UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti

21 Oca 2009
Barış Acar

Murathan Mungan
Kırk Oda
Remzi Kitabevi Yayınları
1987
s. 11-20

İndirmek için tıklayın:
Öykü forumdan kaldırılmıştır (Bkz: Forum İşleyişi).

Kategori:

Bu Aşk Cinayeti İşlenmiş Midir, İşlenmemiş Midir?

Az önce Murathan Mungan'ın bu öyküsü üzerine yazarken ana karakterlerden bahsetmemeye karar verdim. Bakalım onun dışında ne anlatıyor öykü!

Öykünün bana sordurduğu ilk soru şu: Yazar bu öyküyü nerede gördü?

Bana öyle geliyor ki, o sokaktan pek çok kez indi yazar. "Denize inen dar sokakların tarihi" bu yüzden onun için çok önemli. Bu tanımlamadaki "gündelik olanın tarihselleştirilmesi"ne hayran oluyorum doğrusu. Bunun çoğunca kötünün de kötüsü bulvar gazeteleriyle çağdaş sanatçılar yapıyorlar bugünlerde (Yaptığı işe hakim olan sanatçıları tenzih ederim, gazeteleri tenzih etmem!). İkisinde de eksik olan samimiyet duygusunun Mungan'ın öyküsünde yerli yerinde olduğunu düşünüyorum. (Bu arada tarih benzetmesi bir de telefon kulübesi konusunda geçiyor.)

Sokaklarla durağın buluşması demiş Mungan öykünün ilk paragrafında; aynen kadınla adamın buluşması gibi... "Yolkesen denizler" diye bir tamlama kullanmış; aşkın yolunun daha başlangıçta kesilmiş olduğunu belli etmek için... Beni bu öyküde düşündüren tanımlamalardan biri de: "bırakılmış hayatlar".

"Orası yalnızca bir konuşma umududur." diyor yazar. Az sonra bir umudu kovalayacak öyküde ya.

Bir de öyküye gizlenmiş yan karakterler var: ilaç kutularının ardına gizlenmiş ihtiyar adam, denizi ilk kez görmüş inzibat eri, siyah giysili sevinçsiz adamlar, kendi kendini sonsuza dek tıraş eden berber...

Fark ettiniz mi bilmiyorum ama "deniz" de bu karakterlerden biri sanki. Bütün deniz benzetmelerini tüketmiş olan deniz, dalgalanarak "duran" deniz, Bizans eşkiyası gibi yol kesen deniz, olan biten ne varsa hepsini içine alacak birazdan (Sakın deniz "tarih" olmasın, her geleni, her gördüğünü içine atan.).

"Herkes denizlerini tüketmişti"nin mecazı kaç anlamda okunabilir? Tarihin tükenmesi, eylemin tükenmesi, aşkın tükenmesi, öykünün yazıldığı 1982 sonbaharının tüketiciliği...

""
Sevda bir cinnet gibi çıkagelmişti.

Öyküde geçen tek olay bu sevdanın çıkagelişi. Ne ki, bunu çok iyi çözümleyebildiğimi sanmıyorum. Çünkü tüllere sarılı tabanca cepten çıkıyor mu çıkmıyor mu pek anlamadım. Sanırım bunu bilemememizi istemiş Murathan Mungan. Metalin kara soğuğundan ürperip elini ceplerinden çıkarması, tabancayı ateşlediğini söylemesinden sonra gerçekleşiyor. Emin olamadım. Ama "belinden bacaklarının arasına doğru yayılan üşüme" öykünün bambaşka bir gözle de okunabileceğini fısıldıyor kulağıma...


Re: Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti

Barış, ben olayın gerçekliğine ikna olamadım bir türlü. Sanki mahallenin bıçkın delikanlısı karşılıksız aşkını zihninde bu şekilde bitirmiş. Gelin arabasını gördüğü anda tahayyül ettiği bir olaydan ibaret okuduklarımız.

