UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Çirkinler de Sever- Çetin'den Öylesine Bir Film

16 Oca 2012
gokseltuzun

Günümüzde en çok tartışılan yönetmenlerden, Sinan Çetin’in 1981 yapımı filminde başrolü Müjde Ar ile birlikte Mazlum karakteri olarak gördüğümüz İlyas Salman oynuyor.

Dönemin Yeşilçam’ının Servet adlı yönetmeni ve ekibi Müjde Ar’ın oynadığı klasik köy- ağa sevip kavuşamayan sevgililer filmini çekmek için (köylülerin konuşmalarından dolayı İç Anadolu diye tahmin etsek de doğu şiveli İlyas Salman’dan dolayı neresi olduğunu pek kestiremediğimiz )bir köye gelirler.

Müjde Ar yine Müjde Ar’dır ya da Mazlum’un deyimiyle “Ar Müjde”

Ar Müjde’ye ilk görüşte aşık olan Mazlum yetiştirilmeye çalışılan filmin çekimlerine engel olur, Mazlum bunu “gıcıh recisüre” olan nefretinden yapar.

Filmin içindeki filmin yönetmeni, Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası’ndan kalma bol Fransızca kelimeler kullanan (bol Fransızca kelimeden kastım “ oo möndiyo” ve “mersi, mösyö”), özenti bir yönetmen.
( galiba burada Sinan Çetin o dönemde ülkemizde olmayan Sinema Okulları’ndan [bunu son filmi Kağıt’ta kendisinden de duymuştuk] sinema eğitimi alıp gelen ve kendisine hiçbir şey katmayan o dönemki yönetmenleri iğnelemek için yapmıştır desem de sanırım bu söze ben de inanmayacağım)

İlginçtir yönetmen, taa İstanbul’dan çıkıp geldiği , filmi çekeceği ve filmin sonlarından evin en önemli sahne olduğunu vurgularken her ne hikmetse aniden Mazlum’un oturduğu evi görüyor ve kendi deyimiyle “oo möndiyö” diyerek Mazlum’un evinin tam düşündüğü ev olduğunu söylüyor. Kendisine gıcık olan Mazlum’u ikna etmek için de Mazlum’un aşık olduğu artist (!) Ar Müjde’yi kullanıyor.

(Tabii burada yönetmenin Mazlum’un Ar Müjde’ye olan aşkından habersiz gibi davranması, yönetmenin insan değil de sadece kamerada görüntü izlemeye yarayan adam olarak kalması kafa karıştırıcı.)

Bu ikna olaylarından sonra film hallediliyor, final sahnesi için ise, Mazlum’a söylenmemiş bir şey var: Evin yanması gerek.

Ar Müjde’ye olan aşkından dolayı bunu da kabul eden Mazlum evini yaktırıyor. “Bu kadar da denyoluk olmaz arkadaş.” dedirten olaydan sonra Mazlum İstanbul’a bir şey bulurum umuduyla gidiyor, tabii gerçek arzusu Ar Müjde’sine kavuşmak.

Filmin buraya kadar olan kısmı her ne kadar komik gelmese de filme “burası komik sonra değişecek.” diye fısıldıyor. Daha sonraki İstanbul sahnelerinde ise Çetin olayı direkt olarak damara bağlamaya çalışıyor.

Çetin, 81 yılının İstiklali’ni çok kısa geçmiş ancak o dönemde Sinemanın ve Taksim’in ne derece ayrılmaz bir bütün olduğu bu kısa sahnelerde bile belli oluyor.

İstanbul saf Mazlum’u rahmetli Ahmet Kaya’nın Haydar’a dediği gibi “yutuyor.”
İlk başlarda filmlerde “Firigasyon” oynasa da yediği dayağın ardından –ki bu dayak hem filmde yediği dayak hem de Ar Müjde’nin konserinde yediği dayak- Ar Müjde’nin kapısına dayanıyor. Bu sefer kapıyı açan evin hizmetçisi değil Ar Müjde’nin ta kendisi.

Köylerinde film çektiklerini, evlerini yaktıklarını hatırlayan Ar Müjde, Mazlum’un kendi evinde bahçıvan olmasını sağlıyor.
Mazlum bu duruma sevinse de bu sevinci Ar Müjde’nin savaş muhabiri sevgilisi Cüneyt bozuyor. Mazlum’un Cüneyt’e olan nefretini anlatan en iyi cümle ise: “ Savaşta insanlar ölür bu adam niye ölmüyor?”

Benim açımdan teknik anlamda filmin eleştirisi pek mümkün olmasa gerek. Bunun nedeni; Hem filmin 81 yılında çekilmesi hem de filmi internet üzerinden bulduğum bir yerde izlemem. Filmde seslerde senkron sorunu yaşatsa da film Sinan Çetin’in o dönem piyasaya yaptığı bir film gibi duruyor.

Çok ilginçtir bir röportajında İlyas Salman filmin adını film çıktıktan sonra gördüğünü söylüyor ve sanırız bu olay Çetin’le Salman’ın arasını açıyor.

Sözün özün film çok sevdiğim Türkiye’li oyunculardan İlyas Salman’ı izlediğim en vasat filmlerden birisiydi, filmdeki tutarsızlık, “şunu göstereyim” , “ aa dur şunu da çek” tarzı kafa karıştırıcıydı.

Neyse ki yine o Anadolu’nun saf temiz yürekli büyük burunlu, çirkin adamı rolünün hakkını fazlasıyla vermiş olmasa da onun hatırına filmi bitirdim.

Aklıma takılansa şu, son sahnede Mazlum’u şehirde polis yerine askerlerin götürmesi. Darbe ardı dönem olduğu için mi yoksa polis onatılamadığı için mi bu böyle, henüz cevabını bulamadım.

Filmde cevabını bulduğum tek şey ise; yeni bir “Ya ya ya şa şa şa” beklerken hiç beklemediğim bir filmle karşılaşmak.

Beğendim: İstanbul’un ve film sektörünün acımasızlığını Sinan Çetin tam olmasa da yansıtmış.

Beğenmedim: İstanbul’dan çıkmayan yönetmenler o zaman da bugün de hâlâ o halkı anlayamadı.

Kategori: