UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Bekir Yıldız - Kuma

22 Eyl 2008
eren

Bekir Yıldız
"Kuma"
Kara Vagon
May Yayınları, 1971

Son indirme tarihi: 30 Eylul 2008

İndirmek için tıklayın:
Bu öykü forumdan kaldırılmıştır (Bkz: Forum İşleyişi).

Kategori:

Re: Bekir Yıldız - Kuma

Farklı coğrafyalara ait olduğunu düşümdüğüm Acı ve Kuma öyküleri bu durumun ülkemiz topraklarında ne çok yaşandğını gösteriyor.
Her iki öykücünün üzerinde durduğu ayrıntılar farklı olsa da ikisinde de acıyı çeken kadın.

Bekir Yıldız'ın öyküsü ile Cumalı'nın Acı öyküsünü ister istemez karşılaştırmaya başladım kafamda.

Neden Feride ve Zülfiye arasında bu kadar fark var?

Neden her iki öyküde de kuma gelecek kadın kendi isteği ile hatta biri evden kaçarak ortakçı geliyor başka bir kadının üstüne. (Zorla kuma gönderilen kadınların da öyküsü yazılmıştır mutlaka, acaba Cumalı'nın ya da Bekir Yıldız'ın zorla kuma edilen kadın hakkında yazdıkları bir öykü var mı?)

Acaba savaş yıllarında azalan erkek nufusu mu kadınları kuma olmaya ya da kendine en azından iyi geçinebileceği biri olsun diye kendi eliyle kuma arar hale getirmiştir?

Tarla tapanda çalışacak insan gücü gereksinimi, bir dam altında daha fazla doğurgan gerektirmiş olmalı, hele ki bir yüklü iken geriye kalan iş güç vs.

Belki de başka türlü olabileceğini hiç bilememiştir anadolu kadını.

Bu arada anadoluda yaygın olan kumalık kurumunun din ile doğrudan ilgisi olmadığını düşünüyorum nedensegınlaş?

Bir kadının daha fazla aşağılanabilmesi mümkün mü? yazar yazmaz evet mümkün dedim kendime. Bu yaşamdan payına düşen acılarda yalnızca biri oysa ki..

Yazdıklarımın öyküden uzaklaştığını farkettim, özürdilerim.
Öykü hakkında düşünmeye başlayınca kurgu, dil, uslup, ifade hakkında kafa yormam gerekirken hemen o dünya içinde kaybediyorum kendimi....


Re: Bekir Yıldız - Kuma

Oncelikle bu oykunun foruma aktarilmasi icin gosterdigi cabadan dolayi Elif'e tesekkur ederiz. Oykuyu kisa zamanda dizerek bize ulastirdi ve bugun foruma yuklenmesini sagladi. Alkış

Bu oykuyle "Acı" arasinda, Nurten'in de dile getirdigi benzerlik elbette ki tesaduf degil. Elif oykuyu onerirken boyle bir karsilastirma olanagindan da soz etmisti. Bu nedenle bu oykunun yani sira "Acı"yla ilgili tartismalara da bir goz atmak tartismanin ilerlemesinde bize yardimci olacaktir.


Re: Bekir Yıldız - Kuma

Acı ve Kuma öykülerinin aynı ay içinde okunmuş olası bence de çok iyi denk geldi. Elif'in neden bu denli ivedi davrandığını öyküyü okuduğumda anladım. Teşekkürler Elif Flowers


Re: Bekir Yıldız - Kuma

Bu iki öyküde de kadının seçim yapmak gibi bir şansının olmadığını okuyunca kadına ne büyük bir haksızlık yapıldığını görüyoruz, öfkeleniyoruz. İğneci ve Soluk Almak öykülerinde kadınların yapıp ettiklerini yadırgıyoruz. Ahlâki bulmuyoruz, ya da ne bileyim, ters olan bir şey var gibi geliyor. Bu kadınların yaptıklarının kadın aleyhine işleyen çarkın bir yerlerine çomak sokmak gibi, sadece cinselliği içermeyen, önemli bir etkisi var diye düşünüyorum.

Kadının varlığının hiçe sayılışı, ancak namus söz konusu olduğunda öldürmek için varlığının önem kazanması çok çarpıcı verilmiş öyküde. Yeni gelin, kuma, dışarıdan gelen silah sesini duyunca ağlıyor, İlyas onun ağzını kapatıp işine devam ediyor cümlesi kolunu kanadını kırıyor insanın...


Re: Bekir Yıldız - Kuma

Konuyu bir yana koyalım...

Bekir Yıldız bu tür etkili konuların, çarpıcı sonların öykücüsüdür zaten...

Öyküdeki şive kullanımı ne kadar iyi... Anlatım soluk soluğa... öylece dosdoğru... ama ustalık girişte:
"Bu bakımdan vakit, horozların ağzından yeni kurtulmuş olmasına
rağmen, hamam doluydu."

