UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Bir Film Setinden Notlar: Zil Çalsın!

01 Şub 2015
Mehmet Sürücü

""
82. Sahne:
Yaşar kocaman kulaklarını tutup Avni’ye gösterir. Avni Yaşar’ın kulağına bir fiske atar. Yaşar ve Avni duvardan atlayıp okula yönelirler. Veli ve Halil’in önünden geçerken…
Bu sırada zil çalar.
Bir film senaryosundan

Okulun girişindeki elektronik zilin başındayım. Bir elimin işaret parmağı çalma düğmesinin üzerinde, diğeri kulağıma yakın telsizi tutuyor. Saniyeler bile önemli dediler, telsizden, Zil çalsın, komutu geldiği anda düğmeye basmam gerek. Ne erken, ne geç, tam anında. Ellerimden, ayak parmaklarımın ucuna uzayan bir gerilim içindeyim. Elim hafifçe titriyor.

Uzayan bir sessizlik var koridorda. Biraz önce, koşturup oynayan, şakalaşan çocuk çığlıklarıyla doluydu.

“Zil çalsın! Zil çalsın!”

Düğmeye basıyorum. Bir melodi yayılıyor okulun dışına, koridora.

Oldu mu acaba? Zamanlama iyi miydi?

Bulunduğum yerden kamerayla oyuncular görünmüyor. Birkaç çocuk sesi ile megafondan ne dediğini tam anlayamadığım konuşmalar geliyor. Birisi birilerine talimatlar veriyor.

Sahne tekrar çekilecek.

Hazırlıklar birkaç dakika sürer. Zamanım var. Etrafta geziniyorum.

Koridorun sonunda, Işık Asistanı üçayak üzerine büyükçe bir lamba takıyor. Bir sonraki sahne için hazırlık... Hareketleri sakin, işbilen. Üçayağın yanlarındaki somunları sıkıyor. Işığın yönünü tavana doğrultuyor. Lambanın üzerine ince, saydam bir kağıt örtüyor. Birkaç çamaşır mandalıyla tutturuyor kenarlarından. Düğmeyi çevirip, ışığı açıyor. Sarımsı, yaygın bir ışık dalgası, tavana çarpıp, duvara, koridora yansıyor. Uzun uzun yansımasına bakıyor. Birkaç düğmeyle oynayıp, şiddetini yükseltip düşürüyor. Ayarını tamamladığında kesiyor ışığı. Aşağıya uzanan kabloyu, gelen geçenin takılmayacağı şekilde toparlayıp, dışarı çıkıyor.

“Çekim başlıyor. Hazır olalım.”

“Herkes yerini alsın.”

Megafondaki ses, telsizdekiyle anı anda duyuluyor.

“82. Sahne 2.Çekim.”

“Motor!”

“Oyun! Başla!”

Zilin başındayım.

Setten çocuk sesleri geliyor. Daha dikkatli olmaya çalışıyorum. Sırtımda ter, bir serinlik, gidip gelen bir ürperti.

“Zil çalsın! Zil çalsın!”

Düğmeye basıyorum.

Başka bir Işık Asistanı çekim bölgesine gereksiz kişilerin girmesini önlemekle görevli. Gülüşüp konuşarak yürüyen çocukları durdurup, susturuyor. Şuradan öteye geçmeyin. Çekimi aksatırsınız. Bitince gidin nereye gidecekseniz. Ama ağbi tuvalete gitmemiz gerek! Dayanın biraz. Az bekleyin, gidersiniz.

Bir süre sonra setten gelen seslerden, çekimin o anlık bittiğini anlıyoruz. Çocuklar tuvalete doğru koşturuyorlar. Çekim başlamadan gidip su içsem iyi olacak. Koridora doğru yürüyorum.

Prodüksiyon Asistanı’nın elinde iki kocaman naylon poşet. Hayırdır Savaş, ne yapıyorsun? Set arası ağbi. Sinek zamanı. Personele sinek dağıtıyorum. İster misin? Bir an şaşırıyorum. Yüzünde her zamanki ciddiliği. Dalga geçmiyor. Naylon poşetin birini açıyor, içi ikiye bölünmüş simitlerle dolu. İçlerinden birini alıyorum. Sinek...?

