UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Beden(siz)/ Mekan(sız)

18 Tem 2011
Emrullah

Herşey bir renk cümbüşüydü. Sadece görebildiği, sınırlarını kestiremediği bir dünya...Kapat, kapat dedi ses. Gerçekler için henüz erken. Herşeyin başlangıcı zor değilmiydi? Böyler derdi annesi. Dinlerdi onu. Saçları uzundu, tıpkı etekleri gibi. Aklı kısaydı. Öyle derdi babası. Kendiside kısaydı o zamanlar. Gri leke maviye döndü önce, sonra kararıp yeşil oldu. Mavi yeşil olur muydu? Işığın etkisi dedi ses. Herşeyi yaratan aslında ışığın kendisi. Varlığının ışığa bağlı olduğunu bilmeyecek bir yaşta. Yaşın ne demek olduğu bilmeyecek bir mekanda şimdi. Ayaklarına ihtiyacı yok. Üzerinde yürüyeceği bir zemin de yok zaten. Logos'da yok söz de yok. Yani İsa'dan çok zaman önce. Hatta İsa'nın hiç gelmediği bir gezegende, yıldız sisteminde...Adına elektrik denen şeyle haberleşiyoruz. Herşey çok basit. Var veya yokuz. Ama şimdi ikisi arasında biryerde sıkıştık kaldık değil mi? Öyle dedi ses. Daha sıkı, daha sıkı diye devam etti. Dediğini yapıyorum. Yeşil kırmızıya döndü nedense. Kırmızıda birden fuşya oluverdi. Elbisesinin rengiymiş. Öyle dedi annem. Fuşya eşittir annem denilebilir. Babam da koyu lacivert olur. Onunda gömleğinin rengi. Herşey herşeyin karşılığı burada. Renk, eşya, hayvan, peygamber... Hangisini görürseniz ona göre bir yorum sizi bekliyor. Eğer peygamber kırmızıysa siktir boktan şeyler başımıza gelecek demektir. Ama burada değil. Ayaklarımız ve birde zemin olsaydı, yani yürüyebilseydik hemen şimdi oluverirdi. Hemen buracıkta. Tamam dedi ses. Son birkez daha sık. Bu kez daha kuvvetli. Ne derse yapıyorum. O beyaz çünkü. Saf ve temiz. Keşke peygamberde öyle olsaydı. Bembeyaz olsaydı. Daha güzel şeyler yazardı. Biliyorum farklı kitaplar farklı renkler için çok farklı şeyler yazıyorlar. Ama olsun beyaz farklı. Eğer beyaza çalan Bir şey gördüysen o zaman kefeni yırttın demektir. Beyaz eşittir ışık yani. Bu sefer sesin söylemesine gerek yok. Ben biliyorum. Tamam burada bir bilince sahip değilim, elektriğin iletilip iletilememesi sonucu yaratılan etki ve tepkinin bir sonucu olamayacak bir anda varoluyoruz. Tabi buna varlık deniyorsa. Bedenim yokki mekanım olsun. İşte bir yağmurun ortasındayım. Renkli yağmur taneleri; mükemmele yakın, küçük tenis topları... Arka plan sürekli değişiyor. Bir çöl, kanyon, otoban, sık ağaçlarıyla bir orman oluyor. Ama yağmur hep aynı; renkli ve mükemmele yakın bir küre şeklindeki damlalalar...Bana çarpmaya başladıklarında bir boya küpünün istemsiz devrilişi gibi şekilsiz koyu kıvamlı bir gökkuşağına dönüşüyorlar. Artık seçemiyorum renkleri. Herşey o kadar karmaşıklaşıyor ki, ayaklarından göz kapaklarıma kadar olan alanda giderek büyüyen biçimsiz bir renk cümbüşünün arasında kalıyorum. En son yağmur toplarının birbirleriyle de çarpıştıklarını görüyorum. Herşeyi bozan benim. Aslında herşeyin mükemmel birbilerine paralel yağan yağmurun arasına girmemle herşey birden değişiverdi. Zincirleme bir felaketin fitilini ateşledim. İlk kurşunu sıvılaşmış, bir hacmi olmayan bedenim attı. Artık daha iyi biliyorum. Herşeyin sorumlusu benim. Buradaki olmaklığım sadece zihinsel bir varoluş değil demek ki. Bir hacmim, çevremdeki olup bitenin bana karşı bir tepkisi var. yoksa renki yağmur tanelerinin benden ne gibi bir alıp veremediği olabilir. Rahatsız ettim onları. Onlarla birlikte kendimide. Öyle dedi ses.

Kategori: