UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Borges’in Mezarına İşemek

15 Mar 2011
Mehmet Sürücü

Şilili yazar Eduardo Labarca, 'Modüllerin Esrarı'adlı kittabının kapağına, Arjantinli yazar Jorge Luis Borges'in mezarına işerken çektirdiği fotoğrafını koyduruyor. Ve sonra bütün dünyanın edebiyatla ilgili kesimi ondan ve kitabından “haberdar” oluyor.

Tüm dünyanın bir anda ilgisini çeken bu “sidik operasyonu”nun, okur, yazar, edebiyat dünyası için, günümüzde bir meta, bir ticari nesne haline dönüşen sanatsal yapıtının nerelere uzanabileceğinin örneği olarak düşünülmesi gereken pek çok yanı var bence. Bu haberi okuyunca yıllar öncesine dayanan bir Borges seveni olarak, üzerime işendiği duygusunu bir yana bırakıp, ne olursa olsun, hangi yıllara ulaşırsak ulaşalım, insanda, insanoğlunda hep bir şeylerin eksik kalacağı, incelikli bir şeylerin hep az, nadir olacağı kaygısını, inancını, hüznünü duyumsadım.

“Sidik zoru”yla kazanılmış bir başarı olup olmadığının tartışılmasından öte, bu olay aynı zamanda günümüz edebiyat dünyasının yaklaşımlarını ve eğilimlerini de ifade etmiyor mu?

Tabi ki her olan biten gibi bunun da pek çok boyutu var. Ben sadece iki yanını bir parça irdelemek istiyorum; yazar ve okuyucu yanını.

Yazar, (en azından bir kısmı) toplum tarafından her zaman marjinal, uçuk bir tip olarak kabul ediliyor, katlanılıyor, hoş veya hor görülüyordu. “Delidir ne yapsa yeridir” atasözünün bir diğer ucuna iliştirilen yazar, giyimi, davranışları ve yaşam tarzıyla bu ayrıcalığı, bu “açık çek”i her zaman kullandı. Can Yücel’in umarsız ve rahat tavırlarını, sigaradan bir bölümü kararmış, tüm yüzünü insanlardan saklayan bir koruyucu maskeye dönüşmüş sakalını, Aziz Nesin’in açık sözlü mizahını, Bukowski’nin “pis moruk”luğunu, Oscar Wilde’in cinsel tercihlerini, Dali’yi, Picasso’yu hatırlayalım. Bütün bunlar bize, yaşamı “üst kavramlarla” algılayabilen ve bunları sanatsal yapıtlara dönüştürebilen kişilerin, sanatçıların, bu çizgi dışılıklarının yaşamlarına yansımalarını, toplumca tüm bunları anlayamayan kesimlerce bir korku ve hayranlıkla karışık bir kabullenmeye dönüştürüldüğünü anlatmıyor mu? Kısaca o, yazar; toplum içerisinde her şeyiyle fark edilen, ve öylece kabullenilen veya kabullenilmeyen, yadırganan birisiydi.

Okuyucu da bir parça benzeri, toplum dışılığı, yadırganmayı her zaman kabullendi. Yazar kadar tanınmış ve hoşgörülü davranılmadı belki bir anlamda. (Yazara ve okuyucuya karşı süregelen egemen görüşün, demeye çalıştıklarımın dışında tutulması gerekiyor.) Neticede o da benzeri “badire”lerin içerisinden evrilip geldi.
Sonra bir şeyler değişti. (Tabi ki o “bir” hep “çok” bir şeydi.) Çok şey gibi sanatçı da, yazar da değişti. Kitle iletişiminin bu çılgın dev(i)rimi; kolayı, popüler kavramını, kışkırtıcı olanın önceliğini, insana ilk ulaşan olmayı yarattı. Tüm bunlar; kendini anlatmayı sadece kitaplarında yazdıklarına bırakmayan, köpeği ısıran, işenecek mezar arayan yeni bir sanatçı, yazar tipi yarattı. Çevreye duyarlılık, Afrika, küresel ısınma, etnik ayırım, entelektüel modalar onların paraya ulaşan yolda, önlerine çıkan dereden geçerken üzerine bastıkları taşlar haline dönüştürüldü. Böylece eserler daha ortalarda yokken yazarları tarafından bizlere tanıtımları, izlenimleri, reklamları ulaşır oldu.

Elif Şafak yeni kitabını yazmak için gittiği Londra’da, yazdığı kitabın konusunun çok hüzünlü olduğunu, kitabını yazarken de sık sık ağladığını neden gazetecilere göğsünü gere gere “beyan” ediyor?

Bunun örneklerini çoğaltılabilir.

Neler oluyor? Bir yazar, (öyle diyelim-kitabını okumadım, okumak ister miyim bilmiyorum, o da ayrı bir konu) bir yazarın mezarına işeyerek ne kazanacağını nasıl bu kadar iyi bilebiliyor.

Yaşamım boyunca sözler, sözcükler beni ilgilendirdi. Yanlış da olsa, yaşamımda bir parça kutsal sayabileceğim onlar var. Belki de bu yaklaşımı kutsallığıma hakaret saydığım için bu alıngan ve kırılmış yaklaşımım. Bir de şu soru takılıp kaldı aklımda;

- Kitabı alıp okuduğumuzda bu sidikten bize, üzerime ne kadarı bulaşacak?

