su içiyorum.

Doktorum, yürüyüşe çıkmadan bel bölgesine, iki karış genişliğinde plastik kuşaklar sarmamı, yürüyüşün ortasında da çıkarmamı önermişti. Bir süredir uyguluyorum. Bir faydası olur mu bilemiyorum. İnşallah faydasını görürüm.

Bazı sabahlar deniz kıyısında yürüyüşe çıktığımda onu, kumların üzerindeki pislikleri karıştırırken görüyorum. Haki parkesinin renkleri solmuş, yer yer yırtılmış, buruşmuş, başında sanki çöplükten bulunmuş gibi duran pis bir kasket var. Bazen uzaktan kasketini hafifçe başından kaldırıp, bana selam veriyor. Görmezlikten geliyorum. Bezen göz ucuyla, başımı dönmeden ne yaptığına bakıyorum yanından geçerken. Ya, plastik bir balık kasasına, telleri kırık, bezi paramparça bir şemsiyeye, patlamış sarı bir balona, ya da kullanılıp atılmış bir ruj tüpüne, deodorant kutusuna, parçalanmış ayakkabı tekine uzun uzun bakarken görüyorum.

O gün, denizde çalkalanmaktan şeffaflığı kaybolmuş, lime lime bir plastik örtüyü üzerine yığılmış kumların içinden çıkarmak için çekiştiriyordu. Tuttuğu yerler kopuyor, tekrar başka bir yerden tutuyordu. Cebinde, boyası kazınmış bir kurşunkalemin ucuyla, başı kopuk, plastik bir bebek görünüyordu. Gayri-ihtiyari sordum; “Ne yapacaksın o çürümüş, yırtık, paramparça naylonu?”

Durakladı. Sonra;

“O, buraya ait değil.” dedi.

Deli işte. Kendi kendime kızdım deliye laf attığım için. O günden sonra sahilde yürüyüşe çıkmadım.

——————————————————————————————

5_Akademik Çalışma

ANAŞEHİR/Adatepe Üniversitesi Ekoloji Bölümü/3 Dönem Çevre Uygulaması Raporu
Hazırlayan: Semih Yaka

Konu Hedefi:

_ ….. Denizindeki atık maddelerin karakteristik dökümünün çıkarılması. Maddelerin numune koruma esaslarına riayet edilerek yapılacak mikrobijolojik zararlılık analizi.

Uygulama:

Denizin rüzğar ve akıntı durumu göz önüne alınarak, iki bölgede 100 metre uzunluk ve 20 metre derinlikte, etrafı şerit bantlarla çevrilip, numune alanları oluşturuldu. Bu alanlarda, günde iki kez(sabah 09.00-akşam 17.00) atık tespiti yapıldı.

Veriler:

Plastik Çocuk Bebeği: %57 Polietilen, %28 Polipropilen%,Plastik Balık Kasası: % 84 Polistiren, Polietilen % 16%,Muhtelif bijuteri malzemesi: %,Bayan Şemsiyesi: %, Pet su şişeleri: % 78 Polietilen tereftalat, Polietilen % 12 %, Çin malı kol saatleri: %, Çantalar: %, gazlı çakmaklar: % 7, muhtelif petler: %, muhtelif meşrubat kutuları(Plastik-Aliminyum) : % 8 vs..vs..

""
Sonuç:

Yapılan incelemelerde, sağlığa zararlı, doğada yok olma süreci uzun, bin yıllarla değerlendirilen plastik ve benzeri kanserojen maddelerin varlığı…

NOT:

Çalışmalarımız sırasında Langada köyü sakinlerinden ilgi ve yardım göremedik. Bunun yanında, “köyün meczubu” sayılan Ferdi amca (Ferdi Elek), tüm çalışmalarımız boyunca yanımızda olup, her konuda yardımcı olmuştur. Kendisine teşekkür ederiz.

——————————————————————————————

6_Nihilist

Ey insanlık! Kendini de denize atmayı hiç düşünmedin mi?

Ben düşündüm.

Ayakkabılarımı, kol saatimi, cüzdanımı, giysilerimi düzgünce katlayıp, denizin dalgaların ulaşamayacağı bir uzaklığa, kumların üzerine bırakıp, denizin açıklarına doğru yürüyüp, dönmemeyi düşünürüm hep.

Öyle yap.

Nasılsa denizi sonsuz bir yokedici, örtücü, öğütücü olarak görmüyor musun? Ört onu üzerine.

——————————————————————————————

7_Deli

Ben hep deniz.

""
O, ona vurduğunda çıkan sesi, çığlığı, inlemeyi, hıçkırığı duymak istemedim. Kulaklarımı kapattım. Olmadı. Günlerce ovada, ormanda küçücük kuşları öldürdüm. Olmadı.