Ki yazarın kimi ifadeleri de bunu destekler nitelikte:

Gelini gördükten sonra "Çocukluğu ve bütün aile albümleri uyanmıştı." demesi gelinle yaşadığı, artık mazide kalmış bir aşka; "Genç adam mazisini, mazisi de Genç Adamı arıyordu şimdi. Yıllardır bu anı beklemişti." dedikten sonra "Bu düşü deli gibi seviyordu." demesi olayın adamın zihninde gerçekleştiği hissini güçlendiriyor. "Bu düşe inanmak istemişti." demesi bu kanıyı iyiden iyiye güçlendiriyor. Ayrıca gelinin bir yerde "...Sen yokken o vardı..." demesi ilişkinin o mekân ve anla sınırlı kalmadığına dair düşüncemi destekliyor.

Benim böylesi bir kanıya sürüklenmem, öykünün bir yerinde "Acaba?" sorusunu zihnimden geçirip bu şüpheme kanıt olabilecek tümceler aramamdan ileri gelmiyor. Yazarın ilk bölümlerdeki betimlemeleriyle zihnimde oluşan tabloda gerçek bir olayın yaşanabileceğine bir türlü inanamadım. "Bu sokağın içinde ancak bir hayal yaşanabilir." düşüncesiyle öyküyü yeniden okuyup yukarıdaki tümceleri yazdım.

""
Çünkü tüllere sarılı tabanca cepten çıkıyor mu çıkmıyor mu pek anlamadım. Sanırım bunu bilemememizi istemiş Murathan Mungan. Metalin kara soğuğundan ürperip elini ceplerinden çıkarması, tabancayı ateşlediğini söylemesinden sonra gerçekleşiyor.

Barış, belki de yazar bizdeki gerçeklik düşüncesini sarsmak için böyle bir kronolojik hata yapıyor. Ne dersin?


Re: Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti

""
Abdullah yazı:
Barış, ben olayın gerçekliğine ikna olamadım bir türlü. Sanki mahallenin bıçkın delikanlısı karşılıksız aşkını zihninde bu şekilde bitirmiş. Gelin arabasını gördüğü anda tahayyül ettiği bir olaydan ibaret okuduklarımız.

Bu fikre katılıyorum. Zaten "Yazar bu öyküyü nerede gördü?" sorusundan muradım, anlatıcının olaylara izleyici olarak kaldığını vurgulamaktı biraz da. Sonunda kahramanın durağa gidip yoluna devam etmesi de, aslında aşkı için hiçbir şey yapmamış olduğunu, silahı belinden hiç çıkarmadığını, kızın kurtar beni çığlığını karşılıksız bıraktığını düşündürmüştü bana. Zaten metin içinden çıkardığın örnekler bunu tam olarak destekliyor bence. Good


Re: Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti

Bu öyküyü daha önce okumuştum ama forumda ele alınınca tekrar okudum
ve bu defa farklı şeyler üzerine düşündüm. Daha doğrusu, öyküdeki karakterler,
olay, ayrıntılar değil de iki cümlenin üzerinde takılakaldım: Biri, Genç adamın gelini izlemeye
başlamasının ardından gelin ve yanındakilerin lokantaya girmesi ve onların birbirleriyle
aralarındaki iletişimsizliğin anlatımı:
"Kimsenin yüzü kimseye bir şey anlatmıyordu."
O masada oturanların aralarındaki iletişimsizlik, donuk bakışları, duygusuzluk, kabataslak yaşanan hayatlar, basmakalıp- kulaktan dolma öğütlerle şekillenen mutluluk reçeteleri (muhtemelen bu gelin ve damadın biraraya gelişi öyle en azından), o insanların bir şeylerin özünü kavrayabilmekten ne kadar uzak olduğu ve çaresizlikleri; bu gibi şeyleri düşündürdü ve bu cümlenin aralarındaki duygusuz iletişimi çok iyi anlattığını düşünüyorum.
Diğeri ise bu anlatılan iletişimsizliğin ardından gelin lokantadayken Genç adam ve gelinin göz göze gelmeleri ve o anda aralarında oluşan bağı anlatan cümle:
"Sessizliğin dilinde her ikisi de kendi şiirlerini yaşıyorlardı."
Hüznün, griliğin ve umutsuzluğun içinde birbirlerine bir şeyler anlatabilen iki yüz; bunu farketmeleri ve hayatlarının en önemli, özel anı olup çıkması bu buluşmanın.. (cümleyi uzatıp uzatıp bitirememek, çaylak üyenin hazin çırpınışı Huh! )
Bir de sonuyla ilgili ben de aynı şeyi düşündüm, öyle bir sahne gerçekleşmiş olamaz sanki, Genç adamın bir şey yapamamanın çaresizliğiyle kafasında hikayeyi sonlandırışı öyle sanki.


