UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Biraz Acı Biraz Tütün

18 Nis 2011
melisa unalan

Gümüş rengiyle parlayan raylar, mavi gökyüzüne ulaşmaya çalışıyordu. Gözlerimi ince ufuk çizgisine sabitledim. Gümüşi ışıltıyla mavi sonsuzluğun kucaklaştığı o incecik çizgiye…

Sanki ilk defa düşünmeye başlamıştım. Beynimin her bir hücresi farklı olaylarla ilgiliydi. Hepsi farklı düşüncelerle meşguldü. Müthiş bir yorgunlukla uğulduyordu beynim.

Büyüye büyüye istasyona yaklaştı tren ve yanımda durdu. Dururken keskin bir ıslık çaldı. Havayı yarıp geçen ıslık, kimileri için kavuşmanın müjdesi kimileri için ayrılığın kötü habercisi gibiydi. Benim içinse müjdeydi. Evet . Evet müjdeydi.

Bilinçsizce inen insanlara bakındım. Beklediğim, bu trende değildi, biliyordum. Daha yirmi dakika vardı gelmesine. Ama bakınmaktan, tanımadığım insanların suratlarında tanıdık sıcaklığını aramaktan kendimi alamıyordum. Beklediğim insan da tanıdık sayılmazdı gerçi. Tanıyordum ama sadece anlatılanlardan. Ben iki yaşındayken gitmiş. Gitmek zorunda kalmış. Devlet takıp kollarına demir kelepçeyi götürmüş bizden uzaklara. Gidişinden arta kalan ise üç beş silik hatıra ve siyah beyaz fotoğraflar…

Ne garip gitmek. Arkanda kocaman bir hayat bırakıp ayrılmak. Önce başka hayatlara misafir olmak. Yol boyunca birçok şehirden geçmek ve her şehrin ardından biraz daha uzakta olduğunun farkına varmak. Arkada bıraktıklarına bir şehir daha uzakta olduğunu ansımak. Ne garip.

Makinistler de böyle düşüyorlar mıdır acaba? Siyah beyaz şehir tabelalarını gördükçe yaşadıkları şehirlere, evlerine, eşlerine, sevgililerine, annelerine olan özlemleri artıyor mudur? Üç beş saat sonra aynı tabelayı göreceklerini bilmek rahatlatıyordur belki onları. Ya uzun bir süre dönemeyeceklerini bilselerdi? Ya da hiç dönemeyeceklerini bilselerdi. Adım bile atmazlardı o trene…

On beş dakika kaldı. Canım yanıyor. Heyecanlıyım. Hüzünlüyüm.

Trenler geçiyor. Yolcular iniyor. Karınca misali insanlar doluşuyor istasyona. Sonra insanlar biniyor. Sonra insanlar biniyor trene. Ellerinde valizler, torbalar. Sonra hareket ediyor tren. Aynı şeyleri tekrarlıyor. Duruyor kalkıyor. İndiriyor bindiriyor. Hızlanıyor yavaşlıyor. Aynı şeyleri tekrarlıyor. Aynı şeyleri tekrarlıyor gibi görünüyorlar. Aynı şeyleri farklı insanlar için tekrarlıyorlar. Bambaşka hikâyeler yaşanıyor belki de her seferinde. Bambaşka olaylar yaşanıyor birbirine tıpatıp benzeyen vagonlarda. Soludukları nefes aynı, nefes alışları farklı insanlar gibi her bir tren sefere.

On sekiz yıl önce benden götürdüklerini geri getiriyor şimdi tren.

On dakika kaldı.

Ortalık sakinleşti. Beklediklerine kavuşan insanlar terk ettiler istasyonu.

Demirden bir el kalbimi sıkıyor. Sıktıkça daralıyorum. Gitmeyi düşündüm bir an. Korktum. Karşılaşacaklarımdan korktum. Hayallerimin yıkılmasından korktum. Her mektubunda başka başka hastalıklardan bahsederdi. O hasta halini görmekten korktum belki.

Dokuz dakika kaldı.