Ve: "Aklı pek sulak
sayılmazdı. Fakat bu kent için, yeter de artardı bile…"

Ne kadar güzel bir anlatım. Sade, tertemiz, alengirden, edebiyattan uzak...

Gene de, anlattığı konu dolayısıyla mı seçildi bilmiyorum ama Bekir Yıldız'ın çok daha güzel öyküleri var...

Günümüz öykücüleri için unutulmaya yüz tutuyor Bekir Yıldız... Çünkü toplumu yazmayı unutturuyorlar bize, hem de öylece, tertemiz bir anlatımla... "toplumcu gerçekçilik bizi kesmez" diyorlar... gerçekçiliği geçtim toplumu da unutuyorlar...

Yıllar yıllar önce, yetmişlerin ilk yarısında Bekir Yıldız'ın başlattığı bir tartışmayı hatırlıyorum, yaşım itibarıyla değil elbette, dergilerden hatırlıyorum, yanılmıyorsam Yansıma dergisindeydi... "Sait Faik Öykücülüğü mü, Sabahattin Ali Öykücülüğü mü..." Tartışmanın konusu bu...
Bugün için çok geçerli bir tartışma değil elbette... bugün söylenebilecek tek şey belki de; ikisi de... ama nasıl?


Re: Bekir Yıldız - Kuma

Kuma öyküsünü güçlü yapan dili, bu anlamda Kadir Yüksel'e katılmamak elde değil. Ama cinsellikle ilgili bu kadar öyküden sonra beni asıl ilgilendiren kadınların yaşadıkları duruma ayak uydurma, onun içinde kendi yordamlarını bulma biçimleri oldu. Atılgan olsaydı, basardı kalayı diye düşündüm. Cumalı olsa kesin kuma gelen üzerinden anlatırdı öyküyü... Onun masumiyetine aşık olurdu hemen.

Öykünün sonu değil ama "işine devam etti" kısmı mahvetti beni. Asıl ölümü çok güzel göstermiş Yıldız.

""
Gene de, anlattığı konu dolayısıyla mı seçildi bilmiyorum ama Bekir Yıldız'ın çok daha güzel öyküleri var...

Evet, anlattığı konu dolayısıyla ve biraz da Elif Çınar'ın isteği üzerine seçildi öykü.

""
Çünkü toplumu yazmayı unutturuyorlar bize, hem de öylece, tertemiz bir anlatımla... "toplumcu gerçekçilik bizi kesmez" diyorlar... gerçekçiliği geçtim toplumu da unutuyorlar...

""
"Sait Faik Öykücülüğü mü, Sabahattin Ali Öykücülüğü mü..."

Bu konuda söyleyecek ne çok şey var. Belki ileride bir başlık altında buna ilişkin bir tartışma da başlatabiliriz.


Re: Bekir Yıldız - Kuma

Aman Barış, yanlış anlaşılmasın, o soru bana ait değil. Geçmişten bir tartışma. Tartışmayı alevlendiren de Bekir Yıldız'dır o dönemde. Yansıma'nın o sayılarını bulabilirsem evde daha ayrıntılı bilgiler verebilirim.
Ama günümüz için çok çok önemli bir tartışma değilse de yeni bakış açılarına ya da başka şeyler düşünmemize yardımcı olabilir.


Re: Bekir Yıldız - Kuma

Smile Anladım.

Belki şöyle düşünmek daha iyi sonuçlar verir şimdilerde: Sait Faik öykücülüğü Türk edebiyatında hangi kanalları açtı ve bu öykülerin alımlanışında geldiğimiz nokta ne ve Sabahattin Ali öykücülüğünün açtığı kanallar ve geldiği durum ne?

Ahmet Oktay'ın çok güzel saptamalarını anımsıyorum bu konuda. Bulabilirsem ben de onları ekleyeyim.

Toplumcu gerçekçiliğe karşı bayrak açan kamp sayesinde, her türlü gerçekçilik biçimiyle beraber "toplum olma" halinin de bir tahayyüle dönüştüğünü saptamak herhalde çok mümkün.


Kuma

"İlyas'ın aşkı bir çocuk karşılığında paylaşılmıştı." Öykünün özünü oluşturuyor bu cümle. Sonrasına yazacaklarım zaten başkaları tarafından yazılmış. Tipik bir Anadolu öyküsü ama anlatım ve olay örgüsü çok başarılı bence. Turgut Özakman'ın "Töre" oyununu izliyorum gibi hissettim. Orada da ,benzer şekilde,gelenek baskısı ve sonunda yanlış kişinin vurulması vardı...