Re: Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti

""
Gül yazdı:
Hüznün, griliğin ve umutsuzluğun içinde birbirlerine bir şeyler anlatabilen iki yüz; bunu farketmeleri ve hayatlarının en önemli, özel anı olup çıkması bu buluşmanın..

Ne güzel anlatmışsın. Alkış


Re: Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti

Arkadaşlar sizce, "Yazar, yaşanmış bir olayı değil de kurgusal bir olayı öyküsüne dahil etmekle neye ulaşmaya çalışmıştır? Bu tercihin yazara ve öyküsüne kazandırdığı nedir?"

Bu sorulara verilecek yanıtları gerçekten merak ediyorum. Öyküyü okuduğumdan beri zihnimde evirip çeviriyorum bu soruyu.


Re: Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti

abdullah şahin dedi ki:
Arkadaşlar sizce, "Yazar, yaşanmış bir olayı değil de kurgusal bir olayı öyküsüne dahil etmekle neye ulaşmaya çalışmıştır? Bu tercihin yazara ve öyküsüne kazandırdığı nedir?

Yazar, Barış'ın değindiği, tükenmişlik üzerine bir şeyler söylemeye çalışmış bence. Gerek, kendi duygularıyla, gerek, çevresinde olup bitenlerle, gerekSE duyguların insanları sürüklediği davranışlarla dalga geçmiş gibi biraz. İnsana acılar yaşatan aşklar, ayrılıklar, cinayetlere sebep olan tutkular insanın yıllarını heba ettiği bu duyguları bir çırpıda yaşatıyor öykü kişisine. Durakta otobüs beklerken, iki üç dakika içinde, hayalinde de olsa yaşayıp tüketiyor öykü kişisi aşkı, ayrılığı, cinayeti.
Bazen ben de yaparım bunu. Yanımdan geçip giden birileriyle ilgili bir şeyler kurgularım. Yanımdan geçen birinin yediği bir şeye uzanıp elinden aldığımı, parkta oturan birinin yanına oturup öyle, tanışıyormuşuz gibi sohbet ettiğimi, yol kenarına park etmiş bir arabaya binip direksiyonun başında bekleyen adama hadi gazla dediğimi, en çok da postanede, bankada filan çok sıra beklediğim zaman gişedeki memurun üzerine atlayıp kulaklarını ısırdığımı...

Sanki bir kıyaslama da var. Anlatıcının sayıp döktüğü ayrıntılar, iki katlı ev, telefon kulübesi, sokak, insanlardan daha samimi, daha gerçek yaşamışlar. Geçmişe dair izleri barındırıyorlar üzerlerinde. Bakınca ne yaşadıklarını, ne yaşattıklarını anlayabiliyorsun ama insanlar öyle değil demek istemiş sankim.


Re: Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti

Öyküdeki olayın gerçekdışı olduğunu düşünenlerdenim. Tüm sıralanan örneklere ek olarak bir de Gelin ve Genç Adam arasında gelişen konuşma sırasında Damatın orada yokmuşcasına etkisizliğini ekleyelim. Gerçekte o Damat bir şekilde tepkisini sunar ve hiç olmazsa Gelini arabaya binmesi için sıkıştırırdı.
Vurulmu anında da aynı etkisizlikten bahsetmek mümkün. Tüm bu verilerden hareketle öyküdeki tipleri özetlemeye çalışalım:
Genç Adam: Aşkını bile içinde yaşamış; harekete geçememiş, aşkını mahallede delikanlılar arasında içki sohbetine konu etmiş ve özgüveni düşük bir tip. Belki de bu aşktan o kızın bile haberi yok. Ama umut hep var.
Gelin : Arabesk bir aşka maruz kalmış; muhtemelen genç adamdan epeyce farklı ve istediğiyle evlenmiş.
Damat : Figür olarak kalmış, yüzü çizilmemiş, temsili bir tip.
Ben vurulmu anı dışında, Genç Adamın Geline arabaya binerken de birşeyler söyleyemediğini düşünüyorum.