Görevliler istasyonu temizlemeye başladı. Çöp kovlarını boşalttılar, yere atılmış çikolata kaplarını, meyve suyu kutularını topladılar.
Beş dakika kaldı.

Bir bebek ağlamaya başladı annesinin kucağında. Annesi pışpışlıyor ama bana mısın demiyor küçük eşkıya. Karnı acıktı belki. Belki de sıkıldı benim gibi. Gitmek istiyor.

Dört dakika kaldı. Yürümeye başladım. Yürüyünce sıkıntım geçecekti sanki. Bembeyaz parlıyordu raydaki çakıllar. Gümüşi raylarla farklı bir uyum içindelerdi.

Üç dakika kala siyah tren göründü ufukta. Dumanlarını savura savura yaklaşıyordu. İyiden iyiye daraldı yüreğim. Vücudum zangır zangır titremeye başladı. Avuçlarım terliyordu. Sevinmeliydim. Bekleyiş bitmişti. Ama midemin ağrısı artıyordu. Tren yaklaştıkça büyüyordu. Çıkardığı sesi duyabilecek kadar yakındık artık. Benimle beraber diğer insanlarda koşmuşlardı kenara. Rayları yerinden sökercesine ilerliyordu.

Biraz önümde durdu. Yolcularını indirmeye başladı. O eski siyah beyaz fotoğraflar geldi gözlerimin önüne. Uzun boylu dalyan gibi bir adam. Bütün yüzlere bakıyordum özellikle uzun boylulara. Bıyıkları vardı. Gür bıyıkları. Çenesinde de minik bir gamze.

Bir adamın bana baktığını fark ettim. Acı acı gülümsüyordu adam. Yanına gittim. Belki de beklediğim oydu.

Ben tam konuşacakken o konuştu:

“Oğlum? Deniz’im? ” dedi

“Baba!” dedim gözlerimden yaşlar akarken. Sımsıkı sarıldı bana.

Bembeyaz saçları vardı babamın. Zayıf hasta bir vücudu. Üzerindekilerin eskiliği içimi acıttı. Keşke param olsaydı. Minik bir torba vardı elinde. Bir de kaba saba bastonu. Çökmüş omuzlarıyla gelişmemiş bir çocuğu andırıyordu. Mavi gözlerinin yanındaki kırışıklıklar derin acıların izleri gibiydi.
Gözlerini ellerini yüzünü öptüm, öptüm. Ne korku ne stres kalmıştı. Biraz mutluluk biraz hüzün. Hayal kırıklığına uğramamıştım. Baba gibi kokuyordu. Hayalini kurduğum baba gibi. Biraz acı biraz tütün…

“ Babam” dedim ve tekrar sarıldım ona.

Kategori:

Re: Biraz Acı Biraz Tütün

""
Gümüş rengiyle parlayan raylar, mavi gökyüzüne ulaşmaya çalışıyordu... Gümüşi ışıltıyla mavi sonsuzluğun kucaklaştığı o incecik çizgiye…

Bu iki cümle birbirini tekrar ediyor gibi. Tek cümlede toparlandığı takdirde, güzel bir giriş öykü için.

""
Havayı yarıp geçen ıslık, kimileri için kavuşmanın müjdesi kimileri için ayrılığın kötü habercisi gibiydi. Benim içinse müjdeydi.

“İse” kullanımından sonra, anlatıcı için ıslığın ilk cümlede sayılanlardan farklı bir anlamı olması bekleniyor. “Benim için de müjdeydi.” daha yerinde olur sanırım.

""
Ama bakınmaktan, tanımadığım insanların suratlarında tanıdık sıcaklığını aramaktan kendimi alamıyordum. Beklediğim insan da tanıdık sayılmazdı gerçi. Tanıyordum ama sadece anlatılanlardan.

Tanımak, tanıdık sözcükleri üst üste fazla kullanılmış, kulak tırmalıyor biraz.

“Ne garip gitmek.” cümlesiyle başlayan düşüncelere geçiş çok ani olmuş. Yeri burası değil sanki. Öykünün başka bölümlerine yedirilebilir diye düşünüyorum. Kaç dakika kaldığını bildiren cümlelerin arasına örneğin.