Re: Bekir Yıldız - Kuma

bekır yıldız ıcın nurtene teşekkürler.ileride umarım paylaşma fırsatı buluruz bekir yıldız ın cok daha güzel öyküleri var.dil konusuna gelınce bekır yıldız a yakışır yogun cumlelerı burada da gormek mumkun."yırmı beş yılı tüketmek,işine devam etmek..."fakat bır dogulu olarak o yoreyı dılıyle de tanıyan bır ınsan olarak şiveli konuşmayı çok başarılı bulmadım bırcok sozcukte.aslında sanırım yapmam gereken o sozcuklerın doğru kullanımını gostermek şu an öyküye dönemedığim için gösteremiyorum.eren sanırım hala mı tülay dıyecek Smile bu eleştiri yaparkren bazen izlerken çok rahatsız olduğum anadolu da çekılen film ve dızıler gezıler geldı aklıma.eger o yorenın şivesını veremeyeceksen zorlama,olmuyor sırıtıyor çünkü...


Re: Bekir Yıldız - Kuma

yılmaz guney ın baba fılmının senaryosu bekır yıldız ın uc yoldaş adlı oykusunden esınlenerek yazılmıştır.fılmı ızlemış mıydınız?


Re: Bekir Yıldız - Kuma

tülay filtekin dedi ki:
yılmaz guney ın baba fılmının senaryosu bekır yıldız ın uc yoldaş adlı oykusunden esınlenerek yazılmıştır.fılmı ızlemış mıydınız?

Yılmaz Güney'in Baba filmini izlemedim, o nedenle bir karşılaştırma yapamayacağım. Ancak Tülay Filtekin'in dile getirdiği eleştiriye kendimi yakın buluyorum. Edebiyatta şive kulllanımı sanırım bir dönem yoğun biçimde tartışıldı da. Parlak örnekleriyle çok sık karşılaşmadığımızdan olsa gerek, bana da çoğunlukla çok çekici gelmiyor bu tutum. Tahsin Yücel'in Ben ve Öteki'sini okuyanlar bilirler, orada, bildiğimiz Anadolu köylüsü değme kentliye, üniversite mezununa taş çıkartacak bir dille konuşur. "Kelime" demez de "sözcük" der, "tuhaf" demez de "ayrıksı" der. Bunu da savunmak mümkün değil bana göre. Bu kadar yapay bir dil değil elbette sokaktaki insanın konuştuğu. O nedenle bu noktaya vardırılınca oldukça garip oluyor, ama yine de ağız/ şive kullanımının öyküye/ romana kattığı pek az şey olduğunu düşünüyorum.


Re: Bekir Yıldız - Kuma

eren dedi ki:
ama yine de ağız/ şive kullanımının öyküye/ romana kattığı pek az şey olduğunu düşünüyorum.
Efenim, ben bu kanıda değilim. Bütün insanlar ağlar, ama her biri başka ağlar. Her insanın nasıl, kendine has özellikleri var ise bu onu bir diğerinden nasıl ayrı yapıyorsa yöresel ağız da öyle ele alınmalı pençe.


Re: Bekir Yıldız - Kuma

elif,kastettıgım yoresel ozelliklerın verılıp verılmemesı degıldı.tabı kı o oyku,o roman yorenın cografyasını,kulturunu,yasama bıcımıni acık acık anlatmasa da bana sezdırır.bır başarısı da bu degıl mıdır zaten.ben şivenin yanlıs kullanımına karşıyım.


Re: Bekir Yıldız - Kuma

Moderatör notu: Bu mesajın başında alıntılanan mesaj Bekir Yıldız'ın "Kuma" öyküsüyle ilgisiz olduğundan Semaver Kıraathanesi altında yer alan Sakinleşme Odası / Tartışamamalarımız başlığına taşınmıştır.

elif cinar dedi ki:
Tülay'ın yazdıklarına dair bir şey yazmadımdı ki ben. Eren'den alıntı var iletimde. Eren'in yazdıklarına karşılık bir şey yazdım! Öyle yaptım değil mi arkadaşlar, size de görüyorsunuz benim gördüğümü değil mi? Yoksa çok korkucam ben. Forumda hayaletler var herkese başka başka iletiler gösteriyo, yerlerini, anlamlarını değiştiriyo diye. Bütün kabahat Eren'de. Tülay'dan önce davranıp evet, haklısın Elif deyip Alkış ya da Good filan gonderseydi böyle yanlış anlamalar olmaycekti.

