UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Çişli Çocuk Bezleri

07 Ağu 2012
Mehmet Sürücü

Yok! Ben artık abiyim. Anam bana, boku, sidiği kuruyasıca demiyo. Çükü kopasıca, neden işedin gene yatağına, donlarına da demiyo. Ben artık tuvalete yapıyom. Kadeşime diyo şimdi bunları. O, Ufacık bebe daha. Biraz da büyük ama o tuvalete yapmayı bilmiyo. Altına bağladıkları kocaman bezlere, donlarına, yatağına, bazı bazı anamın kucağına, anam onu tarlaya sırtında daşırken sırtına da yapıyo. O zaman da anam çok kızıyo. Kıçını, çükünü koparcam, gızgın maşayla yakacam Marem, diyo. Bana da derdi aynını. Ama yakmadı hiç. Bi defacık, kızgın maşayı ayak parmama değdirdiydi de çok ağladıydım.

****

Ne bilem bacım. Senin o dedinden anlamıyom ben. Biz de istemiyoz. Ama kader işte. Beş çocum var. Tarla, tapan da var birkaç avuç kadar. Yardım edeyola oğlanlar talada, baçada. Kıt kanat geçiniyoz işte. Alaanverdiğince. Hadi Veli aga, atcasan at şu kağdı be. İki saattir seni bekliyoz burda. Acele et biraz. Azdan ikindi okuncak. Daha abdes almadık. Cemil, ne oldu olum. Anan mı çarıyo. Gelcem olum. Anana deyver, gitsin o tarlaya. Ben namazımı gıldıhtan sonra gelcem.

****

Ne zaman bilmiyom. Ama çok oldu. Bi sabah erkeden beni sokağa kovaladılar. Çarana kadar gelme dediler. Sokağa çıkarken içerden, odadan kadın sesleriyle, anamın inlemeleri, bağırışları geliyordu. Babam, bi şey yok, karnı ağrıyo biraz dedi. Karnı kocamandı zaten epeydir. Sokağa çıktım. Meğersem doğum yapacağmış anam. Ondan inner durumuş. Sokakta Selo söledi. Ona da anası sölemiş. Ebedir anası. Doğacak bebelere, kaybolmasınlar diye yolu o gösterirmiş. Çoktandır bekliyoduk kardeşimi zaten. Hele ben, abilerimden, ablalarımdan daha fazla sabırsızlıkla bekliyodum. Çünküm, hepsinin kardaşı vadı, ama benim yoktu. En güççükleriydim o güne gadar. Ondan sonracımına abi olacadım bende.

Sokağı bi ciyaklama sarınca, anladık ki, kardeşim buldu evin yolunu. Ama çaarmadıkları için bekledim biraz daha. Komşu kadınlar çıktılar bir bir. En son da ebeana çıktı. Yanımdan geçerken bana baktı, yüzünden bişey anlamadım. Eve girdim. Anam terlemiş, saçları yüzüne, boynuna yapışmış, uyuyodu. Yüzü, üç gün mısır çapalamış, iki gün soğan örmüş gibiydi. Yandaki beşikte, beyaz, minicik esvaplara sarınmış, kardeşime baktım. O kadar küçücüktü ki korktum dokunmaya. Sonra daha kocaman oldu. Ama o zaman çok ufacıktı.

****

Yardım edeyom tabi çocukların anasına. Bulluğun, sabanın bi ucundan da ben tutuyom. Tarlada, baçada da yapıyom elimden gelen yardımı. Evde mi? Dööbe, dööbe! Bunlar er işi midir bacım. Ne işim olur boklu, çişli çocuk donuyna, beziyne. Anası yıkar. İşi odur onun. Anası deeğel mi? Er işi vardır, kadın işi vardır. Senin yapabildiğin işi ben yapabilim mi? Nerden gelirsin? Gazatacı mısın? Yazar mı! Bekar mısın?

****

Anam ne mi yapar evde? Hiiç. Köydeki analar ne yapar durusa onu. Tarlada, sabanın ardına zare, fasila eker, soğanları çapalar, çerebede yakmaya piren taşır, çengellere keçilerin yapraklı dallarını asar, sütlerini sağar, kaynatır, yoğurt mayalar, yemek yapar, bulaşık, çamaşır, abimin, benim, en çok da kardeşimin pislettiği bezleri, esvapları yıkar. Bize bakar işte. Ködeki öteki analar ne yaparsa onu yapar.

****

Kardeşim sidikli, pislettiği bezlerini, donlarını yıkamaya dereye gider yağmurda, kışta. Burnu, yanakları kıpkırmızı, elleri mosmor olur. Kardeşime kızarım bu kadar çok altını doldurup, anama bu kadar zahmet verdiği için. Ayaklarına, kıçına vururum şakacıktan. Pıt, pıt deye. Anam yinede korur onu. O küçük daha der, bilmez çovu şeyi. Sen de sanki farklı mıydın onun kadarken. Hele büyüsün biraz daha. Aklı erer onun da.