""
Trenler geçiyor. Yolcular iniyor. Karınca misali insanlar doluşuyor istasyona. Sonra insanlar biniyor. Sonra insanlar biniyor trene. Ellerinde valizler, torbalar. Sonra hareket ediyor tren. Aynı şeyleri tekrarlıyor. Duruyor kalkıyor. İndiriyor bindiriyor. Hızlanıyor yavaşlıyor. Aynı şeyleri tekrarlıyor. Aynı şeyleri tekrarlıyor gibi görünüyorlar. Aynı şeyleri farklı insanlar için tekrarlıyorlar. Bambaşka hikâyeler yaşanıyor belki de her seferinde. Bambaşka olaylar yaşanıyor birbirine tıpatıp benzeyen vagonlarda. Soludukları nefes aynı, nefes alışları farklı insanlar gibi her bir tren sefere.

Bu paragraftaki tekrar eden ifadeler fazla zorluyor anlatımı.

Öykünün devamında yer alan, kaç dakika kaldığını bildiren cümleler ve bu cümleler arasındaki istasyona ilişkin tasvirler, güzel bir ritim katıyor anlatıma. Anlatıcının yaşadığı gerilimi hissettiriyor.

Öykünün sonunda, anlatıcının yaşadığı korku ve stresin sona erdiğini, hayal kırıklığına uğramadığını öğreniyoruz. Ancak bunu anlatıcıya doğrudan söyletmek yerine, yazarın diyaloglarla, tasvirlerle ya da başka yollarla anlatması, bu sonucu okuyucunun çıkarması daha yerinde olurdu diye düşünüyorum.

Sıcak bir öykü olmuş, ellerinize sağlık.


Re: Biraz Acı Biraz Tütün

""

Öykünün sonunda, anlatıcının yaşadığı korku ve stresin sona erdiğini, hayal kırıklığına uğramadığını öğreniyoruz. Ancak bunu anlatıcıya doğrudan söyletmek yerine, yazarın diyaloglarla, tasvirlerle ya da başka yollarla anlatması, bu sonucu okuyucunun çıkarması daha yerinde olurdu diye düşünüyorum.

.

yorumunuz için teşekkür ederim öncelikle. kahraman babasının sıcaklığını hissediyor ve onun kokusunu hissediyor bunu diyaloglarla nasıl anlatabilirim bilemdim kolaya kaçmak gibi oldu belki. aslında okuyucunun tamamlayacağı şekilde anlatmak hoş olabirdi haklısınız

' Benim için de müjdeydi.' dediğimiz zaman başkaları içinde müjdeymiş ve biz o kahramanlara da öyküde yer veriyormuşuz anlamı çıkıyor gibi geldi ' ise ' daha doğru bir bağlaç gibi gelmişti bana

tekrar teşekkür ederim


Re: Biraz Acı Biraz Tütün

Bu öyküyü az önce bambaşka bir gözle okudum. Yazarın temasından uzaklaşıp bakıldığında ilginç şeyler anlatan kışkırtıcı bir öykü. Yakında yazacağım.


Re: Biraz Acı Biraz Tütün

evet ,Trenler geçiyor. Yolcular iniyor. Karınca misali insanlar doluşuyor istasyona. Sonra insanlar biniyor. Sonra insanlar biniyor trene. Ellerinde valizler, torbalar. Sonra hareket ediyor tren. Aynı şeyleri tekrarlıyor. Duruyor kalkıyor. İndiriyor bindiriyor. Hızlanıyor yavaşlıyor. Aynı şeyleri tekrarlıyor. Aynı şeyleri tekrarlıyor gibi görünüyorlar. Aynı şeyleri farklı insanlar için tekrarlıyorlar. Bambaşka hikâyeler yaşanıyor belki de her seferinde. Bambaşka olaylar yaşanıyor birbirine tıpatıp benzeyen vagonlarda. Soludukları nefes aynı, nefes alışları farklı insanlar gibi her bir tren sefere , bu paragrafta tekrarlar biraz fazla ama genel anlamda anlatılmak istenen ve yaşatılmak istenen duygu gayet iyi verilmiş tebrikler..