Geçtiğimiz hafta benim için biraz yoğun geçti, o nedenle belki gerekli ilgiyi gösterememiş olabilirim. Yine de bu konuda tartışmayı sürdürmeye çalışmamamın nedeni bu yoğunluk değil pek. Edebiyatta şive kullanımına büsbütün karşı değilim. Kullanılabileceği yerler olabileceğini, bazı yerlerde öykünün zenginleşmesine katkıda bulunabileceğini düşünüyorum. Ancak bence şive kullanımının bir anlamı, önemli bir nedeni olmalı. Yoksa salt kahraman Adanalı diye onu Adanalı şivesiyle konuşturmak bana çok çekici gelmiyor, bir okur olarak. Her şeyden önce okumayı zorlaştırıyor. O Adanalı'yla konuşsam biliyorum ki rahatlıkla anlayacağım söylediklerini, oysa konuşma metne o şekilde dökülünce o kadar iyi anlayamıyorum. Çünkü işin içine şive girdi mi, vurgu, tonlama da giriyor. O zaman da bence işler hayli karışıyor (bkz. Örnek 1). Bu nedenle madem konuşma dilindeki her şeyi aynen alıp yazı diline sokmuyoruz, şiveyi sokarken de bunun için bir nedenimiz olması gerektiğini düşünüyorum (bkz. Örnek 2).

Sonuç olarak savunduğum şey, eğer öyküde kendine özgü bir işlevi yoksa şive kullanımının fazlalık olduğudur. Bunun aslında bütün öykü bileşenleri için böyle olduğunu düşündüğümden tek başına şive örneği üzerinden tartışmanın bizi nereye götüreceğinden pek emin değilim. Ancak benimkinden başka bakış açıları da vardır elbet. Onları da okumak isterim.

Örnek 1: Bazı yörelerde "mı", "mi" soru ekleri kullanılmaz. Soru yalnızca cümlenin tonlamasıyla verilir. O nedenle bir duvarda "Bu duvara işenir" yazdığını görseniz bile işemeden önce onun gerçekten size izin veren bir cümle mi, yoksa size kendinizden utanmanıza neden olacak bir soru soran bir cümle mi olduğundan emin olun. Smile

Örnek 2: Türkçe'de konuşma dilinde küfür çok yaygın olarak kullanılır. O kadar yaygındır ki, pek çok insan noktalama işaretlerini küfürlerle ikame etmişlerdir. Virgül yerine bir küfür kullanır, nokta yerine başka küfür. Ünlem yerine kullanılan küfrü hiçbirimiz anne babamızın yanında yüksek sesle dile getiremeyiz. Barış'ın Öykü Atölyesi'nde yazdığı "Bir Kolektif Monolog Denemesi: Avluda Üç Kişi" küfrün konuşma dilinde kullanımını güzel örnekliyor. Sokaktaki insan böyle konuşuyor, ama benim bu dille yazıldığını gördüğüm öykü sayısı bir elin parmaklarını geçmez.


Re: Bekir Yıldız - Kuma

Benim de aklıma hemencecik Kemal Bilbaşar düşüverdi. Memo, Cemo ve Başka Olur Ağaların Düğünü romanlarını okumuştum. Memo ve Cemo'da yer, doğu illeridir; Başka Olur Ağaların Düğünü'yse Ege'de geçer. Bu üç romanda da dikkatimi çeken, şivenin kusursuz kullanımıydı.

Şive kullanımının "olmazsa olmaz"lardan olduğunu düşünmüyorum. Üstelik ustalıkla yedirilmediyse, öykü riske de girebilir. Yazıya aktarılmasından kaynaklı belki, anlam karmaşası çıkabilir ortaya. Evet, öykünün geçtiği dünyaya ilişkin çok fazla ipucu verir. Öykü kişileri, herhangi bir öyküde, yörelerinde kullanılan bir ünlemi ya da yörelerine özgü bir adlandırmayı kullanıverir kimi zaman; bunun tat verici olduğunu düşünürüm; ancak bu, temel unsurların başarılı olması halinde "tat verici"dir bana göre. Bilbaşar'da bu tadı almıştım. Orhan Kemal'in kimi öykülerinde de... Ama şiveleriyle dikkat çekmeyen Yaşar Kemal'in kişilerinde bir eksiklik gibi görünmemişti bu bana.

tülay filtekin dedi ki:
fakat bır dogulu olarak o yoreyı dılıyle de tanıyan bır ınsan olarak şiveli konuşmayı çok başarılı bulmadım bırcok sozcukte.

tülay filtekin'in sözünü ettiği yanlış kullanımları ayırt edecek kadar bilmiyorum, öykünün geçtiği yörenin söyleyiş özelliklerini. Ama Bekir Yıldız'ın duru dilini; su gibi zorlanmadan akan anlatımını zedelemiş midir bu yanlış kullanımlar? Sanmıyorum açıkçası.

eren dedi ki:
Tahsin Yücel'in Ben ve Öteki'sini okuyanlar bilirler, orada, bildiğimiz Anadolu köylüsü değme kentliye, üniversite mezununa taş çıkartacak bir dille konuşur.

Bu Tahsin Yücel'e de bir şey demiyorum artık! Crazy