""
Snack İng. atıştırmalık.

Okulun bekçisi bir karton kutu getiriyor. Tenis masasının yanındaki güneşli yere koyuyor. Üzerini açıyor. İçinde beş güvercin var. Renkleri beyaz-gri, boyunları koyu halkalı, birinin sırtı açık kiremit lekeli. Kartonun içindeki su geceden dökülmüş. Gögüsleri, boyun altları ıslak. Üşümüşler, titriyorlar. Kutunun üzeri açıldığında uçmaya yeltenmiyor güvercinler. Bir anlam veremiyorum. Neden açtın kutunun üzerini, uçacak gidecek şimdi hepsi? Yok gidemez. Nasıl gidemez? Gidemez kanatları bantlı. Dikkatle bakınca, kanat uçlarındaki saydam yapışkanlı şeritleri görüyorum. Güvercinler kutunun darlığında kısa kesik adımlarla dolaşıyorlar. Birkaç çocuk toplanıyor başlarına. Zeynel’in bu güvercinler. Daha bir sürüsü var onda. Böyle kanatlarını bantlı görse çok kızar... Geçen gün İbrahim güvercinlerine bir taş...

Dışarıda güneş donuk, solgun. Isıtmıyor. Setin birkaç metre gerisine büyük siyah perdeler gerilmiş. Kalın alüminyum ayaklarla. Ayaklara kum torbası ağırlıklar yerleştirilmiş. Sert esen rüzgarla sallanan perde yıkılacak gibi oluyor. Dibine çömelmiş adam elindeki sigarayı yere atıp, perde devrilmeden ayakları yakalıyor. Attığı sigaraya mı, sert sert esen rüzgara mı bilemediğim bir küfür savuruyor.

İçeri giriyorum.

Güvercin kutusundan kuğurmaları yayılıyor koridora. Üşümeleri, titremeleri geçti demek. Gülerek koşuşturan çokuklara bakıyorum. Ne kadar da uzaktalar.

“Çekim başlıyor. Hazır olalım.”

“Herkes yerini alsın.”

Kategori:

Re: Bir Film Setinden Notlar: Zil Çalsın!

Dizinin bu ilk bölümünden yapılan işin mekanikleşmiş, yapanların robotlaşmış oldukları gibi bir izlenim ediniyorum. İlginç.


Re: Bir Film Setinden Notlar: Zil Çalsın!

""
"Dizinin bu ilk bölümünden..."

Bölümleri "Kardeşim Deniz"de olduğu gibi bir sıraya göre eklemeyi düşünmüyorum.

Tasarladığım 20'ye yakın bölüm var. Bunların birkaçı yazıldı. Sadece defalarca okunup, üzerinde düşünülmesi gerekiyor. Bu "henüz bitmeyen film" yanında da özel yaralar da ekledi. Bu nedenle olabildiğince "bazı özel etkilenmelerimden" uzak olması gerekiyor yazdıklarımın. Şunu demek istiyorum; biraz aksak-körtopal-zaman alan bir şekilde yazmak zorundayım.

Affınıza sığınarak...

Dilerim iyi şeyler çıkar.

(Bir hayalimi harflememe de izin verin; daha öncelerinde burada yazdıklarımız okunup eleştirilirdi. Biz de "utanıp" kötü yazdığımızdan, daha iyi yazmaya çalışırdık. Değişen pek bir şey olmadı, utancımız aynı utanç, sadece eleştirilerimiz eksik bir "parça". O da olur İnşallah!)


Re: Bir Film Setinden Notlar: Zil Çalsın!

Mekan ve ayrıntı yaratma titiz bir öykü olmuş. Ayrıntılar çok fazla değil, her şey olması gerektiği gibi. Serinin diğer öykülerini bekliyorum.