****

Bi yaz, köyümüzden Almancı Adem Ağa, yarım metreye bi metre, naylon bi muşamba getirdi hediye. İki yılda arayla, Alamanyadan köye döndüğünde herkese ufak tefek de olsa, bi şeyler getirir. Köylüye hediyelerini datırken ben oradaydım. Al bakam, Hıdır dayı, sana yarım metreye bi metre, halis Alman malı, naylon muşamba. Kullandıkça bana hayır dua edersiniz. Ver Satı Anaya, dedi. Aldım verdiğini, ne olur, ne işe yarar bilmeden. Eve geldim, hanımın önüne attım. Bizimkisi bi süre bu garip şeye boş, tanımayan gözlerle baktı. Her zamanki hallarıyla, bu yeni gördüğü, bez desen bez değil, basma desen basma değil, hayatında ilk kez gördüğü şeyi ne yapacağını bilemedi. Naylon muşambayı, bir-iki yerde, ayak altında dolanıp durduktan sonra, çeyiz sandığının üzerine yığılmış yoranların üstüne atıp, unuttu.

Sonra bigün, kuvvetli bi tufanda, evin akan yerlerini kontrol ederken, yorganların üzerindeki muşambanın altının kupkuru, diğer, üzerine damlayan yerlerinin ıpıslak olduğunu görünce, o anda onu ne yapacağını biliverdi. Muşambayı, makasla bebenin bezleriyle aynı büyüklükte kesti. Altına bağladı. Bağladıktan sonra, boku, sidiği dışarıya, yatağa, taşırken sırtına, kucağına koyvermediğini görünce şöyle dedi bana;

“Ule Boz Hıdır, zamanında olacadı bu gavurun icadı, bu noylon denen meret ki, beş evladın üzerine bir beş daha doğururdum da, hiç de gıkım bile çıkmazdı.”

****

Laf çocuk bezlerine, çocukların pis, sidikli donlarına, bezlerine geldiğinde anamın her zaman gülmeden, hafif bir gülümsemeyle anlattığı bir hikaye vardı, anlatıverem mi onu size?

Bisürü çocuk doğurmuş, kucağı hiç bebesiz kalmamış, zayıf, kara-kuru, kambur Selime’ye gelmişler bir gün köyün ileri gelenleri. Muhtar Aso, İmam, Hüseyin Ağa ve daha birkaç kişi. Durmuşlar karşısında. İçlerinden en yaşlısı, en sözü dinleneni Hüseyin Ağa demiş ki;

“Selime Ana sana kötü bir haber deyvercem. Ama nasıl desem onu bilemiyom.”

Boynunu korkuyla eğmiş Selime anacık.

“Ah! Hüseyin ağa ah! Olduktan gari ne fayda. Deyver gari. Nasıl dersen.”

“Kocan, demiş, tarlada çif sürekene, yığılıvermiş bulluğun dibine.”

Selime Ana Hüseyin ağaya bir süre anlamsız, ne düşündüğü belirsiz gözlerle boş boş bakmış.

“Bunu mu deceydin”, demiş. “Ben de; çocuk altına pisledi, galk git altını temizle deycen diye gorktuydum.”

****

Ben mi? Ne deyem ki? Bilmem ki! Benim tarlaya gitmem lazım bacım. İsyo, in sırtımdan da yürü biraz olum, koca adam oldun artık. Yoruldum bak. Daha çok uzaktır tarla. O abla bize demiyo oğlum. Yetiş ardımdan. Sıcak basmadan varam tarlaya.

****

Kentsel demografik yapılanmanın, kırsal yerleşim alanlarını baskılamasının, ekonomik ve sosyokültürel verilerinin ışığında, kırsal alanda yaşayan kadınların………… ..kadın…………… kad………..ka………..k…

Yağlıboya Resim:Çamaşır Yıkayan Kadınlar. Derya Eğilmez

Kategori:

Re: Çişli Çocuk Bezleri

Öykünün içindeki kimi ayrıntıları okumak çok keyifliydi. Ebenin doğacak bebeklere kaybolmasınlar diye yol göstermesi, Almancı Adem Ağa’nın getirdiği muşambanın işlevinin tesadüf eseri fark edilmesi gibi.
Bir gazeteciye (yazara mı yoksa?) anlatılan yaşantıların öykünün sonunda “veriye” dönüşmesi, kullanılan dilin birdenbire farklılaşması (“Anam bana boku, sidiği kuruyacısa demiyo” cümlesinden “kentsel demografik yapılanma”ya geçilmesi) öykünün yapısını çok katmanlı hale getirerek zenginleştirmiş. Bu ilişki biçimi öyküde biraz daha vurgulanabilir miydi diye düşündüm. O zaman belki öyküyü daha farklı kurgulamak gerekebilirdi.
Öykü, Çamaşır Yıkayan Kadınlar‘dan esinlenilerek mi yazıldı yoksa resimle olan ilişki öykü yazıldıktan sonra mı kuruldu, merak ettim açıkçası.
Teşekkürler


Re: Çişli Çocuk Bezleri

Resmi öyküyü eklerken buldum. Önerileriniz için çok teşekkür ederim.


Re: Çişli Çocuk Bezleri

Öncelikle öykünüzün akışını ve gelişmesini beğendiğimi belirtmeliyim. Fakat kullandığınız ya da kullanmakta özen gösterdiğiniz şivenin aslında size yabancı olduğunu hissettirdiğinizi belirtmeliyim. Özellikle yazı içinde, hikaye geliştikçe şivenin çok farklı noktalara kaydığını, kimi zaman İstanbul ağzına bile vardığını görmek hikayenin etkisini düşürmekte. Başarılarınızın devamını dilerim.


Re: Çişli Çocuk Bezleri

Değindiğiniz şivedeki değişim ile ilgili tesbitiniz için çok teşekkür ederim. Mümkünse, bu değişimi örnekleyebilirseniz daha çok sevinirim.