Belki de bulaştı da ben farkında değilim…

Kategori:

Re: Borges’in Mezarına İşemek

Mehmet Sürücü'nün yazısı sayesinde haberadr oldum Eduardo Labarca'dan. Haberin ayrıntılarına The Guardian'dan ulaştım ("Urinating on Jorge Luis Borges's grave was an artistic act, says Chilean writer"). Aşağıdaki fotoğraf da o haberden.

Anladığım kadarıyla Labarca esas olarak Borges'in Pinochet'yi ziyaret edip bu ziyaretten büyük mutluluk duymuş olmasından dolayı duyduğu tepkiyi gösteriyor bu hareketyle. "Borges dev bir yazardı ama yüz karası bir vatandaştı" diyor. Bir de kitabın kapağına koyduğu bu fotoğrafın anlamının en iyi kitap okunduğunda anlaşılacağını söylüyor.

Konuyla ilgili henüz bir görüş oluşturabilmiş değilim. Fakat olayın iki yönü var gibi görünüyor bana. Mehmet Sürücü'nün yaptığı karşılaştırmalar arasından en çok Dali buradaki örneğe uygun düşüyor sanırım.

chilean-writer-eduardo-la-007.jpg

Re: Borges’in Mezarına İşemek

Bir de unutmadan, fotoğrafta görünen aslında yazarın görünmeyen elinde tuttuğu bir şişeden dökülen suymuş (zaten sidik olmadığı da belli oluyor). Ama tabii bu hareketin/jestin "anlamı"nı pek değiştirmiyor. Labarca, öyle algılanması niyetiyle yapmış bunu belli ki.


Re: Borges’in Mezarına İşemek

""
"İnsanlar bana, çocuklar için kitap yazmayı düşünüp düşünmediğimi soruyorlar. Ben de onlara, 'Bir gün beynimde ciddi bir hasar meydana gelirse, o zaman çocuklar için yazmaya başlayabilirim,' diyorum. Bunun dışında, öyküyü yönlendiren kişinin ben olduğuma dair sahip olduğum bilinç benim için çok önemlidir, çünkü bana göre kurmaca özgürlük demektir ve konulan her türlü kısıtlama benim için kabul edilemezdir. Beni, yazabileceğimden daha aşağı bir seviyede yazmaya zorlayacak birisi için asla bir şey yazmam."

İngiliz yazar, Martin Amis yazmış bu sözleri. Bana yukarıdaki konuyla bir şekilde ilşkiliymiş gibi geldi.

Sözlerini "sabit Fikir" dergisinin Mart 2011 sayısında okudum. Nette de birkaç yerde bu beyana rastladım.


Re: Borges’in Mezarına İşemek

Mehmet Sürücü dedi ki:
İngiliz yazar, Martin Amis yazmış bu sözleri. Bana yukarıdaki konuyla bir şekilde ilşkiliymiş gibi geldi.

Sözlerini "sabit Fikir" dergisinin Mart 2011 sayısında okudum. Nette de birkaç yerde bu beyana rastladım.


Bu konuda Başak da bir şeyler yazmıştı: "Çocuk Edebiyatı Fobisi".

Ama iki konu bana pek bağlantılı görünmüyor. Birinde bir yazarın kişiliği üzerinden söz söyleme durumu var, diğeri ise çocuk edebiyatı üzerine pek çoklarının aslında düşünüp de ifade etmediklerinin yinelenmesi.

Son zamanlarda okuduğum çocuk kitaplarını düşününce çocuk edebiyatı daha "zor" bir alan gibi görünüyor bana. Konuyla ilgili olarak Terence Blacker'ın yazdığı yazı da bu noktaya eğiliyor. Nitelikli çocuk edebiyatı ürünü vermek her baba yiğidin harcı değil. Belli ki Amis çocuklar için yazmaktan söz ederken nitelikli eser vermekten söz etmiyor Smile


Re: Borges’in Mezarına İşemek

Sürücü'nün yazısında söz ettiği sanatçı kimliğindeki dönüşüm üzerine, Türkiye'deki çağdaş sanatçılara odaklanan bir yazı hazırlıyorum şu sıra. Bitince paylaşırım. Smile


Re: Borges’in Mezarına İşemek

Teşekürler ediyorum. Payşlaşım duygunuz-paylaşım güdünüz'e... bilmiyorum. en son ölenin paylaışm güdüsü olduğunda korkmamız gerektiği gibi bir önyargı var içimde...


Re: Borges’in Mezarına İşemek

Sözünü ettiğim yazımdaki ilgili kısım:

""
Öte yandan kendilerini çağdaş/ güncel sanatçı olarak tanımlayan yeni kuşaktan sanatçılar için sorun daha da çetrefil. Onlar, 80 sonrası kuşaklar olarak, ebeveynlerinin korkuları tarafından yönlendirildiklerinden Türkiye düşün tarihinin bu yüzüyle hemhal olmadıkları gibi, akademide aldıkları eğitim yaratıcılığı tırpanlanmış bir öğretim üyesi kadrosu tarafından biçimlendirildiğinden modernizmin temelleri ve postmodernizmin kırılma noktaları gibi kavramsal yapılar da onlara olağanüstü bir yüzeysellikle anlatıldı. Her şeyin aynı sepette olduğu karmakarışık bir tarihsel miras kaldı kendilerine.

Yazının tamımı: Marksistler Çağdaş Sanatı Sevmez Mi?/ T24


Re: Borges’in Mezarına İşemek

Bu yazıdıklarımdan sonra, Luis Bunuel'in, Son Nefesim adlı kitabını okudum. Orada Bunuel, körlerin içerisinde Borges'i en sevmedikleri arasında anıyor. Tabi ki bu benim için düşündürücü bir şey. Ben de düşünüyorum....