Denize gittim ben de. Deniz örttü. Deniz konuştu. Bir yerlerinin acıdığını, bazen üşüdüğünü söyledi. Dalgalar denizin seslerinden biri. Denizin çok sesi var. O; bazen bulutu, martıyı, rüzgârı, dalgayı, balıkları konuştu. Eskiden kıyısında yaşayan sıradan insanlara hediyeler verdiğini dedi. Sahile, kumların üzerine, kurşunkalemler, silgiler, toplar, kırık, bir kolu, bacağı, başı eksik bebekler, oyuncak askerler, küçük kamyonlar, arabalar, taştopları bıraktığını dedi. Sabah tarlaya giden babaların ayakları dibine dedi. Evdeki çocuklarının gözleri daha iri, daha çok sevinçli, daha mutlu olsunlar diye dedi.

""
O, ona vuruyordu. Ben orada olmuyordum. Sesleri duymuyordum. Ama yüzünde, üzerinde acısını görüyordum.

İnsanlar kötü, kötü. Plastik şişeler, saatler, bir bacağı kopuk plastik masalar, sandalyeler, ipler, ağlar, takma kirpikler, plastik kovalar, ıslak, aralarına kum dolmuş saçlar, leğenler, plastik poşetler, boş südyenler. Şeyler, kötü şeyler. Bir sürü kötü şeyler denizde. Kumlara, kayalara sürte, çarpa ufalamaya, yok etmeye çalışmış hepsini. Ama olmamış. Kurtulamamış. Deniz kötü şeyleri sahile, kumların üzerine atmış. Yırtık, limelenmiş bir ayakkabı teki. Denerim, olmaz. Sıkar. Ayaklarımda denizin ıslaklığı, kumlar. Deniz kum konuştu. Yapışan, acıtan, hava almasını engelleyen naylon, plastiklar, poşetler dedi. Çabalarım, gücüm tükenir. Bitmez. Kararır hava.

Kıyıda bir kadının saçları. Karşı kıyıdaki En Büyük Şehir’de kayıp kadının saçları. İnsanlar benimle konuşmazlar. Laf attıkları da olur. Anlamam.

""
Kıyıda, kumların üzerinde onun şişmiş bedenini benim bulduğumu söylediler. Yalan. Ben sadece bedeni uzak bir şehirdeki kadının birbirine karışmış, çürümüş saçlarını buldum. Gerisi uğultu.

Telleri kırık, parçalanmış bir şemsiye. Açmaya çalışırım. Açmaya çalışırım. Açmaya çalışırım. Açılmaz.

Kategori:

Re: Denizin İçi Boşluk

Yazarın gözünden baktığım deniz çok gerçekçi geldi bana, birçoğununki de ama Yazlıkçı canlı bir kişilik değil sanki. Arkasında yazarın varlığını çokça hissettim. Bazı ifadelerde de bu dokunuşların iyice fazlalaştığını görüyorum.

""
Bazen uzaktan kasketini hafifçe başından kaldırıp, bana selam veriyor. Görmezlikten geliyorum

Öykünün giriş kısmında başkalarının gözüyle algıladığımız deniz, denizin dibi ve barındırdıkları bir anda bir tez çalışması olunca "duyuş, hissediş"in "gerçek"ten ne kadar farklı olduğunu anlayıveriyoruz. Üzerine çokca düşünmediğimiz düşünsek de adlandırmadığımız bu karşılaştırma alanı yazar tarafından öyküye ustaca yerleştiriliyor. Denize yüklediğimiz anlam ve değer ne kadar başka, ne kadar birbirinden uzak... Öykü bunu başından bu yana ustaca görmemizi sağlıyor.

Öykünün son bölümündeki insanın, çaresizce doğa ya da kendinden büyük bir güç karşısında verdiği ilkel tepkilerin anlatımını çok beğendim.

İnsanın anlamlandıramadığı bir güç karşısında, anlamlandıramadığı ama son derece bilimsel basit gerçeklere dayanan olayları yorumlayışı ilginçti. Denize karşı fırlatılıp atılanlar ve denizin onu geri püskürtmesi. Acaba kendinden üstün tek varlığın tanrı olmasına inanmış insan, başka bir gücü nasıl tanımlıyor ya da onu mantığa bürümek için benzer farklı efsaneler üretmek zorunda mı kalıyor?

Düşündürücü ve hoş bir öykü. Akşamın sessizliğini bir anda bozuyor... Ellerine sağlık Mehmet Sürücü.


Re: Denizin İçi Boşluk

Oykuyu henuz okudum. Soyleyecek seyler var uzerine. AmA oncelikle yazarini tebrik etmeli.