UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Daniil Kharms - Marangoz Kuşakov

11 Şub 2010
eren

Bir zamanlar bir marangoz vardı. Adı Kuşakov'du.

Bir gün evinden çıkıp biraz tutkal almak için dükkâna doğru yola koyuldu.

Karlar eridiği için sokak çok kaygandı.

Marangoz bir kaç adım attı, kaydı, yere düştü ve alnı yarıldı.

"Öf!" diyerek kalktı, eczaneye gitti; bir yara bandı aldı ve alnına yapıştırdı.

Lâkin tekrar sokağa çıktığında yine kaydı, düştü ve burnunu kırdı.

"Hıh!" dedi. Eczaneye gitti, bir yara bandı aldı ve burnunun üstüne yapıştırdı.

Sonra yeniden sokağa çıktı, yeniden kaydı, düştü ve yanağı açıldı.

Bir kez daha eczaneye gidip yanağına bir yara bandı yapıştırmak zorunda kaldı.

"Madem," dedi eczacı marangoza "bu kadar sık düşüp yaralanıyorsun, sana, hazır gelmişken birkaç tane daha yara bandı almanı öneririm."

"Hayır," dedi marangoz "artık düşmeyeceğim!"

Ama sokağa çıkar çıkmaz, yeniden kaydı, düştü ve çenesini kırdı.

"Lanet olsun bu buzlanmış araziye" diye haykırdı ve yeniden eczaneye koştu.

"İşte, gördün mü" dedi eczacı. "Gittin yine düştün."

"Hiç de değil!" diye bağırdı marangoz. "Bir kelime daha duymak istemiyorum! Bana bir yara bandı ver, elini de çabuk tut!"

Eczacı bir yara bandı verdi; marangoz yara bandını çenesine yapıştırdı ve eve seyirtti.

Ama eve vardığında onu tanıyamadılar ve daireye almadılar.

"Ben marangoz Kuşakov'um!" diye bağırdı marangoz.

"Külahıma anlat!" diye cevap geldi içeriden. Hem kapıyı kilitlediler hem de zinciri taktılar.

Magangoz Kuşakov bir an merdiven boşluğunda dikildikten sonra, tükürdü ve sokağa seyirtti.

Yazan: Daniil Kharms
Çeviren: Eren İnan Canpolat
"The Carpenter Kushakov"

Kategori:

Re: Daniil Kharms - Marangoz Kuşakov

90'lı yılların ortalarında Edward Albee'nin Absürd Tiyatro'sunu elimden düşürmüyordum. Kharms'ın yaklaşımı Beckeet'ınkinden hiç de aşağı kalır değil. Tarihsel olarak bu iki yazarı karşılaştırmak lazım.


Re: Daniil Kharms - Marangoz Kuşakov

Abdullah'ın paylaştığı yazıda Yıldırım Türker bu öyküyü de çevirmiş. Onun çevirisi şöyle:

""
Bir zamanlar bir marangoz vardı. Adı Kuşakov’du.
Bir gün tutkal almak için evinden çıktı. Don vardı, sokaklar çok kaygandı.
Marangoz birkaç adım attı atmadı, kayıp yere düştü ve alnını yardı.
-Ah! diye bağırdı marangoz; kalktı, eczaneye gitti, bir yara bandı alıp alnına yapıştırdı.
Ama sokağa çıktığında yine kaydı düştü ve burnunu kırdı.
-Oh! diye bağırdı marangoz; kalktı eczaneye gitti, bir yara bandı alıp burnuna yapıştırdı.
Sonra yeniden sokağa çıktı, yeniden kaydı, düşüp yanağını parçaladı.
Bir kez daha eczaneye gitti ve yanağına bir yara bandı yapıştırdı.
-E anlaşılan, dedi eczacı marangoza, öyle sık düşüp yaralanıyorsun ki, hazır gelmişken yara bantlarını topluca almanı tavsiye ederim.
-Olmaz, dedi marangoz. Bir daha düşmeyeceğim!
Ama sokağa çıkar çıkmaz yine kaydı,düşüp çenesini kırdı.
-Hay buz belası! diye haykırdı marangoz ve yine eczaneye koştu.
-Bak, görüyor musun, dedi eczacı. İşte çıkıp yine düştün.
-Hiç de bile! diye bağırdı marangoz. Bir söz daha duymak istemiyorum. Bana bir yara bandı ver, çabuk ol!
Eczacı yara bandını uzattı, marangoz çenesine yapıştırıp eve koştu.
Ama kapıya geldiğinde onu tanımadılar ve eve almadılar.
-Ben marangoz Kuşakov! diye haykırdı marangoz.
-Yok canım, daha neler! cevabı geldi içeriden. Kapıyı sıkıca kapayıp içeriden kilitleyip bir de zincirlediler.
Marangoz Kuşakov bir süre merdivenlerde bekledi,
sonra yere tükürüp sokağa çıktı.