Re: Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti

""
Elif yazdı:
Gerek, kendi duygularıyla, gerek, çevresinde olup bitenlerle, gerekSE duyguların insanları sürüklediği davranışlarla dalga geçmiş gibi biraz. İnsana acılar yaşatan aşklar, ayrılıklar, cinayetlere sebep olan tutkular insanın yıllarını heba ettiği bu duyguları bir çırpıda yaşatıyor öykü kişisine.

Evet, şimdiye dek üzerinde durmadığımız, ama önemli bir saptama; bu "bir çırpıda"lık meselesi. Yazar tek bir anın içine sığdırıyor her şeyi. Gerçekten de aslında bütün tarihselliklerin dışında olan biten ne varsa hepsinin de ancak tek bir an içinde -varolup olmadığına bile asla tam olarak karar veremediğimiz o an içinde- geçip gittiğini anlatıyor Murathan Mungan. Böyle dile geldiğinde Bergson okumasının etkisi olabilir diye düşünüyorum.

""
Elif yazdı:
...en çok da postanede, bankada filan çok sıra beklediğim zaman gişedeki memurun üzerine atlayıp kulaklarını ısırdığımı...

Buna bayıldım. Laughing out loud

""
Cihan yazdı:
Tüm sıralanan örneklere ek olarak bir de Gelin ve Genç Adam arasında gelişen konuşma sırasında Damatın orada yokmuşcasına etkisizliğini ekleyelim.

Damat'ın etkisiz elemanlığı, ama aynı zamanda "siyah giyen adam" olarak evlilikte üstleneceği karabasan gibi çökme olgusu güzel bir tezat yaratıyor bence de.

Yorumların için teşekkürler Elif, Cihan. Good


Re: Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti

Bir şey değil Barışcım. Zevkle okuyup yazdım. Laughing out loud


Re: Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti

Öykü üzerine yazılanları okuduğumda sanki yazılanlar benim okuduğum öykü hakkında değilmiş gibi geldi. Benim okuduğum "Boyacı köyde kanlı bir aşk cinayeti" öküsü çevremizdeki kişiler ve onların yapıp ettikleri, yürüdüğümüz yol geçtiğimiz sokaklar nasıl yıllardır orada öylece durup duruyor ve hep duracakmış gibi geldiği anda tam da o anda birden yön değiştirebileceğini anlatan bir rüya masaldı. Bir masal kadar sonsuz ve zamansız ve bir rüya kadar uçarı ve sebepsiz. Huh!


Re: Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti

arkadaşlar yazdıklarınızın bir çoğunu okudum ve bildiklerimi ki gerçek olanları yazmak istedim... [ sırf bu yüzden üyelik açtım]
öncelikle bu hikaye kurgusaldır ve ayak üstü yazılmış bir hikayedir... murathan mungar bir gün dolmuş durağında beklerken karşı kafeye bir kız girer ve o anda o kıza bakarak sanki bunları gerçekten yaşamışçasına o anda kafasında kurar.... sonrasında da bunu yazıya döker....


Re: Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti

uurcaglar dedi ki:
arkadaşlar yazdıklarınızın bir çoğunu okudum ve bildiklerimi ki gerçek olanları yazmak istedim... [ sırf bu yüzden üyelik açtım]
öncelikle bu hikaye kurgusaldır ve ayak üstü yazılmış bir hikayedir... murathan mungar bir gün dolmuş durağında beklerken karşı kafeye bir kız girer ve o anda o kıza bakarak sanki bunları gerçekten yaşamışçasına o anda kafasında kurar.... sonrasında da bunu yazıya döker....

Mesajınızı çok geç gördüğümüz için çok geç onaylayabildik, kusurumuza bakmayın.